Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları

(Toplam 25 Adet Karar) (09.01.2006 Tarih ve 26048 No'lu Resmi Gazete)

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/75

KARAR  NO: 2005/89

KARAR  TR :14.11 2005

  (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET : İdari para cezasından doğan Kurum alacağının tahsili için 506 sayılı Yasa’nın 80. maddesine göre düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davanın, anılan Yasa maddesi uyarınca ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk

 

K  A  R  A  R 

Davacılar                   : 1) Meptaş Manisalı Evrensel Paz. ve Tic. A.Ş.

                                    2) Metaş İzmir Metalurji Fabrikası T.A.Ş.

                                    3) E. A.                

Vekili                         : Av. İ.İ.

Davalı                        : SSK Başkanlığı

Vekili                         : Av. M. E. 

O L A Y                    : Meptaş Manisalı Evrensel Pazarlama ve Ticaret Anonim Şirketi adına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinde yazılı işyeri kayıtlarının ibrazı ile ilgili yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle anılan Kanunun 140. maddesi uyarınca idari para cezası kesilmiştir.

Adı geçen şirket tarafından, idari para cezasına yapılan itirazın davalı idarece reddi üzerine, Sivas Sulh Ceza Mahkemesi’ne iletilmek üzere Bornova Sulh Ceza Mahkemesi’ne 29.1.2001 tarihinde verilen dilekçe ile söz konusu cezaya itiraz edilmiştir.

Bilahare, Sivas Sigorta İl Müdürlüğü’nce idari para cezası ile 31.8.2003 tarihine kadar hesaplanan gecikme zammının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emri, Meptaş Manisalı Evrensel Pazarlama ve Ticaret Anonim Şirketi’nin adresinde bulunamaması üzerine şirket ortaklarına tebliğ edilmiştir.

Davacı şirketler tarafından, Sivas İş Mahkemesi’nin E:2003/692 sayılı dosyasında; davacı Ethem Alev tarafından, Sivas İş Mahkemesi’nin E:2003/700 sayılı dosyasında, söz konusu ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.

SİVAS İŞ MAHKEMESİ; 15.10.2003 gün ve E:2003/700; K:2003/644 sayı ile,  mahkemelerinin 2003/692 sayılı dava dosyasındaki davanın konusunun da aynı idari para cezası ile ilgili olduğu, biri hakkında verilen kararın diğerini de etkileyeceği anlaşıldığından, işbu davanın 2003/692 sayılı dosya ile birleştirilmesine karar vermiş; daha sonra, 31.3.2004 gün ve E:2003/692; K: 2004/227 sayı ile, takiplerin yasal dayanağının idari para cezası olup, idari para cezasına süresinde itiraz üzerine kurum ünitesince 27.11.2000 tarih ve 2000/186-192 sayılı kararla itirazın reddine karar verildiği, komisyon ret kararının tebliği üzerine davacıların süresinde Bornova Sulh Ceza Mahkemesi kanalı ile Sivas Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunduğu, ancak, İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 5.3.2004 gün ve 2004/21 muhabere sayılı yazısına göre, söz konusu itiraz dilekçesinin kaydının yapılmasına rağmen Sivas Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderildiğine dair posta kaydının bulunmadığı, sehven başka dosyalar içine karışmış olabileceğinin bildirildiği, komisyon kararına   süresinde    itirazda   bulunulmakla   birlikte,  davacıların   ihtiyarı   haricinde    itiraz  dilekçesinin  merciine ulaşmadığı anlaşıldığından, komisyon kararının, dolayısıyla idari para cezasının kesinleştiğinden bahsedilemeyeceği, böyle olunca, söz konusu dava dilekçelerini komisyon kararının iptaline yönelik itiraz dilekçesi mahiyetinde kabul etmek ve bu nedenle de idari yargı yeri görevli olduğundan görevsizlik kararı vermek gerektiği, şirketin aynı eyleminden dolayı tüzel kişiliğe haiz davacı şirket ile bunun üst düzey yöneticileri için ayrı ayrı idari para cezası tahakkuk ettirilmiş olup, aynı eylemden dolayı idari para cezası tahakkuk ettirildiğinden bir kısım davacılar tarafından işbu idari para cezasına itiraz halinde diğer sorumlular yönünden de idari para cezasının kesinleşmediği sonucuna varıldığı, davaya bakmaya idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ’nin 23.12.2004 gün ve E: 2004/5200; K: 2004/11800 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

Davacı şirketler vekili, aynı istekle bu kez, 24.2.2005 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

SİVAS İDARE MAHKEMESİ; 10.5.2005 gün ve E:2005/208 sayı ile, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve  Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5. maddesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80. maddesinden söz ederek, dosyanın incelenmesinden, davanın, idari para cezasından kaynaklanan kurum alacağının 6183 sayılı Yasa uyarınca ödeme emri gönderilmek suretiyle tahsili yoluna gidilmesi üzerine Sivas İş Mahkemesi’nin 31.3. 2004 gün ve E: 2003/692; K:2004/227 sayılı kararıyla, tahakkuku yapılan idari para cezasının henüz kesinleşmediğinden bahisle uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girmesi nedeniyle davanın görev yönünden reddedildiği ve anılan kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nce onanarak kesinleştiği, bunun üzerine bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, ödeme emrine karşı açılan davanın, yürürlükteki mevzuata göre adli yargı yerinde görülmesi gerektiği; bu itibarla, iş mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlığın mahkemelerince esastan incelenerek sonuçlandırılmasına hukuken olanak bulunmadığı, nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 1.7.2004 gün ve E:2004/36; K: 2004/44 sayılı kararının da niteliği itibariyle bu yönde olduğu gerekçesiyle görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 14/11/2005 günlü toplantısında;

l- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri arasında görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

ll- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Meptaş Manisalı Evrensel Pazarlama ve Ticaret Anonim Şirketi adına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140. maddesi uyarınca kesilen idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun para cezalarına ilişkin 140. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler." yolundaki üçüncü tümcesi Anayasa Mahkemesi'nin 8.10.2002 gün ve E:2001/225; K:2002/88 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve bu kararın yayımlandığı 26.2.2003 tarihinden itibaren kendisine tanınan bir yıllık süre içinde Yasama Organı’nca çıkarılan 29.7.2003 gün ve 4958 sayılı Yasa'nın 51. maddesi ile, 506 sayılı Yasa'nın 140. maddesi yeniden düzenlenmiş olup, dördüncü fıkrasında " İdari para cezaları ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idare mahkemesine başvurabilirler. Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödenmeyen idari para cezaları, bu Kanunun 80. maddesi hükmü gereğince hesaplanacak gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir" denilmiştir.

Ödeme emrinin ilgililere tebliğ tarihinde yürürlükte olan anılan Yasa'nın 1.12.1993 gün ve 3917 sayılı Yasa ile değişik 80. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır” denilmiş iken, 29.7.2003 gün ve 4958 sayılı Yasa ile değişik beşinci fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı öngörülmüş ve ödenmeyen Kurum alacaklarına uygulanacak gecikme zammı gösterilmiş; yedinci fıkrasında ise, "Kurum alacaklarının tahsilinde 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir.

Bu düzenlemelere göre, idari para cezalarının ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk edeceği ve tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödeneceği veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebileceği, itirazın takibi durduracağı, Kurumca itirazı reddedilenlerin kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idare mahkemesine başvurabilecekleri nedeniyle tahakkuk aşamasında idare mahkemelerinin görevli oldukları; kurum alacaklarının tahsilinde ise 6183 sayılı Yasa hükümleri uygulanmak suretiyle düzenlenecek ödeme emrine karşı açılacak davalara bakma görevinin 80. maddenin yedinci fıkrasında açıkça belirtildiği gibi Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesine ait olduğu kuşkusuzdur.

Olayda, Sivas Sigorta Müdürlüğü’nce verilen idari para cezasının ödenmemesi karşısında, bu cezanın Kurum alacağına dönüşmesi üzerine gecikme zammı uygulanmak suretiyle tahsili için düzenlenen ödeme emrine karşı dava açıldığı anlaşılmıştır.

Her ne kadar, Meptaş Manisalı Evrensel Pazarlama ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından, idari para cezasına yapılan itirazın davalı idarece reddi üzerine, 29.1.2001 tarihinde, 506 sayılı Kanun’un 140. maddesinin  o tarihte yürürlükte olan hükmüne göre Sivas Sulh Ceza Mahkemesi’ne iletilmek üzere Bornova Sulh Ceza Mahkemesi’ne idari para cezası nedeniyle itiraz dilekçesi verilmiş ise de; İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 5.3.2004 gün ve 2004/21 muhabere sayılı yazısında, söz konusu itiraz dilekçesinin, havalesinin yapılmasına rağmen Sivas Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderildiğine dair posta kaydının olmadığı, sehven başka dosyalar içine karışmış olabileceği düşünülerek araştırma yapılmakla birlikte bulunamadığı bildirilmiştir.

Uyuşmazlık konusu olayda, idari para cezasına ilişkin ödeme emri dava konusu edildiğine göre, 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinde bu tür davalara bakma görevinin iş mahkemelerine ait olduğunun açıkça belirtilmesi karşısında, ödeme emrinin iptali istemine yönelik dava dilekçesinin, idari para cezasına yapılan itirazın reddi yolundaki komisyon kararının iptaline yönelik itiraz dilekçesi olarak kabulü suretiyle, görevli yargı yerinin belirlenmesi yoluna gidilmesi mümkün değildir.

Bu durumda, idari para cezasından doğan Kurum alacağının tahsili için düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, 506 sayılı Yasa'nın 80. maddesi uyarınca yetkili kılınan İş Mahkemesi görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü ile İş Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir. 

SONUÇ   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Sivas İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Sivas İş Mahkemesi’nin 31.3.2004 gün ve E:2003/692; K:2004/227 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

---o---

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/60

KARAR  NO: 2005/83

KARAR  TR : 14.11.2005

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET : Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacı tarafından, en üst dereceden emekli aylığı bağlanması istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

 K  A  R  A  R 

Davacı                       : C.E.

Davalı                        : SSK Başkanlığına izafeten

                                    İzmir SSK Bölge Müdürlüğü

Vekili                         : Av. A. Ö. A. 

O  L  A  Y  : Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacı tarafından, en üst dereceden emekli edilmesi gerekirken alt dereceden emekli edildiği, ayrıca altı aylık maaşının ödenmediği ileri sürülerek, en üst dereceden emekli edilmesine ve altı aylık maaşının ödenmesine karar verilmesi istemiyle, adli yargı yerinde dava açılmıştır.

KARŞIYAKA İŞ MAHKEMESİ; 28.5.2003 gün ve E:2003/121; K:2003/68 sayı ile, davanın, Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacının en üst dereceden emekli edilmesi talebine ilişkin olduğu, davacının son celsedeki imzalı açıklaması ile bunu doğruladığı, ancak, bu tür davaların Ankara İdare Mahkemesi’ne açılması gerektiği nedeniyle dava konusu emeklilik işleminin idari bir işlem olduğu ve emeklilerin dosyalarının Ankara’daki SSK Genel Müdürlüğü’nde bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar,  temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı, Sosyal Sigortalar Kurumu’nca en üst dereceden emekli aylığı verilmesi istemiyle, bu kez, 29.8.2003 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 2. İDARE MAHKEMESİ; 17.9.2003 gün ve E:2003/1090; K:2003/1050 sayı ile, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca, uyuşmazlığın anılan Kanunun uygulanmasından kaynaklanması nedeniyle davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, DANIŞTAY 11. DAİRESİ’nin 16.2.2005 gün ve E:2003/4509; K:2005/679 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 14/11/2005 günlü toplantısında;

l- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

ll- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten  sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: 

Dava, Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli olan davacı tarafından, en üst dereceden emekli aylığı bağlanması istemiyle açılmıştır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanun’un amacının, iş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde bu kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta yardımları sağlanması olduğu belirtilmiş; 60. maddesinde, yaşlılık aylığından yararlanma esas ve şartları düzenlenmiş; 61. maddesinde, yaşlılık aylığının hesaplanması koşullarına yer verilmiş; 134. maddesinde de, bu Kanun’un uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği belirtilmiştir.

Uyuşmazlığın, davacıya bağlanan emekli aylığının 506 sayılı Kanun’a göre hesaplanmasından kaynaklandığı anlaşıldığından, Yasanın yukarıda belirtilen açık hükmü karşısında, davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, İş Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

SONUÇ:  Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Karşıyaka İş Mahkemesi’nce verilen 28.5.2003 gün ve E:2003/121; K:2003/68 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS     NO: 2005/15

KARAR  NO: 2005/56

KARAR  TR : 11.7.2005

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET :İhale sonucu düzenlenen kira sözleşmesinin hükmen feshi ile yapılan ödemelerin iadesi, ipoteğin kaldırılması ve yapılan masrafların tazmini istemiyle açılan davanın, özel hukuk hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk

 

K  A  R  A  R  

   Davacı                    : S.S. Ardeşen Merkez Su Ürünleri Kooperatifi Başkanlığı

   Davalı                     : Maliye Bakanlığına izafeten Ardeşen Malmüdürlüğü  

   O  L  A  Y              : Ardeşen Malmüdürlüğünce 2886 sayılı Yasa’ya göre yapılan ihaleleri sonucunda:

1) Ardeşen Balıkçı Barınağı 2. Kısım (Bakım, onarım ve işletme hakkı), 10 yıl süre ile yıllık 2.500.000.000.-TL. bedelle, sözleşme eki (genel 19, özel 20 madde) şartname hükümleri çerçevesinde, 13.6.2003 tarihinde;

2) Ardeşen Balıkçı Barınağı İçerisinde Biriken 15.200 m³ Kum ve 22.800 m³ Kil, Balçık, Moloz vs. Malzeme Olmak Üzere Toplam 38.000. m3 Malzemeler (Barınağın temizlenmesi işi) 1 yıl süre ile 78.300.000.000.- TL bedelle ve üçer aylık dönemler halinde peşin olarak ödenmek üzere, sözleşme eki (genel 19, özel 6 madde) şartname hükümleri çerçevesinde, 5.8.2003 tarihinde;

Ardeşen İta Amiri (Kaymakam) ile S.S. Ardeşen Merkez Su Ürünleri Kooperatifi Temsilcileri arasında, kira sözleşmeleri akdedilmiştir.

Yer tesliminin  yapıldığı 6.8.2003 tarihinden sonra, barınak içinde biriken malzemelerin kiralanması karşılığı ilk taksitin (19.575.000.000.- TL) yatırıldığının, ancak geri kalan kira bedelinin (58.725.000.000.-TL) yatırılmadığının; kooperatife ait tekne ile kiraya konu yer dışından izinsiz olarak kum çıkarıldığının Sahil Güvenlik Komutanlığınca tespit edilerek tutanağa bağlanması üzerine 12.000.000.000.-TL. idari para cezası uygulandığının, bu suretle sözleşme hükümlerine uyulmadığının saptandığı yolundaki Milli Emlak Başkontrolörü raporu nedeniyle, Maliye Bakanlığınca 6.7.2004 tarih ve 22930 sayı ile talimata bağlandığı üzere;

a) Fesih tarihine kadar birikmiş kira bedellerinin tahsili şartıyla, kira sözleşmesinin feshedilmesi,

b) Bir yıllık kira bedeli olan 78.300.000.000.- TL tazminat alınması,

c) Kesin teminatın Hazineye gelir kaydedilmesi,

2.8.2004 gününde Kaymakamlık Oluru’na bağlanmış ve Ardeşen Malmüdürlüğünün 4.8.2004 günlü yazısı ekinde, adıgeçen kiracı Kooperatif Başkanlığına duyurulmuştur.

Davacı  Kooperatif Başkanlığınca, liman içinde temizleme yoluyla elde edilecek malzemeler arasında ekonomiye dönüşebilecek kum rezervi bulunmadığının Ulaştırma Bakanlığınca oluşturulan heyet tarafından net olarak belirlenmesi üzerine sözkonusu barınağın temizlenmesi için yapılan sözleşmenin feshedilmesi, ödenen ve yatırılan paraların geri ödenmesi için yaptıkları uzlaşma teklifinin Maliye Bakanlığınca kabul edilmeyerek konu hakkında Milli Emlak Başkontolörüne inceleme yaptırıldığından bahisle, Ardeşen liman içinin temizlenmesi için yapılan 5.8.2003 tarihli kira sözleşmesinin feshine, sözleşme gereği yatırılan kira taksiti ve tüm kira bedelinin KDV tutarı, teminat ve rüsum bedelleri ile ruhsat harcı toplamı 43.659.540.000.- TL.’nin yasal faiziyle  birlikte iadesine, teminat olarak verilen ipoteğin kaldırılmasına, taramada kullanılan kum gemilerine yapılan masrafların tazminine karar verilmesi istemiyle, 18.8.2004 gününde adli yargı yerinde dava açılmıştır.

