Uyuşmazlık Mahkemesi
Kararları
(Toplam 25 Adet Karar)
(09.01.2006 Tarih ve 26048 No'lu Resmi Gazete)
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/75
KARAR NO:
2005/89
KARAR TR
:14.11 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET :
İdari para cezasından doğan Kurum alacağının tahsili için 506
sayılı Yasa’nın 80. maddesine göre düzenlenen ödeme emrine karşı
açılan davanın, anılan Yasa maddesi uyarınca ADLİ YARGI YERİNDE
çözümlenmesinin gerektiği hk. |
K A R A R
Davacılar : 1) Meptaş
Manisalı Evrensel Paz. ve Tic. A.Ş.
2) Metaş
İzmir Metalurji Fabrikası T.A.Ş.
3) E. A.
Vekili : Av. İ.İ.
Davalı : SSK Başkanlığı
Vekili : Av. M. E.
O L A
Y : Meptaş Manisalı
Evrensel Pazarlama ve Ticaret Anonim Şirketi adına 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinde yazılı işyeri kayıtlarının ibrazı
ile ilgili yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle anılan Kanunun
140. maddesi uyarınca idari para cezası kesilmiştir.
Adı geçen
şirket tarafından, idari para cezasına yapılan itirazın davalı idarece
reddi üzerine, Sivas Sulh Ceza Mahkemesi’ne iletilmek üzere Bornova
Sulh Ceza Mahkemesi’ne 29.1.2001 tarihinde verilen dilekçe ile söz
konusu cezaya itiraz edilmiştir.
Bilahare,
Sivas Sigorta İl Müdürlüğü’nce idari para cezası ile 31.8.2003
tarihine kadar hesaplanan gecikme zammının tahsili amacıyla düzenlenen
ödeme emri, Meptaş Manisalı Evrensel
Pazarlama ve Ticaret Anonim Şirketi’nin adresinde bulunamaması üzerine
şirket ortaklarına tebliğ edilmiştir.
Davacı
şirketler tarafından, Sivas İş Mahkemesi’nin E:2003/692 sayılı
dosyasında; davacı Ethem Alev tarafından,
Sivas İş Mahkemesi’nin E:2003/700 sayılı dosyasında, söz konusu ödeme
emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
SİVAS İŞ
MAHKEMESİ; 15.10.2003 gün ve E:2003/700; K:2003/644 sayı ile,
mahkemelerinin 2003/692 sayılı dava dosyasındaki davanın konusunun da
aynı idari para cezası ile ilgili olduğu, biri hakkında verilen
kararın diğerini de etkileyeceği anlaşıldığından, işbu davanın
2003/692 sayılı dosya ile birleştirilmesine karar vermiş; daha sonra,
31.3.2004 gün ve E:2003/692; K: 2004/227 sayı ile, takiplerin yasal
dayanağının idari para cezası olup, idari para cezasına süresinde
itiraz üzerine kurum ünitesince 27.11.2000 tarih ve 2000/186-192
sayılı kararla itirazın reddine karar verildiği, komisyon ret
kararının tebliği üzerine davacıların süresinde Bornova Sulh Ceza
Mahkemesi kanalı ile Sivas Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne itirazda
bulunduğu, ancak, İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 5.3.2004 gün ve
2004/21 muhabere sayılı yazısına göre, söz konusu itiraz dilekçesinin
kaydının yapılmasına rağmen Sivas Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne
gönderildiğine dair posta kaydının bulunmadığı, sehven başka dosyalar
içine karışmış olabileceğinin bildirildiği, komisyon kararına
süresinde itirazda bulunulmakla birlikte, davacıların
ihtiyarı haricinde itiraz dilekçesinin merciine ulaşmadığı
anlaşıldığından, komisyon kararının, dolayısıyla idari para cezasının
kesinleştiğinden bahsedilemeyeceği, böyle olunca, söz konusu dava
dilekçelerini komisyon kararının iptaline yönelik itiraz dilekçesi
mahiyetinde kabul etmek ve bu nedenle de idari yargı yeri görevli
olduğundan görevsizlik kararı vermek gerektiği, şirketin aynı
eyleminden dolayı tüzel kişiliğe haiz davacı şirket ile bunun üst
düzey yöneticileri için ayrı ayrı idari
para cezası tahakkuk ettirilmiş olup, aynı eylemden dolayı idari para
cezası tahakkuk ettirildiğinden bir kısım davacılar tarafından işbu
idari para cezasına itiraz halinde diğer sorumlular yönünden de idari
para cezasının kesinleşmediği sonucuna varıldığı, davaya bakmaya idari
yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu
karar, YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ’nin
23.12.2004 gün ve E: 2004/5200; K: 2004/11800 sayılı kararıyla onanmak
suretiyle kesinleşmiştir.
Davacı
şirketler vekili, aynı istekle bu kez, 24.2.2005 gününde idari yargı
yerinde dava açmıştır.
SİVAS İDARE
MAHKEMESİ; 10.5.2005 gün ve E:2005/208 sayı ile, 2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19.
maddesi, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve
Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.
maddesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi ve
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80. maddesinden söz ederek,
dosyanın incelenmesinden, davanın, idari para cezasından kaynaklanan
kurum alacağının 6183 sayılı Yasa uyarınca ödeme emri gönderilmek
suretiyle tahsili yoluna gidilmesi üzerine Sivas İş Mahkemesi’nin
31.3. 2004 gün ve E: 2003/692; K:2004/227 sayılı kararıyla, tahakkuku
yapılan idari para cezasının henüz kesinleşmediğinden bahisle
uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girmesi nedeniyle davanın
görev yönünden reddedildiği ve anılan kararın Yargıtay 21. Hukuk
Dairesi’nce onanarak kesinleştiği, bunun üzerine bakılmakta olan
davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, ödeme emrine karşı açılan
davanın, yürürlükteki mevzuata göre adli yargı yerinde görülmesi
gerektiği; bu itibarla, iş mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlığın
mahkemelerince esastan incelenerek sonuçlandırılmasına hukuken olanak
bulunmadığı, nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 1.7.2004 gün ve
E:2004/36; K: 2004/44 sayılı kararının da niteliği itibariyle bu yönde
olduğu gerekçesiyle görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247
sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye değin davanın
incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr.
Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap
AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal
IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan
14/11/2005 günlü toplantısında;
l- İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19.
maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi
bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri
arasında görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile
karar verildi.
ll-
ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
-İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı
ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
Meptaş Manisalı Evrensel Pazarlama ve
Ticaret Anonim Şirketi adına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun
140. maddesi uyarınca kesilen idari para cezasının tahsili amacıyla
düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun para cezalarına ilişkin 140.
maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren (7) gün
içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler." yolundaki
üçüncü tümcesi Anayasa Mahkemesi'nin 8.10.2002 gün ve E:2001/225;
K:2002/88 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve bu kararın yayımlandığı
26.2.2003 tarihinden itibaren kendisine tanınan bir yıllık süre içinde
Yasama Organı’nca çıkarılan 29.7.2003 gün ve 4958 sayılı Yasa'nın 51.
maddesi ile, 506 sayılı Yasa'nın 140. maddesi yeniden düzenlenmiş
olup, dördüncü fıkrasında " İdari para cezaları ilgiliye tebliğ
edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde Kuruma ödenir veya aynı
süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi
durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ
tarihinden itibaren altmış gün içinde idare mahkemesine
başvurabilirler. Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve tahsilini
durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde Kuruma ödenmeyen idari para cezaları, bu Kanunun 80.
maddesi hükmü gereğince hesaplanacak gecikme zammı ile birlikte tahsil
edilir" denilmiştir.
Ödeme emrinin ilgililere tebliğ tarihinde yürürlükte olan anılan
Yasa'nın 1.12.1993 gün ve 3917 sayılı Yasa ile değişik 80. maddesinin
dördüncü fıkrasında, “Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır”
denilmiş iken, 29.7.2003 gün ve 4958 sayılı Yasa ile değişik beşinci
fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun’un 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı
öngörülmüş ve ödenmeyen Kurum alacaklarına uygulanacak gecikme zammı
gösterilmiş;
yedinci fıkrasında ise, "Kurum
alacaklarının tahsilinde 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun
uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı
Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir." hükmüne
yer verilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, idari para cezalarının ilgiliye tebliğ
edilmekle tahakkuk edeceği ve tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde Kuruma ödeneceği veya
aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebileceği,
itirazın takibi durduracağı, Kurumca itirazı reddedilenlerin kararın
kendilerine tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idare
mahkemesine başvurabilecekleri nedeniyle tahakkuk aşamasında idare
mahkemelerinin görevli oldukları; kurum alacaklarının tahsilinde ise
6183 sayılı Yasa hükümleri uygulanmak suretiyle düzenlenecek ödeme
emrine karşı açılacak davalara bakma görevinin 80. maddenin yedinci
fıkrasında açıkça belirtildiği gibi Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer
iş mahkemesine ait olduğu kuşkusuzdur.
Olayda, Sivas Sigorta Müdürlüğü’nce verilen idari para cezasının
ödenmemesi karşısında, bu cezanın Kurum alacağına dönüşmesi üzerine
gecikme zammı uygulanmak suretiyle tahsili için düzenlenen ödeme
emrine karşı dava açıldığı anlaşılmıştır.
Her ne
kadar, Meptaş Manisalı Evrensel Pazarlama
ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından, idari para cezasına yapılan
itirazın davalı idarece reddi üzerine, 29.1.2001 tarihinde, 506 sayılı
Kanun’un 140. maddesinin o tarihte yürürlükte olan hükmüne göre Sivas
Sulh Ceza Mahkemesi’ne iletilmek üzere Bornova Sulh Ceza Mahkemesi’ne
idari para cezası nedeniyle itiraz dilekçesi verilmiş ise de; İzmir 7.
Sulh Ceza Mahkemesi’nin 5.3.2004 gün ve 2004/21 muhabere sayılı
yazısında, söz konusu itiraz dilekçesinin, havalesinin yapılmasına
rağmen Sivas Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderildiğine dair posta
kaydının olmadığı, sehven başka dosyalar içine karışmış olabileceği
düşünülerek araştırma yapılmakla birlikte bulunamadığı bildirilmiştir.
Uyuşmazlık
konusu olayda, idari para cezasına ilişkin ödeme emri dava konusu
edildiğine göre, 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinde bu tür davalara
bakma görevinin iş mahkemelerine ait olduğunun açıkça belirtilmesi
karşısında, ödeme emrinin iptali istemine yönelik dava dilekçesinin,
idari para cezasına yapılan itirazın reddi yolundaki komisyon
kararının iptaline yönelik itiraz dilekçesi olarak kabulü suretiyle,
görevli yargı yerinin belirlenmesi yoluna gidilmesi mümkün değildir.
Bu durumda,
idari para cezasından doğan Kurum alacağının tahsili için düzenlenen
ödeme emrine karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, 506 sayılı
Yasa'nın 80. maddesi uyarınca yetkili kılınan İş Mahkemesi görevli
bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü ile İş
Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Sivas
İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Sivas İş
Mahkemesi’nin 31.3.2004 gün ve E:2003/692; K:2004/227 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
---o---
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/60
KARAR NO:
2005/83
KARAR TR
: 14.11.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET :
Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacı tarafından, en
üst dereceden emekli aylığı bağlanması istemiyle açılan davanın,
ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk. |
K A R A R
Davacı : C.E.
Davalı : SSK Başkanlığına izafeten
İzmir SSK Bölge Müdürlüğü
Vekili : Av. A. Ö. A.
O L A Y
: Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacı tarafından, en üst
dereceden emekli edilmesi gerekirken alt dereceden emekli edildiği,
ayrıca altı aylık maaşının ödenmediği ileri sürülerek, en üst
dereceden emekli edilmesine ve altı aylık maaşının ödenmesine karar
verilmesi istemiyle, adli yargı yerinde dava açılmıştır.
KARŞIYAKA
İŞ MAHKEMESİ; 28.5.2003 gün ve E:2003/121; K:2003/68 sayı ile,
davanın, Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacının en üst
dereceden emekli edilmesi talebine ilişkin olduğu, davacının son
celsedeki imzalı açıklaması ile bunu doğruladığı, ancak, bu tür
davaların Ankara İdare Mahkemesi’ne açılması gerektiği nedeniyle dava
konusu emeklilik işleminin idari bir işlem olduğu ve emeklilerin
dosyalarının Ankara’daki SSK Genel Müdürlüğü’nde bulunduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek
kesinleşmiştir.
Davacı,
Sosyal Sigortalar Kurumu’nca en üst dereceden emekli aylığı verilmesi
istemiyle, bu kez, 29.8.2003 gününde idari yargı yerinde dava
açmıştır.
İZMİR 2.
İDARE MAHKEMESİ; 17.9.2003 gün ve E:2003/1090; K:2003/1050 sayı ile,
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca,
uyuşmazlığın anılan Kanunun uygulanmasından kaynaklanması nedeniyle
davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş; bu karar, DANIŞTAY 11.
DAİRESİ’nin 16.2.2005 gün ve E:2003/4509; K:2005/679 sayılı
kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr.
Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap
AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal
IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan
14/11/2005 günlü toplantısında;
l- İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan
Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun
olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren
mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
ll-
ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı
ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacı tarafından, en üst
dereceden emekli aylığı bağlanması istemiyle açılmıştır.
506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanun’un amacının, iş
kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık,
analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde bu kanunda yazılı
şartlarla sosyal sigorta yardımları sağlanması olduğu belirtilmiş; 60.
maddesinde, yaşlılık aylığından yararlanma esas ve şartları
düzenlenmiş; 61. maddesinde, yaşlılık aylığının hesaplanması
koşullarına yer verilmiş; 134. maddesinde de, bu Kanun’un
uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde veya
bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın, davacıya bağlanan emekli aylığının 506 sayılı Kanun’a
göre hesaplanmasından kaynaklandığı anlaşıldığından, Yasanın yukarıda
belirtilen açık hükmü karşısında,
davanın
görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle, İş Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Karşıyaka
İş Mahkemesi’nce verilen 28.5.2003 gün ve E:2003/121; K:2003/68 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/15
KARAR NO:
2005/56
KARAR TR
: 11.7.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET :İhale sonucu düzenlenen kira sözleşmesinin hükmen feshi ile
yapılan ödemelerin iadesi, ipoteğin kaldırılması ve yapılan
masrafların tazmini istemiyle açılan davanın, özel hukuk
hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk
|
K A R A R
Davacı : S.S. Ardeşen
Merkez Su Ürünleri Kooperatifi Başkanlığı
Davalı : Maliye Bakanlığına izafeten
Ardeşen Malmüdürlüğü
O L A
Y : Ardeşen Malmüdürlüğünce
2886 sayılı Yasa’ya göre yapılan ihaleleri sonucunda:
1)
Ardeşen Balıkçı Barınağı 2. Kısım (Bakım,
onarım ve işletme hakkı), 10 yıl süre ile yıllık 2.500.000.000.-TL.
bedelle, sözleşme eki (genel 19, özel 20 madde) şartname hükümleri
çerçevesinde, 13.6.2003 tarihinde;
2)
Ardeşen Balıkçı Barınağı İçerisinde
Biriken 15.200 m³ Kum ve 22.800 m³ Kil, Balçık, Moloz vs. Malzeme
Olmak Üzere Toplam 38.000. m3 Malzemeler (Barınağın
temizlenmesi işi) 1 yıl süre ile 78.300.000.000.- TL bedelle ve üçer
aylık dönemler halinde peşin olarak ödenmek üzere, sözleşme eki (genel
19, özel 6 madde) şartname hükümleri çerçevesinde, 5.8.2003 tarihinde;
Ardeşen
İta Amiri (Kaymakam) ile S.S. Ardeşen
Merkez Su Ürünleri Kooperatifi Temsilcileri arasında, kira
sözleşmeleri akdedilmiştir.
Yer
tesliminin yapıldığı 6.8.2003 tarihinden sonra, barınak içinde
biriken malzemelerin kiralanması karşılığı ilk taksitin
(19.575.000.000.- TL) yatırıldığının, ancak geri kalan kira bedelinin
(58.725.000.000.-TL) yatırılmadığının; kooperatife ait tekne ile
kiraya konu yer dışından izinsiz olarak kum çıkarıldığının Sahil
Güvenlik Komutanlığınca tespit edilerek tutanağa bağlanması üzerine
12.000.000.000.-TL. idari para cezası uygulandığının, bu suretle
sözleşme hükümlerine uyulmadığının saptandığı yolundaki Milli Emlak
Başkontrolörü raporu nedeniyle, Maliye
Bakanlığınca 6.7.2004 tarih ve 22930 sayı ile talimata bağlandığı
üzere;
a) Fesih
tarihine kadar birikmiş kira bedellerinin tahsili şartıyla, kira
sözleşmesinin feshedilmesi,
b) Bir
yıllık kira bedeli olan 78.300.000.000.- TL tazminat alınması,
c) Kesin
teminatın Hazineye gelir kaydedilmesi,
2.8.2004
gününde Kaymakamlık Oluru’na bağlanmış ve Ardeşen
Malmüdürlüğünün 4.8.2004 günlü yazısı ekinde,
adıgeçen kiracı Kooperatif Başkanlığına duyurulmuştur.
Davacı
Kooperatif Başkanlığınca, liman içinde temizleme yoluyla elde edilecek
malzemeler arasında ekonomiye dönüşebilecek kum rezervi bulunmadığının
Ulaştırma Bakanlığınca oluşturulan heyet tarafından net olarak
belirlenmesi üzerine sözkonusu barınağın
temizlenmesi için yapılan sözleşmenin feshedilmesi, ödenen ve
yatırılan paraların geri ödenmesi için yaptıkları uzlaşma teklifinin
Maliye Bakanlığınca kabul edilmeyerek konu hakkında Milli Emlak
Başkontolörüne inceleme yaptırıldığından
bahisle, Ardeşen liman içinin temizlenmesi
için yapılan 5.8.2003 tarihli kira sözleşmesinin feshine, sözleşme
gereği yatırılan kira taksiti ve tüm kira bedelinin KDV tutarı,
teminat ve rüsum bedelleri ile ruhsat harcı toplamı 43.659.540.000.-
TL.’nin yasal faiziyle birlikte iadesine,
teminat olarak verilen ipoteğin kaldırılmasına, taramada kullanılan
kum gemilerine yapılan masrafların tazminine karar verilmesi
istemiyle, 18.8.2004 gününde adli yargı yerinde dava açılmıştır.
ARDEŞEN
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 6.10.2004 gün ve E: 2004/164, K:2004/176 sayı
ile (kararda esas numarasının yılı 2003 yazılmış olup 2004 olarak
düzeltildi.), iptali istenen liman içi temizleme sözleşmesinin
incelenmesinden ve dosya kapsamından, dava konusu uyuşmazlığın davacı
ile davalı idare arasında idari sözleşmeden kaynaklandığının
anlaşıldığı, idari sözleşmelerden kaynaklanan davalara bakma görevinin
idare mahkemesine ait bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı
vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
Kooperatif Başkanlığınca, aynı istekle, 20.12.2004 gününde idari yargı
yerinde dava açılmıştır.
TRABZON
İDARE MAHKEMESİ; 23.12.2004 gün ve E: 2004/1473 sayı ile, olayda, 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde yapılan ihale
sonucunda, Hazineye ait olan Ardeşen
Balıkçı Barınağının içinde bulunduğu liman içinin temizlenmesi işine
ilişkin olarak Ardeşen Mal Müdürlüğü ile
davacı kooperatif arasında düzenlenmiş olan kira sözleşmesi yoluyla
Borçlar kanununda ifadesini bulan kiracı-kiralayan ilişkisinin
kurulduğu, bu sözleşmenin sözleşme serbestisi ve tarafların eşitliğine
dayanan bir özel hukuk sözleşmesi olduğu, taraflar arasında kira
sözleşmesi ve eki şartname hükümlerinin uygulanması ve kira sözleşmesi
ve eki şartname hükümlerine uyulmamasından dolayı uyuşmazlık çıktığı
anlaşılmakla, karşılıklı olarak sözleşme ve şartnamede belirtilen
yükümlülüklerin yerine getirilmediğinden bahisle, sözleşmenin feshine,
ihale nedeniyle yatırılan paraların iadesi ve ipoteğin kaldırılmasına
ilişkin açılan davanın özel hukuk hükümlerine göre adli yargıda
çözümlenmesinin gerektiği, ancak daha önce adli yargı yerince
görevsizlik kararı verildiği ve bunun kesinleştiğinden bahisle,
görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19
maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına, Uyuşmazlık
Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine karar
vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Tülay
TUĞCU’nun Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü
ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Turgut
ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın
katılımlarıyla yapılan 11.7.2005 günlü toplantısında;
I- İLK
İNCELEME : Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi
uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın
19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan;
-İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı
ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
kiracı tarafından, kiralayan idarece de şartlı olarak feshi öngörülen
kira sözleşmesinin feshine, sözleşme gereği yapılan ödemelerin
iadesine, teminat olarak verilen ipoteğin kaldırılmasına ve yapılan
masrafların tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
2886 sayılı
Yasa’nın 1. maddesinin birinci fıkrasında, genel bütçeye dahil
dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım,
satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi
ve taşıma işlerinin, bu Yasa’da yazılı hükümleri göre yürütüleceği
belirtilmiş; aynı Yasa’nın 4. maddesinde, İhale: bu Yasa’da yazılı
usul ve şartlarla, işin istekliler arasından seçilecek birisi üzerinde
bırakıldığını gösteren ve yetkili mercilerin onayı ile tamamlanan
sözleşmeden önceki işlemler şeklinde tanımlanmış ve “İhalenin
sözleşmeye bağlanması” başlığını taşıyan 53. maddeden önce yer alan
hükümlerde, ihale aşaması düzenlenmiştir.
