DENETİM VE EMPATİ
Denetim
kavramının tanımını, bir çok şekilde yapmak mümkündür.En
basit tanımı ile denetim; yapılan ya da yapılmakta olan
bir işin- eylemin önceden belirlenmiş kurallara ve
şartlara uygun yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesidir.
Amacımız, denetimin anlamını, sade bir şekilde
algılamak,algılatmak ve uygulanmasını sağlamaktır.
Denetim,
hayatımızın her alanında olması ve eksiksiz uygulanması
gereken bir olgudur. Denetimi çeşitli sınıflara ayırmak
mümkündür. Bunlar;
iç-dış denetim,
kişisel -kurumsal denetim,
cari-sonradan denetim,
bağımlı-bağımsız denetim,
öz denetim-başkasını denetim,
kamu-özel denetim,sınırlı-tam
denetim gibi
sıralanabilir.. Bu ayrımların hepsi önemli ve gereklidir.
Bu makalemizde bu denetim türlerinden diğerlerine göre
daha çok karşılaştıklarımızdan ve bizim için gerekli
olanlarından bahsedeceğiz. Bu türlerden, muhasebe ve vergi
denetimi ile iş yönetiminde denetim son derece güncel
olup, ileriki tarihlerde yazılarımıza konu edilecektir.
“İş
Yönetimindeki Denetim çok önemli olmasıyla, bu günkü
makalemizin temelindeki iki unsurdan biri olacak.İş
yönetimi konulu kitaplarda YÖNETİM, planlama ile başlayıp
denetim ile biten 5 unsurdan oluşan bir faaliyet olarak
belirtilir. Yani herhangi bir işe başlarken içinde
planlama olmalıdır ve planlama işin ilk basamağı
olmalıdır. Sonra diğer bölümler ve en sonunda yapılan
işin denetlenmesi ile sonuçlandırılmalıdır. Denetlenmeyen
işlerin doğru mu yanlış mı yapıldığı ya da işin amacına
ulaşıp ulaşmadığı anlaşılamaz.
Örneğin, bir yemek
pişiriyorsunuz önce onu kafanızda tasarlayıp sonra içine
neler katacağınızı,ne zaman pişireceğinizi hatta ne zaman
servis yapacağınızı planlarsınız. Bu programa göre
akşamdan hazırlığı varsa onlar yapılır, eksik malzemeler
tamamlanır. Ardından “uygulamaya” geçilir ve yemek servise
hazırdır. Akşam servis yaptığımızda yemeğin tuzunun fazla
atıldığını fark ettiniz. Yemek maalesef yenemeyecektir.
Tüm çalışma ve malzeme ziyan olmuştur. İşte; en yalın hali
ile denetim bu yemeğin tuzuna bakmaktır. Tuzunu daha
pişerken kontrol etmektir. Bu kontrol sonucunda
düzeltmeler yaparız. Çok atılmış ise su ilave ederiz, ek
malzemeler katarız. Bir şekilde önceden fark ettiğimiz
problemi çözeriz. Bu olayda “cari denetim” söz konusudur.
Tuzu atar atmaz kontrol yani doğru noktada “iş işten
geçmeden” kontrol yapmış oluruz ki doğru kontrol tam
anlamı ile budur. Ama toplum olarak yemeğin tuzunu
sofraya gelince, evin reisine ya da ev halkına kontrol
ettiririz. Bu tamamıyla geç kalınmış bir kontroldür.
Denetim yada
kontrol hayatın her alanında olması gereken bir iştir.
Eğer yaptığımız işin iyi,kaliteli ve amacına uygun yapılıp
yapılmadığını bilmek istiyorsak ve o iş ile ilgili
sorunlar yaşamak istemiyorsak denetim işini sağlıklı
yapmamız gerekir. Günümüzde iş ve işletme yönetiminde
artık hata yapma gibi bir lüksümüz kalmamıştır. Dünya ile
rekabet ettiğimiz bir dönemde denetimsiz iş yapmamızın,
hata yapmamızın bize maliyeti çok ağır olmaktadır. Bu
husus çok önemli olup, ayrı bir yazı konusu yapılacak
kadar geniştir.
Biz, denetimi
her zaman; teftiş bir diğer kişiyi kontrol etmek ya da
işine güven duyulmamak olarak algılarız. İlk verdiğimiz
tepki “niye ben yanlış mı yapıyorum” dur. Hatta toplum
olarak denetlenmekten hiç hoşlanmayız. Artık bunu aşmamız
lazım. Bir iş yaparken denetlemeyi de kural olarak
benimsememiz ve işimizde kendi yapmamız gereken denetimi
ihmal etmememiz kesinlikle gereklidir.