ARDEŞEN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 6.10.2004 gün ve E: 2004/164, K:2004/176 sayı ile (kararda esas numarasının yılı 2003 yazılmış olup 2004 olarak düzeltildi.), iptali istenen liman içi temizleme sözleşmesinin incelenmesinden ve dosya kapsamından, dava konusu uyuşmazlığın davacı ile davalı idare arasında idari sözleşmeden kaynaklandığının anlaşıldığı, idari sözleşmelerden kaynaklanan davalara bakma görevinin idare mahkemesine ait bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı Kooperatif Başkanlığınca, aynı istekle, 20.12.2004 gününde idari yargı yerinde dava açılmıştır.

TRABZON İDARE MAHKEMESİ; 23.12.2004 gün ve E: 2004/1473 sayı ile, olayda, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde yapılan ihale sonucunda, Hazineye ait olan Ardeşen Balıkçı Barınağının içinde bulunduğu liman içinin temizlenmesi işine ilişkin olarak Ardeşen Mal Müdürlüğü ile davacı kooperatif arasında düzenlenmiş olan kira sözleşmesi yoluyla Borçlar kanununda ifadesini bulan kiracı-kiralayan ilişkisinin kurulduğu, bu sözleşmenin sözleşme serbestisi ve tarafların eşitliğine dayanan bir özel hukuk sözleşmesi olduğu, taraflar arasında kira sözleşmesi ve eki şartname hükümlerinin uygulanması ve kira sözleşmesi ve eki şartname hükümlerine uyulmamasından dolayı uyuşmazlık çıktığı anlaşılmakla, karşılıklı olarak sözleşme ve şartnamede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmediğinden bahisle, sözleşmenin feshine, ihale nedeniyle yatırılan paraların iadesi ve ipoteğin kaldırılmasına ilişkin açılan davanın özel hukuk hükümlerine göre adli yargıda çözümlenmesinin gerektiği, ancak daha önce adli yargı yerince görevsizlik kararı verildiği ve bunun kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19 maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE   : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Turgut ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 11.7.2005 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME  : Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu  ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun  davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

   Dava, kiracı tarafından, kiralayan idarece de şartlı olarak feshi öngörülen kira sözleşmesinin feshine, sözleşme gereği yapılan ödemelerin iadesine, teminat olarak verilen ipoteğin kaldırılmasına ve yapılan masrafların tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

2886 sayılı Yasa’nın 1. maddesinin birinci fıkrasında, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işlerinin, bu Yasa’da yazılı hükümleri göre yürütüleceği belirtilmiş; aynı Yasa’nın 4. maddesinde, İhale: bu Yasa’da yazılı usul ve şartlarla, işin istekliler arasından seçilecek birisi üzerinde bırakıldığını gösteren ve yetkili mercilerin onayı ile tamamlanan sözleşmeden önceki işlemler şeklinde tanımlanmış ve “İhalenin sözleşmeye bağlanması” başlığını taşıyan 53. maddeden önce yer alan hükümlerde, ihale aşaması düzenlenmiştir.

Yasa’nın 1. maddesinde sayılan işlerle ilgili olarak yapılacak ihalelerde, idarede kanunilik ilkesi gereğince, idarenin çeşitli usul kurallarına uyması zorunlu olup, bu Yasa kapsamına giren bir işin veya ihtiyacın belirlenmesi, ihale yönteminin tespiti ihale ilanı ve  ihale kararı alınması sürecinden geçilmesi gerekmektedir. Tümüyle idarenin kamu gücüne dayanan, re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği ihale işlemleri hakkındaki yargısal denetimin,idare hukuku ilkelerine göre idari yargı yerlerince yapılacağı tartışmasızdır. Ancak ihalenin kesinleşmesinden sonraki işlemlerin hangi hukuki rejime tabi olacağının tespiti için: yapılan sözleşmenin konusu ile içerdiği hüküm ve koşullarının niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.

   Hazineye ait Balıkçı Barınağının kiracısı olan davacı Kooperatif  ile Maliye İdaresi arasında, ayrıca 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre yapılan ihale (pazarlık usulü) sonucunda akdedilen kira sözleşmesi (barınaktaki malzemenin kiralanması) yoluyla, Borçlar Kanunu’nun 248. maddesinde ifadesini bulan ve daha önce kurulmuş olan kiracı- kiralayan ilişkisi kapsamındaki özel hukuk ilişkisinin sürdürüldüğünde kuşkuya yer yoktur.

   Sözleşmenin eki niteliğindeki Şartnamenin “Özel Şartlar” Bölümünün 4. maddesinde, “Kiracının taahhüdünü sözleşme ve şartname hükümlerine uygun olarak yerine getirmemesi halinde kira sözleşmesi feshedilerek kesin teminatı irat kaydedilecek ve son bir yıl kira bedeli tazminat olarak tahsil edilecektir.” kuralına yer verilmiştir.

   Olayda, ihalenin kesinleşmesi ve taraflar arasında kira sözleşmesinin akdedilmesinden sonra, kiralayan idare tarafından, ilk taksiti yatırılan kira bedelinin kalan kısmının ödenmemesi ve kira konusu yerin dışında izinsiz kum çıkarılması nedeniyle hükümlerine uyulmayan sözleşmenin feshinin ve teminatın irat kaydının öngörülmüş olmasına karşılık, kiracı kooperatif tarafından, limanda kiralama konusu edilen kum malzemenin ekonomik değerinin bulunmadığının saptandığı ileri sürülerek sözleşmenin konusuz kaldığı nedeniyle feshi ile ödenen paraların iadesi ve yapılan masrafların tahsiline hükmedilmesi istemiyle, uyuşmazlığa konu edilen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

   Bu durum karşısında, konusunun ekonomik değeri bulunmadığı nedeniyle  kiracısının hükmen feshini istediği kira sözleşmesinden doğan davanın, özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği açıktır.

   Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.  

   SONUÇ    : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Trabzon İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Ardeşen Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 6.10.2004 gün ve E:2004/164, K.2004/176 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.7.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

------------o---------

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2004/136

KARAR  NO: 2005/22

KARAR  TR :.4.4.2005

   (Hukuk Bölümü)

 

Özet   :Sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen Sigorta Şirketince, hizmet kusuru esasına dayanılarak ve trafik zabıtasınca saptanan kusur oranına göre zararın giderilmesi istemiyle sorumlulardan idare aleyhine açılan tam yargı davasının İDARİ YARGI YERİNDE çözümlen-mesinin gerektiği hk.

K  A  R  A  R  

   Davacı                    : Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi

   Vekili                      : Av.N. B. D.

   Davalı                     : TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü

   Vekili                      : Av.Y. B.

    O  L  A  Y              : Kırıkkale- Ankara arasında yer alan Irmak Kasabası mevkiindeki kontrolsüz hemzemin geçiti geçmekte olan kasko sigortalı aracın manevra yapmakta olan lokomotif ile çarpışması sonucunda meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasına ilişkin olarak trafik zabıtasınca düzenlenen tespit tutanağında, TCDD işlemesi’nin 2/8 ve makinistin de 2/8 oranında kusurlu bulunması üzerine davacı Sigorta Şirketince, sigortalı 06 RJ 588 plakalı aracın sahibine ekspertiz raporu ile tespit edilen 6.900.000.000.-TL. ödemede bulunulmuştur.

Davacı Şirket vekilince, TCDD İşletmesi ile Makinist K.Ç.’ye hitaben yazılan 27.5.2003 günlü yazılar ile, sigortalıya ödenen kasko hasar tazminatından kusurları oranında hesaplanan pay başına 1.725.000.000 liranın ödeme tarihinden itibaren işleyen yasal faiziyle birlikte 2.065.273.972.-TL olarak Türk Ticaret Kanununun 1301. maddesine göre sigortalıya halef olan şirketlerine ödenmesi istenilmiş; bu istek davalı TCDD İşletmesince cevap verilmeyerek; Makinist tarafından ise ödeme yapılmayacağı belirtilerek reddedilmiştir.

Davacı Şirket vekili, Türk Ticaret Kanunu ve Karayolları Trafik Kanunu hükümlerine dayanarak, sigortalıya ödenen miktardan kusur oranına isabet eden 3.450.000.000.-TL nin ödeme tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı TCDD İşletmesi ile makinistten müştereken ve müteselsilen tahsiline hükmedilmesi istemiyle 17.10.2003 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı TCDD İşletmesi, mahkemenin birinci celsesinde, 233 sayılı KHK’ye tabi bulunan İşletmeye karşı hizmet kusuru nedeniyle açılan davanın idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 27. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 7.7.2004 günlü celsesinde E:2003/808 sayı ile, davalı idrenin görev itirazı reddedilmiştir.

Davalı TCDD İşletmesi  vekilince, süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulmuş; ancak Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.10.2004 günlü,E:2003/808 sayılı celsesinde “başka bir mahkeme ile aramızda olumlu görev uyuşmazlığı oluşmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin bu konudaki isteminin reddine” karar verilmiş; davalı vekilinin 1.11.2004 günlü dilekçesi üzerine anılan Mahkemenin 9.12.2004 günlü celsesinde 27.10.2004 günlü ara kararından vazgeçilerek olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemine ilişkin dilekçe ve ekleri Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesinde belirtilen, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünün, kamu hizmeti olan taşımacılık işini, tekel halinde yürüten bir kamu kurumu olduğu; kamu hizmeti yürütmekle yükümlü kılınan bir kamu kurumunun hizmeti yürütürken kişilere verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta, hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus  olup  olmadığının  tayin  ve  tespitinin  idari  yargı  yerlerine  ait olduğu ;  davalı   idarenin yürütmekle görevli olduğu kamu hizmetinin gereği gibi yapılmamasından dolayı uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemine ilişkin bulunan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarına bakmakla görevli bulunan idari yargıya ait olduğundan Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, davalılardan TCDD İşletmesi yönünden idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI : TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu, 233 sayılı KHK ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak karlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, işletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olmasının, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil oluşturmadığı, Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, buna karşın, dava konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucunda oluşması nedeniyle ortada bir trafik kazası bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 2. maddesinde; Karayolları Trafik Kanununun kapsamının belirlendiği, 3. maddesinde ise, “Demiryolu geçidi (hemzemin geçit); Karayolu ile demiryolunun aynı seviyede kesiştiği bariyerli ve bariyersiz geçitlerdir, Kamu hizmeti taşıtı: Kamu hizmeti için yük veya yolcu taşıması yapan bütün taşıtlardır; Taşıt: Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan araçlar olduğu” tanımının yapıldığı, trenin bu Yasa kapsamına dahil edilmediğinin anlaşıldığı, keza, anılan Yasanın 85, 90 ve 106. maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır kuralı uyarınca uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasada gerek hemzemin geçidin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmediği ve gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmadığı, TCDD Ana Statüsüne, Yüksek Planlama Kurulunun 27.04.1992 gün 92/T.29 sayılı kararı ile eklenen Ek 2. maddede, Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolunun ana yol sayılacağının, trafik düzeninin gerektirdiği hallerde söz konusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesislerin kaldırılacağının, demiryolu üzerinde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğünün bulunduğunun belirtildiği, hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın, idarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli bulunduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE   : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Cafer ŞAT’ın Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Esen EROL, Turgut ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 4.4.2005 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME  : : Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasa’nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcılığınca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Murat H. YURDAKÖK’ün davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcısının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün yazılı düşünceleri doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen Sigorta Şirketinin, zararın kusur ve sorumluluk oranına göre idarece giderilmesi isteminden ibaret bulunan bir rücuen tazminat davasıdır.

28.10.1984 tarih ve 18559 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD) Ana Statüsünün “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesi “Bu Ana Statünün amacı; 8.6.1984 tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi olarak sözkonusu Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü adı altında teşkil olunan Kamu İktisadi Kuruluşunun hukuki bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki ilişkileri ve ilgili diğer hususları  düzenlemektir...” hükmünü taşımakta; “Hukuki Bünye” başlıklı 3. maddesinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan TCDD İşletmesinin, sermayesinin tamamı Devlete ait, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir “Kamu İktisadi Kuruluşu” olduğuna ve 233 sayılı KHK. ile bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret edilmekte; 4.maddesinde, sayılan Kuruluş amaç ve faaliyet konularının tamamına yakınının “tekel” kapsamında işler olduğu belirtilmekte; kuruluşu, yönetimi ve denetimi konularında 233 sayılı KHK. hükümlerine paralel düzenlemelere yer verilmektedir.

Buna göre, TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu tartışmasızdır. 233 sayılı  KHK. ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, İşletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olması, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmemektedir.

   Dava dilekçesinin incelenmesinden, davacı vekilince olayda davalı İşletmenin ve  personelinin kusurundan dolayı sorumlu olduğu ileri sürüldüğüne göre, uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davanın, zararın hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki aksaklıklardan doğduğu ve bu nedenle idarenin hizmet kusuru esasına göre sorumlu olduğu nedenine dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 125.maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

   Buna göre tekel niteliğinde kamu hizmeti yürüten TCDD İşletmesinin bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.

Buna karşın, dava konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucunda oluştuğu nedeniyle ortada bir trafik olayı bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85, 90 ve 106. maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında çözümlenmesi gerekeceği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasada gerek hemzemin geçitin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemesi ve gerekse tren ya da diğer demiryolu araçlarının bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmamaktadır.

Nitekim, TCDD Ana Statüsüne, Yüksek Planlama Kurulunun 27.4.1992 tarih ve 92/T. 29 sayılı kararıyla ilâve edilen Ek 2. maddede, “ Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolu ana yol sayılır.

Bu kesişmelerde yapılan yeni yolun bağlı olduğu kurum veya kuruluş, alt ve üst geçit yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlüdür.

Demiryolu trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesisler kime ait olursa olsun kaldırtılır.

Demiryolu üstünde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğü vardır.”denilmek suretiyle, demiryolunun farklı bir hukuki statüye tabi bulunduğu açıklanmaktadır.

Öte yandan, 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesine (...) Dair KHK.’nin 11/a. maddesine göre, teşebbüs ve bağlı ortaklıkların her çeşit personeli, görevleri ile ilgili olarak mensup oldukları teşebbüs ve bağlı ortaklığa verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olup, adli yargı yerinde TCDD personeli olan makinist aleyhine de tazminat davası açıldığı dikkate alındığında; Anayasanın 129. maddesinin 5. bendinde yer alan “Memurlar ve diğer kamu görevlililerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” kuralı uyarınca, öncelikle TCDD İşletmesi aleyhine idari yargı yerinde açılması gereken tam yargı davasının çözümlenmesi gerekeceği açıktır.

Diğer yandan, davacı Sigorta Şirketi 6762 Türk Ticaret Kanununun 1301. maddesinde yer alan “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçer, sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder.” hükmü uyarınca zarar görenin kanuni halefi (yasal ardılı) olduğundan, incelenen uyuşmazlığın konusunu oluşturan dava tipik bir tam yargı davasıdır.

Bu nedenle, uyuşmazlığın, adli yargı yerinde aleyhine açılan tazminat davasını kaybedenler tarafından, hissesinden fazla ödediği miktardan sorumlu bulunan idare aleyhine açılan ve bir borçlar hukuku müessesesi olan “rücuen alacak” davası kapsamında olmadığı açıktır.

Açıklanan nedenlerle, sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen Sigorta Şirketi tarafından, hizmet kusuru esasına dayanılarak ve zararın kusur ve sorumluluk oranına göre idarece giderilmesi istemiyle açılan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevli olduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin davalı idarenin görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ  :Davanın çözümümde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 7.7.2004 gün ve E:2003/808 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.4.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

---o---

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS       NO: 2004/96

KARAR  NO: 2005/1

KARAR  TR :.7.2.2005

               (Hukuk Bölümü)

 

 ÖZET : Kısmen kamulaştırma nedeniyle uğranılan ve yönetimin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak açılan davanın 2942 sayılı Yasanın 12. maddesi kapsamında olmayıp   2577 sayılı İ.Y.U.K.’nun 2/1-b. maddesinde yer alan tam yargı davası kapsamında, İDARİ YARGI YERİNDE  çözümlenmesinin  gerektiği hk.  

                Davacı                    : A. Y.

                Vekili                      : Av. E. S.K.

                Davalı                     : Karayolları Genel Müdürlüğü

                Vekili                      : Av. A. E. 