Yasa’nın 1.
maddesinde sayılan işlerle ilgili olarak yapılacak ihalelerde, idarede
kanunilik ilkesi gereğince, idarenin çeşitli usul kurallarına uyması
zorunlu olup, bu Yasa kapsamına giren bir işin veya ihtiyacın
belirlenmesi, ihale yönteminin tespiti ihale ilanı ve ihale kararı
alınması sürecinden geçilmesi
gerekmektedir. Tümüyle idarenin kamu gücüne dayanan,
re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği
ihale işlemleri hakkındaki yargısal denetimin,idare hukuku ilkelerine
göre idari yargı yerlerince yapılacağı tartışmasızdır. Ancak ihalenin
kesinleşmesinden sonraki işlemlerin hangi hukuki rejime tabi
olacağının tespiti için: yapılan sözleşmenin konusu ile içerdiği hüküm
ve koşullarının niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.
Hazineye
ait Balıkçı Barınağının kiracısı olan davacı Kooperatif ile Maliye
İdaresi arasında, ayrıca 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine
göre yapılan ihale (pazarlık usulü) sonucunda akdedilen kira
sözleşmesi (barınaktaki malzemenin kiralanması) yoluyla, Borçlar
Kanunu’nun 248. maddesinde ifadesini bulan ve daha önce kurulmuş olan
kiracı- kiralayan ilişkisi kapsamındaki özel hukuk ilişkisinin
sürdürüldüğünde kuşkuya yer yoktur.
Sözleşmenin eki niteliğindeki Şartnamenin “Özel Şartlar” Bölümünün 4.
maddesinde, “Kiracının taahhüdünü sözleşme ve şartname hükümlerine
uygun olarak yerine getirmemesi halinde kira sözleşmesi feshedilerek
kesin teminatı irat kaydedilecek ve son bir yıl kira bedeli tazminat
olarak tahsil edilecektir.” kuralına yer verilmiştir.
Olayda,
ihalenin kesinleşmesi ve taraflar arasında kira sözleşmesinin
akdedilmesinden sonra, kiralayan idare tarafından, ilk taksiti
yatırılan kira bedelinin kalan kısmının ödenmemesi ve kira konusu
yerin dışında izinsiz kum çıkarılması nedeniyle hükümlerine uyulmayan
sözleşmenin feshinin ve teminatın irat kaydının öngörülmüş olmasına
karşılık, kiracı kooperatif tarafından, limanda kiralama konusu edilen
kum malzemenin ekonomik değerinin bulunmadığının saptandığı ileri
sürülerek sözleşmenin konusuz kaldığı nedeniyle feshi ile ödenen
paraların iadesi ve yapılan masrafların tahsiline hükmedilmesi
istemiyle, uyuşmazlığa konu edilen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durum
karşısında, konusunun ekonomik değeri bulunmadığı nedeniyle
kiracısının hükmen feshini istediği kira sözleşmesinden doğan davanın,
özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği
açıktır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü
ile Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ
: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Trabzon
İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile
Ardeşen Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 6.10.2004 gün ve E:2004/164,
K.2004/176 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.7.2005
gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
------------o---------
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2004/136
KARAR NO:
2005/22
KARAR TR
:.4.4.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
Özet
:Sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen Sigorta Şirketince,
hizmet kusuru esasına dayanılarak ve trafik zabıtasınca saptanan
kusur oranına göre zararın giderilmesi istemiyle sorumlulardan
idare aleyhine açılan tam yargı davasının İDARİ YARGI YERİNDE
çözümlen-mesinin gerektiği
hk. |
K A R A R
Davacı : Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi
Vekili : Av.N. B. D.
Davalı : TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü
Vekili : Av.Y. B.
O L A
Y : Kırıkkale- Ankara arasında yer alan Irmak Kasabası
mevkiindeki kontrolsüz hemzemin geçiti
geçmekte olan kasko
sigortalı aracın manevra yapmakta olan lokomotif ile çarpışması
sonucunda meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasına ilişkin olarak
trafik zabıtasınca düzenlenen tespit tutanağında, TCDD işlemesi’nin
2/8 ve makinistin de 2/8 oranında kusurlu bulunması üzerine davacı
Sigorta Şirketince, sigortalı 06 RJ 588 plakalı aracın sahibine
ekspertiz raporu ile tespit edilen 6.900.000.000.-TL. ödemede
bulunulmuştur.
Davacı
Şirket vekilince, TCDD İşletmesi ile Makinist K.Ç.’ye hitaben yazılan
27.5.2003 günlü yazılar ile, sigortalıya ödenen
kasko hasar tazminatından kusurları oranında hesaplanan pay
başına 1.725.000.000 liranın ödeme tarihinden itibaren işleyen yasal
faiziyle birlikte 2.065.273.972.-TL olarak Türk Ticaret Kanununun
1301. maddesine göre sigortalıya halef olan şirketlerine ödenmesi
istenilmiş; bu istek davalı TCDD İşletmesince cevap verilmeyerek;
Makinist tarafından ise ödeme yapılmayacağı belirtilerek
reddedilmiştir.
Davacı
Şirket vekili, Türk Ticaret Kanunu ve Karayolları Trafik Kanunu
hükümlerine dayanarak, sigortalıya ödenen miktardan kusur oranına
isabet eden 3.450.000.000.-TL nin ödeme
tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı TCDD
İşletmesi ile makinistten müştereken ve
müteselsilen tahsiline hükmedilmesi istemiyle 17.10.2003
tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı TCDD
İşletmesi, mahkemenin birinci celsesinde, 233 sayılı
KHK’ye tabi bulunan İşletmeye karşı hizmet
kusuru nedeniyle açılan davanın idari yargı yerinde görülmesinin
gerektiği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 27.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 7.7.2004 günlü
celsesinde E:2003/808 sayı ile, davalı idrenin
görev itirazı reddedilmiştir.
Davalı TCDD
İşletmesi vekilince, süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulmuş; ancak Ankara
27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.10.2004 günlü,E:2003/808 sayılı
celsesinde “başka bir mahkeme ile aramızda olumlu görev uyuşmazlığı
oluşmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin bu konudaki isteminin
reddine” karar verilmiş; davalı vekilinin 1.11.2004 günlü dilekçesi
üzerine anılan Mahkemenin 9.12.2004 günlü celsesinde 27.10.2004 günlü
ara kararından vazgeçilerek olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması
istemine ilişkin dilekçe ve ekleri Danıştay Başsavcılığına
gönderilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b.
maddesinde belirtilen, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları
muhtel olanlar tarafından açılacak tam
yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; TCDD
İşletmesi Genel Müdürlüğünün, kamu hizmeti olan taşımacılık işini,
tekel halinde yürüten bir kamu kurumu olduğu; kamu hizmeti yürütmekle
yükümlü kılınan bir kamu kurumunun hizmeti yürütürken kişilere verdiği
zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuk
kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına
uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta, hizmet kusuru ve
idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tayin
ve tespitinin idari yargı yerlerine ait olduğu ; davalı
idarenin yürütmekle görevli olduğu kamu hizmetinin gereği gibi
yapılmamasından dolayı uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini
istemine ilişkin bulunan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, idari işlem ve
eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı
davalarına bakmakla görevli bulunan idari yargıya ait olduğundan
Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının
kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, davalılardan TCDD İşletmesi
yönünden idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup,
2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini
Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına
göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi
istenilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI : TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu
hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu, 233
sayılı KHK ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere
uygun olarak karlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi
amacıyla, işletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk
hükümlerine tabi kılınmış olmasının, onun kamu hizmeti yürütmesine ve
kamu kurumu niteliğine engel teşkil oluşturmadığı, Anayasa’nın 125/son
madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve
işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı
davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, buna karşın, dava
konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği hemzemin geçitte
meydana gelen kaza sonucunda oluşması nedeniyle ortada bir trafik
kazası bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 2. maddesinde; Karayolları Trafik
Kanununun kapsamının belirlendiği, 3. maddesinde ise, “Demiryolu
geçidi (hemzemin geçit); Karayolu ile demiryolunun aynı seviyede
kesiştiği bariyerli ve
bariyersiz geçitlerdir, Kamu hizmeti
taşıtı: Kamu hizmeti için yük veya yolcu taşıması yapan bütün
taşıtlardır; Taşıt: Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan
araçlar olduğu” tanımının yapıldığı, trenin bu Yasa kapsamına dahil
edilmediğinin anlaşıldığı, keza, anılan Yasanın 85, 90 ve 106.
maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında
maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında
Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır kuralı
uyarınca uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ileri
sürülebilir ise de; anılan Yasada gerek hemzemin geçidin karayolunun
uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmediği ve
gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak
sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmadığı,
TCDD Ana Statüsüne, Yüksek Planlama Kurulunun 27.04.1992 gün 92/T.29
sayılı kararı ile eklenen Ek 2. maddede, Demiryolunun karayolu, köy
yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolunun ana yol
sayılacağının, trafik düzeninin gerektirdiği hallerde söz konusu
yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesislerin
kaldırılacağının, demiryolu üzerinde seyreden araçların karayolu, köy
yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş
üstünlüğünün bulunduğunun belirtildiği, hemzemin geçitte karayolu
taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın, idarenin hizmet
kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve
çözümünde idari yargı yeri görevli bulunduğundan, Danıştay
Başsavcısının başvurusunun kabulü gerektiği yolunda yazılı düşünce
vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Cafer
ŞAT’ın Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü
ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Esen EROL, Turgut ARIBAL ve
Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan
4.4.2005 günlü toplantısında;
I- İLK
İNCELEME : : Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı
Yasanın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare
vekilinin anılan Yasa’nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun
olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede
belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay
Başsavcılığınca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir
noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Murat H. YURDAKÖK’ün
davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
Danıştay Başsavcısının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari
yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki
belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat
ÖZGÜR’ün yazılı düşünceleri
doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen Sigorta Şirketinin, zararın
kusur ve sorumluluk oranına göre idarece giderilmesi isteminden ibaret
bulunan bir rücuen tazminat davasıdır.
28.10.1984
tarih ve 18559 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD) Ana Statüsünün
“Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesi “Bu Ana Statünün amacı; 8.6.1984
tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerine tabi olarak sözkonusu
Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü adı
altında teşkil olunan Kamu İktisadi Kuruluşunun hukuki bünye, amaç ve
faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı
ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki ilişkileri ve ilgili
diğer hususları düzenlemektir...” hükmünü taşımakta; “Hukuki Bünye”
başlıklı 3. maddesinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan TCDD
İşletmesinin, sermayesinin tamamı Devlete ait, tüzel kişiliğe sahip,
faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir “Kamu
İktisadi Kuruluşu” olduğuna ve 233 sayılı KHK. ile bu Ana Statü
hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna
işaret edilmekte; 4.maddesinde, sayılan Kuruluş amaç ve faaliyet
konularının tamamına yakınının “tekel” kapsamında işler olduğu
belirtilmekte; kuruluşu, yönetimi ve denetimi konularında 233 sayılı
KHK. hükümlerine paralel düzenlemelere yer verilmektedir.
Buna göre,
TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel
kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu tartışmasızdır. 233 sayılı KHK.
ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak
kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla,
İşletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine
tabi kılınmış olması, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu
niteliğine engel teşkil etmemektedir.
Dava
dilekçesinin incelenmesinden, davacı vekilince olayda davalı
İşletmenin ve personelinin kusurundan dolayı sorumlu olduğu ileri
sürüldüğüne göre, uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davanın,
zararın hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki aksaklıklardan doğduğu ve
bu nedenle idarenin hizmet kusuru esasına göre sorumlu olduğu nedenine
dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın
125.maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve
işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı
davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Buna
göre tekel niteliğinde kamu hizmeti yürüten TCDD İşletmesinin bu
hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle
açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak
yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin
sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu
hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre
yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında
bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri
görevlidir.
Buna
karşın, dava konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği
hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucunda oluştuğu nedeniyle
ortada bir trafik olayı bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85, 90 ve 106. maddeleri
hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında
çözümlenmesi gerekeceği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasada gerek
hemzemin geçitin karayolunun uzantısı
olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemesi ve gerekse
tren ya da diğer demiryolu araçlarının bu
Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması
karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmamaktadır.
Nitekim,
TCDD Ana Statüsüne, Yüksek Planlama Kurulunun 27.4.1992 tarih ve 92/T.
29 sayılı kararıyla ilâve edilen Ek 2. maddede, “ Demiryolunun
karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde
demiryolu ana yol sayılır.
Bu
kesişmelerde yapılan yeni yolun bağlı olduğu kurum veya kuruluş, alt
ve üst geçit yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlüdür.
Demiryolu
trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu
yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesisler kime ait
olursa olsun kaldırtılır.
Demiryolu
üstünde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki
araçlara göre geçiş üstünlüğü
vardır.”denilmek suretiyle, demiryolunun farklı bir hukuki statüye
tabi bulunduğu açıklanmaktadır.
Öte yandan,
399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin
Düzenlenmesine (...) Dair KHK.’nin 11/a.
maddesine göre, teşebbüs ve bağlı ortaklıkların her çeşit personeli,
görevleri ile ilgili olarak mensup oldukları teşebbüs ve bağlı
ortaklığa verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi
kılınmış olup, adli yargı yerinde TCDD personeli olan makinist
aleyhine de tazminat davası açıldığı dikkate alındığında; Anayasanın
129. maddesinin 5. bendinde yer alan “Memurlar ve diğer kamu
görevlililerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan
tazminat davaları, kendilerine rücu
edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak,
ancak idare aleyhine açılabilir.” kuralı uyarınca, öncelikle TCDD
İşletmesi aleyhine idari yargı yerinde açılması gereken tam yargı
davasının çözümlenmesi gerekeceği açıktır.
Diğer
yandan, davacı Sigorta Şirketi 6762 Türk Ticaret Kanununun 1301.
maddesinde yer alan “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra
hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçer, sigorta ettiren kimsenin
vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak,
tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder.” hükmü
uyarınca zarar görenin kanuni halefi (yasal ardılı) olduğundan,
incelenen uyuşmazlığın konusunu oluşturan dava tipik bir tam yargı
davasıdır.
Bu nedenle,
uyuşmazlığın, adli yargı yerinde aleyhine açılan tazminat davasını
kaybedenler tarafından, hissesinden fazla ödediği miktardan sorumlu
bulunan idare aleyhine açılan ve bir borçlar hukuku müessesesi olan “rücuen
alacak” davası kapsamında olmadığı açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen Sigorta Şirketi
tarafından, hizmet kusuru esasına dayanılarak ve zararın kusur ve
sorumluluk oranına göre idarece giderilmesi istemiyle açılan tam yargı
davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevli olduğundan,
Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Ankara 27. Asliye Hukuk
Mahkemesinin davalı idarenin görev itirazının reddine ilişkin
kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ
:Davanın çözümümde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle
Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 27. Asliye
Hukuk Mahkemesi’nin 7.7.2004 gün ve E:2003/808 sayılı GÖREVLİLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 4.4.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
---o---
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2004/96
KARAR NO:
2005/1
KARAR TR
:.7.2.2005
(Hukuk Bölümü)
|
ÖZET :
Kısmen kamulaştırma nedeniyle uğranılan ve yönetimin görevinde
olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın
giderilmesine yönelik olarak açılan davanın 2942 sayılı Yasanın
12. maddesi kapsamında olmayıp 2577 sayılı İ.Y.U.K.’nun
2/1-b. maddesinde yer alan tam yargı davası kapsamında, İDARİ
YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk. |
Davacı : A. Y.
Vekili : Av. E. S.K.
Davalı : Karayolları Genel
Müdürlüğü
Vekili : Av. A. E.
O L A Y : Davacı vekili, Şanlıurfa
Merkez Kızlar Köyünde kain 151 parsel sayılı taşınmaz üzerinde
müvekkili tarafından hayvan besiciliği yapıldığını, taşınmazın bir
bölümünün Şanlıurfa-Gaziantep otoyolu inşası nedeniyle
kamulaştırıldığını, otoyol inşasından dolayı oluşacak gürültü ve
kirlilik yüzünden hayvan besiciliği yapma olanağının ortadan
kalktığını ileri sürerek bu nedenle uğradığı zarar nedeniyle fazlaya
ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100 milyar TL maddi tazminata
yasal faiziyle birlikte hükmedilmesi istemiyle 12.10.2001 tarihinde
adli yargı yerinde dava açmıştır.
ŞANLIURFA
1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 5.2.2002 günlü; E: 2001/1052; K:2002/50
sayı ile, olayda davalı yönetimin davacının taşınmazına doğrudan bir
el atması ve dolayısıyla kamulaştırmasız el atma olgusunun
bulunmadığı, yönetimin almış olduğu karar sonunda plan ve projelere
uygun olarak yapılan işlemlerden doğan zararların tazmininin idare
mahkemesinden istenebileceği, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel
Kurulunun 11.2.1959 günlü, E: 1958/17; K: 1959/15 sayılı kararının da
bu yönde olduğu, davacının isteminin yönetimin bir işlem ve eyleminden
kaynaklandığı, buna ilişkin açılan işbu davanın tam yargı davası
niteliğinde olduğu, bu nedenle görüm ve çözümünün idari yargıya ait
bulunduğu gerekçesiyle mahkemelerinin görevsizliğine karar vermiş,
anılan karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı nedenle 304.455.366.589.-TL tazminata hükmedilmesi
istemiyle 29.5.2002 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
GAZİANTEP
1. İDARE MAHKEMESİ; 31.10.2003 günlü, E:2002/1024; K:2003/1678 sayı
ile, 2942 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmü uyarınca dava konusu
uyuşmazlığın çözümünün adli yargının görevine girdiği gerekçesiyle
davayı görev yönünden reddetmiştir.
Bu karar
üzerine davacı vekilince görevli mahkemenin belirlenmesi istemiyle
26.12.2003 tarihli dilekçe ile Danıştaya
başvurulmuştur.
DANIŞTAY
10. DAİRESİ’nin 13.4.2004 günlü,
E:2004/5810; K:2004/3830 sayılı kararıyla 2247 sayılı Yasada olumsuz
görev uyuşmazlıklarında dava dosyasının son görevsizlik kararını veren
mahkemece, bu kararın kesinleşmesinden sonra taraflarda birinin istemi
üzerine Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilerek görevli mahkemenin
belirlenmesinin istenebileceğinin öngörüldüğü gerekçesiyle dosya esas
kaydı kapatılarak dava dosyası Gaziantep İdare Mahkemesine
gönderilmiş; GAZİANTEP İDARE MAHKEMESİNİN 6.9.2004 günlü, E:2002/1024;
K:2003/1678 sayılı kararıyla 2247 sayılı Yasa hükümleri uyarınca
görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün, Tülay
TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr.
Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER,
Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Turgut ARIBAL ve Abdullah
ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 7.2.2005
günlü toplantısında;
I- İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre adli ve idari yargı yerleri arasında anılan
Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun
olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren
mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği, usule ilişkin herhangi
bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının
esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II- ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Murat H. YURDAKÖK’ün
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan;
İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün
davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kısmen kamulaştırılan
taşınmazdan geri kalan kısım üzerinde bulunan hayvan çiftliğinde
otoyol inşasından dolayı oluşan gürültü ve kirlilik yüzünden hayvan
besiciliği yapma olanağının ortadan kalktığı ileri sürülerek bu
nedenle uğranılan zararın tazmin edilmesi istemine ilişkindir.
2942 sayılı
Yasanın “kısmen kamulaştırma” başlıklı 12. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde: “kısmen kamulaştırılan malın değeri;
kamulaştırılmayan kısmın değerinde, kamulaştırma sebebiyle bir
değişiklik olmadığı takdirde, o malın 11. maddede belirtilen esaslara
göre takdir edilen bedelinden kamulaştırılan kısma düşen miktar”
olduğu; (b) bendinde: “Kamulaştırma dışında kalan kısmın kıymetinden
kamulaştırma nedeniyle eksilme meydana geldiği takdirde; bu eksilen
değer miktarı tespit edilerek, kamulaştırılan kısmın (a) bendinde
belirtilen esaslar dairesinde tayin olunan kamulaştırma bedeline
eksilen değerin eklenmesiyle bulunan miktar” olduğu açıklanmakta; (c)
bendinde de: “Kamulaştırma nedeniyle artış meydana geldiği takdirde
de, artış miktarı tespit edilerek, kamulaştırılan kısmın (a) bendinde
belirtilen esaslar dairesinde tayin edilen bedelinden artan değerin
çıkarılmasıyla bulunan miktardır.” denilmekte ve aynı maddede ayrıca
“kamulaştırma dışında kalan kısım imâr mevzuatına göre yararlanmaya
elverişli olduğu takdirde; kesilen bina, ihata duvarı, kanalizasyon,
su, elektrik, havagazı kanalları, makine gibi tesislerden
kullanılabilecek duruma getirilebilmeleri için gereken gider ve bedel,
belirlenerek kamulaştırma bedeline ilave olunur. Bu masraf ve bedeller
(b) bendinde yazılı kıymet düşüklüğü miktarının belirlenmesinde
gözönünde tutulmaz ...” hükmü yer
almaktadır.
