1.Konunun Gelir Vergisi Yönünden Değerlendirilmesi
Bilindiği üzere, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 70.
maddesinin 1. fıkrasında; mal ve hakların sahipleri
mutasarrıfları, zilyedleri, irtifak ve intifa hakkı
sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya
verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye
iradı sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Diğer
taraftan, anılan Kanunun 94 üncü maddesinde de, “Kamu
idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair
kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları,
dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi
işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler,
gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve
serbest meslek mensupları zirai kazançlarını bilanço
veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden
çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemelere (avans
olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları
sırada istihkak sahiplerinin gelir vergisine mahsuben
tevkifat yapmaya mecburdurlar.” denilmiştir.
Ayrıca, aynı maddenin 5-a bendinde, anılan Kanunun 70
inci maddesinde yazılı mal ve hakların kiralanması
karşılığında yapılan ödemelerden gelir vergisi tevkif
edileceği hükme bağlanmış, 1.12.1999 tarihinden itibaren
uygulanmak üzere 99/13646 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile söz konusu ödemelerden yapılacak tevkifat nispeti
%20 olarak belirlenmiştir.
Öte
yandan, aynı Kanunun 86 ncı maddesi uyarınca tamamı
tevkif suretiyle vergilendirilmiş, gayrimenkul sermaye
iratlarının gayrisafi tutarının, bu maddedeki tutarları
aşması halinde, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile
beyan edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.
Bu
hükümlere göre, söz konusu gayrimenkulun (doktor
muayenehanesi olarak) işyeri olarak kiraya verilmesi
sonucu ödenen brüt kira üzerinden, kiracı tarafından,
gelir vergisi tevkifatı ve fon payı kesintisi yapılarak,
muhtasar beyanname ile ilgili vergi dairesine beyan
edilmesi ve ödenmesi gerekmektedir. Elde ediler kira
gelirinin 86 ncı maddedeki tutarı aşması halinde (Bu
tutar 2002 takvim yılı için 6 milyar 650 milyon
liradır.) ise bu gelirin elde eden tarafından yıllık
gelir vergisi beyannamesi ile beyan edileceği tabidir.
Ayrıca, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu 10 uncu maddesinde
“Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve
cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin
mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara
düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği
olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların
temsilcileri tarafından yerine getirilir.
Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine
getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi
sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen
alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni
ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır.
Bu hüküm Türkiye’de bulunmayan mükelleflerin
Türkiye’deki temsilcileri hakkında da uygulanır.
Temsilciler veya teşekkülü idare edenler bu suretle
ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu
edebilirler.”denilmiştir.
Aynı
Kanunun 12 nci maddesinde “ölüm halinde mükelleflerin
ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup
mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan her biri
ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde
sorumlu olurlar.” hükmü yer almaktadır.
Öte
yandan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 92 nci
maddesinde; ölüm halinde beyannamenin ölüm tarihinden 4
ay içinde verileceği belirtilmiş; 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun 112 nci maddesinde ise ölüm gibi
mükellefiyetin kalkmasını mucip haller dolayısıyla beyan
üzerine tarh olunan vergilerin, beyanname verme süreleri
içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Bu
hükümlere göre, ölüm halinde mükellefin ödevleri, mirası
reddetmemiş kanuni mirasçılara geçmiş ve murise ait
gelirin, mirasçılar tarafından yıllık beyanname ile ölüm
tarihinden itibaren 4 ay içinde beyan edilerek, gelire
isabet eden beyanname verme süresi içinde ödenmesi
gerekmektedir.
Bir
başka ifade ile, ölüm tarihinden itibaren elde edilen
kira geliri mirasçılara geçer ve bu gelir için beyanname
verilmesi gerekirse, beyanname mirasçı adına mahkemenin
tespit ettiği kişi tarafından kanuni temsilci sıfatıyla
beyan edilir.
2.
Konunun Emlak Vergisi Yönünden Değerlendirilmesi
4721
sayılı Medeni Kanunun 705 inci maddesinde “Taşınmaz
mülkiyetinin kazanılması tescille olur.Miras, mahkeme
kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile
kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf
işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil
edilmiş olmasına bağlıdır.” hükmü yer almaktadır.
Bu
hüküm uyarınca vefat eden şahsın, sahibi bulunduğu
binanın mülkiyeti vefat tarihinden itibaren mirasçılara
intikal etmektedir.
1319
sayılı Emlak Vergisi Kanununun bina vergisinin
mükellefini belirleyen 3 üncü maddesinde, bina vergisini
binanın malikinin, varsa intifa hakkı sahibinin her
ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenlerin
ödeyeceği belirtilmiştir.
Öte
yandan, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 33/6 ıncı
maddesinde bir bina veya arazinin taksim veya ifraz
edilmesi veya mükellefinin değişmesinin vergi değerini
tadil eden sebep olduğu belirtilmiştir. Ayrı kanunun
4751 sayılı kanunla değişik 23 üncü maddesinde bu
kanunun 33 üncü maddesinde (8 numaralı fıkra hariç)
yazılı vergi değerini tadil eden sebeplerin dolması
halinde değişikliğin vuku bulduğu bütçe yılı içerisinde,
değişiklik bütçe yılının son 3 ayı içerisinde vuku
bulmuş ise 3 ay içinde ilgili belediyeye emlak vergisi
bildirimi verileceği, 9/(a) maddesinde de bina vergisi
mükellefiyetinin 33 üncü maddenin (1) ila (7) numaralı
fıkralarında yazılı vergi değerini tadil eden sebeplerin
doğması halinde, bu değişikliklerin vuku bulduğu tarihi
takip eden bütçe yılından itibaren başlayacağı hükme
bağlanmıştır.
Bu
itibarla, annesi ve babası ölen 5 yaşındaki çocuğun,
babasından intikal eden bina nedeniyle vefat tarihini
takip eden bütçe yılından itibaren emlak vergisi
mükellefi olması gerekmektedir.
Ancak, bu bina için çocuk adına emlak (bina) vergisi
bildiriminin mahkemenin tayin ettiği kişi tarafından
verilmesi ve tahakkuk eden emlak vergisinin de yine
çocuk adına aynı kişi tarafından ödenmesi gerekir.
(Gelirler Gn md.)