                O  L  A  Y              : Davacı vekili, Şanlıurfa Merkez Kızlar Köyünde kain 151 parsel sayılı taşınmaz üzerinde müvekkili tarafından hayvan besiciliği yapıldığını, taşınmazın bir bölümünün Şanlıurfa-Gaziantep otoyolu inşası nedeniyle kamulaştırıldığını, otoyol inşasından dolayı oluşacak gürültü ve kirlilik yüzünden hayvan besiciliği yapma olanağının ortadan kalktığını ileri sürerek bu nedenle uğradığı zarar nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100 milyar TL maddi tazminata yasal faiziyle birlikte hükmedilmesi istemiyle 12.10.2001 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

ŞANLIURFA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 5.2.2002 günlü; E: 2001/1052; K:2002/50 sayı ile, olayda davalı yönetimin davacının taşınmazına doğrudan bir el atması ve dolayısıyla kamulaştırmasız el atma olgusunun bulunmadığı, yönetimin almış olduğu karar sonunda plan ve projelere uygun olarak yapılan işlemlerden doğan zararların tazmininin idare mahkemesinden istenebileceği, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 11.2.1959 günlü, E: 1958/17; K: 1959/15 sayılı kararının da bu yönde olduğu, davacının isteminin yönetimin bir işlem ve eyleminden kaynaklandığı, buna ilişkin açılan işbu davanın tam yargı davası niteliğinde olduğu, bu nedenle görüm ve çözümünün idari yargıya ait bulunduğu gerekçesiyle mahkemelerinin görevsizliğine karar vermiş, anılan karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı nedenle 304.455.366.589.-TL tazminata hükmedilmesi istemiyle 29.5.2002 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

GAZİANTEP 1. İDARE MAHKEMESİ; 31.10.2003 günlü,  E:2002/1024; K:2003/1678 sayı ile, 2942 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmü uyarınca dava konusu uyuşmazlığın çözümünün adli yargının görevine girdiği gerekçesiyle davayı görev yönünden reddetmiştir.

Bu karar üzerine davacı vekilince görevli mahkemenin belirlenmesi istemiyle 26.12.2003 tarihli dilekçe ile Danıştaya başvurulmuştur.

 DANIŞTAY 10. DAİRESİ’nin 13.4.2004 günlü, E:2004/5810; K:2004/3830 sayılı kararıyla 2247 sayılı Yasada olumsuz görev uyuşmazlıklarında dava dosyasının son görevsizlik kararını veren mahkemece, bu kararın kesinleşmesinden sonra taraflarda birinin istemi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilerek görevli mahkemenin belirlenmesinin istenebileceğinin öngörüldüğü gerekçesiyle dosya esas kaydı kapatılarak dava dosyası Gaziantep İdare Mahkemesine gönderilmiş; GAZİANTEP İDARE MAHKEMESİNİN 6.9.2004 günlü, E:2002/1024; K:2003/1678 sayılı kararıyla 2247 sayılı Yasa hükümleri uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE   : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Turgut ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 7.2.2005 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği, usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Murat H. YURDAKÖK’ün davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile  Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kısmen kamulaştırılan taşınmazdan geri kalan kısım üzerinde bulunan hayvan çiftliğinde otoyol inşasından dolayı oluşan gürültü ve kirlilik yüzünden hayvan besiciliği yapma olanağının ortadan kalktığı ileri sürülerek bu nedenle uğranılan zararın tazmin edilmesi istemine ilişkindir.

2942 sayılı Yasanın “kısmen kamulaştırma” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde: “kısmen kamulaştırılan malın değeri; kamulaştırılmayan kısmın değerinde, kamulaştırma sebebiyle bir değişiklik olmadığı takdirde, o malın 11. maddede belirtilen esaslara göre takdir edilen bedelinden kamulaştırılan kısma düşen miktar” olduğu; (b) bendinde: “Kamulaştırma dışında kalan kısmın kıymetinden kamulaştırma nedeniyle eksilme meydana geldiği takdirde; bu eksilen değer miktarı tespit edilerek, kamulaştırılan kısmın (a) bendinde belirtilen esaslar dairesinde tayin olunan kamulaştırma bedeline eksilen değerin eklenmesiyle bulunan miktar” olduğu açıklanmakta; (c) bendinde de: “Kamulaştırma nedeniyle artış meydana geldiği takdirde de, artış miktarı tespit edilerek, kamulaştırılan kısmın (a) bendinde belirtilen esaslar dairesinde tayin edilen bedelinden artan değerin çıkarılmasıyla bulunan miktardır.” denilmekte ve aynı maddede ayrıca “kamulaştırma dışında kalan kısım imâr mevzuatına göre yararlanmaya elverişli olduğu takdirde; kesilen bina, ihata duvarı, kanalizasyon, su, elektrik, havagazı kanalları, makine gibi tesislerden kullanılabilecek duruma getirilebilmeleri için gereken gider ve bedel, belirlenerek kamulaştırma bedeline ilave olunur. Bu masraf ve bedeller (b) bendinde yazılı kıymet düşüklüğü miktarının belirlenmesinde gözönünde tutulmaz ...” hükmü yer almaktadır.

Maddenin son fıkrasında da: bu maddenin uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların adli yargı yerinde çözümleneceği hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığın 2942 sayılı Yasanın yukarıda değinilen 12. maddesi kapsamında düzenlenen durumların hiçbirisine girmediği anlaşıldığından anılan hükmün olaya uygulanmasına olanak bulunmamaktadır.

Karayolları Genel Müdürlüğü 5539 sayılı Yasayla kurulmuş, tüzel kişiliği haiz bir kamu kurumu olup, otoyol inşası anılan Yasada bu kurumun görevleri arasında sayılmıştır.

Yönetimin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün yönetsel eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; yönetimce herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü savıyla açılacak müdahalenin men'i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Olayda, yönetimce davacının taşınmazı elinden alınmadığına ve üzerinde herhangi bir inşaat faaliyeti de yapılmadığına göre, yönetimin özel mülkiyete konu taşınmaza müdahalede bulunmasından ya da kamulaştırmasız el atmasından söz etmek de olanaksızdır.

Bu durumda, Karayolları Genel Müdürlüğünce yapılan otoyol nedeniyle zarara uğradığı yolundaki davacı savı gözönünde bulundurularak, yönetimin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak dava açıldığının kabulü gerekir.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, yönetimin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, buna göre yönetim, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerinden doğan hak ihlâlini tam olarak gidermek; diğer bir anlatımla hakları ihlâl edilenlerin uğradığı gerçek zararları tazmin etmekle yükümlü bulunmaktadır.

Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; dolayısıyla, olayda hizmet kusuru ya da başka bir nedenle yönetimin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinde "idari dava türleri" arasında sayılan "idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ :Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Gaziantep İdare Mahkemesince verilen 31.10.2003 günlü,  E:2002/1024; K:2003/1678 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 7.2.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS       NO: 2005/12

KARAR  NO: 2005/28

KARAR  TR :4.4.2005

  (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET: 4077 sayılı Yasanın 16. maddesine aykırılık nedeniyle 25/8. maddesi uyarınca verilen durdurma cezasının iptali istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K  A  R  A  R 

Davacı                       : Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.

Vekilleri                     : Av. B. Ç.-Av. O. D.Davalı                 

Davalı                        : Sanayi ve Ticaret Bakanlığı

OLAY                       : Davacı Şirkete ait Hürriyet Gazetesi’nin 22.7.2004 günlü sayısında yayınlanan ve Prof. Dr. Osman Müftüoğlu tarafından kaleme alınan “Kolesterol düşürücüler yaşlanmayı geciktiriyor” başlıklı köşe yazısı, Reklam Kurulunun 12.8.2003 günlü, 95 sayılı toplantısında incelemeye alınmış ve Şirkete durum bildirilmiştir.

Reklam Kurulunun 11.5.2004 günlü, 104 sayılı kararıyla, söz konusu yazıda bazı ilaçların örtülü reklamının yapıldığı, bunun 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanununun 13., bu Yasaya dayanılarak çıkarılan “Beşeri İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarların Tıbbi Tanıtım Yönetmeliği”nin 7 ve 8. maddelerine, “Ticari Reklam ve İlanlara İlişkin İlkeler ve Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik”in 5. maddesinin (d) bendine ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 16. maddesine aykırı bulunarak 4077 sayılı Yasanın 17 ve 25/8. maddeler uyarınca idari para cezası ve durdurma cezası uygulanmasına karar verilmiş, bu karar Bakanlığın 28.5.2004 günlü, 2004/113 sayılı onayı ile uygun bulunarak 15.6.2004 günlü, 12565 sayılı “Ceza Tebligatı” ile davacı şirkete, 35.000.000.000.-TL idari para cezası ve durdurma cezası verildiği, bu cezalara karşı bildirim tarihinden itibaren en geç 7 gün içerisinde yetkili İdare Mahkemesine dava açılabileceği bildirilmiştir.

Davacı Şirket vekillerince, idari para cezası ve durdurma cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle idari yargıda dava açılmıştır.

ANKARA 10. İDARE MAHKEMESİ; 9.7.2004 günlü, E:2004/2376; K:2004/1450 sayı ile , 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinin 1. fıkrasında her yönetsel işleme karşı ayrı ayrı dava açılacağı, ancak aralarında maddi veya hukuksal yönden bağlılık ya da neden- sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı da bir dilekçe ile dava açılabileceği hükmünün bulunduğu, dosyanın incelenmesinden, davanın, davacı şirkete yayımladığı reklam nedeniyle 4077 sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca 35.000.000.000.-TL para cezası verilmesine ve reklamın durdurulmasına ilişkin 28.5.2004 günlü, 113 sayılı işlemin iptali istemiyle açıldığının anlaşıldığı, idari yargıda görülecek olan idari para cezası ile adli yargıda görülmesi gereken durdurma işlemleri arasında maddi ve hukuksal birlik ve neden-sonuç ilişkisi bulunmadığından, tek dilekçe ile dava açılmasının olanaklı olmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Yasanın 15. maddesinin 1/b bendi uyarınca 5. maddeye uygun bulunmayan dava dilekçesinin, kararın bildiriminden başlayarak 30 gün içinde 2577 sayılı Yasanın 5. maddesine uygun biçimde ayrı ayrı yargı yerlerinde dava açılmak üzere reddine karar vermiştir.

Davacı şirket vekillerince, bu karar üzerine durdurma cezası verilmesine ilişkin Reklam Kurulu kararının iptali istemiyle adli yargıda dava açılmıştır.

ANKARA 2. TÜKETİCİ MAHKEMESİ; 13.9.2004 gün ve E:2004/1565, K:2004/537 sayı ile, davanın idari yayın durdurma cezası işleminin iptali istemi olduğu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğünce 4077 sayılı Yasanın 4822 sayılı Yasayla değişik 17 ve 25/8’inci maddeleri uyarınca idari para ve durdurma cezası verilmesine karar verildiği, Reklam Kurulunun bu kararı Bakanlık Makamının 28.5.2004 tarih ve 2004/113 sayılı onayları ile uygun bulunarak davacı şirkete 35.000.000.000.-TL idari para cezası ve durdurma cezası verildiği, kararın iptali halinde asıl ceza ile birlikte ferilerinin de ortadan kalkacağından şüphe olmadığı, maddi ve hukuki netice iç içe olup birinin ortadan kaldırılmasının, diğerinin de ortadan kalkacağı sonucunu doğuracağı, kaldı ki Bakanlık kararının yapılan reklamın durdurulmasını değil düzeltilmesini içerdiği, ayrıca “durdurma” düzeltme kararları ayrı ayrı verilse dahi aynı fıkrada hükme bağlandığından ve birbirine bağlı eylemler olduğundan idare mahkemesinin görevsizlik itirazının yerinde görülmediği, 4077 sayılı Yasanın 25. maddesine istinaden verilen para cezalarına aynı Yasanın 26. maddesi gereğince yetkili idare mahkemesinde itiraz edileceğinin hükme bağlandığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 113 nolu kararında ceza ile eylemi “durdurma ve/veya düzeltme” birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı, bu nedenle davanın idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, anılan karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE   : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Cafer ŞAT’ın Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK,  Serap AKSOYLU, Esen EROL, Turgut ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 4.4.2005 günlü toplantısında;

 

I-İLK İNCELEME  :  2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 27. maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir.

2247 sayılı Yasanın 14. maddesine göre, olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekmekte ve bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, hukuk alanında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilmektedir.                                    

Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, her ne kadar İdare Mahkemesince “görevsizlik kararı” verilmemiş ise de, idari para cezası ile durdurma cezasının iptali istemiyle açılan davada, durdurma cezasına ilişkin uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu belirtildikten sonra 2577 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca her iki işleme karşı ayrı yargı yerlerinde dava açılmak üzere dilekçenin reddi yolunda verilen kararın durdurma cezası yönünden görevsizlik kararı niteliği taşıdığı,  2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen “yargı merciinin kendini görevsiz görmesi” koşulunun, olayda durdurma cezası yönünden her iki yargı yerinde açılmış olan davalar bakımından gerçekleştiği gözönüne alınarak, adli ve idari yargı yerleri arasında  2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Murat H. YURDAKÖK’ün davanın  çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

- İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 4077 sayılı Yasa’nın 16. maddesine aykırı olarak örtülü reklâm  yapıldığı nedeniyle  aynı Yasa’nın 25. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca durdurma cezası verilmesine ilişkin Bakanlıkça onaylanan Reklam Kurulu kararının iptali isteminden ibarettir

Reklam Kurulu, 4077 sayılı Yasa’nın 17. maddesi ile “Ticari reklâm ve ilânlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemek, bu ilkeler çerçevesinde ticari reklam ve ilânları incelemek ve inceleme sonucuna göre, 16ncı madde hükümlerine aykırı reklam ve ilânları üç aya kadar tedbiren durdurma ve/veya durdurma ve/veya aynı yöntemle düzeltme ve/veya para cezası verme hususlarında görevli …” olarak kurulan; kararları Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca uygulanan ve faaliyet masrafları Bakanlık bütçesinden karşılanan bir kamu kuruluşudur.

Uyuşmazlığın esasını, idarenin organları eliyle uygulanan cezalarla ilgili davalara adli ya da idari yargı yerlerinden hangisinin bakacağı hususu oluşturduğundan, ilgili Yasa’nın getirdiği  düzenlemede öngörülen ihtisas mahkemesinin görev alanının incelenmesi gerekmektedir.

23.2.1995 tarih ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun “…kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemek…” amacıyla, bir yandan “satıcılar” ile “tüketiciler” arasında yaygın olarak ortaya çıkan ve uzmanlık gerektiren uyuşmazlıkları çözmek üzere “Tüketici Mahkemeleri” nin kurulmasını öngörmüş, diğer yandan Anayasanın 172. maddesi ile “tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik etmek” şeklinde Devlete yüklenen görev kapsamında olmak üzere anılan Yasa’nın 25. maddesinde sayılan hükümlere aykırı eylemleri saptanan “üretici- imalatçı” veya “ithalatçı” veya “satıcı- sağlayıcı” veya “kredi veren” veya “reklam veren” hakkında idarece “idari para cezası”, “tedbiren durdurma”, “durdurma” ,“düzeltme” cezalarının birlikte veya ayrı ayrı uygulanmasını olanaklı kılmıştır.

Bu itibarlar, anılan yasa ile, bir mal veya hizmeti satım olan tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını korumak ve zararlarını tazmin etmek amacıyla tüketici veya tüketici örgütleri veya bakanlık tarafından, mal veya hizmeti sunanlar (satıcı vd.) aleyhine açılacak davaların 23. maddede işaret edilen “Tüketici Mahkemeleri”nde çözümlenmesi öngörülmek suretiyle, adli yargı düzeni içinde yer alan bu ihtisas mahkemesinin görev alanı, aralarında “sözleşme serbestisi” esasına dayalı özel hukuk ilişkisi bulunan taraflar arasındaki davalarla (25. maddenin 7. fıkrasına göre, bakanlık tarafından, yayın kuruluşundan durdurma isteğine rağmen aykırılığın devamı halinde, kampanyanın veya kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulması talebiyle bu kez Tüketici Mahkemesine başvurması hariç) sınırlı tutulmuş ve bu mahkemelerde yapılacak yargılamaya ilişkin hükümlere de 24. ve 24/A. maddelerinde yer verilmiştir.

Anılan Yasa’nın “Ceza Hükümleri” başlığını taşıyan değişik 25. maddesinde ise “6 ncı maddenin yedinci fıkrası uyarınca, Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara aykırılığı tespit edilen her bir sözleşme için 64,250,000.- lira para cezası uygulanır.

4 üncü maddenin yedinci fıkrasında, 5 inci maddede, 6 ncı maddenin altıncı fıkrasında, 6/A maddesinde, 6/B, 6/C maddeleri uyarınca Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslarda, 7 nci maddenin beşinci fıkrasında 9 uncu maddede, 9/A maddesinde, 19 uncu maddede, 10/A maddesinde, 11/A maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarına, 12131415 ve 27 nci maddelerde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında 128,500,000.- lira para cezası uygulanır.

7 inci maddenin dördüncü ve altıncı fıkralarıyla 8 inci maddede belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında 321,250,000.- lira para cezası uygulanır.

20 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca Bakanlıkça tespit ve ilan olunan usul ve esaslara aykırılığa 642,500,000.- lira para cezası uygulanır. Aykırılık ülke düzeyinde yayın yapan radyo ve televizyonlarca gerçekleştirilmişse cezanın on katı uygulanır.

18 inci maddeye aykırı hareket eden üretici- imalatçı ve ithalatçı hakkında 1,285,000,000.- lira para cezası, satıcı-sağlayıcı hakkında ise bu cezanın beşte biri uygulanır.