Maddenin
son fıkrasında da: bu maddenin uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların
adli yargı yerinde çözümleneceği hükme bağlanmıştır.
Dosyanın
incelenmesinden, uyuşmazlığın 2942 sayılı Yasanın yukarıda değinilen
12. maddesi kapsamında düzenlenen durumların hiçbirisine girmediği
anlaşıldığından anılan hükmün olaya uygulanmasına olanak
bulunmamaktadır.
Karayolları
Genel Müdürlüğü 5539 sayılı Yasayla kurulmuş, tüzel kişiliği haiz bir
kamu kurumu olup, otoyol inşası anılan Yasada bu kurumun görevleri
arasında sayılmıştır.
Yönetimin
yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya
koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su
yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı
sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak
davaların görüm ve çözümünün yönetsel eylem ve işlemlerden dolayı
kişisel hakları muhtel olanlar tarafından
açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari
yargı yerine ait olduğu; yönetimce herhangi bir ayni hakka müdahalede
bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı
veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü savıyla açılacak müdahalenin
men'i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete
tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk
hükümlerine göre adli yargı yerince çözümleneceği, yerleşik yargısal
içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.
Olayda,
yönetimce davacının taşınmazı elinden alınmadığına ve üzerinde
herhangi bir inşaat faaliyeti de yapılmadığına göre, yönetimin özel
mülkiyete konu taşınmaza müdahalede bulunmasından
ya da kamulaştırmasız el atmasından söz etmek de olanaksızdır.
Bu durumda,
Karayolları Genel Müdürlüğünce yapılan otoyol nedeniyle zarara
uğradığı yolundaki davacı savı gözönünde
bulundurularak, yönetimin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü
sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak dava
açıldığının kabulü gerekir.
Anayasa’nın
125. maddesinin son fıkrasında, yönetimin kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, buna göre
yönetim, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerinden doğan hak
ihlâlini tam olarak gidermek; diğer bir anlatımla hakları ihlâl
edilenlerin uğradığı gerçek zararları tazmin etmekle yükümlü
bulunmaktadır.
Kamu
hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp
yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip
işletilmediğinin; dolayısıyla, olayda hizmet kusuru
ya da başka bir nedenle yönetimin
sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinde "idari dava türleri"
arasında sayılan "idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar
tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı
yerlerince yapılacağı açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmektedir.
SONUÇ
:Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle
Gaziantep İdare Mahkemesince verilen 31.10.2003 günlü, E:2002/1024;
K:2003/1678 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 7.2.2005
gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/12
KARAR NO:
2005/28
KARAR TR
:4.4.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET:
4077 sayılı Yasanın 16. maddesine aykırılık nedeniyle 25/8.
maddesi uyarınca verilen durdurma cezasının iptali istemiyle
açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk. |
K A R A
R
Davacı : Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık
A.Ş.
Vekilleri : Av. B. Ç.-Av. O. D.Davalı
Davalı
: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
OLAY : Davacı Şirkete ait Hürriyet Gazetesi’nin
22.7.2004 günlü sayısında yayınlanan ve Prof. Dr. Osman
Müftüoğlu tarafından kaleme alınan
“Kolesterol düşürücüler yaşlanmayı geciktiriyor” başlıklı köşe yazısı,
Reklam Kurulunun 12.8.2003 günlü, 95 sayılı toplantısında incelemeye
alınmış ve Şirkete durum bildirilmiştir.
Reklam
Kurulunun 11.5.2004 günlü, 104 sayılı kararıyla, söz konusu yazıda
bazı ilaçların örtülü reklamının yapıldığı, bunun 1262 sayılı
İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanununun 13., bu Yasaya dayanılarak
çıkarılan “Beşeri İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarların Tıbbi Tanıtım
Yönetmeliği”nin 7 ve 8. maddelerine, “Ticari Reklam ve İlanlara
İlişkin İlkeler ve Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik”in 5.
maddesinin (d) bendine ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun 16. maddesine aykırı bulunarak 4077 sayılı Yasanın 17 ve 25/8.
maddeler uyarınca idari para cezası ve durdurma cezası uygulanmasına
karar verilmiş, bu karar Bakanlığın 28.5.2004 günlü, 2004/113 sayılı
onayı ile uygun bulunarak 15.6.2004 günlü, 12565 sayılı “Ceza
Tebligatı” ile davacı şirkete, 35.000.000.000.-TL idari para cezası ve
durdurma cezası verildiği, bu cezalara karşı bildirim tarihinden
itibaren en geç 7 gün içerisinde yetkili İdare Mahkemesine dava
açılabileceği bildirilmiştir.
Davacı
Şirket vekillerince, idari para cezası ve durdurma cezası verilmesine
ilişkin işlemin iptali istemiyle idari yargıda dava açılmıştır.
ANKARA 10.
İDARE MAHKEMESİ; 9.7.2004 günlü, E:2004/2376; K:2004/1450 sayı ile ,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinin 1.
fıkrasında her yönetsel işleme karşı ayrı ayrı
dava açılacağı, ancak aralarında maddi veya hukuksal yönden bağlılık
ya da neden- sonuç ilişkisi bulunan birden
fazla işleme karşı da bir dilekçe ile dava açılabileceği hükmünün
bulunduğu, dosyanın incelenmesinden, davanın, davacı şirkete
yayımladığı reklam nedeniyle 4077 sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca
35.000.000.000.-TL para cezası verilmesine ve reklamın durdurulmasına
ilişkin 28.5.2004 günlü, 113 sayılı işlemin iptali istemiyle
açıldığının anlaşıldığı, idari yargıda görülecek olan idari para
cezası ile adli yargıda görülmesi gereken durdurma işlemleri arasında
maddi ve hukuksal birlik ve neden-sonuç ilişkisi bulunmadığından, tek
dilekçe ile dava açılmasının olanaklı olmadığı gerekçesiyle 2577
sayılı Yasanın 15. maddesinin 1/b bendi uyarınca 5. maddeye uygun
bulunmayan dava dilekçesinin, kararın bildiriminden başlayarak 30 gün
içinde 2577 sayılı Yasanın 5. maddesine uygun biçimde ayrı
ayrı yargı yerlerinde dava açılmak üzere
reddine karar vermiştir.
Davacı
şirket vekillerince, bu karar üzerine durdurma cezası verilmesine
ilişkin Reklam Kurulu kararının iptali istemiyle adli yargıda dava
açılmıştır.
ANKARA 2.
TÜKETİCİ MAHKEMESİ; 13.9.2004 gün ve E:2004/1565, K:2004/537 sayı ile,
davanın idari yayın durdurma cezası işleminin iptali istemi olduğu,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel
Müdürlüğünce 4077 sayılı Yasanın 4822 sayılı Yasayla değişik 17 ve
25/8’inci maddeleri uyarınca idari para ve durdurma cezası verilmesine
karar verildiği, Reklam Kurulunun bu kararı Bakanlık Makamının
28.5.2004 tarih ve 2004/113 sayılı onayları ile uygun bulunarak davacı
şirkete 35.000.000.000.-TL idari para cezası ve durdurma cezası
verildiği, kararın iptali halinde asıl ceza ile birlikte ferilerinin
de ortadan kalkacağından şüphe olmadığı, maddi ve hukuki netice iç içe
olup birinin ortadan kaldırılmasının, diğerinin de ortadan kalkacağı
sonucunu doğuracağı, kaldı ki Bakanlık kararının yapılan reklamın
durdurulmasını değil düzeltilmesini içerdiği, ayrıca “durdurma”
düzeltme kararları ayrı ayrı verilse dahi
aynı fıkrada hükme bağlandığından ve birbirine bağlı eylemler
olduğundan idare mahkemesinin görevsizlik itirazının yerinde
görülmediği, 4077 sayılı Yasanın 25. maddesine istinaden verilen para
cezalarına aynı Yasanın 26. maddesi gereğince yetkili idare
mahkemesinde itiraz edileceğinin hükme bağlandığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının 113 nolu kararında ceza ile
eylemi “durdurma ve/veya düzeltme” birbirinden
ayırmanın mümkün olmadığı, bu nedenle davanın idari yargının
görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, anılan karar
temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Cafer
ŞAT’ın Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü
ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Esen EROL, Turgut ARIBAL
ve Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla
yapılan 4.4.2005 günlü toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanunun 27. maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık
çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve
süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde
ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir.
2247 sayılı
Yasanın 14. maddesine göre, olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun
ileri sürülebilmesi için, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden
en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada
kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin
veya kesinleşmiş olması gerekmekte ve bu uyuşmazlığın giderilmesi
istemi, hukuk alanında ancak davanın taraflarınca ileri
sürülebilmektedir.
Dava
dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi gereğince yapılan
incelemeye göre, her ne kadar İdare Mahkemesince “görevsizlik kararı”
verilmemiş ise de, idari para cezası ile durdurma cezasının iptali
istemiyle açılan davada, durdurma cezasına ilişkin uyuşmazlığın
çözümünde adli yargının görevli olduğu belirtildikten sonra 2577
sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca her iki işleme karşı ayrı yargı
yerlerinde dava açılmak üzere dilekçenin reddi yolunda verilen kararın
durdurma cezası yönünden görevsizlik kararı niteliği taşıdığı, 2247
sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen “yargı merciinin kendini
görevsiz görmesi” koşulunun, olayda durdurma cezası yönünden her iki
yargı yerinde açılmış olan davalar bakımından gerçekleştiği
gözönüne alınarak, adli ve idari yargı
yerleri arasında 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde
olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve adli yargı dosyasının 15. maddede
belirtilen yönteme uygun olarak, davacının istemi üzerine son
görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine
gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık
bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği
ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Murat H. YURDAKÖK’ün
davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan;
- İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün
davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 4077
sayılı Yasa’nın 16. maddesine aykırı olarak örtülü reklâm yapıldığı
nedeniyle aynı Yasa’nın 25. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
durdurma cezası verilmesine ilişkin Bakanlıkça onaylanan Reklam Kurulu
kararının iptali isteminden ibarettir
Reklam
Kurulu, 4077 sayılı Yasa’nın 17. maddesi ile “Ticari reklâm ve
ilânlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemek, bu ilkeler
çerçevesinde ticari reklam ve ilânları incelemek ve inceleme sonucuna
göre, 16ncı madde hükümlerine aykırı reklam ve ilânları üç aya kadar
tedbiren durdurma ve/veya durdurma ve/veya
aynı yöntemle düzeltme ve/veya para cezası verme hususlarında görevli
…” olarak kurulan; kararları Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca uygulanan
ve faaliyet masrafları Bakanlık bütçesinden karşılanan bir kamu
kuruluşudur.
Uyuşmazlığın esasını, idarenin organları eliyle uygulanan cezalarla
ilgili davalara adli ya da idari yargı
yerlerinden hangisinin bakacağı hususu oluşturduğundan, ilgili
Yasa’nın getirdiği düzenlemede öngörülen ihtisas mahkemesinin görev
alanının incelenmesi gerekmektedir.
23.2.1995
tarih ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun “…kamu
yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik
çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici,
çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve
tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu
konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik
etmeye ilişkin hususları düzenlemek…” amacıyla, bir yandan “satıcılar”
ile “tüketiciler” arasında yaygın olarak ortaya çıkan ve uzmanlık
gerektiren uyuşmazlıkları çözmek üzere “Tüketici Mahkemeleri”
nin kurulmasını öngörmüş, diğer yandan
Anayasanın 172. maddesi ile “tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı
tedbirler almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini
teşvik etmek” şeklinde Devlete yüklenen görev kapsamında olmak üzere
anılan Yasa’nın 25. maddesinde sayılan hükümlere aykırı eylemleri
saptanan “üretici- imalatçı” veya “ithalatçı” veya “satıcı- sağlayıcı”
veya “kredi veren” veya “reklam veren” hakkında idarece “idari para
cezası”, “tedbiren durdurma”, “durdurma”
,“düzeltme” cezalarının birlikte veya ayrı ayrı
uygulanmasını olanaklı kılmıştır.
Bu
itibarlar, anılan yasa ile, bir mal veya hizmeti satım olan
tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını korumak ve
zararlarını tazmin etmek amacıyla tüketici veya tüketici örgütleri
veya bakanlık tarafından, mal veya hizmeti sunanlar (satıcı
vd.) aleyhine açılacak davaların 23.
maddede işaret edilen “Tüketici Mahkemeleri”nde çözümlenmesi
öngörülmek suretiyle, adli yargı düzeni içinde yer alan bu ihtisas
mahkemesinin görev alanı, aralarında “sözleşme serbestisi” esasına
dayalı özel hukuk ilişkisi bulunan taraflar arasındaki davalarla (25.
maddenin 7. fıkrasına göre, bakanlık tarafından, yayın kuruluşundan
durdurma isteğine rağmen aykırılığın devamı halinde, kampanyanın veya
kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulması talebiyle
bu kez Tüketici Mahkemesine başvurması hariç) sınırlı tutulmuş ve bu
mahkemelerde yapılacak yargılamaya ilişkin hükümlere de 24. ve 24/A.
maddelerinde yer verilmiştir.
Anılan
Yasa’nın “Ceza Hükümleri” başlığını taşıyan değişik 25. maddesinde ise
“6 ncı maddenin yedinci fıkrası uyarınca,
Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara aykırılığı tespit edilen her
bir sözleşme için 64,250,000.- lira para cezası uygulanır.
4 üncü
maddenin yedinci fıkrasında, 5 inci maddede, 6
ncı maddenin altıncı fıkrasında, 6/A maddesinde, 6/B, 6/C
maddeleri uyarınca Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslarda, 7
nci maddenin beşinci fıkrasında 9 uncu
maddede, 9/A maddesinde, 19 uncu maddede, 10/A maddesinde, 11/A
maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarına, 12131415 ve 27
nci maddelerde belirtilen yükümlülüklere
aykırı hareket edenler hakkında 128,500,000.- lira para cezası
uygulanır.
7 inci
maddenin dördüncü ve altıncı fıkralarıyla 8 inci maddede belirtilen
yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında 321,250,000.- lira para
cezası uygulanır.
20 inci
maddenin ikinci fıkrası uyarınca Bakanlıkça tespit ve ilan olunan usul
ve esaslara aykırılığa 642,500,000.- lira para cezası uygulanır.
Aykırılık ülke düzeyinde yayın yapan radyo ve televizyonlarca
gerçekleştirilmişse cezanın on katı uygulanır.
18 inci
maddeye aykırı hareket eden üretici- imalatçı ve ithalatçı hakkında
1,285,000,000.- lira para cezası, satıcı-sağlayıcı hakkında ise bu
cezanın beşte biri uygulanır.
19 uncu
maddenin birinci fıkrasına aykırı hareket edenler hakkında
2,570,000,000.- lira para cezası uygulanır.
11 inci
maddeye aykırı hareket edenler hakkında 6,425,000,000.- lira para
cezası uygulanır. Aykırılık ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın
ile gerçekleşmişse cezanın yirmi katı uygulanır. Bakanlık, ayrıca
süreli yayın kuruluşundan kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü
reklam ve ilanın durdurulmasını ister. Bu isteğe rağmen aykırılığın
devamı halinde,reklam ve ilanın durdurma zorunluluğunun doğduğu
tarihten itibaren her sayı- gün için 128,500,000,000.- lira para
cezası uygulanır. Bakanlık, kampanyanın veya kampanyaya ilişkin her
türlü reklam ve ilanın durdurulması talebi ile Tüketici Mahkemesine
başvurur.
16. maddeye
hareket edenler hakkında üç aya kadar tedbiren
durdurma ve/veya durdurma ve/ veya düzeltme ve/ veya 4,497,500,000.-
lira para cezası uygulanır. Reklam Kurulu, ihlalin niteliğine göre bu
cezaların birlikte veya ayrı ayrı
verebilir. 16 ncı maddeye aykırılık, ülke
düzeyinde yayın yapan yazılı, sözlü, görsel ve sair araçlar ile
gerçekleşmiş ise, para cezası on katı olarak uygulanır.
7
nci maddenin yedinci ve sekizinci
fıkralarına aykırı hareket edenlere, kampanya konusu mal veya hizmetin
fatura bedeli oranında para cezası uygulanır. Kampanyayı düzenleyen,
tüketici kampanyadan ayrıldığında, para iadesinde bulunursa bu ceza
uygulanmaz.
7
nci maddenin ikinci fıkrasına aykırı
hareket edenlere, 7 nci madde hükümlerine
uygun kampanya düzenlemeleri için bir hafta süre tanınır. Bu sürenin
bitiminde aykırılığın devam ettiğinin tespiti halinde, bu hükme aykırı
hareket edenlerle 24 ve 24/A maddelerinde belirtilen yükümlülüklere
aykırı hareket edenlere 64, 250,000,000.- lira para cezası uygulanır.
Yukarıdaki
fıkralarda belirtilen para cezaları, fiilin bir yıl içerisinde tekrarı
halinde iki misli olarak uygulanır. Para cezaları her yıl başında 765
sayılı Türk Ceza Kanununun ek 2 nci madde
hükümleri uyarınca arttırılır.
Bu Kanunda
yazılı fiiller hakkında diğer kanunlarda da para cezası öngörülmüşse
ağır olan ceza uygulanır.” hükümleri yer almış; değişik 26.
maddesinin ilk üç fıkrasında “25. maddenin bir, dört, yedi, sekiz,
dokuz ve onuncu fıkralarındaki cezalar Bakanlık tarafından diğer
fıkralarındaki cezalar o yerin mülki amiri tarafından uygulanır.
Bu Kanunda
düzenlenen her türlü para cezası, idari niteliktedir. Bu cezalara
karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde yetkili
idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın
yerine getirilmesini durdurmaz ve zaruret görülmeyen hallerde evrak
üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz
üzerine idare mahkemesince verilen kararlar kesindir.
25 inci
maddeye göre verilen para cezaları, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.” denilmiştir.
İdarenin
organları eliyle idari usullere göre uygulanması ve idare hukukunun
bir müeyyidesi olması nedeniyle, idari işlem niteliğini taşıyan ve bu
yönüyle adli cezalardan ayrılan idari cezaların yargısal denetiminde,
kural olarak, idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Ancak,
yasakoyucu tarafından, idari cezalara
karşı ilgililerin sadece yapılan tespitin gerçeğe aykırılığı ile maddi
ağır yanlışlıklar bulunduğunu ileri sürerek yapacakları itirazlarda,
haklı neden ve kamu yararı bulunması halinde adli yargı yerinin
görevli kılınması olanaklı olup; bu halde, yetkili mahkemenin adli
yargı yeri olduğunun ilgili yasada açıkça belirtilmesi gerekir.
Olayda, 16.
maddeye aykırı hareket ettiği nedeniyle yayın yapan Şirket hakkında,
Reklam Kurulunca 25. maddenin sekizinci fıkrası uyarınca durdurma (ve
ayrıca idari para cezası) cezası verilmiş ve bu ceza Bakanlık
tarafından onaylanmıştır.
Bu duruma
göre Yasa’da bu tür cezalara karşı yapılacak itirazlara bakmakla adli
yargı yerinin görevli olduğu yolunda açık bir hükme yer verilmemiş
bulunması karşısında, idarenin organları eliyle uygulanan ve idari
işlem niteliğini taşıyan durdurma cezasının iptali istemiyle açılan
davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a. maddesine
göre idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri
ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında olup görüm
ve çözümünde idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik niteliğinde görülen
kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara
10. İdare Mahkemesinin, 9.7.2004 gün ve E:2004/2376, K:2004/1450
sayılı KARARININ GÖREVSİZLİK NİTELİĞİNDE GÖRÜLEN KISMININ
KALDIRILMASINA, 4.4.2005 gününde Üyelerden Serap
AKSOYLU’nun KARŞI OYU VE OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar
verildi.
***
KARŞI OY
Dava, 4077
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 16. maddesi hükümlerine
aykırılık nedeniyle anılan Yasanın 25/8. maddesi uyarınca verilen
durdurma cezasının iptali istemiyle açılmıştır.
4077 sayılı
Yasa’nın 23. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunun uygulanmasıyla
ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde
bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yasa’nın
“Ceza Hükümleri” başlıklı 25. maddesinde ise, Yasa hükümlerine aykırı
eylemlere uygulanacak ceza tür ve miktarları belirlenmiş; 8. bendinin
olay tarihinde yürürlükte olan şeklinde, “16 ncı
maddeye aykırı hareket edenler hakkında üç aya kadar
tedbiren durdurma ve/veya durdurma ve/veya
düzeltme ve/veya 4,497,500,000 lira para cezası uygulanır. Reklam
Kurulu, ihlalin niteliğine göre bu cezaları birlikte veya ayrı
ayrı verebilir. 16ncı maddeye aykırılık,
ülke düzeyinde yayın yapan yazılı, sözlü, görsel ve sair araçlar ile
gerçekleşmiş ise, para cezası on katı olarak uygulanır.” kuralı yer
almıştır.
Anılan
Yasa’nın “Cezalarda Yetki, İtiraz ve Zamanaşımı” başlıklı 26.
maddesinde de; 25’inci maddenin bir, dört, yedi, sekiz, dokuz ve
onuncu fıkralarındaki cezaların Bakanlık tarafından, diğer
fıkralarındaki cezaların ise o yerin mülki amiri tarafından
uygulanacağı, bu Yasada düzenlenen her türlü para cezasının, idari
nitelikte olduğu, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç
yedi gün içerisinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği
kurala bağlanmıştır.
