Muhasebe Rehberi sayfasına gitmek için tıklayınız

Muhasebe  

Maliye

Vergi

Sigorta

İletişim

   MAKALELER                

ara

 Ana Sayfa 

Vergi  Rehberi 

Makaleler 

Danışma Hattı 

İş Hayatının Provası Staj 

           Güncel Bilgi Arşivi

          2007 Uygulamaları


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hüseyin BOZKURT

Yeminli Mali Müşavir

huseyinbozkurt@firatymm.com

13.03.2007

 

 Azı karar çoğu zarar bir duygu

KISKANÇLIK

 

                     Toplumda mutluluğu engelleyen durumlardan biri de kıskançlıktır. Kıskançlığın birazının aşkta, sevgide, iş ve öğrenim hayatında gerekli olduğu da savunulur. Bir öğrencinin sınıfta azıcık çalışan arkadaşlarını kıskanması belki onu motive eder. İş hayatında çalışanlar arasında biraz daha fazla çalışmaya sebep olabilir. Belki aşkta ilgiyi arttırabilir. Az miktarda olması faydalı gibi görünse de biz bu duyguların getireceği olumlu şeyleri kendimiz düşünerek uygulamaya çalışsak belki daha da başarılı oluruz. Mutlaka olumsuz bir duygu ile başarmak gerekmez. Olumlu düşünce ve farkındalıklar ile de sevgi ve başarı yakalanabilir. Ama halk arasında azı iyidir gibi düşünce de hakim. Tabi ki çoğu ise çok zararlı. Nasıl mı? Bunun için kıskançlığın ne olduğuna bakmak lazım.

                    TDK sözlüğünde kıskançlık “Bir kimse, bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum” olarak açıklanmıştır.

                Tanımında da görüldüğü gibi ya bir üstünlük söz konusu olduğunda ya da sevgi gösterisinde kıskançlık ortaya çıkıyor. Bu bir toplumsal sorun aynı zamanda. Zira karşıya güvenmek yerine, kendi güvensizliğimiz sonucu kıskanırız sevdiğimiz insanları. Halbuki özgüveni yüksek insanlar, yani kendine güveni olan insanlar hiç kimseyi kıskanmazlar. Bu kişilerin, karşıyı kaybetme ya da başarıyı kaybetme gibi korkuları olmadığı için kıskanmazlar.

                Demek ki; insanlarımızın yetişmesi, özgüveni, umutsuzlukları, kendi eksikliklerini görememe, görmek istememe gibi sebeplerle ortaya çıkan kıskançlık ne yazık ki; kaybedilecek kişiyi elde tutmaya yetmemektedir. Daha çok karşı tarafı bezdirerek, strese sokarak kendimizden koparırız. Sevgi ve saygısını kaybederiz.

                Kıskançlık, güven ve özgüven eksikliğinden oluşan bir duygusal olaydır. İnsan kendini yetersiz hissettiği zaman, elindeki her şeyi kaybedeceği hissine kapılıyor. Kısaca kıskançlık, elindekini kaybetme korkusudur. Bu bir iş olur, eş olur, sevgili olur, sınav olur, makam olur hatta  sağlık olur. İnsanın içini kemiren bir duygudur. Kıskanan kişi önce kendine hayatı zehir eder, sonrada çevresindekilere ya da karşısındaki kişiye. Kıskançlık, en çok gönül ilişkilerinde terk edilme korkusu olarak ortaya çıkar. Zira gönül işlerinde taraflar karşısındakini hep yüceltirler. Eksiğini görmez, geçmişindeki izlerini bile burada siler, adeta tedavi eder. Burada kişinin oluşan güzel ortamına birileri girdiği veya gireceği hissi o kişinin mükemmel olmadığı hissini yaratır. Dolaysıyla kıskançlık başlar. Kaybetme korkusu ve hırs baş gösterir. Mantıklı düşünce yok olur.

               

Kıskanç insanlar bir konuya normal insandan dört kat fazla üzülürler. Bakın Fransız ünlü Filozof Roland BARTHES bunu nasıl açıklamış:

             

    1- Kıskanç olduğum için,

    2- Kıskançlığımdan dolayı kendimi suçladığım için,
    3- Kıskançlığımın ötekini incitmesinden korktuğum için,
    4- Bir bayağılığın beni tutsak etmesine boyun eğdiğim için ( dışarıda bırakıldığım, saldırgan olduğum, deli olduğum ve sıradan olduğum için) acı çekerim.
 

                Bu durum kendine güveni olmayan insanların, büyük bir acısıdır, bedel ödemesidir.  Halbuki gerçekçi davranılsa, kişi bu duygulara kapılmasa rahat edecek. Olumsuz düşünce ve tavırlardan uzak duracak. Karşısındakini bezdirmeyecek. Belki karşı taraf, dürüst davrandığı için  eksiklikleriyle daha da kabullenecek kendisini. Belki de bu karşılıklı dürüst ilişki daha  “olgun bir aşka” dönüşecek.

                Kıskançlıkların çoğu hissetmelerle başlar. Bazen hissettiklerimiz doğru da olmayabiliyor. Tahminlere ya da belkilere dayanmakta olup, bunlara dayanarak kıskançlığa başlarsak her şeyi yıkmaya başlamışız demektir.