19 uncu maddenin birinci fıkrasına aykırı hareket edenler hakkında 2,570,000,000.- lira para cezası uygulanır.

11 inci maddeye aykırı hareket edenler hakkında 6,425,000,000.- lira para cezası uygulanır. Aykırılık ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın ile gerçekleşmişse cezanın yirmi katı uygulanır. Bakanlık, ayrıca süreli yayın kuruluşundan kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulmasını ister. Bu isteğe rağmen aykırılığın devamı halinde,reklam ve ilanın durdurma zorunluluğunun doğduğu tarihten itibaren her sayı- gün için 128,500,000,000.- lira para cezası uygulanır. Bakanlık, kampanyanın veya kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulması talebi ile Tüketici Mahkemesine başvurur.

16. maddeye hareket edenler hakkında üç aya kadar tedbiren durdurma ve/veya durdurma ve/ veya düzeltme ve/ veya 4,497,500,000.- lira para cezası uygulanır. Reklam Kurulu, ihlalin niteliğine göre bu cezaların birlikte veya ayrı ayrı verebilir. 16 ncı maddeye aykırılık, ülke düzeyinde yayın yapan yazılı, sözlü, görsel ve sair araçlar ile gerçekleşmiş ise, para cezası on katı olarak uygulanır.

7 nci maddenin yedinci ve sekizinci fıkralarına aykırı hareket edenlere, kampanya konusu mal veya hizmetin fatura bedeli oranında para cezası uygulanır. Kampanyayı düzenleyen, tüketici kampanyadan ayrıldığında, para iadesinde bulunursa bu ceza uygulanmaz.

7 nci maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, 7 nci madde hükümlerine uygun kampanya düzenlemeleri için bir hafta süre tanınır. Bu sürenin bitiminde aykırılığın devam ettiğinin tespiti halinde, bu hükme aykırı hareket edenlerle 24 ve 24/A maddelerinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenlere 64, 250,000,000.- lira para cezası uygulanır.

Yukarıdaki fıkralarda belirtilen para cezaları, fiilin bir yıl içerisinde tekrarı halinde iki misli olarak uygulanır. Para cezaları her yıl başında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun ek 2 nci madde hükümleri uyarınca arttırılır.

Bu Kanunda yazılı fiiller hakkında diğer kanunlarda da para cezası öngörülmüşse ağır olan ceza uygulanır.”  hükümleri yer almış; değişik 26. maddesinin ilk üç fıkrasında “25. maddenin bir, dört, yedi, sekiz, dokuz ve onuncu fıkralarındaki cezalar Bakanlık tarafından diğer fıkralarındaki cezalar o yerin mülki amiri tarafından uygulanır.

Bu Kanunda düzenlenen her türlü para cezası, idari niteliktedir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz ve zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararlar kesindir.

25 inci maddeye göre verilen para cezaları, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.” denilmiştir.

İdarenin organları eliyle idari usullere göre uygulanması ve idare hukukunun bir müeyyidesi olması nedeniyle, idari işlem niteliğini taşıyan ve bu yönüyle adli cezalardan ayrılan idari cezaların yargısal denetiminde, kural olarak, idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Ancak, yasakoyucu tarafından, idari cezalara karşı ilgililerin sadece yapılan tespitin gerçeğe aykırılığı ile maddi ağır yanlışlıklar bulunduğunu ileri sürerek yapacakları itirazlarda, haklı neden ve kamu yararı bulunması halinde adli yargı yerinin görevli kılınması olanaklı olup; bu halde, yetkili mahkemenin adli yargı yeri olduğunun ilgili yasada açıkça belirtilmesi gerekir.

Olayda, 16. maddeye aykırı hareket ettiği nedeniyle yayın yapan  Şirket hakkında, Reklam Kurulunca 25. maddenin sekizinci fıkrası uyarınca durdurma (ve ayrıca idari para cezası) cezası  verilmiş ve bu ceza Bakanlık tarafından onaylanmıştır.

Bu duruma göre  Yasa’da bu tür cezalara karşı yapılacak itirazlara bakmakla adli yargı yerinin görevli olduğu yolunda açık bir hükme yer verilmemiş bulunması karşısında, idarenin organları eliyle uygulanan ve idari işlem niteliğini taşıyan durdurma cezasının iptali istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a. maddesine göre idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile  hukuka  aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında olup görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik niteliğinde görülen kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ :  Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 10. İdare Mahkemesinin, 9.7.2004 gün ve  E:2004/2376, K:2004/1450 sayılı KARARININ GÖREVSİZLİK NİTELİĞİNDE GÖRÜLEN KISMININ KALDIRILMASINA, 4.4.2005 gününde Üyelerden Serap AKSOYLU’nun KARŞI OYU VE OYÇOKLUĞU  İLE KESİN OLARAK karar verildi.

***

KARŞI OY 

Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 16. maddesi hükümlerine aykırılık nedeniyle anılan Yasanın 25/8. maddesi uyarınca verilen durdurma cezasının iptali istemiyle açılmıştır.

4077 sayılı Yasa’nın 23. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Yasa’nın “Ceza Hükümleri” başlıklı 25. maddesinde ise, Yasa hükümlerine aykırı eylemlere uygulanacak ceza tür ve miktarları belirlenmiş; 8. bendinin olay tarihinde yürürlükte olan şeklinde, “16 ncı maddeye aykırı hareket edenler hakkında üç aya kadar tedbiren durdurma ve/veya durdurma ve/veya düzeltme ve/veya 4,497,500,000 lira para cezası uygulanır. Reklam Kurulu, ihlalin niteliğine göre bu cezaları birlikte veya ayrı ayrı verebilir. 16ncı maddeye aykırılık, ülke düzeyinde yayın yapan yazılı, sözlü, görsel ve sair araçlar ile gerçekleşmiş ise, para cezası on katı olarak uygulanır.” kuralı yer almıştır.

Anılan Yasa’nın “Cezalarda Yetki, İtiraz ve Zamanaşımı” başlıklı 26. maddesinde de; 25’inci maddenin bir, dört, yedi, sekiz, dokuz ve onuncu fıkralarındaki cezaların Bakanlık tarafından, diğer fıkralarındaki cezaların ise o yerin mülki amiri tarafından uygulanacağı, bu Yasada düzenlenen her türlü para cezasının, idari nitelikte olduğu, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği kurala bağlanmıştır.

Yargılama usulünde görev konusu kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, görevle ilgili düzenlemelerin açık ve net olması, karışıklığa meydan vermemesi gerekmektedir.

Olayda, 4077 sayılı Yasa’nın 25. maddenin sekizinci fıkrası uyarınca verilmiş olan durdurma cezasının iptali istenilmektedir.

Yukarıda yer alan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, 4077 sayılı Yasa’nın 23. maddesinde bu Yasanın uygulanmasıyla ilgili olarak çıkabilecek her türlü uyuşmazlıklara Tüketici Mahkemelerinde bakılacağı belirtilerek, Yasa’nın uygulanması bakımından Tüketici Mahkemelerinin genel görevli kılındığı, 26. maddeyle İdare Mahkemelerine yalnızca idari para cezaları yönünden özel görev yüklendiği, dolayısıyla, 4077 sayılı Yasa’nın uygulanması bakımından İdare Mahkemelerinin idari para cezaları ile sınırlı olarak görevli kılındığı, bunun dışında kalan tüm uyuşmazlıkların Tüketici Mahkemelerince çözüme kavuşturulacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

4077 sayılı Yasa uyarınca davacı Şirkete verilen durdurma cezasının iptali istemiyle açılan davanın aynı Yasa’nın 23. maddesiyle verilen görev kapsamında Tüketici Mahkemesince çözümlenmesi gerektiği görüşüyle, uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki karara katılmıyorum.                                                                                                          

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından: 

ESAS       NO: 2004/86

KARAR  NO: 2005/29

KARAR  TR :16.5. 2005

   (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET   :Arsa Ofisinin görevinde olan kamu hizmetinin yürütüldüğü sırada uğranılan zararın giderilmesi istemiyle açılan ve 2577 Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

Davacı                    : A. T.

Davalı                     : Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü

Vekili                      : Av.S. Y. K.                 

                O  L  A  Y              : 27.6.1996 tarihinde onanlı 1/25000 ölçekli planda “Ünye Organize Sanayi Bölgesi “ olarak ayrılan Ordu İli, Ünye İlçesi, Yüceler ve Çöreğikızılcakese köyleri sınırları içinde bulunan saha, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının isteği ve Maliye Bakanlığının uygun bulması üzerine Arsa Ofisi’nce kamulaştırma kapsamına alınmış; 594.333 m² yüzölçümlü 61 adet taşınmaz için Kıymet Takdir Komisyonunca 17.7.1997 tarihi itibariyle 442,200,000,000.- lira kamulaştırma bedeli takdir edilmiş; bu bedelin avans karşılığı olarak istendiği Ünye Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Teşekkülünce 95,225,000,000.-TL. ödenerek 162.347,57 m² yüzölçüml

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS     NO: 2005/16

KARAR  NO: 2005/36

KARAR  TR : 16.5.2005

 (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET   :4735 sayılı Yasa’ya göre düzenlenen inşaat yapım sözleşmesi özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğundan, bu sözleşmenin feshinden doğan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K  A  R  A  R  

Davacı                       : Yurt İnş. San. Tic. Ltd.Şti.

Vekili                         : Av.H. S.

Davalı                        : İZFAŞ, İzmir Fuarcılık Hiz. Kültür ve Sanat İşleri A.Ş.

Vekili                         : Av.M. H.E. 

OLAY        : İZFAŞ tarafından keşide edilen, İzmir 2. Noterliğinin 24.8.2004 tarih ve18138 yevmiye numaralı “Fesih İhbarnamesi” ile, 11.11.2003 gününde taraflar arasında sözleşmeye bağlanmış olan “İZFAŞ Uluslararası İhtisas Fuarı İnşaatı Yapım İşi” hakkında 15.7.2004 tarihinde saptanan %6,17 oranındaki imalat noksanı işlerin tamamlanması için  tanınan yasal sürenin bitiminde yüklenici Firmanın eksik işleri tamamladığını bildirerek geçici kabulün yapılması talebi üzerine görevlendirilen teknik personelce yapılan inceleme sonucunda düzenlenen ve işin mevcut durumunu gösteren tutanağa göre, yüklenici Firmanın taahhüdünü ihale dökümanı ve sözleşme hükümlerine uygun olarak yerine getirmediği ve işi süresinde bitiremediği nedeniyle sözleşmenin feshedildiği, Şirkete ait bütün hak ve alacakların saklı tutulduğu, muhatap Yurt İnş. San.Tic.Ltd. Şti’ne tebliğ edilmiştir.

Davacı Şirket vekilince, sözüedilen inşaat yapım sözleşmesinin feshi yolundaki ve teminatların irat kaydına ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle, 2.9.2004 gününde idari yargı yerinde dava açılmıştır.

Davalı İZFAŞ vekilince, birinci savunma dilekçesinde, kuruluşun TTK hükümlerine tabi olarak kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisi olduğu ve dava konusu sözleşmenin de idari sözleşme olmayıp özel hukuk sözleşmesi niteliğini taşıdığı,  bu nedenle davanın adli yargıda görülmesinin gerektiği öne sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

İZMİR 3. İDARE MAHKEMESİ; 10.11.2004 gün ve E:2004/1212 sayı ile, her ne kadar anonim şirket olarak yapılandırılmış ise de İZFAŞ kamu kurumu niteliğini taşıması nedeniyle  davacı ile yaptığı sözleşmenin özel hukuk alanını ilgilendiren sözleşme olduğundan sözedilemeyeceği gerekçesiyle, davalı idarenin görev itirazını reddederek görevlilik kararı vermiştir.

Davalı İZFAŞ vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması isteğini içeren dilekçesi ile dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Uyuşmazlığın çözümü için davalı İZFAŞ Genel Müdürlüğü ile dava konusu işlemin hukuki niteliğinin önem kazandığı; davalı kurumun, İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı kültür ve sanat faaliyetlerini yürüten anonim şirket statüsünde bir kamu kurumu olduğu; Kamu kurumlarınca görev alanlarına giren işlerde ihale yapıldığı; ihale işlemlerini iki aşamada değerlendirmek gerektiği; ilk aşamada idarelerin ihale işlemi sonuçlanıp kesinleşinceye kadar yaptıkları işlemler olup bu işlemler tek taraflı yapılan tasarruf olması nedeniyle idari işlemler olarak kabul edildiği; ikinci aşamada ise, ihale gerçekleşip kesinleştikten sonra idare ve ihaleyi alan kişilere karşılıklı yükümlülükler yükleyen sözleşme ve eki şartname bulunduğu; ihale sonrasında taraflar arasında imzalanan sözleşme ve eki şartnamelerin tamamen özel hukuk hükümlerine tabi olduklarında kuşku bulunmadığı; uyuşmazlığın ise, ihale işleminin kesinleşmesinden sonra yapılan ve sözleşme hükümlerinin uygulanmasından kaynaklandığı; söz konusu ihalenin 4734 sayılı Devlet İhale Kanun’una göre yapıldığı ve ihale onaylanarak kesinleştikten sonra artık tarafların karşılıklı olarak yükümlülük altına girdikleri; dava konusu işlemin, davacının şartnamede belirtilen yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu tesis edildiği; ihalenin kesinleşmesinden sonra gerçekleşmesi ve sözleşme hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanması nedeniyle uyuşmazlığın  özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi ve bu nedenle İdare Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasının gerektiği gerekçesiyle adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Danıştay Başsavcısından  yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararlarında da vurgulandığı üzere idari sözleşmelerin, idarelerin tek yanlı kamusal yetkiye dayanarak kamu hizmetinin gereklerinin yerine getirilmesi için kamu yararı amacı ile bağıtlanan idareye üstün hak ve yetkiler veren, gerektiğinde tek yanlı değişiklik ve fesih yetkisini de idareye tanıyan sözleşmeler olduğu; kamu idarelerinin özel hukuk alanında akdettiği sözleşmelerin ise idari sözleşme niteliği taşımayıp, bunların özel hukuk kurallarına göre düzenlendiği; öte yandan, idarelerce mal veya hizmet alımı için ihaleye çıkılması safhasında ihalenin sonuçlanıp kesinleşmesine kadar geçen aşamada tesis edilen işlemler idari nitelikte kabul edilmekte ve bu aşamada ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümünün idari yargı yerlerine ait bulunduğu; ihalenin kesinleşmesi ve sözleşmenin bağıtlanmasından sonraki aşamada idare ile yüklenici arasındaki sözleşmenin uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların görüm ve çözümünün ise özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerlerine ait bulunduğu; olayda, davalı Genel Müdürlükçe ihale olunan İzmir Uluslararası İhtisas Fuarı Yapım İşinin davacı şirketçe yüklenilmesi üzerine taraflar arasında karşılıklı serbest irade ile imzalanan yapım işi sözleşmesinin, uygun sürede eksikliklerin giderilmediği gerekçesiyle feshine karar verildiğinin anlaşıldığı; bu durumda, davacı şirket ile davalı Kurum arasında sözleşme bağıtlandıktan sonra, sözleşme ve ekinde belirtilen koşullara uyulmadığı ileri sürülerek, sözleşme hükümlerinin uygulanması suretiyle sözleşmenin feshine ilişkin işleme karşı açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu; bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan başvurunun kabulü ile İdare Mahkemesince verilen görevlilik kararının kaldırılması gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:  Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU ’nun Başkanlığında, Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H. Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 16.5.2005 günlü toplantısında,

I- İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ :Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Danıştay Başsavcısının davada adli yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve  dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün  yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava,4734 sayılı Yasa’ya göre ihale edilerek sözleşmeye bağlanan işin yüklenici tarafından sözleşme hükümlerine uygun olarak yerine getirilmediği ve süresinde bitirilmediği nedeniyle sözleşmenin feshinin iptali ve irat kaydedilen teminatların iadesi isteminden ibarettir.

4.1.2002 tarih ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanun ile, kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan veyahut kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve  usullerin belirlenmesinin amaçlandığı ifade edilmiş; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de,  “a) Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, özel idareler ve belediyeler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzel kişiler, b) Kamu iktisadi kuruluşları ile iktisadi devlet teşekküllerinden oluşan kamu iktisadi teşebbüsleri, c) Sosyal güvenlik kuruluşları, fonlar, özel kanunlarla kurulmuş ve kendilerine kamu görevi verilmiş tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar (mesleki kuruluşlar ve vakıf yüksek öğretim kurumları hariç) ile bağımsız bütçeli  kuruluşlar, d) (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilenlerin doğrudan veya dolaylı olarak birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlasına sahip bulundukları her çeşit kuruluş, müessese, birlik, işletme ve şirketler.” olarak sayılan idarelerin kullanımında bulunan her türlü kaynaktan karşılanan mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalelerinin ve (d) bendinde belirtilen 4603 sayılı Kanun  kapsamındaki bankaların yapım ihalelerinin, bu Kanun hükümlerine göre yürütüleceği hükme bağlanmıştır.