Yargılama
usulünde görev konusu kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, görevle
ilgili düzenlemelerin açık ve net olması, karışıklığa meydan vermemesi
gerekmektedir.
Olayda,
4077 sayılı Yasa’nın 25. maddenin sekizinci fıkrası uyarınca verilmiş
olan durdurma cezasının iptali istenilmektedir.
Yukarıda
yer alan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, 4077 sayılı
Yasa’nın 23. maddesinde bu Yasanın uygulanmasıyla ilgili olarak
çıkabilecek her türlü uyuşmazlıklara Tüketici Mahkemelerinde
bakılacağı belirtilerek, Yasa’nın uygulanması bakımından Tüketici
Mahkemelerinin genel görevli kılındığı, 26. maddeyle İdare
Mahkemelerine yalnızca idari para cezaları yönünden özel görev
yüklendiği, dolayısıyla, 4077 sayılı Yasa’nın uygulanması bakımından
İdare Mahkemelerinin idari para cezaları ile sınırlı olarak görevli
kılındığı, bunun dışında kalan tüm uyuşmazlıkların Tüketici
Mahkemelerince çözüme kavuşturulacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
4077 sayılı
Yasa uyarınca davacı Şirkete verilen durdurma cezasının iptali
istemiyle açılan davanın aynı Yasa’nın 23. maddesiyle verilen görev
kapsamında Tüketici Mahkemesince çözümlenmesi gerektiği görüşüyle,
uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki karara
katılmıyorum.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2004/86
KARAR NO:
2005/29
KARAR TR
:16.5. 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET
:Arsa Ofisinin görevinde olan kamu hizmetinin yürütüldüğü sırada
uğranılan zararın giderilmesi istemiyle açılan ve 2577 Yasa’nın
2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının, İDARİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı : A. T.
Davalı : Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü
Vekili : Av.S. Y. K.
O L A Y : 27.6.1996 tarihinde onanlı
1/25000 ölçekli planda “Ünye Organize Sanayi Bölgesi “ olarak ayrılan
Ordu İli, Ünye İlçesi, Yüceler ve
Çöreğikızılcakese köyleri sınırları içinde bulunan saha, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının isteği ve Maliye Bakanlığının uygun bulması
üzerine Arsa Ofisi’nce kamulaştırma kapsamına alınmış; 594.333 m²
yüzölçümlü 61 adet taşınmaz için Kıymet Takdir Komisyonunca 17.7.1997
tarihi itibariyle 442,200,000,000.- lira kamulaştırma bedeli takdir
edilmiş; bu bedelin avans karşılığı olarak istendiği Ünye Organize
Sanayi Bölgesi Müteşebbis Teşekkülünce 95,225,000,000.-TL. ödenerek
162.347,57 m² yüzölçüml
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/16
KARAR NO:
2005/36
KARAR TR
: 16.5.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET
:4735 sayılı Yasa’ya göre düzenlenen inşaat yapım sözleşmesi özel
hukuk hükümlerine tabi bulunduğundan, bu sözleşmenin feshinden
doğan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk. |
K A R A
R
Davacı : Yurt İnş.
San. Tic. Ltd.Şti.
Vekili : Av.H. S.
Davalı : İZFAŞ, İzmir Fuarcılık
Hiz. Kültür ve Sanat İşleri A.Ş.
Vekili : Av.M. H.E.
OLAY
: İZFAŞ tarafından keşide edilen, İzmir 2. Noterliğinin 24.8.2004
tarih ve18138 yevmiye numaralı “Fesih İhbarnamesi” ile, 11.11.2003
gününde taraflar arasında sözleşmeye bağlanmış olan “İZFAŞ
Uluslararası İhtisas Fuarı İnşaatı Yapım İşi” hakkında 15.7.2004
tarihinde saptanan %6,17 oranındaki imalat noksanı işlerin
tamamlanması için tanınan yasal sürenin bitiminde yüklenici Firmanın
eksik işleri tamamladığını bildirerek geçici kabulün yapılması talebi
üzerine görevlendirilen teknik personelce yapılan inceleme sonucunda
düzenlenen ve işin mevcut durumunu gösteren tutanağa göre, yüklenici
Firmanın taahhüdünü ihale dökümanı ve
sözleşme hükümlerine uygun olarak yerine getirmediği ve işi süresinde
bitiremediği nedeniyle sözleşmenin feshedildiği, Şirkete ait bütün hak
ve alacakların saklı tutulduğu, muhatap Yurt İnş.
San.Tic.Ltd. Şti’ne
tebliğ edilmiştir.
Davacı
Şirket vekilince, sözüedilen inşaat yapım
sözleşmesinin feshi yolundaki ve teminatların irat kaydına ilişkin
davalı idare işleminin iptali istemiyle, 2.9.2004 gününde idari yargı
yerinde dava açılmıştır.
Davalı
İZFAŞ vekilince, birinci savunma dilekçesinde, kuruluşun TTK
hükümlerine tabi olarak kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisi olduğu ve
dava konusu sözleşmenin de idari sözleşme olmayıp özel hukuk
sözleşmesi niteliğini taşıdığı, bu nedenle davanın adli yargıda
görülmesinin gerektiği öne sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.
İZMİR 3.
İDARE MAHKEMESİ; 10.11.2004 gün ve E:2004/1212 sayı ile, her ne kadar
anonim şirket olarak yapılandırılmış ise de İZFAŞ kamu kurumu
niteliğini taşıması nedeniyle davacı ile yaptığı sözleşmenin özel
hukuk alanını ilgilendiren sözleşme olduğundan
sözedilemeyeceği gerekçesiyle, davalı idarenin görev itirazını
reddederek görevlilik kararı vermiştir.
Davalı
İZFAŞ vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması isteğini içeren
dilekçesi ile dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Uyuşmazlığın çözümü için davalı İZFAŞ Genel
Müdürlüğü ile dava konusu işlemin hukuki niteliğinin önem kazandığı;
davalı kurumun, İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı kültür ve sanat
faaliyetlerini yürüten anonim şirket statüsünde bir kamu kurumu
olduğu; Kamu kurumlarınca görev alanlarına giren işlerde ihale
yapıldığı; ihale işlemlerini iki aşamada değerlendirmek gerektiği; ilk
aşamada idarelerin ihale işlemi sonuçlanıp kesinleşinceye kadar
yaptıkları işlemler olup bu işlemler tek taraflı yapılan tasarruf
olması nedeniyle idari işlemler olarak kabul edildiği; ikinci aşamada
ise, ihale gerçekleşip kesinleştikten sonra idare ve ihaleyi alan
kişilere karşılıklı yükümlülükler yükleyen sözleşme ve eki şartname
bulunduğu; ihale sonrasında taraflar arasında imzalanan sözleşme ve
eki şartnamelerin tamamen özel hukuk hükümlerine tabi olduklarında
kuşku bulunmadığı; uyuşmazlığın ise, ihale işleminin kesinleşmesinden
sonra yapılan ve sözleşme hükümlerinin uygulanmasından kaynaklandığı;
söz konusu ihalenin 4734 sayılı Devlet İhale Kanun’una göre yapıldığı
ve ihale onaylanarak kesinleştikten sonra artık tarafların karşılıklı
olarak yükümlülük altına girdikleri; dava konusu işlemin, davacının
şartnamede belirtilen yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu tesis
edildiği; ihalenin kesinleşmesinden sonra gerçekleşmesi ve sözleşme
hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanması nedeniyle uyuşmazlığın
özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi ve bu
nedenle İdare Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasının
gerektiği gerekçesiyle adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun
incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Danıştay
Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI; Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararlarında da vurgulandığı
üzere idari sözleşmelerin, idarelerin tek yanlı kamusal yetkiye
dayanarak kamu hizmetinin gereklerinin yerine getirilmesi için kamu
yararı amacı ile bağıtlanan idareye üstün hak ve yetkiler veren,
gerektiğinde tek yanlı değişiklik ve fesih yetkisini de idareye
tanıyan sözleşmeler olduğu; kamu idarelerinin özel hukuk alanında
akdettiği sözleşmelerin ise idari sözleşme niteliği taşımayıp,
bunların özel hukuk kurallarına göre düzenlendiği; öte yandan,
idarelerce mal veya hizmet alımı için ihaleye çıkılması safhasında
ihalenin sonuçlanıp kesinleşmesine kadar geçen aşamada tesis edilen
işlemler idari nitelikte kabul edilmekte ve bu aşamada ortaya çıkan
anlaşmazlıkların çözümünün idari yargı yerlerine ait bulunduğu;
ihalenin kesinleşmesi ve sözleşmenin bağıtlanmasından sonraki aşamada
idare ile yüklenici arasındaki sözleşmenin uygulanmasından doğan
uyuşmazlıkların görüm ve çözümünün ise özel hukuk hükümlerine göre
adli yargı yerlerine ait bulunduğu; olayda, davalı Genel Müdürlükçe
ihale olunan İzmir Uluslararası İhtisas Fuarı Yapım İşinin davacı
şirketçe yüklenilmesi üzerine taraflar arasında karşılıklı serbest
irade ile imzalanan yapım işi sözleşmesinin, uygun sürede
eksikliklerin giderilmediği gerekçesiyle feshine karar verildiğinin
anlaşıldığı; bu durumda, davacı şirket ile davalı Kurum arasında
sözleşme bağıtlandıktan sonra, sözleşme ve ekinde belirtilen koşullara
uyulmadığı ileri sürülerek, sözleşme hükümlerinin uygulanması
suretiyle sözleşmenin feshine ilişkin işleme karşı açılan davanın
görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu; bu nedenle
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan başvurunun kabulü ile
İdare Mahkemesince verilen görevlilik kararının kaldırılması gerektiği
yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU ’nun
Başkanlığında, Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap
AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H. Hasan
MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 16.5.2005
günlü toplantısında,
I- İLK
İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde
öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde
başvurulması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından
uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ :Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının adli yargı yararına olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Danıştay Başsavcısının davada adli
yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki
belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat
ÖZGÜR’ün yazılı düşünceler
doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,4734
sayılı Yasa’ya göre ihale edilerek sözleşmeye bağlanan işin yüklenici
tarafından sözleşme hükümlerine uygun olarak yerine getirilmediği ve
süresinde bitirilmediği nedeniyle sözleşmenin feshinin iptali ve irat
kaydedilen teminatların iadesi isteminden ibarettir.
4.1.2002
tarih ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanun
ile, kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan
veyahut kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları
ihalelerde uygulanacak esas ve usullerin belirlenmesinin amaçlandığı
ifade edilmiş; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de, “a) Genel bütçeye
dahil daireler, katma bütçeli idareler, özel idareler ve belediyeler
ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzel
kişiler, b) Kamu iktisadi kuruluşları ile iktisadi devlet
teşekküllerinden oluşan kamu iktisadi teşebbüsleri, c) Sosyal güvenlik
kuruluşları, fonlar, özel kanunlarla kurulmuş ve kendilerine kamu
görevi verilmiş tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar (mesleki kuruluşlar ve
vakıf yüksek öğretim kurumları hariç) ile bağımsız bütçeli
kuruluşlar, d) (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilenlerin doğrudan
veya dolaylı olarak birlikte ya da ayrı
ayrı sermayesinin yarısından fazlasına
sahip bulundukları her çeşit kuruluş, müessese, birlik, işletme ve
şirketler.” olarak sayılan idarelerin kullanımında bulunan her türlü
kaynaktan karşılanan mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin
ihalelerinin ve (d) bendinde belirtilen 4603 sayılı Kanun
kapsamındaki bankaların yapım ihalelerinin, bu Kanun hükümlerine göre
yürütüleceği hükme bağlanmıştır.
İzmir
Fuarcılık Hizmetleri Kültür ve Sanat İşleri Ticaret A.Ş. “İZFAŞ”
ın, çoğunluk hisselerinin İzmir Büyükşehir
Belediyesine ait olması ve kamu kaynağı kullanması nedeniyle anılan
4734 sayılı Yasa hükümlerine tabi kuruluşlardan olduğunda kuşkuya yer
yoktur.
5.1.2002
tarih ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 2. maddesinde,
bu Kanun’un, Kamu İhale Kanunu’na tabi kurum ve kuruluşlar tarafından
söz konusu Kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler sonucunda
düzenlenen sözleşmeleri kapsadığına işaret edilmiş; 4. maddesinin
üçüncü fıkrasında, bu Kanun kapsamında yapılan sözleşmelerin
taraflarının, sözleşme hükümlerinin uygulanmasında eşit hak ve
yükümlülüklere sahip oldukları; ihale dökümanı
ve sözleşme hükümlerinde bu prensibe aykırı maddelere yer
verilemeyeceği ve Kanunun yorum ve uygulanmasında da bu prensibin göz
önünde bulundurulacağı hükme bağlanmış, aynı Kanun’un 36. maddesinde
de, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Borçlar Kanunu hükümlerinin
uygulanacağı öngörülmüştür.
Anılan Yasa
hükümlerine göre, tarafların eşitliği esas alınarak düzenlenen
sözleşmelerin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı açıktır.
Olayda,
4734 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan ihale sonucunda İZFAŞ ile
yüklenici arasında “İZFAŞ Uluslararası İhtisas Fuarı İnşaatı Yapım
İşi” için 4735 sayılı Yasa hükümlerine göre sözleşme düzenlendiği;
yüklenicinin taahhüdünü sözleşme ve eki şartname hükümlerine uygun
olarak yerine getirmediği ve işi süresinde bitiremediği nedeniyle
İZFAŞ tarafından sözleşmenin feshedilmesi üzerine uyuşmazlığa konu
edilen davanın açıldğı anlaşılmaktadır.
Bu duruma
göre, dava konusu edilen inşaat yapım sözleşmesinin bir özel hukuk
sözleşmesi olması karşısında, davanın görüm ve çözümünde adli yargı
yeri görevli bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusunun kabulü ile
İdare Mahkemesince verilen görevlilik kararının kaldırılması
gerekmektedir.
SONUÇ
:Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile İzmir 3. İdare
Mahkemesi’nin 10.11.2004 gün ve E:2004/1212 sayılı GÖREVLİLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 16.5.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/25
KARAR NO:
2005/43
KARAR TR
:16.5. 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET:
Kamuda çalışan işçi ile Kurumu arasında toplu iş sözleşmesi
hükmünün uygulanmasından doğan davanın, iş hukuku hükümlerine göre
ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk. |
K A R A R
Davacı : M.K.
Vekili : Av. E.D. T.
Davalı : DSİ Genel Müdürlüğü
O L A Y :DSİ Adana VI. Bölge
Müdürlüğü, ASO Sulamaları İşletme ve Bakım Şube Müdürlüğünde işçi
statüsünde çalışan davacı, 10. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 58.
maddesine dayanılarak 26.6.2004 günlü Genel Müdürlük onayı ile aynı
Bölge Müdürlüğüne bağlı Antakya 63. Şube Müdürlüğü emrine
nakledilmiştir.
Davacı vekili, Toplu İş Sözleşmesi ile İş Kanunu’na
aykırı olarak müvekkilinin yazılı rızası olmaksızın Antakya 63. Şube
Müdürlüğüne naklinin iptali ve eski işyerine iadesine karar verilmesi
istemiyle, 22.9.2004 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.
ADANA 1. İŞ MAHKEMESİ; 2.11.2004 gün ve E:2004/1296,
K:2004/1664 sayı ile, dava dilekçesinden, davacının iş akdinin işveren
veya işçi tarafından feshedilmediğinin anlaşıldığı, bu sebeple
davacının feshin geçersizliğini ileri sürerek 4857 sayılı Yasa’nın 21.
maddesi gereğince açtığı bir işe iade davasının da söz konusu
olmadığı, açılan davanın kamu kurumu niteliğindeki davalı işveren
tarafından başka bir İle tayinine ilişkin idari tasarrufa bağlı idari
nitelikteki işlemin iptaline yönelik olduğundan 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu hükümleri içerisinde bulunmadığı, idarenin idari
bir tasarrufu niteliğindeki işçi tayininin iptaline ilişkin bu davanın
İdare Mahkemesinin görevi içine girdiği gerekçesiyle görevsizlik
kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı vekili, aynı istekle, 18.11.2004 gününde bu kez
idari yargı yerinde dava açmıştır.
ADANA 1. İDARE MAHKEMESİ; 24.11.2004 gün ve
E:2004/1726, K:2004/1388 sayı ile, kamu kurumlarının daimi işçi
kadrolarına ilgili kurumların yapacağı atamalara yönelik işlemlerin
tek yanlı ve etkili yönetsel işlemler olduğu ve atama sonrası hizmet
akdi imzalanıncaya kadar çıkacak uyuşmazlıkların yönetsel yargı
yerlerince çözümleneceği genel kabul görmüş olmakla birlikte, sözleşme
bağıtlandıktan sonra hizmet sözleşmesi ve Toplu İş Sözleşmesi ile
işveren sıfatıyla kendisine tanınan yönetim hakkının bir gereği olarak
bu sözleşmelerin konusu işin esaslı unsurlarını (örneğin işyerini)
değiştirmeye yönelik tasarruflarının doğurduğu uyuşmazlıkların ise,
hizmet akdinin özel hukuk sözleşmesi niteliği gereği ve 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca adli yargı yerlerinde
görülmesi ve çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı
vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU ’nun
Başkanlığında, Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap
AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H. Hasan
MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 16.5.2005
günlü toplantısında,
I-İLK
İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre adli ve idari yargı yerleri arasında anılan
Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun
olarak davacının istemi üzerine sona görevsizlik kararını veren
mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat
ÖZGÜR’ün davada adli yargının görevli
olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, DSİ
’ye ait Adana İli’ndeki işyerinde işçi statüsünde çalışan davacının
isteği dışında Antakya’daki işyerine naklinin iptali ile eski işyerine
iadesi istemiyle açılmıştır.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünün, yasa ile kurulmuş, merkezi idareye bağlı,
tüzel kişiliğe sahip ve katma bütçeli bir kamu kuruluşu olduğu
çekişmesizdir.
Anayasa’nın
128. maddesinde “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler,
memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükümlerine yer verilmiş; 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun “İstihdam Şekilleri” başlıklı 4.
maddesinde,”Kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici
personel ve işçiler eliyle gördürülür.” denilmiş ve ilk üç istihdam
şekli tanımlandıktan sonra, bunların dışında kalan kişiler olarak
belirtilen işçiler hakkında 657 sayılı Yasa hükümlerinin
uygulanmayacağına işaret edilmek suretiyle, kamu kurum ve
kuruluşlarında statü hukuku dışında kalan istihdam şekli de
benimsenmiş olup, kamuda çalışan işçiler hakkında özel bir yasal
düzenleme de öngörülmemiş bulunduğundan bunların iş hukukuna tabi
olduklarında kuşkuya yer yoktur.
Olayda,
davacının DSİ’nin Adana İli’ndeki
işyerinde çalışan işçi olduğu, DSİ Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri
için TÜRK- İŞ üyesi TES-İŞ (Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri)
Sendikası ile KAMU-İŞ (Kamu İşletmeleri İşverenleri) Sendikası
arasında yürürlük süresi 1.3.2003/28.2.2005 olmak üzere bağıtlanan 10.
Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesinin “İş ve İşyeri Değişikliği “
başlıklı 58. maddesine göre, belediye hudutları dışındaki işyerlerine
daimi olarak nakledilmesinin işçinin yazılı rızasına bağlı olduğu
halde, sözkonusu yazılı rızası
alınmaksızın Antakya İli’ndeki işyerine nakledilmesi üzerine, görev
uyuşmazlığına konu edilen davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bu duruma
göre, davalı İdare ile davacı arasındaki hukuki ilişki İş Kanunu’na
tabi hizmet sözleşmesine dayalı olarak kurulmuş bir iş hukuku ilişkisi
niteliğini taşıdığından, davacının Toplu İş Sözleşmesi hükümlerine
aykırı olarak işyerinin değiştirilmesine ilişkin dava konusu işlemin,
idarenin yetkili organı tarafından işveren sıfatıyla tesis edilmiş bir
özel hukuk işlemi olduğu açıktır.
Aksine bir
düşünce, işverenin salt bir kamu kuruluşu olması nedeniyle, statü
hukukuna tabi olmayan personeli hakkındaki tüm yazılı irade
beyanlarının idari işlem niteliğinde görülerek, özel hukuk alanına
dahil bulunan uyuşmazlıkların da idari yargı denetimine tabi kılınması
sonucunu doğurur.
Belirtilen
tüm bu hususlara göre ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesi ile, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya
işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her
türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesiyle
İş Mahkemelerinin görevli kılınmış olması karşısında, işçi olan
davacı ile işvereni arasında iş akdinden (Toplu İş Sözleşmesinden)
doğan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli
bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, İş Mahkemesi’nce verilen
görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli
olduğuna, bu nedenle Adana 1. İş Mahkemesi’nin 2.11.2004 gün ve
E:2004/1296, K:2004/1664 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA,
16.5.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/26
KARAR NO:
2005/57
KARAR TR
: 11.7.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET
:Eser sözleşmesinin tarafı olan yükleniciye 2001/2862 sayılı
Kararnameye göre hesaplanan fiyat farkının ödenmemesinden doğan
alacak davasının, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlen-mesinin
gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı :Onur Elektrik ve İnşaat Taahhüt Tic.
San. Ltd. Şti.
Vekili :Av. Ö. F.Y.