Denetim
işinin önemli bir boyutu da kişisel denetimdir. Toplum
olarak öncelikle bunu çözmeliyiz. Bireyler olarak
öncelikle biz kendi davranışlarımızı denetim altına
almalıyız. Bu denetime “ÖZ
DENETİM” diyoruz.
Özdenetimin TDK sözlüğündeki karşılığı şu şekildedir:
“Daha önemli bir amaca ulaşabilmek
için kişinin tepkilerini, davranışlarını veya başka amaca
yönelme eğilimini denetleyip kısıtlaması, oto kontrol.”
Bireyler olarak
yaptığımız işlerde ve ilişkilerde kendimizi kontrol
etmemiz halinde bir çok problemi baştan çözmüş olacağız.
Her türlü anlaşmazlıkta, tartışmada, olumsuzlukta önce
meselenin özünü anlamak için kendimizi kontrol edip, sakin
bir şekilde karşıyı dinlemeliyiz. Sonra, kendimizi
karşının yerine koyarak onun istek ve beklentilerini
düşünerek çözümü kendi içimizde bulmalıyız. Bizim
kontrollü ve ılımlı tavrımız karşıyı da etkileyecek ve
çözüm daha da kolaylaşacaktır. Sinirli halimiz kontrol
edersek, mantıklı düşünmüş oluruz. Kendimizi karşının
yerine koyabiliriz. Buna fırsat yaratmış oluruz. Bunu
yaparsak karşının beklentilerini, haksız olduğumuz
konuları anlamış ve baştan düzeltme yoluna girerek
karşıya bir adım yaklaşmış oluruz. Karşı da bizim bu
hareketimizden olumlu etkilenecek belki olumuz tavrından
vazgeçecektir. Sorun daha kolay ve zararsız çözülecektir.
Bu çözüm ne sayesinde oluştu? Tabii ki
“ özdenetim”
ve “empati”
sayesinde.
Sanırım Türk
toplumu kadar davalı-davacı,küs veya kırgın bir millet
daha yoktur. Sebep belki de burada yatıyor. Sorunlarımızın
çoğu karşıyı iyi anlamamaktan kaynaklanıyor. Aslında, bir
konuda iki tarafa da çözümü düşünürse, sorunlar daha da
çabuk ve pratik çözülebilir. Galiba, Fransızca kökenli
“empati” sözcüğünü
daha iyi öğrenmemiz ve uygulamamız gerekli. TDK sözlüğünde
“duygudaşlık” olarak
belirtilen empati, kendini karşımızdakinin yerine koyarak
düşünme olarak açıklanabilir. Belki uğruna insanların
öldüğü bir çok olay, bu tür eksikliklerimizden
kaynaklanıyor. Milyarlarca liralık ekonomik kayıplarımız,
zaman kayıplarımız küçük eksikliklerimizden, kendimizi
kontrol edememekten kaynaklanıyordur.
Bu arada son zamanlarda bir çok şeyi
yabancı kelimeler ile ifade eder hale geldik.
Empati, inovasyon, mediasyon
vs. Son günlerde toplantılarda; “neden bu yabancı
sözcükler” diye hep ilgililere soruluyor. Soranlar haklı,
belki kullananlar da haklı . Bir oda başkanı, diğer oda
başkanına ya da paneliste soruyor mesela. Ama verilen
yanıtlar doyurucu değil. Ana sebep bu yanıtlar değil. Bu
konuyu gelecek yazımızda gazetenizde detaylı olarak ele
alacak ve gerçek sebebini hep birlikte okuyacağız.
(Aslında bir hafta
bekleyemem!) Bu sözcükleri biz biliyoruz ama ne
bildiğimizin niye bildiğimizin farkında değiliz. Empatiyi
ata sözlerimizden
“ İğneyi kendine çuvaldızı başkasına
batır” çok güzel
açıklıyor. Ama
bir defa biz ithal muz yemeye alışmışız ya….!
Biz sahip olduğumuz değerlerin
farkında değiliz. Hem bireyler,hem de toplum olarak
farkındalığımızı fark etmiyoruz,edemiyoruz . Zira son
zamanlarda iletişimciler kişisel farkındalığı anlatıyorlar
bizlere. Sahi neden farkında değiliz özdenetimin,
inovasyonun, mediasyonun, empatinin, farkındalığımızın ve
bunlardan bazılarının Türkçe anlam ve uygulamalarının…?
Haftaya görüşmek üzere…Bol denetimli ve empatili günler
dileğiyle.
|