İzmir Fuarcılık Hizmetleri Kültür ve Sanat İşleri Ticaret A.Ş. “İZFAŞ” ın, çoğunluk hisselerinin İzmir Büyükşehir Belediyesine ait olması ve kamu kaynağı kullanması nedeniyle anılan 4734 sayılı Yasa hükümlerine tabi kuruluşlardan olduğunda kuşkuya yer yoktur.

5.1.2002 tarih ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 2. maddesinde, bu Kanun’un, Kamu İhale Kanunu’na tabi kurum ve kuruluşlar tarafından söz konusu Kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler sonucunda düzenlenen sözleşmeleri kapsadığına işaret edilmiş; 4. maddesinin üçüncü fıkrasında, bu Kanun kapsamında yapılan sözleşmelerin taraflarının, sözleşme hükümlerinin uygulanmasında eşit hak ve yükümlülüklere sahip oldukları; ihale dökümanı ve sözleşme hükümlerinde bu prensibe aykırı maddelere yer verilemeyeceği ve Kanunun yorum ve uygulanmasında da bu prensibin göz önünde bulundurulacağı hükme bağlanmış, aynı Kanun’un 36. maddesinde de, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

Anılan Yasa hükümlerine göre, tarafların eşitliği esas alınarak düzenlenen sözleşmelerin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı açıktır.

Olayda, 4734 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan ihale sonucunda İZFAŞ ile yüklenici arasında “İZFAŞ Uluslararası İhtisas Fuarı İnşaatı Yapım İşi” için 4735 sayılı Yasa hükümlerine göre sözleşme düzenlendiği; yüklenicinin taahhüdünü sözleşme ve eki şartname hükümlerine uygun olarak yerine getirmediği ve işi süresinde bitiremediği nedeniyle İZFAŞ tarafından sözleşmenin feshedilmesi üzerine uyuşmazlığa konu edilen davanın açıldğı anlaşılmaktadır.

Bu duruma göre, dava konusu edilen inşaat yapım sözleşmesinin bir özel hukuk sözleşmesi olması karşısında, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusunun kabulü  ile İdare Mahkemesince verilen görevlilik kararının kaldırılması gerekmektedir. 

SONUÇ    :Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile İzmir 3. İdare Mahkemesi’nin 10.11.2004 gün ve E:2004/1212 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 16.5.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/25

KARAR  NO: 2005/43

KARAR  TR :16.5. 2005

  (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET: Kamuda çalışan işçi ile Kurumu arasında toplu iş sözleşmesi hükmünün uygulanmasından doğan davanın, iş hukuku hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R 

Davacı                    : M.K.

Vekili                      : Av. E.D. T.

Davalı                     : DSİ Genel Müdürlüğü                                

                O  L  A  Y              :DSİ Adana VI. Bölge Müdürlüğü, ASO Sulamaları İşletme ve Bakım Şube Müdürlüğünde işçi statüsünde çalışan davacı, 10. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 58. maddesine dayanılarak 26.6.2004 günlü Genel Müdürlük onayı ile aynı Bölge Müdürlüğüne bağlı Antakya 63. Şube Müdürlüğü emrine nakledilmiştir.

                Davacı vekili, Toplu İş Sözleşmesi ile İş Kanunu’na aykırı olarak müvekkilinin yazılı rızası olmaksızın Antakya 63. Şube Müdürlüğüne naklinin iptali ve eski işyerine iadesine karar verilmesi istemiyle, 22.9.2004 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

                ADANA 1. İŞ MAHKEMESİ; 2.11.2004 gün ve E:2004/1296, K:2004/1664 sayı ile, dava dilekçesinden, davacının iş akdinin işveren veya işçi tarafından feshedilmediğinin anlaşıldığı, bu sebeple davacının feshin geçersizliğini ileri sürerek 4857 sayılı Yasa’nın 21. maddesi gereğince açtığı bir işe iade davasının da söz konusu olmadığı, açılan davanın kamu kurumu niteliğindeki davalı işveren tarafından başka bir İle tayinine ilişkin idari tasarrufa bağlı idari nitelikteki işlemin iptaline yönelik olduğundan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri içerisinde bulunmadığı, idarenin idari bir tasarrufu niteliğindeki işçi tayininin iptaline ilişkin bu davanın İdare Mahkemesinin görevi içine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

                Davacı vekili, aynı istekle, 18.11.2004 gününde bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.

                ADANA 1. İDARE MAHKEMESİ; 24.11.2004 gün ve E:2004/1726, K:2004/1388 sayı ile, kamu kurumlarının daimi işçi kadrolarına ilgili kurumların yapacağı atamalara yönelik işlemlerin tek yanlı ve etkili yönetsel işlemler olduğu ve atama sonrası hizmet akdi imzalanıncaya kadar çıkacak uyuşmazlıkların yönetsel yargı yerlerince çözümleneceği genel kabul görmüş olmakla birlikte, sözleşme bağıtlandıktan sonra hizmet sözleşmesi ve Toplu İş Sözleşmesi ile işveren sıfatıyla kendisine tanınan yönetim hakkının bir gereği olarak bu sözleşmelerin konusu işin esaslı unsurlarını (örneğin işyerini) değiştirmeye yönelik tasarruflarının doğurduğu uyuşmazlıkların ise, hizmet akdinin özel hukuk sözleşmesi niteliği gereği ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca adli yargı yerlerinde görülmesi ve çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:  Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU ’nun Başkanlığında, Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H. Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 16.5.2005 günlü toplantısında,

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine sona görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, DSİ ’ye  ait Adana İli’ndeki işyerinde işçi statüsünde çalışan davacının isteği dışında Antakya’daki işyerine naklinin iptali ile eski işyerine iadesi istemiyle açılmıştır.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün, yasa ile kurulmuş, merkezi idareye bağlı, tüzel kişiliğe sahip ve katma bütçeli bir kamu kuruluşu olduğu çekişmesizdir.

Anayasa’nın 128. maddesinde “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.

Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükümlerine yer verilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “İstihdam Şekilleri” başlıklı 4. maddesinde,”Kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür.” denilmiş ve ilk üç istihdam şekli tanımlandıktan sonra, bunların dışında kalan kişiler olarak belirtilen işçiler hakkında 657 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmayacağına işaret edilmek suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarında statü hukuku dışında kalan istihdam şekli de benimsenmiş olup, kamuda çalışan işçiler hakkında özel bir yasal düzenleme de öngörülmemiş bulunduğundan bunların iş hukukuna tabi olduklarında kuşkuya yer yoktur.

Olayda, davacının DSİ’nin Adana İli’ndeki işyerinde çalışan işçi olduğu, DSİ Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri için TÜRK- İŞ üyesi TES-İŞ (Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri) Sendikası ile KAMU-İŞ (Kamu İşletmeleri İşverenleri) Sendikası arasında yürürlük süresi 1.3.2003/28.2.2005 olmak üzere bağıtlanan 10. Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesinin “İş ve İşyeri Değişikliği “ başlıklı 58. maddesine göre, belediye hudutları dışındaki işyerlerine daimi olarak nakledilmesinin işçinin yazılı rızasına bağlı olduğu halde, sözkonusu yazılı rızası alınmaksızın Antakya İli’ndeki işyerine nakledilmesi üzerine, görev uyuşmazlığına konu edilen davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Bu duruma göre, davalı İdare ile davacı arasındaki hukuki ilişki İş Kanunu’na tabi hizmet sözleşmesine dayalı olarak kurulmuş bir iş hukuku ilişkisi niteliğini taşıdığından, davacının Toplu İş Sözleşmesi hükümlerine aykırı olarak işyerinin değiştirilmesine ilişkin dava konusu işlemin, idarenin yetkili organı tarafından işveren sıfatıyla tesis edilmiş bir özel hukuk işlemi olduğu açıktır.

Aksine bir düşünce, işverenin salt bir kamu kuruluşu olması nedeniyle, statü hukukuna tabi olmayan personeli hakkındaki tüm yazılı irade beyanlarının idari işlem niteliğinde görülerek, özel hukuk alanına dahil bulunan uyuşmazlıkların da idari yargı denetimine tabi kılınması sonucunu doğurur.

Belirtilen tüm bu hususlara göre ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi ile, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının  çözülmesiyle  İş  Mahkemelerinin görevli kılınmış olması  karşısında,  işçi  olan davacı ile işvereni arasında iş akdinden (Toplu İş Sözleşmesinden) doğan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır. 

                Açıklanan nedenlerle, İş Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir. 

                SONUÇ: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Adana 1. İş Mahkemesi’nin 2.11.2004 gün ve E:2004/1296, K:2004/1664 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 16.5.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS     NO: 2005/26

KARAR  NO: 2005/57

KARAR  TR : 11.7.2005

   (Hukuk Bölümü)

                 

ÖZET    :Eser sözleşmesinin tarafı olan yükleniciye 2001/2862 sayılı Kararnameye göre hesaplanan fiyat farkının ödenmemesinden doğan alacak davasının, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlen-mesinin gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R  

Davacı                       :Onur Elektrik ve İnşaat Taahhüt Tic. San. Ltd. Şti.

Vekili                         :Av. Ö. F.Y.

Davalı                        :Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlüğü

Vekilleri                     :Av. D. Y. S.Av. M. A. 

O  L  A  Y  :Ağrı –Diyadin –Esentepe ve İpek Geçiti ENH ve Transformatör işi, kapalı teklif usulü ile 6.6.2001 günü yapılan ihale sonucunda davacı Firma tarafından yüklenilmiş ve taraflar arasında 18.6.2001 gününde sözleşme imzalanmıştır.

Yüklenici Firma tarafından, yüklenilen işin hakedişlerine 18.8.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2001/2862 sayılı BKK eki Fiyat Farkı Kararnamesinin uygulanması isteğiyle yapılan 22.8.2001 günlü başvuru üzerine, 3.7.2001 ve 22.8.2001 tarihli hakedişler anılan Kararname esaslarına göre düzenlenerek 5.086.880.093.-TL. fiyat farkı hesaplanmış ise de, Erzurum İl Telekom Müdürlüğünce, 21.12.2001 gün ve 32037 sayılı yazı ile, 3.12.2001 günlü Genel Müdürlük emri doğrultusunda 2001/2862 sayılı Kararname öncesinde olduğu gibi sözleşmede yer alan şekliyle fiyat farkları hesaplanmak suretiyle yeniden düzenlendiği belirtilen hakedişlerin 26.12.2001 tarihine kadar imzalanması gerektiği, adıgeçen yükleniciye duyurulmuştur.

Davacı Firma vekili, yüklenilen iş karşılığı 2001/2862 sayılı Kararname gereğince hesaplanarak ödenmesi gereken 5.086.000.000.-TL. fiyat farkı alacağının KDV tutarı ile birlikte 1.8.2001 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte müvekkile ödenmesine hükmedilmesi istemiyle, 30.5.2003 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı Türk- Telekom A.Ş. vekilince, birinci savunma dilekçesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2002/48-80 sayılı kararına göre 2001/2862 sayılı Fiyat Farkı Kararnamesinden doğan davaların idare mahkemelerinde açılması gerektiği ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

ERZURUM 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 8.2.2005 günlü celsesinde E:2003/288 sayı ile, davalı vekilinin görev itirazı reddedilmiştir.

Davalı Türk- Telekom A.Ş. vekilinin, süresi içinde verdiği olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması isteğini içeren dilekçe üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Dava konusu işlemin dayanağı olan “Kamu Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esaslar Hakkında” 88/13181 sayılı ve bu Esaslarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Esaslar Hakkında 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin, Anayasa ve Yasalar ile Bakanlar Kuruluna tanınan düzenleme yetkisi kapsamında idare hukuku alanına giren objektif ve genel düzenlemelerden olduğunun, öğreti ve içtihatlarla da kabul edilmiş bulunduğu, sözü edilen 88/13181 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesine Ekli Esasların (R.G. 20.8.1988-19905) 1. maddesinde “Bu Esasların amacı, kamu sektörüne dahil idarelerin, ihalesi yapılmış ve yapılacak işlerinde ihale usul ve şekillerine göre, fiyat farkı hesabında uygulayacakları esasları tespit etmektir.

Bu Esaslar, idarelerin ihale yolu ile yaptırdıkları işlerde, ihale usul ve şekillerine göre fiyat farkının hesabında uygulayacakları hususları kapsar,” denildiği  “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddesinin (a) bendinde, kararname kapsamında olduğu belirtilen idareler arasında, kamu iktisadi kuruluş ve teşebbüsleri yanında il özel idareleri, belediyeler, döner sermayeler, ofis, banka, fon, birlik, sandık gibi her türlü kamu kurum ve kuruluşları ile özel kanunlarla veya kanunların verdiği yetki ile kurulmuş bulunan tüzel kişilikli kurum ve kuruluşları ile belirtilenlerin bir kısmının iştiraki ile kurulmuş bulunan tüzel kişiliğe sahip kuruluşların sayıldığı; bu Esaslarda değişiklik öngören 2001/2862 sayılı BKK eki Esasların Geçici 17 nci maddesinin 2 nci bendinde, Esasların yürürlüğe girdiği tarihten önce ihale edilen işler ile sözleşmeleri yapılmış ve devam eden işlerde, yüklenicinin, geçici maddelerde getirilen Esasların yürürlük tarihinden itibaren otuz gün içinde hiçbir şart öne sürmeden idareye başvurarak a) İşe, sözleşmelerine göre devam etmek, b) Geçici maddelerde getirilen Esaslara göre işe devam etmek, c) Sözleşmelerin tasfiyesi hallerinden birini istemelerine olanak tanınmış ve aynı Esasların 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında ise, Geçici 17 nci maddenin 2/b. bendindeki uygulamayı seçen yüklenicinin sözleşmesinde, bu Kararnamenin uygulanmayacağını ya da fiyat farkları ödenmeyeceğini belirten hükümler olsa dahi, bu hükümlerin 1.3.2001/31.12.2001 tarihleri arasında uygulanmayacağının öngörüldüğü, kamu idareleri tarafından ihale yoluyla yaptırılan işlerin, yıl içinde oluşan girdi fiyatlarındaki farklar nedeniyle durmasını önlemeye yönelik kamu yararının gerçekleşmesi amacıyla kamu gücüne dayalı ve tek yanlı olarak çıkarılan sözkonusu Kararnameler ve Esasların, bu nitelikleri itibariyle, eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması ve yorumlanması hakkında taraflar arasında yapılan (protokol gibi) özel hukuk düzenlemelerinden olmadıkları ve idare hukuku alanını ilgilendiren genel düzenleyici işlemlerden oldukları, dosyanın incelenmesinden davalı kurumdan yüklenici sıfatı ile iş alan davacı şirketin, sözü edilen 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Fiyat Farkı uygulamasından yararlanmak istemiyle yaptığı başvuruya olumlu yanıt alamaması üzerine hesaplanan ve ödenmesi gerektiği ileri sürülen farkın tarafına ödenmesi istemiyle dava açtığının anlaşıldığı, bu itibarla, ortada eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasından dolayı açılmış bir dava olmayıp, yüklenici tarafından fiyat farkı kararnamesinden yararlanmak için yapılan başvurunun reddi yolunda, kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilen işlem idari işlem niteliği taşıdığından, bu işleme dayalı tazminat istemiyle açılan davanın, görüm ve çözümünde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 nci maddesinin 1-b. bendi uyarınca idari yargı yerlerinin görevli bulunduğu, bu nedenle Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev itirazının reddi yolundaki kararının kaldırılmasının gerektiği gerekçesiyle idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Ağrı- Diyadin- Esentepe ve İpek Geçiti KTS İstasyonu ENH. Trafo işinin, yapılan ihale sonucunda davacı firma tarafından yüklenildiği ve taraflar arasında sözleşme imzalandığı, yüklenici tarafından, 18.08.2001 gün ve 24497 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2001/2862 sayılı Fiyat Farkı kararnamesinden yararlanmak istemiyle yaptığı müracaatın idare tarafından reddedilmesi nedeniyle, Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 5.086.000.000.TL.’nin tahsili için dava açtığının ve davalı idare tarafından görev itirazında bulunulduğunun anlaşıldığı, Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında; idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı,  bir kamu kurumunca yapılacak ihalede, idarede kanunilik ilkesi gereğince, idarenin çeşitli usul kurallarına uyması zorunlu olup; ihale kapsamına giren bir işin veya ihtiyacın belirlenmesi, ihale yönteminin tespiti, ihale ilanı ve ihale kararı alınması sürecinden geçilmesinin gerektiği, tümüyle idarenin kamu gücüne dayanan, re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği ihale işlemleri hakkındaki yargısal denetimin, idare hukuku ilkelerine göre idari yargı yerlerince yapılacağı, ancak, ihalenin kesinleşmesinden sonraki işlemlerin hangi hukuki rejime tabi olacağının tespiti için: bu işlemlerin taraflar arasında akdedilmiş sözleşmenin kapsamında olup olmadığının; bir başka deyişle, davanın sözleşme hükümlerinin uygulanması ve yorumlanmasından doğup doğmadığının incelenmesi gerektiği, olayda, Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlüğü tarafından birim fiyat esasına göre ve kapalı zarfla teklif almak suretiyle ihaleye çıkarılan işin davacı tarafından yüklenildiği ve taraflar arasında “ tarafların eşitliği ve sözleşme serbestisi” ilkelerine dayanan bir eser sözleşmesi imzalandığı; adıgeçen davacının, Bakanlar Kurulu’nca çıkarılan Fiyat Farkı Hesabında Uygulanacak Esaslardan yararlanmak için yaptığı başvurunun, idarece reddedilmesi üzerine uyuşmazlığa konu edilen davanın açıldığının anlaşıldığı, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri aynî hak tesisi ve taşıma işlerinin hangi usul ve esaslara göre yapılacağı hususunda Bakanlar Kuruluna düzenleme yapma yetkisi verilmiş olup, dava konusu işlemin dayanağı olan  “Kamu Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esaslar Hakkında” 88/13181 sayılı ve bu Esaslarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Esaslar Hakkında 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin, Anayasa ve anılan Yasa ile Bakanlar Kuruluna tanınan düzenleme yetkisi kapsamında idare hukuku alanını ilgilendiren objektif ve genel düzenlemelerden olduğunun, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul görmüş bulunduğu, sözü edilen 88/13181 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesine ekli Esasların 1. maddesinde “Bu esasların amacı, kamu sektörüne dahil idarelerin, ihalesi yapılmış ve yapılacak işlerinde ihale usul ve şekillerine göre, fiyat farkı hesabında uygulayacakları esasları tespit etmektir.