Davalı :Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel
Müdürlüğü
Vekilleri :Av. D. Y. S.Av. M. A.
O L A Y
:Ağrı –Diyadin –Esentepe ve İpek
Geçiti ENH ve Transformatör işi, kapalı
teklif usulü ile 6.6.2001 günü yapılan ihale sonucunda davacı Firma
tarafından yüklenilmiş ve taraflar arasında 18.6.2001 gününde sözleşme
imzalanmıştır.
Yüklenici
Firma tarafından, yüklenilen işin hakedişlerine
18.8.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2001/2862 sayılı BKK eki
Fiyat Farkı Kararnamesinin uygulanması isteğiyle yapılan 22.8.2001
günlü başvuru üzerine, 3.7.2001 ve 22.8.2001 tarihli
hakedişler anılan Kararname esaslarına
göre düzenlenerek 5.086.880.093.-TL. fiyat farkı hesaplanmış ise de,
Erzurum İl Telekom Müdürlüğünce,
21.12.2001 gün ve 32037 sayılı yazı ile, 3.12.2001 günlü Genel
Müdürlük emri doğrultusunda 2001/2862 sayılı Kararname öncesinde
olduğu gibi sözleşmede yer alan şekliyle fiyat farkları hesaplanmak
suretiyle yeniden düzenlendiği belirtilen
hakedişlerin 26.12.2001 tarihine kadar imzalanması gerektiği,
adıgeçen yükleniciye duyurulmuştur.
Davacı
Firma vekili, yüklenilen iş karşılığı 2001/2862 sayılı Kararname
gereğince hesaplanarak ödenmesi gereken 5.086.000.000.-TL. fiyat farkı
alacağının KDV tutarı ile birlikte 1.8.2001 tarihinden itibaren
işleyecek faiziyle birlikte müvekkile ödenmesine hükmedilmesi
istemiyle, 30.5.2003 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı
Türk- Telekom A.Ş. vekilince, birinci
savunma dilekçesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2002/48-80 sayılı
kararına göre 2001/2862 sayılı Fiyat Farkı Kararnamesinden doğan
davaların idare mahkemelerinde açılması gerektiği ileri sürülerek
görev itirazında bulunulmuştur.
ERZURUM 1.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 8.2.2005 günlü
celsesinde E:2003/288 sayı ile, davalı vekilinin görev itirazı
reddedilmiştir.
Davalı
Türk- Telekom A.Ş. vekilinin, süresi
içinde verdiği olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması isteğini içeren
dilekçe üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI; Dava konusu işlemin dayanağı olan “Kamu Sektörüne Dahil
İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve
Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esaslar
Hakkında” 88/13181 sayılı ve bu Esaslarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Esaslar Hakkında 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararnamelerinin, Anayasa ve Yasalar ile Bakanlar Kuruluna tanınan
düzenleme yetkisi kapsamında idare hukuku alanına giren objektif ve
genel düzenlemelerden olduğunun, öğreti ve içtihatlarla da kabul
edilmiş bulunduğu, sözü edilen 88/13181 sayılı Bakanlar Kurulu
kararnamesine Ekli Esasların (R.G. 20.8.1988-19905) 1. maddesinde “Bu
Esasların amacı, kamu sektörüne dahil idarelerin, ihalesi yapılmış ve
yapılacak işlerinde ihale usul ve şekillerine göre, fiyat farkı
hesabında uygulayacakları esasları tespit etmektir.
Bu Esaslar,
idarelerin ihale yolu ile yaptırdıkları işlerde, ihale usul ve
şekillerine göre fiyat farkının hesabında uygulayacakları hususları
kapsar,” denildiği “Tanımlar” başlıklı 2 nci
maddesinin (a) bendinde, kararname kapsamında olduğu belirtilen
idareler arasında, kamu iktisadi kuruluş ve teşebbüsleri yanında il
özel idareleri, belediyeler, döner sermayeler, ofis, banka, fon,
birlik, sandık gibi her türlü kamu kurum ve kuruluşları ile özel
kanunlarla veya kanunların verdiği yetki ile kurulmuş bulunan tüzel
kişilikli kurum ve kuruluşları ile belirtilenlerin bir kısmının
iştiraki ile kurulmuş bulunan tüzel kişiliğe sahip kuruluşların
sayıldığı; bu Esaslarda değişiklik öngören 2001/2862 sayılı BKK eki
Esasların Geçici 17 nci maddesinin 2
nci bendinde, Esasların yürürlüğe girdiği
tarihten önce ihale edilen işler ile sözleşmeleri yapılmış ve devam
eden işlerde, yüklenicinin, geçici maddelerde getirilen Esasların
yürürlük tarihinden itibaren otuz gün içinde hiçbir şart öne sürmeden
idareye başvurarak a) İşe, sözleşmelerine göre devam etmek, b) Geçici
maddelerde getirilen Esaslara göre işe devam etmek, c) Sözleşmelerin
tasfiyesi hallerinden birini istemelerine olanak tanınmış ve aynı
Esasların 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında ise, Geçici 17
nci maddenin 2/b. bendindeki uygulamayı
seçen yüklenicinin sözleşmesinde, bu Kararnamenin uygulanmayacağını
ya da fiyat farkları ödenmeyeceğini
belirten hükümler olsa dahi, bu hükümlerin 1.3.2001/31.12.2001
tarihleri arasında uygulanmayacağının öngörüldüğü, kamu idareleri
tarafından ihale yoluyla yaptırılan işlerin, yıl içinde oluşan girdi
fiyatlarındaki farklar nedeniyle durmasını önlemeye yönelik kamu
yararının gerçekleşmesi amacıyla kamu gücüne dayalı ve tek yanlı
olarak çıkarılan sözkonusu Kararnameler ve
Esasların, bu nitelikleri itibariyle, eser sözleşmesi hükümlerinin
uygulanması ve yorumlanması hakkında taraflar arasında yapılan
(protokol gibi) özel hukuk düzenlemelerinden olmadıkları ve idare
hukuku alanını ilgilendiren genel düzenleyici işlemlerden oldukları,
dosyanın incelenmesinden davalı kurumdan yüklenici sıfatı ile iş alan
davacı şirketin, sözü edilen 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile yürürlüğe konulan Fiyat Farkı uygulamasından yararlanmak istemiyle
yaptığı başvuruya olumlu yanıt alamaması üzerine hesaplanan ve
ödenmesi gerektiği ileri sürülen farkın tarafına ödenmesi istemiyle
dava açtığının anlaşıldığı, bu itibarla, ortada eser sözleşmesi
hükümlerinin uygulanmasından dolayı açılmış bir dava olmayıp,
yüklenici tarafından fiyat farkı kararnamesinden yararlanmak için
yapılan başvurunun reddi yolunda, kamu gücüne dayalı,
re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilen
işlem idari işlem niteliği taşıdığından, bu işleme dayalı tazminat
istemiyle açılan davanın, görüm ve çözümünde 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 2 nci maddesinin
1-b. bendi uyarınca idari yargı yerlerinin görevli bulunduğu, bu
nedenle Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev itirazının reddi yolundaki
kararının kaldırılmasının gerektiği gerekçesiyle idari yargı yararına
olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10.
maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden
istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Ağrı- Diyadin- Esentepe
ve İpek Geçiti KTS İstasyonu ENH. Trafo
işinin, yapılan ihale sonucunda davacı firma tarafından yüklenildiği
ve taraflar arasında sözleşme imzalandığı, yüklenici tarafından,
18.08.2001 gün ve 24497 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2001/2862
sayılı Fiyat Farkı kararnamesinden yararlanmak istemiyle yaptığı
müracaatın idare tarafından reddedilmesi nedeniyle, Erzurum 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi’ne 5.086.000.000.TL.’nin
tahsili için dava açtığının ve davalı idare tarafından görev
itirazında bulunulduğunun anlaşıldığı, Anayasa’nın 125/son madde ve
fıkrasında; idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 2/1-b. maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden
dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel
olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri
arasında sayıldığı, bir kamu kurumunca yapılacak ihalede, idarede
kanunilik ilkesi gereğince, idarenin çeşitli usul kurallarına uyması
zorunlu olup; ihale kapsamına giren bir işin veya ihtiyacın
belirlenmesi, ihale yönteminin tespiti, ihale ilanı ve ihale kararı
alınması sürecinden geçilmesinin
gerektiği, tümüyle idarenin kamu gücüne dayanan,
re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği ihale işlemleri
hakkındaki yargısal denetimin, idare hukuku ilkelerine göre idari
yargı yerlerince yapılacağı, ancak, ihalenin kesinleşmesinden sonraki
işlemlerin hangi hukuki rejime tabi olacağının tespiti için: bu
işlemlerin taraflar arasında akdedilmiş sözleşmenin kapsamında olup
olmadığının; bir başka deyişle, davanın sözleşme hükümlerinin
uygulanması ve yorumlanmasından doğup doğmadığının incelenmesi
gerektiği, olayda, Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlüğü
tarafından birim fiyat esasına göre ve kapalı zarfla teklif almak
suretiyle ihaleye çıkarılan işin davacı tarafından yüklenildiği ve
taraflar arasında “ tarafların eşitliği ve sözleşme serbestisi”
ilkelerine dayanan bir eser sözleşmesi imzalandığı;
adıgeçen davacının, Bakanlar Kurulu’nca
çıkarılan Fiyat Farkı Hesabında Uygulanacak Esaslardan yararlanmak
için yaptığı başvurunun, idarece reddedilmesi üzerine uyuşmazlığa konu
edilen davanın açıldığının anlaşıldığı, 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu ile, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin,
özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa,
mülkiyetin gayri aynî hak tesisi ve taşıma işlerinin hangi usul ve
esaslara göre yapılacağı hususunda Bakanlar Kuruluna düzenleme yapma
yetkisi verilmiş olup, dava konusu işlemin dayanağı olan “Kamu
Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde
İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları
Esaslar Hakkında” 88/13181 sayılı ve bu Esaslarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Esaslar Hakkında 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararnamelerinin, Anayasa ve anılan Yasa ile Bakanlar Kuruluna tanınan
düzenleme yetkisi kapsamında idare hukuku alanını ilgilendiren
objektif ve genel düzenlemelerden olduğunun, öğretide ve yargısal
içtihatlarla kabul görmüş bulunduğu, sözü edilen 88/13181 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararnamesine ekli Esasların 1. maddesinde “Bu
esasların amacı, kamu sektörüne dahil idarelerin, ihalesi yapılmış ve
yapılacak işlerinde ihale usul ve şekillerine göre, fiyat farkı
hesabında uygulayacakları esasları tespit etmektir.
Bu esaslar,
idarelerin ihale yolu ile yaptırdıkları işlerde, ihale usul ve
şekillerine göre fiyat farkının hesabında uygulayacakları hususları
kapsar.” denildiği, “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (a) bendinde
belirtilen idareler arasında “kamu iktisadi kuruluş ve teşebbüsleri”
ne de yer verildiği, bu Esaslarda değişiklik öngören 2001/2862 sayılı
BKK. eki Esasların Geçici 17. maddesinin 2. bendinde, Esasların
yürürlüğe girdiği tarihten önce ihale edilen işler ile sözleşmeleri
yapılmış ve devam eden işlerde, yüklenicinin, geçici maddelerde
getirilen Esasların yürürlük tarihinden itibaren otuz gün içinde
hiçbir şart öne sürmeden idareye başvurarak a)İşe, sözleşmelerine göre
devam etmek, b)Geçici maddelerde getirilen Esaslara göre işe devam
etmek, c)Sözleşmelerinin tasfiyesi hallerinden birini istemelerine
olanak tanınmış ve aynı Esasların 5. maddesinin üçüncü fıkrasında ise,
Geçici 17. maddenin 2/b. bendindeki uygulamayı seçen yüklenicinin
sözleşmesinde, bu Kararnamenin uygulanmayacağını
ya da fiyat farkları ödenmeyeceğini belirten hükümler olsa
dahi, bu hükümlerin 1.3.2001/31.12.2001 tarihleri arasında
uygulanmayacağına işaret edildiği, kamu idareleri tarafından ihale
yoluyla yaptırılan işlerin, yıl içinde oluşan girdi fiyatlarındaki
farklar nedeniyle durmasını önlemek şeklindeki kamu yararı amacıyla,
kamu gücüne dayalı ve tek yanlı olarak çıkarılan
sözkonusu kararnameler ve esasların, bu nitelikleri itibariyle,
eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması ve yorumlanması hakkında
taraflar arasında yapılan özel hukuk düzenlemelerinden olmadıkları ve
idare hukuku alanını ilgilendiren genel düzenleyici işlemlerden
oldukları, ortada eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasından dolayı
açılmış bir dava bulunmayıp, yüklenici tarafından fiyat farkı
kararnamesinden yararlanmak için yapılan başvurunun, idarece işin
kararname kapsamına girmediği nedeniyle reddi yolundaki işlem, kamu
gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak
tesis edilen idari işlem niteliğini taşıdığından, bu işlemin iptali
istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-a maddesi uyarınca
görüm ve çözümü idari yargı yerine ait bulunduğu, açıklanan
nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi
gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Erzurum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2003/288 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına
karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Tülay
TUĞCU’nun Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü
ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Turgut
ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın
katılımlarıyla yapılan 11.7.2005 günlü toplantısında;
I- İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde
öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde
başvurulması üzerine Danıştay Başsavcılığı tarafından uyuşmazlık
çıkarıldığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
Danıştay Başsavcısının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari
yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki
belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in yazılı düşünceler
doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
yüklenicinin başvurusu üzerine 2001/2862 sayılı Kararnameye göre
hesaplanan ancak Kurumca ödenmeyen fiyat farkı alacağının tahsiline
hükmedilmesi isteminden ibarettir.
Kamu
ihalelerinde, idarenin yasada belirtilen usul kurallarına uyması
zorunlu olup, buna göre ihale kapsamına giren bir işin veya ihtiyacın
belirlenmesi, ihale yönteminin tespiti, ihale ilanı ve ihale kararı
alınması sürecinden geçilmesi
gerekmektedir. Tümüyle idarenin kamu gücüne dayanan,
re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği bu
tür ihale işlemleri hakkındaki yargısal denetimin, idare hukuku
ilkelerine göre idari yargı yerlerince yapılacağı tartışmasızdır.
Ancak,
ihalenin kesinleşmesinden sonraki işlemlerin hangi hukuki rejime tabi
olaca-ğının
tespiti için, bu işlemlerin taraflar arasında akdedilmiş sözleşmenin
kapsamında olup olmadığının, bir başka deyişle, davanın sözleşme
hükümlerinin uygulanması ve yorumlan-masından
doğup doğmadığının incelenmesi gerekmektedir.
2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu ile, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli
idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım,
kira, trampa, mülkiyetin gayri aynî hak tesisi ve taşıma işlerinin
hangi usul ve esaslara göre yapılacağı hususunda Bakanlar Kuruluna
düzenleme yapma yetkisi verilmiş olup, dava konusu işlemin dayanağı
olan “Kamu Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak
İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında
Uygulayacakları Esaslar Hakkında” 88/13181 sayılı ve bu Esaslarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Esaslar Hakkında 2001/2862 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin, Anayasa ve anılan Yasa ile Bakanlar
Kuruluna tanınan düzenleme yetkisi kapsamında idare hukuku alanını
ilgilendiren objektif ve genel düzenlemelerden olduğu, öğretide ve
yargısal içtihatlarla kabul görmüş bulunmaktadır.
Sözüedilen
88/13181 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesine ekli Esasların 1.
maddesinde “Bu esasların amacı, kamu sektörüne dahil idarelerin,
ihalesi yapılmış ve yapılacak işlerinde ihale usul ve şekillerine
göre, fiyat farkı hesabında uygulayacakları esasları tespit etmektir.
Bu esaslar,
idarelerin ihale yolu ile yaptırdıkları işlerde, ihale usul ve
şekillerine göre fiyat farkının hesabında uygulayacakları hususları
kapsar.” denilmiş; bu Esaslarda değişiklik öngören 2001/2862 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı eki Esasların Geçici 17. maddesinin 2.
bendinde, Esasların yürürlüğe girdiği tarihten önce ihale edilen işler
ile sözleşmeleri yapılmış ve devam eden işlerde, yüklenicinin, geçici
maddelerde getirilen Esasların yürürlük tarihinden itibaren otuz gün
içinde hiçbir şart öne sürmeden idareye başvurarak a) İşe,
sözleşmelerine göre devam etmek, b) Geçici maddelerde getirilen
Esaslara göre işe devam etmek, c) Sözleşmelerinin tasfiyesi
hallerinden birini istemelerine olanak tanınmıştır.
Kamu
idareleri tarafından ihale yoluyla yaptırılan işlerin, yıl içinde
oluşan girdi fiyatlarındaki farklar nedeniyle ve kamu yararı amacıyla,
kamu gücüne dayalı, tek yanlı olarak çıkarılan
sözkonusu kararnameler ve esasların, bu nitelikleri
itibariyle, genel düzenleyici işlemlerden oldukları ve kapsamı ile
dayandığı esaslardan doğan uyuşmazlıkların idare hukuku ilkelerine
göre idari yargı yerlerinde çözüleceği kuşkusuzdur. Ancak,
kararnamenin yükleniciye uygulanmasına ilişkin uyuşmazlıkların
taraflar arasında akdedilen sözleşmenin idari yada özel hukuk
sözleşmesi olmasına göre hukuki niteliği ile ilgili yargı yerinde
çözümlenmesi gerekmektedir.
Olayda,
davalı Kuruluş tarafından ihalesi yapılan Ağrı-Diyadin-Esentepe
ve İpek Geçiti ENH ve Transformatör işinin
davacı Firma tarafından yüklenildiği ve taraflar arasında “tarafların
eşitliği ve sözleşme serbestisi” ilkelerine dayanan bir eser
sözleşmesi imzalandığı; yüklenicinin, Bakanlar Kurulu’nca çıkarılan
Fiyat Farkı Kararnamesinden yararlanmak için yaptığı başvuru
nedeniyle, davalı Kuruluşça önce Kararname eki Esaslara göre fiyat
farkı hesaplanmış ise de bu uygulamadan vazgeçilerek sözleşme
hükümlerine göre ödemede bulunulması üzerine, uyuşmazlığa konu edilen
alacak davasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu duruma
göre, ortada kararnamenin konusu, kapsamı ve dayandığı esaslara karşı
açılmış bir dava olmayıp, kararnameden doğan haklardan özel hukuk
hükümlerine tabi eser sözleşmesinin tarafı olan yüklenicinin
yararlanıp yararlanamayacağına ilişkin ve kararname uygulamasından
doğan bir dava bulunması karşısında, bu davanın görüm ve çözümünde
adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, Danıştay Başsavcılığınca 2247 sayılı Yasa’nın 10.
maddesine göre yapılan başvurunun reddi gerekmektedir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay
Başsavcılığının BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 11.7.2005 gününde Üyelerden
Serap AKSOYLU’nun KARŞI OYU VE OYÇOKLUĞU
İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO : 2005/47
KARAR NO :
2005/70
KARAR TR.
: 10.10.2005
|
ÖZET :
Emekli tarafından piyasadan temin edilen tıbbi malzemeye ilişkin
fatura bedelinin eksik ödenen kısmının Sandıkça ödenmesi istemiyle
açılan ve 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan
tam yargı davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk |
K A R A R
Davacı : H. G. G.
Vekili : Av. M. T. G.
Davalı : T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. A.S.
OLAY : Emekli Sandığı emeklisi olan davacı,
tedavisinde kullanılan tıbbi malzemeleri 18.8.2004 günlü fatura ile
bir şirketten satın almış, bilahare Emekli Sandığı’na verdiği dilekçe
ile söz konusu fatura tutarının tarafına ödenmesi talebinde bulunmuş
ise de; söz konusu fatura tutarı 2.919.755.818.- lira eksiği ile
davacıya ödenmiştir.
Bunun
üzerine davacı vekili tarafından, eksik ödenen 2.919.755.818.- liranın
yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle 17.11.2004 tarihinde adli
yargı yerinde dava açılmıştır.
Davalı
idare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davacının tedavisinde
kullanılan ortopedik malzemenin bedelinin eksik ödenmesinin
idarelerince tesis edilmiş idari işlem olması nedeniyle uyuşmazlığı
çözümleme konusunda idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek,
görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 5.