 

                    Biz insanların, bilgi, görgü, para, sevgi, düşünce ve bazı değerlerde eksiğimiz olabilir. Fiziğimizle ilgili eksikliklerimiz olabilir. Ama bunların hiç biri tek başına kaybetmemiz için geçerli neden değildir. Ama biz bu eksikliklerimizi giderme yerine birde korkuya kapılırsak, zaten karşıyı itelemeye başlamış oluruz.

                   Özellikle sevgi ile ilgili bir gerçek vardır. O da şudur: “Güzel sevilmez, sevilen güzeldir.”  (A) şahsının fiziki eksiği olabilir. Ama onunda başka bir fazlalığı vardır. Örneğin hoş sohbettir, zekidir, akıllıdır. Sade fiziki güzellik günümüzde çok önemli değil. Bir kere karşı sizi sevmiş ise siz onun gözünde dünya güzelisinizdir zaten. Huy güzelliğidir asıl olan insan ilişkilerinde.

 

                   Unutmamalı ki; kıskançlıklar, güvensizliklere, güvensizlikler de ilişkilerin zayıflamasına yol açıyor. Aşırı kıskançlığın dozu artınca kuşkular, güvensizlikler tartışmaları, diyalogun kopmasını da beraberinde getiriyor. Adeta insanın hayatını karartıyor. Bir süre sonra hastalığa dönüşüyor. Ve şiddetli tartışmalar ve ayrılıklar… Sınav veya işle ilgili ise kavgalar, tartışmalar, başarısızlıklar geliyor.

                   Çözüm ne peki ? Çözüm yine kendimizde. Özellikle sevgi işlerinde tarafların iyi ve kötü durumlarda birbirine koşulsuz katlanmayı denemeleri ve bir müddet sonra tarafların birbirini anlayabilecekleri günlere kavuşacaklarını söylemek yanlış olmaz. Bu da kişisel bir olgunluk gerektirir. Olgun aşk da denebilir. Yani kıskanmadan önce tarafların karşılıklı anlayış ve olgunluk göstermeleri en iyi ilaçtır.

                   İş aleminde de birilerini kıskanmak yerine o işle ilgili gerekli çalışmaları yapmak ve ona odaklanmak başkalarıyla didişmekten çatışmaktan daha iyi sonuç verir.

                   Geçmişte yaşanmış olayları unutmak, bu günkü ilişkilerimizle kıyaslamamak gerekir. Ayrıca sabırlı olmak gerek. Sabırla her şey çözülür. Buna inanmak gerek. Aceleci bir toplumuz. Hemen anlamadan dinlemeden yorum yapıyor, karar veriyor ve yargılıyoruz kişileri. Beklesek biraz, o işin gerçeğinin o olmadığını göreceğiz.

                   Kıskanan kişi, olumsuz düşünce ve duygularını kontrol etmelidir. Sadık bir eş ancak, sabır ve sevgi ile tutulur. Baskı ve tehditle sonuç alınmaz daha çok kaybedilir.

                   Güven duygusu, net ve karşılıklı iletişimle sağlanır. Sakin, sabırlı ve incitmeden, kırmadan konuşarak gerçekler öğrenilerek, ona göre tavır alınırsa daha iyi sonuç alınır. Manidar cümleler söylemek, kullanılan üslubun yanlış olması gerginlikleri arttırır. Üslup yanlış olunca doğruyu da söyleseniz karşı yanlış anlayacaktır.

                   Sabır ile er geç gerçeği öğrenirsiniz. Bırakın kıskançlığı, zaten karşı yanlış yolda ise bir müddet sonra kendini ele verecektir. O zaman ne yapacaksanız yapın. Ön yargılardan kurtulalım. Bakın ön yargı ne kadar kötü. İşte bir örnek:

                

“Köyün birinde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yasayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır... Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Ve odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.”
 

                   Kadın gelinciği öldürdüğüne üzülür ama elinden bir şey gelmez. Geri dönüşü olmayan bir şey yapmıştır. İki dakika sabretseydi gerçeği öğrenecekti. Sonra yine öldürebilirdi.

                   Demek ki, her zaman gördüklerimizle gerçek aynı olmamaktadır. Birini, bir şeyi, kıskanmadan önce, kıskançlığa sebep olan şeyi iyi anlayıp dinledikten sonra karar vermeliyiz. Unutmayın her olumsuz olayın içinde önemli fırsatlar ve olumlu yönler yatar. Önemli olan doğru kararlar vermektir. Doğru karar ise doğru bilgiye varmakla olur. Öyle ise “önce anlamaya, sonra anlaşılmaya çalışalım.” Olayları doğru anlarsak, karşıyı anlamış oluruz. Biz karşıyı iyi anlarsak, o da bizi anlar ve netice de anlaşılmış oluruz. Tüm bunlar için ise karşıyı iyi dinlememiz lazım.

                 

                   Kıskançlık bir ağaç kurdu gibidir, için için yer bitirir insanı. Atalım içimizden kurdu, o zaman hayatın ne kadar tatlı olduğunu anlarız. Unutmayın acıları da tatlıları da biz yaratırız. Tatlı bir iç ve dış dünya yaratmanız dileğiyle…


 

 

 

Copyrıght © 2005-2007  www.muhasebenet.net- www.muhasebenet.com - muhasebe rehberi. Her hakkı saklıdır.