Bu esaslar, idarelerin ihale yolu ile yaptırdıkları işlerde, ihale usul ve şekillerine göre fiyat farkının hesabında uygulayacakları hususları kapsar.” denildiği,  “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (a) bendinde belirtilen idareler arasında “kamu iktisadi kuruluş ve teşebbüsleri” ne de yer verildiği, bu Esaslarda değişiklik öngören 2001/2862 sayılı BKK. eki Esasların Geçici 17. maddesinin 2. bendinde, Esasların yürürlüğe girdiği tarihten önce ihale edilen işler ile sözleşmeleri yapılmış ve devam eden işlerde, yüklenicinin, geçici maddelerde getirilen Esasların yürürlük tarihinden itibaren otuz gün içinde hiçbir şart öne sürmeden idareye başvurarak a)İşe, sözleşmelerine göre devam etmek, b)Geçici maddelerde getirilen Esaslara göre işe devam etmek, c)Sözleşmelerinin tasfiyesi hallerinden birini istemelerine olanak tanınmış ve aynı Esasların 5. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, Geçici 17. maddenin 2/b. bendindeki uygulamayı seçen yüklenicinin sözleşmesinde, bu Kararnamenin uygulanmayacağını ya da fiyat farkları ödenmeyeceğini belirten hükümler olsa dahi, bu hükümlerin 1.3.2001/31.12.2001 tarihleri arasında uygulanmayacağına işaret edildiği, kamu idareleri tarafından ihale yoluyla yaptırılan işlerin, yıl içinde oluşan girdi fiyatlarındaki farklar nedeniyle durmasını önlemek şeklindeki kamu yararı amacıyla, kamu gücüne dayalı ve tek yanlı olarak çıkarılan sözkonusu kararnameler ve esasların, bu nitelikleri itibariyle, eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması ve yorumlanması hakkında taraflar arasında yapılan özel hukuk düzenlemelerinden olmadıkları ve idare hukuku alanını ilgilendiren genel düzenleyici işlemlerden oldukları, ortada eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasından dolayı açılmış bir dava bulunmayıp, yüklenici tarafından fiyat farkı kararnamesinden yararlanmak için yapılan başvurunun, idarece işin kararname kapsamına girmediği nedeniyle reddi yolundaki işlem, kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilen idari işlem niteliğini taşıdığından, bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-a maddesi uyarınca görüm ve çözümü idari yargı yerine ait bulunduğu, açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/288 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE   : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Turgut ARIBAL ve Abdullah ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 11.7.2005 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME  : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması üzerine Danıştay Başsavcılığı tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun  davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcısının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, yüklenicinin başvurusu üzerine 2001/2862 sayılı Kararnameye göre hesaplanan ancak Kurumca ödenmeyen fiyat farkı alacağının tahsiline hükmedilmesi isteminden ibarettir.

Kamu ihalelerinde, idarenin yasada belirtilen usul kurallarına uyması zorunlu olup, buna göre ihale kapsamına giren bir işin veya ihtiyacın belirlenmesi, ihale yönteminin tespiti, ihale ilanı ve ihale kararı alınması sürecinden geçilmesi gerekmektedir. Tümüyle idarenin kamu gücüne dayanan, re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği bu tür ihale işlemleri hakkındaki yargısal denetimin, idare hukuku ilkelerine göre idari yargı yerlerince yapılacağı tartışmasızdır.

Ancak, ihalenin kesinleşmesinden sonraki işlemlerin hangi hukuki rejime tabi olaca-ğının tespiti için, bu işlemlerin taraflar arasında akdedilmiş sözleşmenin kapsamında olup olmadığının, bir başka deyişle, davanın sözleşme hükümlerinin uygulanması ve yorumlan-masından doğup doğmadığının incelenmesi gerekmektedir.

2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri aynî hak tesisi ve taşıma işlerinin hangi usul ve esaslara göre yapılacağı hususunda Bakanlar Kuruluna düzenleme yapma yetkisi verilmiş olup, dava konusu işlemin dayanağı olan “Kamu Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esaslar Hakkında” 88/13181 sayılı ve bu Esaslarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Esaslar Hakkında 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin, Anayasa ve anılan Yasa ile Bakanlar Kuruluna tanınan düzenleme yetkisi  kapsamında idare hukuku alanını ilgilendiren objektif ve genel düzenlemelerden olduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul görmüş bulunmaktadır.

Sözüedilen 88/13181 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesine ekli Esasların 1. maddesinde “Bu esasların amacı, kamu sektörüne dahil idarelerin, ihalesi yapılmış ve yapılacak işlerinde ihale usul ve şekillerine göre, fiyat farkı hesabında uygulayacakları esasları tespit etmektir.

Bu esaslar, idarelerin ihale yolu ile yaptırdıkları işlerde, ihale usul ve şekillerine göre fiyat farkının hesabında uygulayacakları hususları kapsar.” denilmiş; bu Esaslarda  değişiklik öngören 2001/2862 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki Esasların Geçici 17. maddesinin 2. bendinde, Esasların yürürlüğe girdiği tarihten önce ihale edilen işler ile sözleşmeleri yapılmış ve devam eden işlerde, yüklenicinin, geçici maddelerde getirilen Esasların yürürlük tarihinden itibaren otuz gün içinde hiçbir şart öne sürmeden idareye başvurarak a) İşe, sözleşmelerine göre devam etmek, b) Geçici maddelerde getirilen Esaslara göre işe devam etmek, c) Sözleşmelerinin tasfiyesi hallerinden  birini istemelerine olanak tanınmıştır.

Kamu idareleri tarafından ihale yoluyla yaptırılan işlerin, yıl içinde oluşan girdi fiyatlarındaki farklar nedeniyle ve kamu yararı amacıyla, kamu gücüne dayalı, tek yanlı olarak çıkarılan sözkonusu kararnameler ve esasların, bu  nitelikleri itibariyle, genel düzenleyici işlemlerden oldukları ve kapsamı ile dayandığı esaslardan doğan uyuşmazlıkların idare hukuku ilkelerine göre idari yargı yerlerinde çözüleceği kuşkusuzdur. Ancak, kararnamenin yükleniciye uygulanmasına ilişkin uyuşmazlıkların taraflar arasında akdedilen sözleşmenin idari yada özel hukuk sözleşmesi olmasına göre hukuki niteliği ile ilgili yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir.

Olayda, davalı Kuruluş tarafından ihalesi yapılan Ağrı-Diyadin-Esentepe ve İpek Geçiti ENH ve Transformatör işinin davacı Firma tarafından yüklenildiği ve taraflar arasında “tarafların eşitliği ve sözleşme serbestisi” ilkelerine dayanan bir eser sözleşmesi imzalandığı; yüklenicinin, Bakanlar Kurulu’nca çıkarılan Fiyat Farkı Kararnamesinden yararlanmak için yaptığı başvuru nedeniyle, davalı Kuruluşça önce Kararname eki Esaslara göre fiyat farkı hesaplanmış ise de bu uygulamadan vazgeçilerek sözleşme hükümlerine göre ödemede bulunulması üzerine, uyuşmazlığa konu edilen alacak davasının açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu duruma göre, ortada kararnamenin konusu, kapsamı ve dayandığı esaslara karşı açılmış bir dava olmayıp, kararnameden doğan haklardan özel hukuk hükümlerine tabi eser sözleşmesinin tarafı olan yüklenicinin yararlanıp yararlanamayacağına ilişkin ve kararname  uygulamasından doğan bir dava bulunması karşısında, bu davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığınca 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine  göre yapılan başvurunun reddi gerekmektedir.  

SONUÇ    : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcılığının BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 11.7.2005 gününde Üyelerden Serap AKSOYLU’nun KARŞI OYU VE OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.                

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS     NO : 2005/47

KARAR NO : 2005/70

KARAR TR. : 10.10.2005

          

          

 

ÖZET  : Emekli tarafından piyasadan temin edilen tıbbi malzemeye ilişkin fatura bedelinin eksik ödenen kısmının Sandıkça ödenmesi istemiyle açılan ve 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk

K A R A R 

Davacı                       : H. G. G.

Vekili                         : Av. M. T. G.

Davalı                        : T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü

Vekili                         : Av. A.S. 

OLAY                       : Emekli Sandığı emeklisi olan davacı, tedavisinde kullanılan tıbbi malzemeleri 18.8.2004 günlü fatura ile bir şirketten satın almış,  bilahare Emekli Sandığı’na verdiği dilekçe ile söz konusu fatura tutarının tarafına ödenmesi talebinde bulunmuş ise de; söz konusu fatura tutarı 2.919.755.818.- lira eksiği  ile davacıya ödenmiştir.

Bunun üzerine davacı vekili tarafından, eksik ödenen 2.919.755.818.- liranın yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle 17.11.2004 tarihinde adli yargı yerinde dava açılmıştır.

Davalı idare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davacının tedavisinde kullanılan ortopedik malzemenin bedelinin eksik ödenmesinin idarelerince tesis edilmiş idari işlem olması nedeniyle uyuşmazlığı  çözümleme konusunda idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 5. SULH HUKUK MAHKEMESİ’nce, 2.3.2005 günlü celsesinde, E:2004/1632 sayı ile, davaya bakma konusunda adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle davalı idare vekilinin yargı yolu itirazının reddine karar verilmiştir.

Davalı idare vekilince, süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dosya örneği, Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Anayasa’nın 125., 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2., 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun geçici 139. maddesi ile Emekli ve Malüllük Aylığı Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen Bakmakla Yükümlü Bulundukları Aile Fertleri, Dul ve Yetim Aylığı Alanların Muayene ile Tedavileri Hakkında Yönetmelik ve tedavi yardımı ile ilgili 4 sıra no’lu 2004 Mali Yılı Bütçe Uygulama Talimatı’nın 1. maddesinden söz ederek, yukarıda belirtilen düzenlemelerde öngörülen tedavi yardımı haklarından yararlanan davacının, ortopedik tıbbi malzeme bedelinin tamamının ödenmesi istemiyle açtığı dava, İş Kanunu yada özel hukuk hükümlerine tabi iş akdinden doğmayıp, idare hukuku alanına ilişkin sözü geçen düzenlemelere dayalı olduğundan, uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait bulunduğunu, bu nedenle, Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin davalı idarenin görev  itirazının  reddine ilişkin kararının kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini  Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Anayasa’nın 125., 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2., 5434 sayılı T.C.  Emekli Sandığı Kanunu’nun geçici 139. maddesi ile Emekli ve Malüllük Aylığı Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen Bakmakla Yükümlü Bulundukları Aile Fertleri, Dul ve Yetim Aylığı Alanların Muayene ile Tedavileri Hakkında Yönetmelik ve tedavi yardımı ile ilgili 4 sıra no’lu 2004 Mali Yılı Bütçe Uygulama Talimatı’nın 1. maddesinden söz ederek,  yukarıda belirtilen düzenlemelerde öngörülen tedavi yardımı  haklarından yararlanan davacının, ortopedik tıbbi malzeme bedelinin eksik ödenmesi nedeniyle açtığı dava, taraflar arasında düzenlenen bir sözleşmeden kaynaklanmayıp, idarenin kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği idari işlem niteliğini taşıdığından, bu işleme karşı açılan davanın görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait bulunduğu, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının yaptığı başvurunun kabulü ile Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Dr.Atalay ÖZDEMİR, M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 10.10.2005 günlü toplantısında;

1-İLK İNCELEME :  Dosya   üzerinde  2247   sayılı  Yasa’nın  27. maddesi     uyarınca    yapılan

incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması üzerine Danıştay Başsavcılığı tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenme-sine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcılığının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan;ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Emekli Sandığı emeklisi olan davacıya, piyasadan satın aldığı tıbbi malzeme tutarının eksik ödenen kısmının yasal faizi ile birlikte davalı  Sandık’tan tahsili istemiyle açılmıştır.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun değişik Geçici 139. maddesinde, emekli, âdi malüllük veya vazife mâlüllüğü aylığı bağlanmış olanlar ile diğer sayılanların, Kanunla düzenlenecek genel sağlık sigortası kapsamına alınacakları tarihe kadar, hastalanmaları halinde resmi veya özel sağlık kurum veya kuruluşlarında yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslara göre muayene ve tedavi ettirilecekleri, muayene, tetkik, tahlil ve tedavilerin usul, şekil ve şartları ile fiyatları, bu hususlarda ilgili kurum ve kuruluşlara ve Sandığın ödeme ve tahsilat işlemini yapacak bankalara verilecek görevler ve bunlarla ilgili esasların Sandıkça hazırlanıp Maliye Bakanlığınca onaylanacak yönetmelikle tespit olunacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hükme dayanılarak hazırlanan ve 6.9.2003 gün ve 25221 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Emekli ve Malüllük Aylığı Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen Bakmakla Yükümlü Bulundukları Aile Fertleri, Dul ve Yetim Aylığı Alanların Muayene ile Tedavileri Hakkında Yönetmelik, emekli, malüllük aylığı alanlarla, bunların kanunen bakmakla yükümlü bulunduğu aile fertlerinin, dul ve yetim aylığı alanların, sağlık kurum ve kuruluşlarında muayene ve tedavilerini sağlamak amacıyla düzenlenmiş ve Yönetmelik’te,muayene ve tedavilerin usul, şekil ve şartları ile fiyatlarının tespiti, bu hususta ilgili kurum ve kuruluşlara ve Sandığın ödeme ve tahsilat işlemlerini yapan bankalara verilecek görevler ve bunlarla ilgili esaslara yer verilmiş olup, Yönetmeliğin 30. maddesinde, sağlık kurulu raporu ile gerekli görülen çeşitli ortez, tıbbi cihaz ve malzeme bedellerinin Sandıkça tespit edileceği ve bu malzemelerin bedelinin hak sahibine kullanıldığı veya teslim edildiği tarih esas alınarak ödeneceği, çeşitli ortez, tıbbi cihaz ve malzemeler için Sandıkça saptanan fiyatların azami fiyatlar olduğu, daha düşük fiyattan alındığının tespiti halinde bu fiyattan ödeneceği belirtilmiştir.

Öte yandan; 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun değişik Geçici 139. maddesi gereğince (Yönetmeliklerindeki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla) tedavi giderleri karşılanan kişiler hakkında da uygulanan tedavi yardımına ilişkin 4 sıra no’lu 2004 Mali Yılı Bütçe Uygulama Talimatı’nın 19.2. maddesinde, Talimat eki (EK-5/A) listesi dışında kalan ve reçete edilmek suretiyle hasta tarafından hastane dışından temin edilen tıbbi malzeme bedellerinin, sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmek kaydıyla sosyal güvenlik kuruluşlarınca belirlenen protokol fiyatı üzerinden, protokol fiyatı yok ise yapılacak piyasa araştırması sonucu bulunacak en düşük bedel üzerinden ödeneceği açıklamasına yer verilmiştir.