SULH HUKUK MAHKEMESİ’nce, 2.3.2005 günlü
celsesinde, E:2004/1632 sayı ile, davaya bakma konusunda adli yargının
görevli olduğu gerekçesiyle davalı idare vekilinin yargı yolu
itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalı
idare vekilince, süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dosya
örneği, Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI; Anayasa’nın 125., 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2., 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun geçici 139.
maddesi ile Emekli ve Malüllük Aylığı
Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen Bakmakla Yükümlü Bulundukları
Aile Fertleri, Dul ve Yetim Aylığı Alanların Muayene ile Tedavileri
Hakkında Yönetmelik ve tedavi yardımı ile ilgili 4 sıra
no’lu 2004 Mali Yılı Bütçe Uygulama
Talimatı’nın 1. maddesinden söz ederek, yukarıda belirtilen
düzenlemelerde öngörülen tedavi yardımı haklarından yararlanan
davacının, ortopedik tıbbi malzeme bedelinin tamamının ödenmesi
istemiyle açtığı dava, İş Kanunu yada özel hukuk hükümlerine tabi iş
akdinden doğmayıp, idare hukuku alanına ilişkin sözü geçen
düzenlemelere dayalı olduğundan, uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari
yargı yerine ait bulunduğunu, bu nedenle, Ankara 5. Sulh Hukuk
Mahkemesi’nin davalı idarenin görev itirazının reddine ilişkin
kararının kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, idari yargı yararına
olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10.
maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık
Mahkemesi’nden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına
göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Anayasa’nın 125., 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu’nun 2., 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun
geçici 139. maddesi ile Emekli ve Malüllük
Aylığı Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen Bakmakla Yükümlü
Bulundukları Aile Fertleri, Dul ve Yetim Aylığı Alanların Muayene ile
Tedavileri Hakkında Yönetmelik ve tedavi yardımı ile ilgili 4 sıra
no’lu 2004 Mali Yılı Bütçe Uygulama
Talimatı’nın 1. maddesinden söz ederek, yukarıda belirtilen
düzenlemelerde öngörülen tedavi yardımı haklarından yararlanan
davacının, ortopedik tıbbi malzeme bedelinin eksik ödenmesi nedeniyle
açtığı dava, taraflar arasında düzenlenen bir sözleşmeden
kaynaklanmayıp, idarenin kamu gücüne dayalı,
re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği idari işlem niteliğini
taşıdığından, bu işleme karşı açılan davanın görüm ve çözümünün idari
yargı yerine ait bulunduğu, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının
yaptığı başvurunun kabulü ile Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin
görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda
yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler:
Dr.Atalay ÖZDEMİR,
M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla
yapılan 10.10.2005 günlü toplantısında;
1-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi
uyarınca yapılan
incelemeye
göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme
uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması
üzerine Danıştay Başsavcılığı tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenme-sine oybirliği
ile karar verildi.
II- ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde idari yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcılığının idari
yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna
ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan;ilgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da
dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
Emekli Sandığı emeklisi olan davacıya, piyasadan satın aldığı tıbbi
malzeme tutarının eksik ödenen kısmının yasal faizi ile birlikte
davalı Sandık’tan tahsili istemiyle açılmıştır.
5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun değişik Geçici 139.
maddesinde, emekli, âdi malüllük veya
vazife mâlüllüğü aylığı bağlanmış olanlar
ile diğer sayılanların, Kanunla düzenlenecek genel sağlık sigortası
kapsamına alınacakları tarihe kadar, hastalanmaları halinde resmi veya
özel sağlık kurum veya kuruluşlarında yönetmelikle belirlenecek usul
ve esaslara göre muayene ve tedavi ettirilecekleri, muayene, tetkik,
tahlil ve tedavilerin usul, şekil ve şartları ile fiyatları, bu
hususlarda ilgili kurum ve kuruluşlara ve Sandığın ödeme ve tahsilat
işlemini yapacak bankalara verilecek görevler ve bunlarla ilgili
esasların Sandıkça hazırlanıp Maliye Bakanlığınca onaylanacak
yönetmelikle tespit olunacağı hükme bağlanmıştır.
Bu hükme
dayanılarak hazırlanan ve 6.9.2003 gün ve 25221 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Emekli ve Malüllük Aylığı
Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen Bakmakla Yükümlü Bulundukları
Aile Fertleri, Dul ve Yetim Aylığı Alanların Muayene ile Tedavileri
Hakkında Yönetmelik, emekli, malüllük
aylığı alanlarla, bunların kanunen bakmakla yükümlü bulunduğu aile
fertlerinin, dul ve yetim aylığı alanların, sağlık kurum ve
kuruluşlarında muayene ve tedavilerini sağlamak amacıyla düzenlenmiş
ve Yönetmelik’te,muayene ve tedavilerin usul, şekil ve şartları ile
fiyatlarının tespiti, bu hususta ilgili kurum ve kuruluşlara ve
Sandığın ödeme ve tahsilat işlemlerini yapan bankalara verilecek
görevler ve bunlarla ilgili esaslara yer verilmiş olup, Yönetmeliğin
30. maddesinde, sağlık kurulu raporu ile gerekli görülen çeşitli
ortez, tıbbi cihaz ve malzeme bedellerinin
Sandıkça tespit edileceği ve bu malzemelerin bedelinin hak sahibine
kullanıldığı veya teslim edildiği tarih esas alınarak ödeneceği,
çeşitli ortez, tıbbi cihaz ve malzemeler
için Sandıkça saptanan fiyatların azami fiyatlar olduğu, daha düşük
fiyattan alındığının tespiti halinde bu fiyattan ödeneceği
belirtilmiştir.
Öte yandan;
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun değişik Geçici 139. maddesi
gereğince (Yönetmeliklerindeki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla)
tedavi giderleri karşılanan kişiler hakkında da uygulanan tedavi
yardımına ilişkin 4 sıra no’lu 2004 Mali
Yılı Bütçe Uygulama Talimatı’nın 19.2. maddesinde, Talimat eki
(EK-5/A) listesi dışında kalan ve reçete edilmek suretiyle hasta
tarafından hastane dışından temin edilen tıbbi malzeme bedellerinin,
sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmek kaydıyla sosyal güvenlik
kuruluşlarınca belirlenen protokol fiyatı üzerinden, protokol fiyatı
yok ise yapılacak piyasa araştırması sonucu bulunacak en düşük bedel
üzerinden ödeneceği açıklamasına yer verilmiştir.
Olayda,
Emekli Sandığı emeklisi olan davacı tarafından, tedavisinde kullanılan
bir kısım tıbbi malzeme hastane dışından fatura karşılığı temin
edilerek, fatura tutarının ödenmesi davalı idareden talep edilmiştir.
Davalı idare tarafından, yukarıda yer alan düzenlemelere dayanılarak
fatura bedelinin davacıya eksik ödenmesi işleminin, kamu gücüne
dayalı, resen ve tek yanlı olarak tesis edilen bir idari işlem
niteliğini taşıdığı kuşkusuzdur.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve
işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan
tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Buna göre,
idarenin fatura bedelinin davacıya eksik ödenmesi yolundaki idari
işleminden dolayı kişisel hakkın ihlal edildiği nedeniyle açılan ve
2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b maddesi kapsamında bulunan tam yargı
davasının görüm ve çözümünde idari yargı görevli bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenle, Danıştay Başsavcılığınca yapılan başvurunun kabulü
gerekmektedir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay
Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 5. Sulh Hukuk
Mahkemesi’nce verilen 2.3.2005 gün ve E: 2004/1632 sayılı GÖREVLİLİK
KARARININ KALDIRILMASINA , 10.10.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN
OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/49
KARAR NO:
2005/71
KARAR TR
:10.10. 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET :Belediyenin görevi olan kamu hizmetini yürüttüğü sırada
kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davanın, hizmet
kusuru esasına göre İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk.
|
K A R A R
Davacı : T. H.
Vekili : Av. N. Y.
Davalı : Osmangazi Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. S. Y. Y.
O L A Y
: Stabilize ocağı işleten davacı tarafından, stabilize ocağının batı
kısmında kaçak yapılaşma ile oluşan Bağlarbaşı
Mahallesinin Ördeklik mevkii kısmının, henüz kanalizasyonunun olmadığı
1998 yılının Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında aşırı yağışlar
sonucu sular altında kaldığı ve Belediyece bu suyun kendisine ait
stabilize ocağındaki çukura boşaltıldığı iddia edilerek, suyun
çukurdan boşaltılması için gerekli olan masrafın tespiti Sulh Hukuk
Mahkemesi’nden istenmiştir.
Bilahare,
davacı vekilince, Sulh Hukuk Mahkemesi’nce yaptırılan tespitte bu
masrafın 75.992.580.000.- lira olarak belirlendiği belirtilerek, söz
konusu tutarın tespit tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte
davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle, 6.10.2000 tarihinde
adli yargı yerinde dava açılmıştır.
BURSA 5.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 23.9.2004 gün ve E:2004/277; K:2004/475 sayı
ile, davanın kısmen kabulü yolundaki 9.4.2002 gün ve E: 2000/1054;
K:2002/414 sayılı kararının temyiz edilmesi üzerine, belediyenin
yağmur suyu toplama kanalları olmadığından, su baskınlarını önlemek
amacıyla yağmur sularının davacıya ait ocağa akıtıldığı ve
boşaltılmadığının ileri sürüldüğü, yağmur suyu toplama kanalı yapmak,
su baskınına karşı önlem almak, herhangi bir yerde biriktirilen yağmur
sularının kimseye zarar vermeyecek şekilde boşaltılmasını sağlamak
gibi hususların belediyeye yasa ile verilmiş olan kamu görevi içine
girdiği, davalının belirtilen görevlerini hiç yapmadığı veya noksan
yaptığı belirtilerek tazminat istendiğine göre, davanın hizmet
kusurundan kaynaklanan tam yargı davası niteliğini taşıdığı, böyle
bir davanın ise adli yargıda görülmesinin olanaklı olmadığı, bu
nedenle işin esasının incelenmesinin yerinde bulunmadığı gerekçesiyle
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 5.3.2003 gün
ve E:2002/10676; K:2003/2179 sayılı kararıyla bozulması üzerine bozma
kararına uymak suretiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ’nin 1.2.2005 gün ve
E:2005/31; K:2005/672 sayılı kararıyla onanmak suretiyle
kesinleşmiştir.
Davacı
vekilince, bu kez, 75.992.580.000.- liranın tespit tarihi olan
6.7.1999 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili
istemiyle, 24.3.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açılmıştır.
BURSA 3.
İDARE MAHKEMESİ; 12.4.2005 gün ve E:2005/367 sayı ile, olaydaki
belediye eyleminin haksız fiil olduğu, idari işlem ve eylem niteliği
taşımadığı, davanın da hizmet kusuru kuramına değil, haksız fiil
esaslarına dayandırıldığı, bu fiili ve hukuki durumda ise davanın
görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu, idari yargının
görevli olmadığı, ancak, adli yargı yerince daha önce görevsizlik
kararı verildiğinden ve bu kararın Yargıtayca
onanarak kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi
için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye değin davanın
incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler:
Dr.Atalay ÖZDEMİR,
M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla
yapılan 10.10.2005 günlü toplantısında;
1-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19.
maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi
bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri
arasında görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile
karar verildi.
II- ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde idari yargının
görevli olduğu yolundaki raporu dosyadaki belgeler okunduktan; İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve
sözlü açıklamaları da dinlendikten, sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davacının işlettiği stabilize ocağa Belediyece tahliye edilen yağmur
sularının boşaltılması masrafları karşılığının davalı Belediyeden
tahsiline hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
Olay tarihi
itibariyle yürürlükte bulunan 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 15.
maddesinde, beldenin plana ve programa uygun, 13 Mayıs 1926 tarih ve
839 numaralı Kanun’a ve diğer hususi ahkama tevfikan lağım ve
çukurlarını inşa ve tamir etmek ve ettirmek; bahçe, tarla, bostanların
ve umumi yerlerin su birikintilerini kurutmak ve kurutturmak,
belediyenin görevleri arasında sayılmış; 13.7.2005 tarih ve 25874
sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3.7.2005 tarih ve
5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin yetkileri ve imtiyazları”
başlıklı 15. maddesinin (e ). bendinde de, atık su ve yağmur suyunun
uzaklaştırılmasını sağlamak ve bunlar için gerekli tesisleri kurmak,
kurdurmak, işletmek ve işlettirmek, belediyenin yetkileri arasında
gösterilmiştir.
İdarenin
yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya
koyduğu plan ve projenin hukuka aykırı olduğu nedeniyle iptalleri için
menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak davalar ile idarenin
aynı plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su
yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı
sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle idari eylem ve
işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel
olanlar tarafından açılacak davaların görüm ve çözümünün, iptal ve
tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı
yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede
bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı
veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak
müdahalenin men’i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise,
mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk
hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği, yerleşik yargısal
içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.
Olayda,
stabilize ocağı işleten davacı tarafından, stabilize ocağının batı
kısmında kaçak yapılaşma ile oluşan Bağlarbaşı
Mahallesinin Ördeklik mevkii kısmının, henüz kanalizasyonunun olmadığı
1998 yılının Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında aşırı yağışlar
sonucu sular altında kaldığı ve Belediyece bu suyun kendisine ait
stabilize ocağındaki çukura boşaltıldığı, ancak, Belediye tarafından
daha sonra bu suyun çukurdan boşaltılmadığı nedeniyle zarara uğradığı
ileri sürülmektedir.
Bu durumda,
sular altında kalan mahalledeki suyun kendisine ait stabilize
ocağındaki çukura boşaltıldığı yolundaki davacı iddiası dikkate
alınarak, belediyenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki
eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak dava açıldığının
kabulü gerekir.
Kamu
hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp
yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip
işletilmediğinin; hizmet kusuru ya da
başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal
denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2.
maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve
eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı
davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.
Belirtilen
durum karşısında, davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine
girdiğinden, idare Mahkemesince yapılan başvurunun reddi
gerekmektedir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bursa 3.
İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN REDDİNE, 10.10.2005 gününde
OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/59
KARAR NO:
2005/77
KARAR TR
: 10.10.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET
:Rayiç bedele itiraz davası sonucunda verilen ve kesinleşen adli
yargı kararı gereğince davacıya ödenen fark bedele ilişkin olarak
açılan müstakil faiz davasının da ADLİ YARGI YERİNDE çözüm-lenmesinin
gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı : Ş. K.
Vekili : Av. İ. H.
Davalı : Çevre ve Orman Bakanlığı
O L A Y
: A) Antalya İli, Merkez Duacı Köyünde, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B.
maddesine göre orman sınırları dışına çıkarılarak Hazine adına tescil
edilen yerlerden 725 ve 958 sayılı parsellerin 2924 sayılı Orman
Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun’a göre
hak sahibi olarak belirlenen Şevket Karakaya
tarafından, 2924 sayılı Yasa’ya göre oluşturulan Bedel Takdir
Komisyonunca toplam 18.727.600.000.-TL. olarak tespit edilen rayiç
bedele karşı adli yargıda açılan itiraz davasında; ANTALYA 2. ASLİYE
HUKUK MAHKEMESİ’nce 25.12.2000 gün ve E:
1999/426, K:2000/2233 sayı ile, davanın kısmen kabulüne ve rayiç
bedelin toplam 2.379.832.708.- liraya indirilmesine karar verilmiş; bu
karar, YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin
7.6.2001 gün ve 2001/2243-6043 sayılı kararıyla onanmak ve karar
düzeltme isteği de aynı DAİRE’nin
2.10.2001 gün ve 2001/8363-8935 sayılı kararıyla reddedilmek suretiyle
kesinleşmiştir.
B) Davacı
vekili, kesinleşen yargı kararı ile fazladan ödendiği saptanan
16.347.767.292.-TL. bedel farkının davalı tarafından müvekkiline iade
edildiği ancak faizinin verilmediğinden bahisle, bedel farkına ilişkin
asıl alacağın ödendiği tarihe kadar işleyen 16.750.000.000.-TL. faiz
alacağının, işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline
hükmedilmesi istemiyle, 11.7.2002 gününde adli yargı yerinde dava
açmıştır.
ANTALYA 5.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 9.6.2003 gün
ve E:2002/770, K:2003/536 sayı ile, Antalya 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine ait 1999/426 esas 2000/2233 karar sayılı dava dosyasının
incelenmesinden, tarafların aynı olduğu, Duacı Köyü 725 ve 958 parsel
sayılı taşınmazlar için rayiç bedelin indirilmesi ve
muarazanın giderilmesi davası açıldığı ve
yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulü ile taşınmazın
davacıya satış bedelinin toplam 2.379.832.708.-TL. ye indirilmesine
karar verildiği ve kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay tarafından
onandığının görüldüğü; davanın 6831 sayılı Orman Kanunun 2/B maddesi
uyarınca orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle orman sınırları dışına
çıkarılan yerlerin 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi Hakkındaki Kanuna göre belirlenen hak sahiplerine satışı
idarece tespit edilen bedel sonucu tespit edilen bedele yapılan itiraz
davasında mahkemece belirlenen ve iadesine
hükmolunan bedelin faizinin tahsiline ilişkin bulunduğu; 2924
sayılı Yasaya dayanılarak Bakanlar Kurulunca çıkarılan Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Yönetmeliğin 47.
maddesinde “25. maddede açıklandığı şekilde tespiti yapılan
taşınmazların rayiç bedeli 29. maddeye göre oluşturulacak komisyon
tarafından tespit ve ilan edilir. Bu bedel ilandan sonra
değiştirilemez tespit edilen bedele karşı adına tespit yapılan
şahıslarca 60 gün içinde itiraz davası açılabilir” biçiminde düzenleme
yapıldığı; faiz alacağına konu olan taşınmazın, 6831 sayılı Kanunun
2/B maddesi yolu ile orman alanı dışına çıkarılıp Orman Bakanlığının
istemi üzerine Hazine adına tescil edilen ve daha sonra 2924 sayılı
Kanunun amacına uygun olarak takas ve satış işlemleri yapılmak üzere
Orman Bakanlığı emrine verilen yerlerden olup, bu tür taşınmazların
Orman Bakanlığı emrine verilmekle MK. anlamındaki özel mülkiyetten
çıkıp ayrı bir statü aldığı, yani yasa gereği “tahsisle” idare hukuku
mülkiyetinin oluştuğu; faizin, asıl alacağın “fer’i” niteliğinde
olduğu; görevli mahkemenin belirlenmesinde asıl alacağı izleyeceği ve
görevli mahkemeyi asıl alacak ile çekişmeyi çözümlemekle yükümlü olan
mahkemenin belli edeceği; asıl alacaktan bağımsız olarak davanın
açılması halinde de faizin “asıl alacağın kaderine bağlı olması”
ilkesinin geçerliliğini koruduğu, HMUK. nun
1. maddesindeki temel kuralın değişmeyeceği, faizle ilgili çekişmeyi
halletmekle görevli olan mahkemenin, temel alacakla ilgili çekişmeyi
halletmekle görevli olan mahkeme olduğu gerekçesiyle ve görev
hususunun yargılamanın her aşamasında resen gözetileceğinden bahisle,
davanın yargı yolu bakımından reddine karar vermiş; bu karar, temyiz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekilinin, aynı istekle, 14.1.2005 gününde bu kez idari yargı yerinde
açtığı davada;
ANTALYA 2.
İDARE MAHKEMESİ; 27.1.2005 gün ve E:2005/54, K.2005/116 sayı ile,
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun kurala
bağlandığı; buna göre idarenin, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve
eylemlerden doğan hak ihlalini tam olarak gidermek, diğer bir ifadeyle
hakları ihlal edilenlerin uğradığı gerçek zararları tazmin etmekle
yükümlü bulunduğu; idari yargıda tam yargı davası ile, hukuka
aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerden dolayı idarenin tazmin
yükümlülüğü gerçekleşmiş zararlar göz önüne alınarak para cinsinden
tayin edildiğinden, faizin gerçek zararların giderilmesi bakımından
bir tazmin şekli olarak karşımıza çıktığı; hukukumuzda faizin,
alacağın bir unsuru olmayıp, hukuki niteliği itibariyle asıl alacağı
genişleten fer’i bir hak, ayrı bir alacak olduğu; nitekim hukuk
yargılamasında, asıl alacaktan bağımsız nitelikte olmasına ve belirli
koşullarda asıl alacaktan bağımsız olarak talep ve dava edilebileceği
gibi üçüncü kişiye temlik edilebilmesine karşılık, idari yargılamada
faizin bir tam yargı davasının konusunu oluşturan alacağa sıkı sıkıya
bağlı olarak talep ve dava olunabildiği; olayda, 2924 sayılı Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki Kanuna göre hak
sahibi tespit edilen davacının, davalı idarece tespit edilen rayiç
bedele karşı (fazla olduğu gerekçesiyle) açmış olduğu davada Antalya
2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:1999/426, K:2000/2233 sayılı ilamı ile
rayiç bedelin düşürüldüğü, anılan kararın kesinleşmesi sonucunda
davacı tarafça davalı idareye fazladan ödenmiş bulunan meblağın faizi
ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunulduğu, başvuru
sonucunda davalı idarece sadece fazladan tahakkuk ettirilen
16.347.767.292.-TL. nın davacıya ödendiği,
ancak faizinin ödenmediği, bunun üzerine de söz konusu faiz alacağının
da tahsili amacıyla bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmış ise
de, bilindiği üzere idari yargılamada dava türlerinin iptal ve tam
yargı davaları olmak üzere iki kategoride tasnif edildiği, yine
uygulamada faizin bir tam yargı davası ile birlikte talebi olağan bir
yol olmakla birlikte, sadece incelemeye konu “müstakil faiz istemli”
davaların belirtilen idari dava türleri arasında yer almadığı; bu
durumda, iş bu dava konusu faizin asıl alacağın Antalya 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinde dava konusu yapılarak bir hüküm verilmiş ve bu
hükmün de kesinleşmiş olması karşısında, bu asıl alacağın faizinin de
asıl alacağa ilişkin uyuşmazlığı çözen adli yargı yerince
çözümlenmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu
karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler:
Dr.Atalay ÖZDEMİR,
M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla
yapılan 10.10.2005 günlü toplantısında;
1-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin
Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Kanun’un 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın
14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu,
idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak
davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir
noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II- ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Savcı İsa YEĞENOĞLU’nun
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ’nin
davada adli yargının görevli olduğu; Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in ise davanın idari yargıda
çözümlenmesi gerektiği yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da
dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, hak
sahibine satılan taşınmaz hakkında takdir edilen bedelin indirilmesi
yolunda verilen ve kesinleşen ilâm ile doğan alacağın tahsil olunduğu
tarihe kadar işlemiş faizinin ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın
125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, buna göre
idare, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerinden doğan hak
ihlâlini tam olarak gidermek; diğer bir ifadeyle hakları ihlâl
edilenlerin uğradığı gerçek zararları tazmin etmekle yükümlü
bulunmaktadır.
Nitekim,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesine göre,
ilgililerin haklarını ihlâl eden bir idari işlem dolayısıyla idari
yargı yerlerinde doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam
yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası
açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya
kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya
bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden
itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilmeleri olanaklıdır.
İdari
yargıda, tam yargı davası ile, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve
eylemlerden dolayı idarenin tazmin yükümlülüğü gerçekleşmiş zararlar
gözönüne alınarak para cinsinden tayin
edildiğinden, faiz, gerçek zararların giderilmesi bakımından bir
tazmin şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.
2577 sayılı
Yasa’nın 12. maddesine göre ilgililerin haklarını ihlâl eden bir idari
işlem dolayısıyla bu işleme karşı açtıkları iptal davasının
sonuçlanması üzerine açacakları tam yargı (ve benzeri) davasının görüm
ve çözümünde, iptal davasına bakan yargı merciinin görevli olduğu
kuşkusuzdur.
Ancak, 2924
sayılı Yasa’nın 15. maddesine göre rayiç bedelin tespitine ilişkin
Bedel Takdir Komisyonu kararı idari işlem niteliğini taşımakta ve bu
işleme karşı açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi
gerekmekte ise de, olayda, davacı tarafından rayiç bedel tespitine
karşı adli yargı yerinde dava açılmış ve bu yargı yerince de işin
esası hakkında verilen kararın kesinleşmiş olması karşısında, ortada
bir idari dava türüne bağlı olarak açılmış dava bulunduğundan
sözetmek olanaksızdır.
Bu durumda,
rayiç bedele itiraz davası sonunda adli yargı yerince hüküm altına
alınan asıl alacaktan bağımsız olarak talep edilen faiz davasının da
adli yargı yerinde görülüp çözümleneceğinin kabulü gerekir.
Açıklanan
nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ
:Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Antalya
5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 9.6.2003 gün ve E:2002/770, K:2003/536
sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 10.10.2005 gününde
OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/63
KARAR NO:
2005/78
KARAR TR
:10.10 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET
:ÖSYM Sınav Giriş Belgesinin sınav tarihinden önce adrese
ulaştırılmaması nedeniyle Posta İdaresi aleyhine açılan tazminat
davasının, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk. |
K A R A R
Davacı : T. B. S.
Vekili : Av. B.D.
Davalı : PTT Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. C. Ö. T.
O L A Y
: 2003 yılı Üniversite sınavına girmek için başvuruda bulunan davacı,
sınav giriş belgesi sınavın yapıldığı 15.6.2003 tarihine kadar
adresine ulaşmadığı için sınava girememiştir.
Sınava
giriş belgesinin, 17.6.2003 tarihinde adresine ulaşması üzerine bu
gecikmenin nedenini soran davacıya, Yalova PTT Merkez Müdürlüğü, ÖSYM
çıkışlı 9.6.2003 kabul tarihli normal gönderinin 17.6.2003 tarihinde
davacının adresindeki posta kutusuna bırakıldığını bildirmiştir.
Bunun
üzerine, davacı vekilince, davacının manevi zarara uğradığı
belirtilerek 50 milyar lira manevi tazminatın dava tarihinden
işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi
istemiyle, adli yargı yerinde dava açılmıştır.
YALOVA 2.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 19.7.2004 gün ve E:2004/987; K:2004/476 sayı
ile, davalının sınav giriş belgesini davacının belirtilen adresine
sınav tarihinden sonra geç ulaştırmasının bir hizmet kusuru olduğu,
hizmet kusurundan doğan bu davalara bakmaya mahkemelerinin değil,
idare mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı
vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, aynı istekle bu kez, 20.9.2004 gününde idari yargı yerinde
dava açmıştır.
BURSA 3.
İDARE MAHKEMESİ; 15.6.2005 gün ve E: 2005/514 sayı ile, 233 sayılı
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 4.
maddesi ile 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 1., 46., 48., 49. ve 50.
maddelerinden söz ederek, anılan Kanun’da 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’de yer alan kurumun özel hukuk hükümlerine tabi olduğu
kuralından farklı olarak istisnai bir düzenlemeye yer verilmediği,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinden bahisle,
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan davalı idarenin
kendi personeli dışındaki üçüncü kişilerle olan münasebetlerinin özel
hukuk hükümlerine tabi olması karşısında, davacıya ait sınav giriş
belgesinin süresinde adresine teslim edilmemesi nedeniyle uğranıldığı
öne sürülen manevi zararın tazminine ilişkin bu uyuşmazlığın görüm ve
çözümünün adli yargı yerinin görev alanında kaldığı sonucuna
varıldığı, ancak, adli yargı yerince daha önce görevsizlik kararı
verildiğinden ve bu kararın kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı
yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye
değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Dr.
Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER,
Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H. Hasan
MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan
10/10/2005 günlü toplantısında;
I-İLK
İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19.
maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi
bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri
arasında görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile
karar verildi.
II- ESASIN
İNCELENMESİ :Raportör– Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı
ve sözlü açıklamaları da dinlendikten, sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 2003
yılı Üniversite sınavına girmek için başvuruda bulunan, ancak, sınav
giriş belgesinin sınav tarihinden iki gün sonra adresine ulaşması
nedeniyle sınava giremeyen davacının, manevi yönden zarara uğradığı
ileri sürülerek manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan
tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
1953 tarih
ve 6145 sayılı Kanun ile “Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve
Telefon İşletmesi” kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve
Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı Kanun’la
değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından
yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmış; 27.1.2000 tarih ve 4502
sayılı Kanun ile de “Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı
Genel Müdürlüğü” adını almış olup, 22.2.2000 tarih ve 23972 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan Ana Statü’nün “Hukuki Bünye” başlıklı 3.
maddesinin 1 numaralı bendinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan Türkiye
Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü’nün, tüzel
kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle
sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu belirtilmiş ve aynı maddenin
2 numaralı bendinde de, 233 sayılı KHK ve bu Ana Statü hükümleri saklı
kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret
edilmiştir.
Buna göre,
Posta ve Telgraf Teşkilatı, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten,
tüzel kişiliğe sahip bir kamu kuruluşu ise de, 233 sayılı Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Ana Statü
ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve
verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, iktisadi
faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılındığı açıktır.
Bu durumda,
posta hizmetini yürüten Kuruluş ile bu hizmetten yararlananlar
arasındaki hukuki ilişkinin, Kuruluşun günlük iktisadi
faaliyetlerinden doğan bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığında
kuşkuya yer yoktur.
Nitekim,
posta faaliyeti sırasında doğan zararlardan dolayı Kuruluşun
sorumluluğu ve sınırları ile ödenecek tazminatın miktarları, 1950
tarih ve 5584 sayılı Posta Kanunu’nun IV. Bölümünde yer alan 46-55.
maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Belirtilen
durum karşısında, olayda bir idari işlem ya
da eylemden doğmuş bir zarar sözkonusu
olmayıp, posta alıcısının uğradığı zarardan dolayı Kuruluşun tazmin
yükümlülüğünün saptanmasına ilişkin bulunan davanın, özel hukuk
hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli
bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü ile Asliye
Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmektedir.
SONUÇ
:Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bursa 3.
İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Yalova 2. Asliye
Hukuk Mahkemesi’nin 19.7.2004 gün ve E:2004/987; K:2004/476 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 10.10.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/55
KARAR NO:
2005/82
KARAR TR
:14.10. 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET:
Özelleştirilen Bankada çalışmasını sürdüren personelin iş akdinin
feshi üzerine özelleştirme öncesi sözleşmeli personel olarak
çalıştığı dönem için talep ettiği kıdem tazminatından doğan
davanın, iş hukuku hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE
çözümlenmesinin gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı : N.K.
Vekilleri : Av. A. Ş.-Av. Ş. A. M.
Davalı :Etibank
A.Ş. (Bayındırbank A.Ş.) Genel Müdürlüğü
Vekilleri : Av. E. G.-Av. Y. K.
OLAY
: Davacı, Etibank'ta
sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken,
Etibank Bankacılık A.O.’nın
hisselerinin tümünün satıldığı 2.3.1998 tarihinde özelleştirildiğinde,
görevine devam etmek istemesi ve Genel Müdürlükçe bu isteğinin kabul
edilmesi sonucunda, 1.4.1998 tarihi itibariyle
Etibank A.Ş.'ye nakil suretiyle ve 5434 sayılı T.C. Emekli
Sandığı Kanunu'nun geçici 192. maddesine göre emeklilik hakları
yönünden bu Sandığa tabi olmak üzere, özelleştirilen şirkette
çalışmaya devam etmiştir.
Bu arada,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 27.10.2000 tarih ve 24213
(Mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 86
no'lu kararı ile, Etibank A.Ş.'nin,
temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı
Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına
dayanılarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesine karar
verilmiştir.
Bilahare,
Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü’nce davacının
hizmet akdi 3.8.2001 tarihi itibariyle feshedilmiş ve 1475 sayılı İş
Kanunu’nun 13 ve.14. maddeleri gereğince, ihbar tazminatı, kıdem
tazminatı ve izin ücreti ödenmiştir.
Davacı
vekili, davacının 16.6.1986 tarihinde işe başladığı halde, kıdem
tazminatının, bankanın Özelleştirme İdaresi’ne devredildiği 1998
tarihinden itibaren sadece 3 yıl üzerinden hesaplanarak eksik
ödendiğini, fazla çalışma ücretinin ise ödenmediğini ileri sürerek bir
milyar lira kıdem tazminatı ile bir milyar lira fazla çalışma ücreti
olmak üzere toplam iki milyar liranın yasal faizi (kıdem tazminatı
için mevduata uygulanan en yüksek faiz) ile birlikte davalıdan tahsili
istemiyle 24.8.2001 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır. Daha
sonra, kıdem tazminatı miktarını ıslah suretiyle 9.316.441.731.-
liraya çıkarmıştır.
İZMİR 4. İŞ
MAHKEMESİ; 22.9.2004 gün ve E:2004/556; K:2004/687 sayı ile, davanın,
fazla mesai ücreti istemine ilişkin kısmının reddi,
9.316.441.731.-lira brüt kıdem tazminatının, akdin sona erdirildiği
tarihten itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi ile
birlikte davacıya ödenmesi yolundaki 30.12.2002 gün ve E:2001/873;
K:2002/925 sayılı kararının davalı banka tarafından temyiz edilmesi
üzerine, dosyadaki belgelerden, davacının 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerine göre düzenlenen sözleşmelerle çalıştırıldığının
görüldüğü, bu çalışma şeklinin 1.4.1998 tarihindeki özelleştirme
işlemine kadar devam ettiği, mahkemenin, davacının bu dönemde 1475
sayılı İş Kanunu kapsamında çalıştığını kabul ederek tüm çalışma
süresi üzerinden kıdem tazminatını hüküm altına aldığı, 233 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’de KİT'lerde, üç türlü personel öngörüldüğü,
sözleşmeli personelin, belirli bir sözleşme ile çalışan, işçi ve memur
statüsünde olmayan personel biçiminde tanımlandığı, 308 ve 399 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde de aynı belirlemenin yapıldığı,
belirtilen Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre çalıştırılan bu
kişilerle yapılan sözleşmelerin niteliğinin önem taşıdığı, doktrinde
ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da bu sözleşmenin idari bir
sözleşme olduğunun benimsendiği, sözleşmeli olarak çalıştırılacak
kişinin statüsü, sözleşmenin kapsamı ve çalışma koşullarının Kanun
Hükmünde Kararname ile belirlendiği, mahkemenin kabul ettiği şekilde
taraflar arasındaki sözleşmenin 1475 sayılı İş Kanunu’nun belirttiği
koşullarda düzenlenmiş bir sözleşme olarak kabulünün mümkün
olmadığı, sözleşmelerde, Kanun Hükmünde
Kararnamedeki düzenlemeye paralel olarak, sendikalara üye
olamayacaklarının, sendikal faaliyette bulunamayacaklarının, greve
katılamayacaklarının, görevleri ile ilgili olarak kuruma
verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi olduklarının,
görevleri sırasında öğrendikleri yazılı bilgi ve belgeleri görevden
ayrılmış olsalar bile, izin olmadan açıklayamayacaklarının
düzenlendiği, sözleşmelerin diğer maddeleri de incelendiğinde Kanun
Hükmünde Kararnamenin esas alındığının görüldüğü, bu durumda,
taraflar arasındaki sözleşmelerin idari nitelikteki sözleşmeler
olarak kabulü ile görevsizlik kararı vermek gerekirken işin
esasına girilerek hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ'nin 13.4.2004
gün ve E:2004/7175; K:2004/8506 sayılı kararıyla bozulması
üzerine bozma kararına uymak suretiyle görevsizlik kararı vermiş;
bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, bu kez T.C.Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nı da
hasım göstermek suretiyle 9.316.441.731.-lira tutarındaki brüt
tazminatın akdin sona erdirildiği tarihten itibaren bankalarca
uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsili istemiyle
25.1.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
İZMİR 1.
İDARE MAHKEMESİ; 27.4.2005 gün ve E:2005/71 sayı ile, 1475 sayılı İş
Kanunu'nun 14. maddesi ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1.
maddesinden söz ederek, olayda, özelleştirmeden önce Emekli Sandığı’na
tabi sözleşmeli personel olarak Etibank
A.Ş.'de görev yapan davacının, anılan bankanın özelleştirme kapsamına
alınması üzerine 4046 sayılı Yasa uyarınca başka bir kamu kurumuna
nakledilmeyi kabul etmeyerek kendi isteğiyle özelleştirilen ve özel
hukuk tüzel kişiliği statüsünü alan bankada 1475 sayılı Yasa uyarınca,
1.4.1998 tarihinden itibaren iş akdine bağlı olarak çalışmaya
başladığının anlaşıldığı, davacının, KİT statüsünde iken 16.6.1986
tarihi ile 1.4.1998 tarihleri arasında çalıştığı döneme ilişkin olarak
talep edebileceği toptan ödemenin kıdem tazminatı değil, ancak diğer
koşulların varlığı halinde ödenebilecek olan emekli ikramiyesi
olduğunun açık bulunduğu, bakılan davanın başlangıcını, davacının,
anılan dönem için (1986-1998) 1475 sayılı İş Kanunu'na göre,
Etibank A.Ş. olarak faaliyet göstermekte
iken daha sonra Bayındırbank adını alan ve
özel hukuk hükümlerine tabi olduğu kuşkusuz olan bankadan kıdem
tazminatı verilmesi istemiyle adli yargı yerinde açtığı davanın
oluşturduğu, bu durumda, İş Kanunu hükümlerine göre ve tamamen özel
hukuk hükümlerine tabi bir kurumdan kıdem tazminatı istenmesi,
davacının kapsam dışı personel olmaması ve dolayısıyla bu döneme
ilişkin olarak herhangi bir kamu kurumuyla İş Kanunu'nda düzenlenen
kıdem tazminatı ilişkisinin bulunmaması karşısında, davanın adli yargı
yerinde görülmesi gerektiği, idari yargı yerlerinde açılan tam yargı
davalarının niteliği ve bu nitelikleri itibariyle bu davalarda
husumetin başka bir kuruluş veya idareye yöneltilebilmesine olanak
bulunmaması karşısında, aksi yöndeki bir düşünceyle davaya
bakılmasının, idare mahkemesince, özel hukuk hükümlerine tabi tüzel
kişi aleyhine tazminat hükmü kurulması gibi bir sonucu
doğuracağı, bu durumu ise idare hukuku ilkeleri ile bağdaştırmaya
olanak bulunmadığı, her ne kadar mahkemelerinde açılan davada, T.C.
Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da hasım olarak
gösterilmiş ise de, bu durumun uyuşmazlığın niteliğini değiştirmediği,
uyuşmazlığın, davacıya anılan döneme ilişkin olarak kıdem tazminatı
verilip verilemeyeceği hususundan kaynaklandığı, bu durumda, adli
yargı yerince daha önce görevsizlik kararı verildiğinden ve bu kararın
kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247
sayılı Yasa'nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi'ne
başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye değin davanın
incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr.
Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap
AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal
IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan
14/11/2005 günlü toplantısında;
l- İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, adli yargı yerinde
Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü aleyhine ve idari yargı yerinde
ise Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü ve T.C.
Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı aleyhine dava açılmış
olması nedeniyle, adli ve idari yargı yerleri arasında davalı
Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü aleyhine
açılan dava yönünden uyuşmazlıkta “tarafların aynı olması” koşulunun
gerçekleştiği kabul edilerek, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa'nın 19.
maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi
bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri
arasında görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile
karar verildi.
ll-
ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
-İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı
ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
Etibank’ta sözleşmeli personel olarak
16.6.1986 tarihinde işe başlayan davacının, 16.6.1986 tarihi ile
bankanın Özelleştirme İdaresi’ne devredildiği 1998 yılı arasındaki
süre için faizi ile birlikte kıdem tazminatına hükmedilmesi istemiyle
açılmıştır.
233 sayılı
KHK hükümlerine tabi bir iktisadi devlet teşekkülü olan
Etibank'ın bünyesinden ayrılan ve
özelleştirme programına alınan "Etibank
Bankacılık Anonim Ortaklığı"nda kamuya ait bulunan (% 100) hisselerin
tamamının, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca 13.1.1998 tarih ve 11 sayı
ile satışına karar verilmesi ve Özelleştirme İdaresi ile alıcı Medya
İpek Holding Anonim Şirketi arasında 2.3.1998 tarihli Hisse Satış
Sözleşmesi’nin imzalanması üzerine özelleştirme süreci tamamlanmış
olup, Etibank Bankacılık A.O., aynı
zamanda yürürlük tarihi olan imza tarihi itibariyle
Etibank A.Ş. ismiyle özel hukuk tüzel
kişiliğine dönüşmüştür.
Etibank
Bankacılık A.O.'nda 399 sayılı KHK
hükümlerine tabi sözleşmeli personel olarak çalışmış olan davacı,
özelleştirme sürecinin tamamlanması üzerine, talepte bulunduğu
1.4.1998 tarihi itibariyle Etibank A.Ş.'ye
nakil suretiyle iş hukukuna tabi olarak çalışmaya başlamış; fakat
sosyal güvenlik yönünden, 5434 sayılı Yasa'nın 192. maddesi ile
tanınan olanaktan yararlanarak Emekli Sandığı ile ilgisini
sürdürmüştür.
Bu duruma
göre, özelleştirmenin tamamlandığı andan itibaren, gerek Bankanın özel
hukuk tüzel kişiliğine dönüşmüş olması, gerekse bu Bankada kalan
davacının iş hukukuna tabi olarak çalışması karşısında, Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulu'nun 22.1.1996 gün ve E: 1995/1; K: 1996/1
sayılı ve özelleştirme kapsamında bulunan kamu iktisadi
teşebbüslerinde sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin
kurumları ile olan ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin
idari yargı olduğu yolundaki İlke Kararının, bunun kapsamı dışına
çıkan Banka ve davacı yönünden bağlayıcılığını yitirdiği
kuşkusuzdur.
Her ne
kadar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nca 27.10.2000 tarih
ve 86 sayı ile, Etibank A.Ş.'nin
temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı
Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin (3) ve (4) sayılı fıkralarına göre
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesine ve aynı Kurulca
13.12.2001 gün ve 554 sayı ile, Etibank
A.Ş.'nin bankacılık işlemleri yapma ve
mevduat kabul etme izninin 28.12.2001 tarihi itibariyle
kaldırılmasına ve Bankanın tasfiyesine karar verilmiş ise de,
20.3.2002 gün ve 653 sayılı karar ile tasfiye halindeki diğer
bankalarla birlikte yine hisselerinin tamamı
TMSF'ye ait Bayındırbank A.Ş.
bünyesinde devren birleştirilmesi işlemlerinin 5.4.2002 tarihine kadar
gerçekleştirilmesinden sonra tüzel kişiliği sona erdirilerek Ticaret
Sicili’nden terkin edilmesi öngörülen Etibank
A.Ş.'nin, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun
14. maddesine göre BDDK tarafından hisseleri ve/veya yönetim ve
denetiminin TMSF'na devredilmiş olması,
anılan Yasa maddesinde belirtilen "...devredilen bankaların
mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve
üçüncü kişilere devri..." amacına yönelik olup, bu süreç boyunca
Bankanın özel hukuk tüzel kişiliğinde bir değişiklik söz konusu
değildir.
Açıklanan
nedenlerle, ortada kamu idaresince tesis edilmiş bir idari işlem
ya da eyleme karşı açılmış 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen idari davalardan biri söz konusu olmayıp, özelleştirilen
Bankaya karşı, İş Kanunu uyarınca kıdem tazminatı verilmesi istemiyle
açılan davanın, iş hukuku ilke ve kurallarına göre adli yargı yerince
çözümleneceği kuşkusuzdur.