Olayda, Emekli Sandığı emeklisi olan davacı tarafından, tedavisinde kullanılan bir kısım tıbbi malzeme hastane dışından fatura karşılığı temin edilerek, fatura tutarının ödenmesi davalı idareden talep edilmiştir. Davalı idare tarafından, yukarıda yer alan düzenlemelere dayanılarak fatura bedelinin davacıya eksik ödenmesi işleminin, kamu gücüne dayalı, resen ve tek yanlı olarak tesis edilen bir idari işlem niteliğini taşıdığı kuşkusuzdur.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Buna göre, idarenin fatura bedelinin davacıya eksik ödenmesi yolundaki idari işleminden dolayı kişisel hakkın ihlal edildiği nedeniyle açılan ve 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcılığınca yapılan başvurunun kabulü gerekmektedir. 

SONUÇ     : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen 2.3.2005 gün ve E: 2004/1632 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA , 10.10.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/49

KARAR  NO: 2005/71

KARAR  TR :10.10. 2005

  (Hukuk Bölümü)

 

 

ÖZET   :Belediyenin görevi olan kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davanın, hizmet kusuru esasına göre İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

 K A R A R 

Davacı                       : T. H.

Vekili                         : Av. N. Y.

Davalı                        : Osmangazi Belediye Başkanlığı

Vekili                         : Av. S. Y. Y. 

O  L  A  Y  : Stabilize ocağı işleten davacı tarafından, stabilize ocağının batı kısmında kaçak yapılaşma ile oluşan Bağlarbaşı Mahallesinin Ördeklik mevkii kısmının, henüz kanalizasyonunun olmadığı 1998 yılının Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında aşırı yağışlar sonucu sular altında kaldığı ve Belediyece bu suyun kendisine ait stabilize ocağındaki çukura boşaltıldığı iddia edilerek, suyun çukurdan boşaltılması için gerekli olan masrafın tespiti Sulh Hukuk Mahkemesi’nden istenmiştir.

Bilahare, davacı vekilince, Sulh Hukuk Mahkemesi’nce yaptırılan tespitte bu masrafın 75.992.580.000.- lira olarak belirlendiği belirtilerek, söz konusu tutarın tespit tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle, 6.10.2000 tarihinde adli yargı yerinde dava açılmıştır.

BURSA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 23.9.2004 gün ve E:2004/277; K:2004/475 sayı ile, davanın kısmen kabulü yolundaki 9.4.2002 gün ve E: 2000/1054; K:2002/414 sayılı kararının temyiz edilmesi üzerine,  belediyenin yağmur suyu toplama kanalları olmadığından, su baskınlarını önlemek amacıyla yağmur sularının davacıya ait ocağa akıtıldığı ve boşaltılmadığının ileri sürüldüğü, yağmur suyu toplama kanalı yapmak, su baskınına karşı önlem almak, herhangi bir yerde biriktirilen yağmur sularının kimseye zarar vermeyecek şekilde boşaltılmasını sağlamak gibi hususların belediyeye yasa ile verilmiş olan kamu görevi içine girdiği, davalının belirtilen görevlerini hiç yapmadığı veya noksan yaptığı belirtilerek tazminat istendiğine göre, davanın hizmet kusurundan kaynaklanan tam yargı davası niteliğini taşıdığı, böyle  bir davanın ise adli yargıda görülmesinin olanaklı olmadığı, bu nedenle işin esasının incelenmesinin yerinde bulunmadığı gerekçesiyle YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 5.3.2003 gün ve E:2002/10676; K:2003/2179 sayılı kararıyla bozulması üzerine bozma kararına uymak suretiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 1.2.2005 gün ve E:2005/31; K:2005/672 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

Davacı vekilince, bu kez, 75.992.580.000.- liranın tespit tarihi olan 6.7.1999 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle, 24.3.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açılmıştır.

BURSA 3. İDARE MAHKEMESİ; 12.4.2005 gün ve E:2005/367 sayı ile, olaydaki belediye eyleminin haksız fiil olduğu, idari işlem ve eylem niteliği taşımadığı, davanın da hizmet kusuru kuramına değil, haksız fiil esaslarına dayandırıldığı, bu fiili ve hukuki durumda ise davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu, idari yargının görevli olmadığı, ancak, adli yargı yerince daha önce görevsizlik kararı verildiğinden ve bu kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Dr.Atalay ÖZDEMİR, M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 10.10.2005 günlü toplantısında;

1-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri arasında görev uyuşmazlığının  esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu dosyadaki belgeler okunduktan; İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten, sonra  GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının işlettiği stabilize ocağa Belediyece tahliye edilen yağmur sularının boşaltılması masrafları karşılığının davalı Belediyeden tahsiline hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinde, beldenin plana ve programa  uygun, 13 Mayıs 1926 tarih ve 839 numaralı Kanun’a ve diğer hususi ahkama tevfikan lağım ve çukurlarını inşa ve tamir etmek ve ettirmek; bahçe, tarla, bostanların ve umumi yerlerin su birikintilerini kurutmak ve kurutturmak, belediyenin görevleri arasında sayılmış; 13.7.2005 tarih ve 25874 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3.7.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin yetkileri ve imtiyazları” başlıklı 15. maddesinin (e ). bendinde de, atık su ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasını sağlamak ve bunlar için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek ve işlettirmek, belediyenin yetkileri arasında gösterilmiştir.

İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projenin hukuka aykırı olduğu nedeniyle iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak davalar ile idarenin aynı plan ve projeye  göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak  davaların görüm ve çözümünün, iptal ve tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men’i  ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Olayda, stabilize ocağı işleten davacı tarafından, stabilize ocağının batı kısmında kaçak yapılaşma ile oluşan Bağlarbaşı Mahallesinin Ördeklik mevkii kısmının, henüz kanalizasyonunun olmadığı 1998 yılının Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında aşırı yağışlar sonucu sular altında kaldığı ve Belediyece bu suyun kendisine ait stabilize ocağındaki çukura boşaltıldığı, ancak, Belediye tarafından daha sonra bu suyun çukurdan boşaltılmadığı nedeniyle zarara uğradığı  ileri sürülmektedir.

Bu durumda, sular altında kalan mahalledeki suyun kendisine ait stabilize ocağındaki çukura boşaltıldığı yolundaki davacı iddiası dikkate alınarak, belediyenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak dava açıldığının kabulü gerekir.

Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

Belirtilen durum karşısında, davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden, idare Mahkemesince yapılan başvurunun reddi gerekmektedir.       

  

SONUÇ     : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bursa 3. İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN REDDİNE, 10.10.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/59

KARAR  NO: 2005/77

KARAR  TR : 10.10.2005

 (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET  :Rayiç bedele itiraz davası sonucunda verilen ve kesinleşen adli yargı kararı gereğince davacıya ödenen fark bedele ilişkin olarak açılan müstakil faiz davasının da ADLİ YARGI YERİNDE çözüm-lenmesinin gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

Davacı                       : Ş. K.

Vekili                         : Av. İ. H.

Davalı                        : Çevre ve Orman Bakanlığı 

O  L  A  Y  : A) Antalya İli, Merkez Duacı Köyünde, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B. maddesine göre orman sınırları dışına çıkarılarak Hazine adına tescil edilen yerlerden 725 ve 958 sayılı parsellerin 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun’a göre hak sahibi olarak belirlenen Şevket Karakaya tarafından, 2924 sayılı Yasa’ya göre oluşturulan Bedel Takdir Komisyonunca toplam 18.727.600.000.-TL. olarak tespit edilen rayiç bedele karşı adli yargıda açılan itiraz davasında; ANTALYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce 25.12.2000 gün ve E: 1999/426, K:2000/2233 sayı ile, davanın kısmen kabulüne ve rayiç bedelin toplam 2.379.832.708.- liraya indirilmesine karar verilmiş; bu karar, YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 7.6.2001 gün ve 2001/2243-6043 sayılı kararıyla onanmak ve karar düzeltme isteği de aynı DAİRE’nin 2.10.2001 gün ve 2001/8363-8935 sayılı kararıyla reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

B) Davacı vekili, kesinleşen yargı kararı ile fazladan ödendiği saptanan 16.347.767.292.-TL. bedel farkının davalı tarafından müvekkiline iade edildiği ancak faizinin verilmediğinden bahisle, bedel farkına ilişkin asıl alacağın ödendiği tarihe kadar işleyen 16.750.000.000.-TL. faiz alacağının, işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 11.7.2002 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

ANTALYA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 9.6.2003 gün ve E:2002/770, K:2003/536 sayı ile, Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 1999/426 esas 2000/2233 karar sayılı dava dosyasının incelenmesinden, tarafların aynı olduğu, Duacı Köyü 725 ve 958 parsel sayılı taşınmazlar için rayiç bedelin indirilmesi ve muarazanın giderilmesi davası açıldığı ve yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulü ile taşınmazın davacıya satış bedelinin toplam 2.379.832.708.-TL. ye indirilmesine karar verildiği ve kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay tarafından onandığının görüldüğü; davanın 6831 sayılı Orman Kanunun 2/B maddesi uyarınca orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki Kanuna göre belirlenen hak sahiplerine satışı idarece tespit edilen bedel sonucu tespit edilen bedele yapılan itiraz davasında mahkemece belirlenen ve iadesine hükmolunan bedelin faizinin tahsiline ilişkin bulunduğu; 2924 sayılı Yasaya dayanılarak Bakanlar Kurulunca çıkarılan Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Yönetmeliğin 47. maddesinde “25. maddede açıklandığı şekilde tespiti yapılan taşınmazların rayiç bedeli 29. maddeye göre oluşturulacak komisyon tarafından tespit ve ilan edilir. Bu bedel ilandan sonra değiştirilemez tespit edilen bedele karşı adına tespit yapılan şahıslarca 60 gün içinde itiraz davası açılabilir” biçiminde düzenleme yapıldığı; faiz alacağına konu olan taşınmazın, 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi yolu ile orman alanı dışına çıkarılıp Orman Bakanlığının istemi üzerine Hazine adına tescil edilen ve daha sonra 2924 sayılı Kanunun amacına uygun olarak takas ve satış işlemleri yapılmak üzere Orman Bakanlığı emrine verilen yerlerden olup, bu tür taşınmazların Orman Bakanlığı emrine verilmekle  MK. anlamındaki özel mülkiyetten çıkıp ayrı bir statü aldığı, yani yasa gereği “tahsisle” idare hukuku mülkiyetinin oluştuğu; faizin, asıl alacağın “fer’i” niteliğinde olduğu; görevli mahkemenin belirlenmesinde asıl alacağı izleyeceği ve görevli mahkemeyi asıl alacak ile çekişmeyi çözümlemekle yükümlü olan mahkemenin belli edeceği; asıl alacaktan bağımsız olarak davanın açılması halinde de faizin “asıl alacağın kaderine bağlı olması” ilkesinin geçerliliğini koruduğu, HMUK. nun 1. maddesindeki temel kuralın değişmeyeceği, faizle ilgili çekişmeyi halletmekle görevli olan mahkemenin, temel alacakla ilgili çekişmeyi halletmekle görevli olan mahkeme olduğu gerekçesiyle ve görev hususunun yargılamanın her aşamasında resen gözetileceğinden bahisle, davanın yargı yolu bakımından reddine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekilinin, aynı istekle, 14.1.2005 gününde bu kez idari yargı yerinde açtığı davada;

ANTALYA 2. İDARE MAHKEMESİ; 27.1.2005 gün ve E:2005/54, K.2005/116 sayı ile, Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun kurala bağlandığı; buna göre idarenin, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerden doğan hak ihlalini tam olarak gidermek, diğer bir ifadeyle hakları ihlal edilenlerin uğradığı gerçek zararları tazmin etmekle yükümlü bulunduğu; idari yargıda tam yargı davası ile, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerden dolayı idarenin tazmin yükümlülüğü gerçekleşmiş zararlar göz önüne alınarak para cinsinden tayin edildiğinden, faizin gerçek zararların giderilmesi bakımından bir tazmin şekli olarak karşımıza çıktığı; hukukumuzda faizin, alacağın bir unsuru olmayıp, hukuki niteliği itibariyle asıl alacağı genişleten fer’i bir hak, ayrı bir alacak olduğu; nitekim hukuk yargılamasında, asıl alacaktan bağımsız nitelikte olmasına ve belirli koşullarda asıl alacaktan bağımsız olarak talep ve dava edilebileceği gibi üçüncü kişiye temlik edilebilmesine karşılık, idari yargılamada faizin bir tam yargı davasının konusunu oluşturan alacağa sıkı sıkıya bağlı olarak talep ve dava olunabildiği; olayda, 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki Kanuna göre hak sahibi tespit edilen davacının, davalı idarece tespit edilen rayiç bedele karşı (fazla olduğu gerekçesiyle) açmış olduğu davada Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:1999/426, K:2000/2233 sayılı ilamı ile rayiç bedelin düşürüldüğü, anılan kararın kesinleşmesi sonucunda davacı tarafça davalı idareye fazladan ödenmiş bulunan meblağın faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunulduğu, başvuru sonucunda davalı idarece sadece fazladan tahakkuk ettirilen 16.347.767.292.-TL. nın davacıya ödendiği, ancak faizinin ödenmediği, bunun üzerine de söz konusu faiz alacağının da tahsili amacıyla bakılmakta  olan davanın açıldığı anlaşılmış ise de, bilindiği üzere idari yargılamada dava türlerinin iptal ve tam yargı davaları olmak üzere iki kategoride tasnif edildiği, yine uygulamada faizin bir tam yargı davası ile birlikte talebi olağan bir yol olmakla birlikte, sadece incelemeye konu “müstakil faiz istemli”  davaların belirtilen idari dava türleri arasında yer almadığı; bu durumda, iş bu dava konusu faizin asıl alacağın Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu  yapılarak bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması karşısında,  bu asıl alacağın faizinin de asıl alacağa ilişkin uyuşmazlığı çözen adli yargı yerince çözümlenmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Dr.Atalay ÖZDEMİR, M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 10.10.2005 günlü toplantısında;

1-İLK  İNCELEME :   Dosya    üzerinde    2247     sayılı   Uyuşmazlık   Mahkemesinin

Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un   27.  maddesi   uyarınca   yapılan incelemeye göre adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Savcı İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ’nin davada adli yargının görevli olduğu; Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in ise davanın  idari yargıda çözümlenmesi gerektiği  yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, hak sahibine satılan taşınmaz hakkında takdir edilen bedelin indirilmesi yolunda verilen ve kesinleşen ilâm ile doğan alacağın tahsil olunduğu tarihe kadar işlemiş faizinin ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, buna göre idare, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerinden doğan hak ihlâlini tam olarak gidermek; diğer bir ifadeyle hakları ihlâl edilenlerin uğradığı gerçek zararları tazmin etmekle yükümlü bulunmaktadır.

Nitekim, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesine göre, ilgililerin haklarını ihlâl eden bir idari işlem dolayısıyla idari yargı yerlerinde doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilmeleri olanaklıdır.

İdari yargıda, tam yargı davası ile, hukuka aykırılığı saptanan işlem ve eylemlerden dolayı idarenin tazmin yükümlülüğü gerçekleşmiş zararlar gözönüne alınarak para cinsinden tayin edildiğinden, faiz, gerçek zararların giderilmesi bakımından bir tazmin şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.

2577 sayılı Yasa’nın 12. maddesine göre ilgililerin haklarını ihlâl eden bir idari işlem dolayısıyla bu işleme karşı açtıkları iptal davasının sonuçlanması üzerine açacakları tam yargı (ve benzeri) davasının görüm ve çözümünde, iptal davasına bakan yargı merciinin görevli olduğu kuşkusuzdur.

Ancak, 2924 sayılı Yasa’nın 15. maddesine göre rayiç bedelin tespitine ilişkin Bedel Takdir Komisyonu kararı idari işlem niteliğini taşımakta ve bu işleme karşı açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekmekte ise de, olayda, davacı tarafından rayiç bedel tespitine karşı adli yargı yerinde dava açılmış ve bu yargı yerince de işin esası hakkında verilen kararın kesinleşmiş olması karşısında, ortada bir idari dava türüne bağlı olarak açılmış dava bulunduğundan sözetmek olanaksızdır.

Bu durumda, rayiç bedele itiraz davası sonunda adli yargı yerince hüküm altına alınan asıl alacaktan bağımsız olarak talep edilen faiz davasının da adli yargı yerinde görülüp çözümleneceğinin kabulü gerekir.

Açıklanan nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

 

SONUÇ   :Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 9.6.2003 gün ve E:2002/770, K:2003/536 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 10.10.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/63

KARAR  NO: 2005/78

KARAR  TR :10.10 2005

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET :ÖSYM Sınav Giriş Belgesinin sınav tarihinden önce adrese ulaştırılmaması nedeniyle Posta İdaresi aleyhine açılan tazminat davasının, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

Davacı                       : T. B. S.

Vekili                         : Av. B.D.

Davalı                        : PTT Genel Müdürlüğü

Vekili                         : Av. C. Ö. T. 

O  L  A  Y  : 2003 yılı Üniversite sınavına girmek için başvuruda bulunan davacı, sınav giriş belgesi sınavın yapıldığı 15.6.2003 tarihine kadar adresine ulaşmadığı için sınava girememiştir.