Öte
yandan, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinin birinci
fıkrasında, İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya
işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan
her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş
mahkemelerince çözümleneceği öngörülmüştür.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesi'nce yapılan başvurunun kabulü
ile İş Mahkemesi'nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ
: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir
1. İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile İzmir 4. İş
Mahkemesi’nin 22.9.2004 gün ve E:2004/556; K:2004/687 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/64
KARAR NO:
2005/85
KARAR TR
:14.11.2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET :
Davacı tarafından, adına kayıtlı işyerinin ikinci kez tescil
edilerek ikinci bir sicil numarası verildiği ileri sürülerek söz
konusu davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan davanın,
ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği
hk. |
K A R A R
Davacı : M.Ö.
Vekili : Av. Ş. E.
Davalı : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Vekili : Av. İ. T.
O L A Y
:Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Malatya Bölge Müdürlüğü’nce
Öcal Elektrik Limited
Şirketi’nin “Niyazi Mısri Caddesi
Toyota Servisi Karşısı MALATYA” adresinde
kurulu işyeri için 4857 sayılı İş Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca,
028896.44 sayılı dosya numarası verilmiştir.
Davacı
vekili tarafından, 12874.42 tescil numarasıyla davacı adına kayıtlı
işyerinin ikinci kez tescil edilerek ikinci bir sicil numarası
verildiği ileri sürülerek söz konusu işlemin iptali istemiyle, idari
yargı yerinde dava açılmıştır.
MALATYA
İDARE MAHKEMESİ; 10.3.2005 gün ve E:2005/309; K:2005/372 sayı ile,
4857 sayılı İş Kanunu’nun 3. ve geçici 1. maddeleri ile 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinden söz ederek, olayda, davalı
idarece davacıya ait işyerine 4857 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca
028896.44 sayılı işyeri sicil numarası verildiği, davanın ise,
işyerine ait sicil numarası bulunduğu, ikinci bir tescil numarası
verilemeyeceği ileri sürülerek ikinci defa yapılan tescil işleminin
iptali istemiyle açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, 5521 sayılı
Kanun’un 1. maddesi uyarınca İş Kanunu’na dayanan her türlü hak
iddiasından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile iş mahkemeleri
görevli olduğundan, davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli
bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, aynı istekle bu kez, 17.5.2005 gününde adli yargı yerinde dava
açmıştır.
MALATYA İŞ
MAHKEMESİ; 5.7.2005 gün ve E:2003/322; K:2005/465 sayı ile, 4857
sayılı İş Kanunu’nun 108. maddesinde, öngörülen idari nitelikteki para
cezalarının gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı Bölge Müdürlüğü’nce verileceği, verilen idari para
cezalarına dair kararların ilgililere 11.12.1959 gün ve 7201 sayılı
Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı
tebliğ tarihinden itibaren en geç 7 gün içinde yetkili idare
mahkemesine itiraz edilebileceği hükmünün yer aldığı, bu nedenle, bu
hüküm uyarınca mahkemelerinin görevsiz olduğu sonucuna varıldığı
gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek daha önce Malatya İdare
Mahkemesi’nce görevsizlik kararı verildiğinden görevli yargı yerinin
belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine
karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekilince, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemiyle
başvuruda bulunulmuştur.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler:
Dr. Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU,
Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal
IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan
14/11/2005 günlü toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları,
konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı
yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir
görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı
inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar
bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
1- 2247
sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev
uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya
askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi
aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri
kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.
Bu
uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza
davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne
göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli
yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın
kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk
alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak
davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.
2- 2247
sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “ Adli, idari , askeri yargı
mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı
üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte
olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli
olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin
belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurur ve elindeki işin
incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nin karar vermesine değin erteler.”
hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce
görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten
gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma
olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda
Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin
ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.
Yasa
koyucu, 14. maddeye göre olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her
iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini
davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa
zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce
görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı
merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma
olanağını tanımıştır.
Olayda,
adli yargı yerince, görevsizlik kararı verilerek işten el çekildiğine
göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 14. maddede öngörülen
şekilde olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş bulunmaktadır.
Bu durumda,
görevsizlik kararı vererek işten el çeken adli yargı yerinin
başvurusunun, 19. madde kapsamında görülemeyeceği gibi, 14. maddeye
göre de hukuk uyuşmazlıklarında dikkate alınmayacağı açıktır.
Ancak, adli
yargı kararının kesinleşmesi üzerine, davacı vekilince dosyanın
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemiyle dilekçe verildiği
dikkate alınarak, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı
Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu ve adli ve idari yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen
yönteme uygun olarak, davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik
kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiğinin
kabulü ile usule ilişkin başkaca bir noksanlık görülmeyerek görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
ll-
ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
-İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı
ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davacının işyerinin sicil numarası bulunduğu, ikinci bir sicil
numarası verilemeyeceği ileri sürülerek ikinci kez yapılan tescil
işleminin iptali istemiyle açılmış olup, idari para cezası dava konusu
edilmemiştir.
4857 sayılı
İş Kanunu’nun 3. maddesinde, bu Kanun’un kapsamına giren nitelikte bir
işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma konusunu
kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine
son veren ve işyerini kapatan işverenin, işyerinin unvan ve adresini,
çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme
gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa
işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay
içinde bölge müdürlüğüne bildirmek zorunda olduğu belirtilmiştir.
Buna göre, işveren, anılan hükümde işaret edilen hususları bildirmek
suretiyle idareye ilgili mevzuatın uygulanmasını izleme olanağını
sağlamakta,
idare de,
işyeri sicil kayıtlarını tutmak suretiyle
izleme fonksiyonunu yerine getirmektedir.
Davalı idarece,
davacıya
ait olduğu ileri sürülen işyerinde Öcal
Elektrik Limited Şirketi’nin faaliyette
bulunduğunun ve bu şirket tarafından bildirim yükümlülüğünün yerine
getirilmediğinin kabulü suretiyle söz konusu işyeri için 4857 sayılı
Kanun’un 3. maddesi uyarınca, 028896.44 sayılı dosya numarası
verilmiş; böylece, davalı idare işlemi bir iş hukuku kuralına
dayanılarak ve iş hukuku hükümleri çerçevesinde tesis edilmiştir.
Bu durum gözetildiğinde, davalı idare
işleminin dayanağının iş hukuku alanına ilişkin bulunması karşısında,
davanın görüm ve çözümünün adli yargı
yerinin görevine girdiği kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle, İş Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle
Malatya İş Mahkemesi’nce verilen 5.7.2005 gün ve
E:2003/322; K:2005/465 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA,
14.11.2005 gününde OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/68
KARAR NO:
2005/86
KARAR TR
:14.11 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET :Görevli olarak bulunduğu kamu taşıtının karıştığı trafik
kazası sonucu yaralanan polis memurunun uğradığı zararın tazmini
istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözüm-lenmesinin
gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı :Y. A.
Vekili :Av. S.N. A.
Davalı :İçişleri Bakanlığı
Vekili
:Hazine Av. S. T.
O L A
Y :Ankara Emniyet Müdürlüğü Kayıplar Büro Amirliği
emrinde polis memuru olan davacı, görevde olduğu 3.10.2001 gününde
Bentderesi Caddesinde seyir halindeki ekip
otosunun, sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle
orta refüjde yer alan elektrik direğine
çarpması sonucu yaralanmıştır.
Davacı
vekili, geçirdiği trafik kazası nedeniyle cismani zarar gören
müvekkili hakkında İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık
Kurulunun 25.11.2004 tarih ve 4841 sayılı raporunda “Aktif polislik
yapamaz idari polis olur.” denildiğinden bahisle, fazlaya ilişkin
haklar saklı kalmak kaydıyla, işgücü- efor kaybından doğan maddi ve
manevi zararları karşılığı toplam 6.000.000.000.TL. tazminatın, olay
tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden
tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 30.3.2005 gününde adli yargı yerinde
dava açmıştır.
Davalı
İdare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, müvekkil idare ile onun
görevlisi olan davacı arasındaki hukuki ilişkinin bir kamu hukuku
ilişkisi olduğundan bahisle davada idari yargının görevli olduğu ileri
sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 3.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 18.5.2005
günlü celsesinde E:2005/123 sayı ile, davalı idare vekilinin görev
itirazı reddedilmiştir.
Davalı
İdare vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine
dilekçe ve dava dosyası örneği, Danıştay Başsavcılığına
gönderilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI: Anayasanın 125. maddesinde idarenin, kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2
nci maddesinde idari dava türlerinin sayıldığı, bu maddenin
(1-b.) bendinde de, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları
muhtel olanlar tarafından açılacak tam
yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına
giren idari dava türleri arasında sayıldığı; kamu hizmetini yürütmekle
yükümlü kılınan kamu kuruluşunun, kamu hizmetini yürütürken, kamu
görevlisine verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin,
yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp
yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip
işletilmediğinin, sonuçta kamu idaresi ile görevlisi arasındaki, iç
ilişki çerçevesinde hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren
bir husus olup olmadığının tayin ve tespitinin idari yargı yerlerine
ait bulunduğu; uyuşmazlığın davacı polis memurunun da içinde bulunduğu
seyir halindeki ekip otosunun sürücünün kontrolünden çıkması sonucu
meydana gelen kazada yaralanan davacının, uğradığı iddia olunan
zararının kamu hizmetini gereği gibi yürütmediği ileri sürülen davalı
idareden tazminine ilişkin bulunduğu; bu durumda, uyuşmazlığın
esasını, kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında ajanın uğradığı zararın
idare tarafından tazmini oluşturmakta olup, davacı ile davalı idare
arasındaki ilişkinin kamu hukukuna dahil bulunması nedeniyle, sözü
edilen zararın tazmini için açılan bu davanın, İdare Hukuku esaslarına
göre idari yargı yerlerince çözümlenmesi, yukarıda değinilen mevzuat
hükümleri gereği olduğundan, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin
İçişleri Bakanlığının görev itirazının reddine ilişkin kararının
kaldırılması gerektiği gerekçesiyle idari yargı yararına olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre
görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında,
idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü
bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 2/1-b. maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı
zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava
türleri arasında sayıldığı; buna karşın, dava konusu zararın, kamu
idaresine ait aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana
gelmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için
konuya ilişkin özel düzenleme içeren Karayolları Trafik Yasası
hükümlerinin gözden geçirilmesinin gerektiği; 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanununun 85. maddesi, değişik birinci fıkrasında “Bir motorlu
aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir
şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün
unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen
biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu
teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve
müteselsilen sorumlu olurlar.” ve değişik beşinci fıkrasında
“İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya
aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi
sorumludur.” hükümlerini taşımakta; 106. maddesinde ise, “Genel
bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine
ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına
ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun
işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmüne
yer verilmekte olup, anılan 85. maddeden, işleten ve teşebbüs
sahibinin, bir motorlu aracın işletilmesinden ve bu arada aracın
sürücüsünün ve işletme yardımcılarının eylem ve davranışlarından
dolayı üçüncü kişilerin uğradıkları zararlardan, kusurlu olup
olmamalarına bakılmaksızın “tehlike esası”na göre sorumlu
tutuldukları; 106. madde ile de, maddede sayılan kamu kurum ve
kuruluşlarının işleten gibi aynı hukuki sorumluluğa tabi kılındığının
anlaşıldığı; sözüedilen Yasa hükümlerinde
açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, esasen 85.
maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler
bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi
ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer
görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki sorumluluğun genel
hükümlere tabi olmasının doğal bulunduğu; nitekim, Karayolları Trafik
Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin diğer hükümlerinde, 85. madde
kapsamı dışında kalan hallerde genel hükümlerin uygulanacağına işaret
edildiği; belirtilen duruma göre kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu
hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu
görevlisinin yaralanması ya da ölmesi
nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru
ya da objektif sorumluluk esasları
çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari
eylemden doğan zararların giderilmesi için açılacak bir tam yargı
davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağının açık olduğu;
olayda, emniyete ait aracın tahsis edildiği hizmetin yürütülmesi
sırasında aracın tretuvara çarpması sonucu
görevlinin yaralanması dolayısıyla uğranılan zararların idarece tazmin
edilmesi istenildiğine göre, yürütülen bir hizmet sırasında doğması ve
görevli kişinin bedeninde oluşması karşısında uyuşmazlığa konu edilen
davanın görüm ve çözümünde idari yargının görevli bulunduğu; bu
nedenlerle davaya bakmakla idari yargı görevli olduğundan Danıştay
Başsavcısının başvurusunun kabulü ile, Ankara 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E:2005/123 sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına
karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler:Dr.Atalay
ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Celâl IŞIKLAR’ın katılımlarıyla
yapılan 14.11.2005 günlü toplantısında;
1-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin
Kuruluş ve
İşleyişi
Hakkında Kanun’un 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, davalı
idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde
ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması üzerine Danıştay
Başsavcılığı tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II- ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Savcı İsa YEĞENOĞLU’nun
davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
Danıştay Başsavcılığının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari
yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki
belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in yazılı düşünceler
doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
görevli bulunduğu kamu taşıtının karıştığı trafik kazası sonucu
yaralanan polis memurunun, işgücü-efor kaybından doğan maddi ve ayrıca
manevi tazminatın davalı idarece ödenmesine hükmedilmesi istemiyle
açılmıştır.
Anayasa’nın
125. maddesinin son fıkrasında idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, idari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlâl edilenler tarafından
açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargı
yerlerinin görevine girdiği tartışmasızdır.
Ancak,
tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu idaresine ait bir motorlu
aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana gelmiş olması
nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konuya ilişkin
özel düzenleme içeren Karayolları Trafik Kanunu hükümlerinin gözden
geçirilmesi gerekmektedir.
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’nun yedinci kısmında, trafik kazalarına
ilişkin düzenleme yapılmış, “Hukuki Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı
sekizinci kısmının 4199 sayılı Yasa ile değişik 85. maddesinin birinci
fıkrasında “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya
yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu
aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu
teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu
aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan
müştereken ve müteselsilen sorumlu
olurlar.” Denildikten sonra, aynı Yasa ile değişik beşinci
fıkrasında, işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın
sürücüsünün veya aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan
kendi kusuru gibi sorumlu olacağı belirtilmiş; aynı kısmın “Özel
Durumlar” başlıklı üçüncü bölümünde Devlete ve kamu kuruluşlarına ait
araçların durumunu düzenleyen 106. maddesinde ise, “Genel bütçeye
dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve
belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait
motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun
işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır
”denilmiştir.
Anılan 85.
maddede, düzenlenen diğer hususların yanısıra,
işleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibinin, bir motorlu aracın
işletilmesinden ve araç sürücüsünün veya aracın kullanılmasına
yardımcı kişilerin kusurundan dolayı üçüncü kişilerin uğradıkları
zararlar yönünden hukuki sorumlulukları düzenlenmiş olup, 106. maddede
de, sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının işleten gibi aynı hukuki
sorumluluğu taşıdıkları belirtilmiştir.
Sözüedilen
Yasa hükümlerinde, açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer
verilmediği gibi, esasen 85. maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun
zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında,
işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç
sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki
sorumluluğun genel hükümlere tabi olması doğaldır.
Nitekim,
Karayolları Trafik Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin diğer
hükümlerinde, 85. madde kapsamı dışında kalan hallerde genel
hükümlerin uygulanacağına işaret edilmiştir.
Belirtilen
duruma göre, kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin
yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin
yaralanması ya da ölmesi nedeniyle
uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru
ya da objektif sorumluluk esasları
çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari
işlem ve eylemden doğan zararların giderilmesi için 2577 sayılı
İ.Y.U.K.’nun 2/1-b. maddesine göre
açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince
yapılacağı açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Ankara 3.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması
gerekmektedir.
SONUÇ
:Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle
Danıştay Başsavcılığınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Ankara 3.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18.5.2005 gün ve E:2005/123 sayılı
GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS
NO: 2005/69
KARAR NO:
2005/87
KARAR TR
:14.11 2005
(Hukuk
Bölümü)
|
ÖZET :
Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nce tesislerin işletme ve bakım
işleri ile ilgili sözleşmelerin bir elektrik mühendisince
yapılması gerektiğinin bildirilmesi üzerine açılan davanın, ADLİ
YARGI YERİNDE çözüm-lenmesinin
gerektiği hk. |
K A R A R
Davacılar : 1) Konya Elektrikçiler Odası Başkanlığı
2) A. Y.
Vekili : Av. Y. A.
Davalı : Konya 2. Organize Sanayi Bölge
Müdürlüğü
Vekili
: Av.R. T.
O L A
Y : Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’ne
bağlı fabrika ve işyerleriyle işletme-bakım işlerini yapmak üzere
sözleşmeler imzalayan davacılara, davalı müdürlük tarafından, Türkiye
Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü ile bağlı ortaklık olan
Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. (MEDAŞ) Genel Müdürlüğü yazıları ve
Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 60. maddesindeki “Tüm
yüksek gerilimli kuvvetli akım tesislerinde teknik konulardan sorumlu
elektrik mühendisi olmalıdır” yolundaki düzenleme gereği sözleşmelerin
bir elektrik mühendisince yapılması gerektiği bildirilmiştir.
Bunun
üzerine davacılar vekilince, söz konusu işyerlerinde orta gerilimin
olduğu ileri sürülerek davalı müdürlük ile aralarındaki
muarazanın giderilmesi ve elektrikle
ilgili fen adamlarının yetkilerinin tespitine karar verilmesi
istemiyle adli yargı yerinde dava açılmıştır.
KONYA 2.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 3.2.2005 gün ve E:2003/657; K:2005/33 sayı
ile, bilirkişi raporlarındaki açıklamalardan söz ederek, davanın,
niteliği itibariyle idari uyuşmazlık olduğu saptanmakla, ihtilafın
idare tarafından çözülmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik
kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacılar
vekili, davalı müdürlük ile aralarındaki
muarazanın giderilmesine, Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının
Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik‘le
verilen yetkilerinin tespit edilerek, davalı müdürlüğün işleminin ve
eyleminin iptaline ve uğranılan zararın tazminine karar verilmesi
istemiyle bu kez, 14.4.2005 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.
KONYA 2.
İDARE MAHKEMESİ; 19.4.2005 gün ve E:2005/544; K:2005/418 sayı ile,
2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi
Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5. maddesi ile
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinden ve 4562
sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun 5. maddesinden söz ederek,
idari yargıda iptal davasının ancak idari işlemlere karşı açılacağı,
idari işlemin ise, bir kamu kurumu tarafından kamu hizmetine ilişkin
olarak, kamu hukuku kurallarına göre tek yanlı olarak yapılan ve
hukuki sonuçlar doğuran kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler olduğu,
bir işlemin idari işlem olabilmesi için, söz konusu işlemin bir kamu
kurumu tarafından yapılmış olması gerektiği, bu durumda, 4562 sayılı
Kanun’un 5. maddesine göre özel hukuk tüzel kişiliği olan Konya 2.
Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’ne karşı açılan davanın görüm ve
çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı
vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet
AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr.
Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap
AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal
IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan
14/11/2005 günlü toplantısında;
l- İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan
Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun
olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren
mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği, Başkanlıkça adli yargı
dosyasının da ilgili mahkemesinden getirtildiği ve usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
ll-
ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane
TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
-İlgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya
ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı
ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Davalı
Müdürlük tarafından, Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin
60. maddesi uyarınca, sözleşmelerin bir elektrik mühendisi ile
yapılması gerektiği hususunun davacılara bildirilmesi üzerine, davalı
ile aralarındaki muarazanın giderilmesi ve
elektrikle ilgili fen adamlarının yetkilerinin tespitine karar
verilmesi istemiyle dava açılmıştır.
4562 sayılı
Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun 5. maddesinde, Organize Sanayi
Bölgesi(OSB)’nin, kamu yararı gerekçesiyle
adına kamulaştırma yapılabilen veya yaptırılabilen bir özel hukuk
tüzel kişiliği olduğu hükmü yer almıştır.
30.11.2000
gün ve 24246 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Elektrik Kuvvetli Akım
Tesisleri Yönetmeliği’nin 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin, elektrik
kuvvetli akım tesislerinin kurulmasının, işletilmesinin ve bakımının
can (insan hayatı) ve mal emniyeti bakımından güvenlikle yapılmasına
ilişkin hükümleri kapsadığı, 60. maddesinde ise, tüm yüksek gerilimli
kuvvetli akım tesislerinde teknik konulardan sorumlu elektrik
mühendisi olması gerektiği belirtilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden, Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’ne bağlı
fabrika ve işyerleriyle işletme ve bakım işlerini yapmak üzere
sözleşmeler imzalayan davacılara, davalı Müdürlük tarafından, Türkiye
Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü ile bağlı ortaklık olan
Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. (MEDAŞ) Genel Müdürlüğü yazıları ve
Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 60. maddesindeki
düzenleme gereği sözleşmelerin bir elektrik mühendisince yapılması
gerektiği hususunun bildirildiği, davanın bu bildirim üzerine açıldığı
anlaşılmıştır.
Özel hukuk
tüzel kişiliğine sahip Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nce
davacılara, tesislerin işletme ve bakım işleri ile ilgili
sözleşmelerin bir elektrik mühendisince yapılması gerektiğinin
bildirilmesi, bu sözleşmelerin adı geçen Yönetmelik hükümleriyle
uyumlu olmasını sağlamaya yöneliktir.
Uyuşmazlığın, belirtilen niteliği gereği, görüm ve çözümü idari
yargının görev alanında bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Konya 2.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 3.2.2005 gün ve E:2003/657;
K:2005/33 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005
gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
www.muhasebenet.net |