Sınava giriş belgesinin, 17.6.2003 tarihinde adresine ulaşması üzerine bu gecikmenin nedenini soran davacıya, Yalova PTT Merkez Müdürlüğü, ÖSYM çıkışlı 9.6.2003 kabul tarihli normal gönderinin 17.6.2003 tarihinde davacının adresindeki posta kutusuna bırakıldığını bildirmiştir.

Bunun üzerine, davacı vekilince, davacının manevi zarara uğradığı belirtilerek 50 milyar lira manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle, adli yargı yerinde dava açılmıştır.

YALOVA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 19.7.2004 gün ve E:2004/987; K:2004/476 sayı ile, davalının sınav giriş belgesini davacının belirtilen adresine sınav tarihinden sonra geç ulaştırmasının bir hizmet kusuru olduğu, hizmet kusurundan doğan bu davalara bakmaya mahkemelerinin değil, idare mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, aynı istekle bu kez, 20.9.2004 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

BURSA 3. İDARE MAHKEMESİ; 15.6.2005 gün ve E: 2005/514 sayı ile, 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesi ile 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 1., 46., 48., 49. ve 50. maddelerinden söz ederek, anılan Kanun’da 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de yer alan kurumun özel hukuk hükümlerine tabi olduğu kuralından farklı olarak istisnai bir düzenlemeye yer verilmediği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinden bahisle, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan davalı idarenin kendi personeli dışındaki üçüncü kişilerle olan münasebetlerinin özel hukuk hükümlerine tabi olması karşısında, davacıya ait sınav giriş belgesinin süresinde adresine teslim edilmemesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen manevi zararın tazminine ilişkin bu uyuşmazlığın görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görev alanında kaldığı sonucuna varıldığı, ancak, adli yargı yerince daha önce görevsizlik kararı verildiğinden ve bu kararın kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE  : Uyuşmazlık   Mahkemesi  Hukuk  Bölümü’nün,  Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında,  Üyeler: Dr.  Atalay  ÖZDEMİR,  M.  Lütfü  ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H. Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 10/10/2005 günlü toplantısında;

I-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri arasında görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ :Raportör– Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten, sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 2003 yılı Üniversite sınavına girmek için başvuruda bulunan, ancak, sınav giriş belgesinin sınav tarihinden iki gün sonra adresine ulaşması nedeniyle sınava giremeyen davacının, manevi yönden zarara uğradığı ileri sürülerek manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

1953 tarih ve 6145 sayılı Kanun ile “Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi” kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı Kanun’la değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmış; 27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Kanun ile de “Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü” adını almış olup, 22.2.2000 tarih ve 23972 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ana Statü’nün “Hukuki Bünye” başlıklı 3. maddesinin 1 numaralı bendinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü’nün, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu belirtilmiş ve aynı maddenin 2 numaralı bendinde de, 233 sayılı KHK ve bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret edilmiştir.

Buna göre, Posta ve Telgraf Teşkilatı, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kuruluşu ise de, 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılındığı açıktır.

Bu durumda, posta hizmetini yürüten Kuruluş ile bu hizmetten yararlananlar arasındaki hukuki ilişkinin, Kuruluşun günlük iktisadi faaliyetlerinden doğan bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığında kuşkuya yer yoktur.

Nitekim, posta faaliyeti sırasında doğan zararlardan dolayı Kuruluşun sorumluluğu ve sınırları ile ödenecek tazminatın miktarları, 1950 tarih ve 5584 sayılı Posta Kanunu’nun IV. Bölümünde yer alan 46-55. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Belirtilen durum karşısında, olayda bir idari işlem ya da eylemden doğmuş bir zarar sözkonusu olmayıp, posta alıcısının uğradığı zarardan dolayı Kuruluşun tazmin yükümlülüğünün saptanmasına ilişkin bulunan davanın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

  

SONUÇ   :Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bursa 3. İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Yalova 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.7.2004 gün ve E:2004/987; K:2004/476 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 10.10.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/55

KARAR  NO: 2005/82

KARAR  TR :14.10. 2005

  (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET: Özelleştirilen Bankada çalışmasını sürdüren personelin iş akdinin feshi üzerine özelleştirme öncesi sözleşmeli personel olarak çalıştığı dönem için talep ettiği kıdem tazminatından doğan davanın, iş hukuku hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

 

K A R A R 

Davacı                       : N.K.

Vekilleri                     : Av. A. Ş.-Av. Ş. A. M.

Davalı                        :Etibank A.Ş. (Bayındırbank A.Ş.) Genel Müdürlüğü

Vekilleri                     : Av. E. G.-Av. Y. K.

OLAY                       : Davacı, Etibank'ta sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken, Etibank Bankacılık A.O.’nın hisselerinin tümünün satıldığı 2.3.1998 tarihinde özelleştirildiğinde, görevine devam etmek istemesi ve Genel Müdürlükçe bu isteğinin kabul edilmesi sonucunda, 1.4.1998 tarihi itibariyle Etibank A.Ş.'ye nakil suretiyle ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun geçici 192. maddesine göre emeklilik hakları yönünden bu Sandığa tabi olmak üzere, özelleştirilen şirkette çalışmaya devam etmiştir.

Bu arada, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 27.10.2000 tarih ve 24213 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 86 no'lu kararı ile, Etibank A.Ş.'nin, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına dayanılarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesine karar verilmiştir.

Bilahare, Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü’nce davacının hizmet akdi 3.8.2001 tarihi itibariyle feshedilmiş ve 1475 sayılı İş Kanunu’nun 13 ve.14. maddeleri gereğince, ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve izin ücreti ödenmiştir.

Davacı vekili, davacının 16.6.1986 tarihinde işe başladığı halde, kıdem tazminatının, bankanın Özelleştirme İdaresi’ne devredildiği 1998 tarihinden itibaren sadece 3 yıl üzerinden hesaplanarak eksik ödendiğini, fazla çalışma ücretinin ise ödenmediğini ileri sürerek bir milyar lira kıdem tazminatı ile bir milyar lira fazla çalışma ücreti olmak üzere toplam iki milyar liranın yasal faizi (kıdem tazminatı için mevduata uygulanan en yüksek faiz) ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle 24.8.2001 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır. Daha sonra, kıdem tazminatı miktarını ıslah suretiyle 9.316.441.731.- liraya çıkarmıştır.

İZMİR 4. İŞ MAHKEMESİ; 22.9.2004 gün ve E:2004/556; K:2004/687 sayı ile, davanın, fazla mesai ücreti istemine ilişkin kısmının reddi, 9.316.441.731.-lira brüt kıdem tazminatının, akdin sona erdirildiği tarihten itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte davacıya ödenmesi yolundaki 30.12.2002 gün ve E:2001/873; K:2002/925 sayılı kararının davalı banka tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyadaki belgelerden, davacının 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenen sözleşmelerle çalıştırıldığının görüldüğü, bu çalışma şeklinin 1.4.1998 tarihindeki özelleştirme işlemine kadar devam ettiği, mahkemenin, davacının bu dönemde 1475 sayılı İş Kanunu kapsamında çalıştığını kabul ederek tüm çalışma süresi üzerinden kıdem tazminatını hüküm altına aldığı, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de KİT'lerde, üç türlü personel öngörüldüğü, sözleşmeli personelin, belirli bir sözleşme ile çalışan, işçi ve memur statüsünde olmayan personel biçiminde tanımlandığı, 308 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde de aynı belirlemenin yapıldığı, belirtilen Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre çalıştırılan bu kişilerle yapılan sözleşmelerin niteliğinin önem taşıdığı, doktrinde ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da bu sözleşmenin idari bir sözleşme olduğunun benimsendiği, sözleşmeli olarak çalıştırılacak kişinin statüsü, sözleşmenin kapsamı ve çalışma koşullarının Kanun Hükmünde Kararname ile belirlendiği, mahkemenin kabul ettiği şekilde taraflar arasındaki sözleşmenin 1475 sayılı İş Kanunu’nun belirttiği koşullarda düzenlenmiş bir sözleşme olarak kabulünün    mümkün olmadığı, sözleşmelerde, Kanun Hükmünde Kararnamedeki düzenlemeye paralel olarak, sendikalara üye olamayacaklarının, sendikal faaliyette bulunamayacaklarının, greve katılamayacaklarının, görevleri ile ilgili olarak kuruma verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi olduklarının, görevleri sırasında öğrendikleri yazılı bilgi ve belgeleri görevden ayrılmış olsalar bile, izin olmadan açıklayamayacaklarının düzenlendiği, sözleşmelerin diğer maddeleri de incelendiğinde Kanun Hükmünde   Kararnamenin   esas  alındığının  görüldüğü, bu  durumda, taraflar  arasındaki sözleşmelerin   idari   nitelikteki  sözleşmeler  olarak  kabulü   ile  görevsizlik  kararı   vermek gerekirken işin esasına girilerek hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle YARGITAY 9.  HUKUK DAİRESİ'nin  13.4.2004  gün  ve  E:2004/7175;   K:2004/8506  sayılı  kararıyla  bozulması  üzerine  bozma  kararına  uymak suretiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez T.C.Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nı da hasım göstermek suretiyle 9.316.441.731.-lira tutarındaki brüt tazminatın akdin sona erdirildiği tarihten itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsili istemiyle 25.1.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 1. İDARE MAHKEMESİ; 27.4.2005 gün ve E:2005/71 sayı ile, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesi ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinden söz ederek, olayda, özelleştirmeden önce Emekli Sandığı’na tabi sözleşmeli personel olarak Etibank A.Ş.'de görev yapan davacının, anılan bankanın özelleştirme kapsamına alınması üzerine 4046 sayılı Yasa uyarınca başka bir kamu kurumuna nakledilmeyi kabul etmeyerek kendi isteğiyle özelleştirilen ve özel hukuk tüzel kişiliği statüsünü alan bankada 1475 sayılı Yasa uyarınca, 1.4.1998 tarihinden itibaren iş akdine bağlı olarak çalışmaya başladığının anlaşıldığı, davacının, KİT statüsünde iken 16.6.1986 tarihi ile 1.4.1998 tarihleri arasında çalıştığı döneme ilişkin olarak talep edebileceği toptan ödemenin kıdem tazminatı değil, ancak diğer koşulların varlığı halinde ödenebilecek olan emekli ikramiyesi olduğunun açık bulunduğu, bakılan davanın başlangıcını, davacının, anılan dönem için (1986-1998) 1475 sayılı İş Kanunu'na göre, Etibank A.Ş. olarak faaliyet göstermekte iken daha sonra Bayındırbank adını alan ve özel hukuk hükümlerine tabi olduğu kuşkusuz olan bankadan kıdem tazminatı verilmesi istemiyle adli yargı yerinde açtığı davanın oluşturduğu, bu durumda, İş Kanunu hükümlerine göre ve tamamen özel hukuk hükümlerine tabi bir kurumdan kıdem tazminatı istenmesi, davacının kapsam dışı personel olmaması ve dolayısıyla bu döneme ilişkin olarak herhangi bir kamu kurumuyla İş Kanunu'nda düzenlenen kıdem tazminatı ilişkisinin bulunmaması karşısında, davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği, idari yargı yerlerinde açılan tam yargı davalarının niteliği ve bu nitelikleri itibariyle bu davalarda husumetin başka bir kuruluş veya idareye yöneltilebilmesine olanak bulunmaması karşısında, aksi yöndeki bir düşünceyle davaya bakılmasının, idare mahkemesince, özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişi aleyhine tazminat hükmü kurulması gibi bir sonucu doğuracağı, bu durumu ise idare hukuku ilkeleri ile bağdaştırmaya olanak bulunmadığı, her ne kadar mahkemelerinde açılan davada, T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da hasım olarak gösterilmiş ise de, bu durumun uyuşmazlığın niteliğini değiştirmediği, uyuşmazlığın, davacıya anılan döneme ilişkin olarak kıdem tazminatı verilip verilemeyeceği hususundan kaynaklandığı, bu durumda, adli yargı yerince daha önce görevsizlik kararı verildiğinden ve bu kararın kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa'nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına, bu konuda karar verilinceye değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 14/11/2005 günlü toplantısında;

l- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, adli yargı yerinde Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü aleyhine ve idari yargı yerinde ise Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü ve T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı aleyhine dava açılmış olması nedeniyle, adli ve idari yargı yerleri arasında davalı Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü aleyhine açılan dava yönünden uyuşmazlıkta “tarafların aynı olması” koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa'nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu  ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri arasında görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

ll- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Etibank’ta sözleşmeli personel olarak 16.6.1986 tarihinde işe başlayan davacının, 16.6.1986 tarihi ile bankanın Özelleştirme İdaresi’ne devredildiği 1998 yılı arasındaki süre için faizi ile birlikte kıdem tazminatına hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

233 sayılı KHK hükümlerine tabi bir iktisadi devlet teşekkülü olan Etibank'ın bünyesinden ayrılan ve özelleştirme programına alınan "Etibank Bankacılık Anonim Ortaklığı"nda kamuya ait bulunan (% 100) hisselerin tamamının, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca 13.1.1998 tarih ve 11 sayı ile satışına karar verilmesi ve Özelleştirme İdaresi ile alıcı Medya İpek Holding Anonim Şirketi arasında 2.3.1998 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi’nin imzalanması üzerine özelleştirme süreci tamamlanmış olup, Etibank Bankacılık A.O., aynı zamanda yürürlük tarihi olan imza tarihi itibariyle Etibank A.Ş. ismiyle özel hukuk tüzel kişiliğine dönüşmüştür.

Etibank Bankacılık A.O.'nda 399 sayılı KHK hükümlerine tabi sözleşmeli personel olarak çalışmış olan davacı, özelleştirme sürecinin tamamlanması üzerine, talepte bulunduğu 1.4.1998 tarihi itibariyle Etibank A.Ş.'ye nakil suretiyle iş hukukuna tabi olarak çalışmaya başlamış; fakat sosyal güvenlik yönünden, 5434 sayılı Yasa'nın 192. maddesi ile tanınan olanaktan yararlanarak Emekli Sandığı ile ilgisini sürdürmüştür.

Bu duruma göre, özelleştirmenin tamamlandığı andan itibaren, gerek Bankanın özel hukuk tüzel kişiliğine dönüşmüş olması, gerekse bu Bankada kalan davacının iş hukukuna tabi olarak çalışması karşısında, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu'nun 22.1.1996 gün ve E: 1995/1; K: 1996/1 sayılı ve özelleştirme kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki İlke Kararının, bunun kapsamı dışına çıkan Banka ve davacı yönünden bağlayıcılığını yitirdiği kuşkusuzdur.              

Her ne kadar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nca 27.10.2000 tarih ve 86 sayı ile, Etibank A.Ş.'nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin (3) ve (4) sayılı fıkralarına göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesine ve aynı Kurulca 13.12.2001 gün ve 554 sayı ile, Etibank A.Ş.'nin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin 28.12.2001 tarihi itibariyle kaldırılmasına ve Bankanın tasfiyesine karar verilmiş ise de, 20.3.2002 gün ve 653 sayılı karar ile tasfiye halindeki diğer bankalarla birlikte yine hisselerinin tamamı TMSF'ye ait Bayındırbank A.Ş. bünyesinde devren birleştirilmesi işlemlerinin 5.4.2002 tarihine kadar gerçekleştirilmesinden sonra tüzel kişiliği sona erdirilerek Ticaret Sicili’nden terkin edilmesi öngörülen Etibank A.Ş.'nin, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesine göre BDDK tarafından hisseleri ve/veya yönetim ve denetiminin TMSF'na devredilmiş olması, anılan Yasa   maddesinde  belirtilen  "...devredilen  bankaların   mali  bünyelerinin  güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri..." amacına yönelik olup, bu süreç boyunca Bankanın özel hukuk tüzel kişiliğinde bir değişiklik söz konusu değildir.

Açıklanan nedenlerle, ortada kamu idaresince tesis edilmiş bir idari işlem ya da eyleme karşı açılmış 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen idari davalardan biri söz konusu olmayıp, özelleştirilen Bankaya karşı, İş Kanunu uyarınca kıdem tazminatı verilmesi istemiyle açılan davanın, iş hukuku ilke ve kurallarına göre adli yargı yerince çözümleneceği kuşkusuzdur.

Öte yandan,  5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden   veya  İş  Kanunu'na  dayanan  her  türlü  hak  iddialarından  doğan  hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerince çözümleneceği öngörülmüştür.

Açıklanan   nedenlerle,   İdare   Mahkemesi'nce   yapılan   başvurunun   kabulü   ile   İş Mahkemesi'nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

SONUÇ       : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 1. İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile İzmir 4. İş Mahkemesi’nin 22.9.2004 gün ve E:2004/556; K:2004/687 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/64

KARAR  NO: 2005/85

KARAR  TR :14.11.2005

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET : Davacı tarafından, adına kayıtlı işyerinin ikinci kez tescil edilerek ikinci bir sicil numarası verildiği ileri sürülerek söz konusu davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

 K  A  R  A  R          

Davacı                       : M.Ö.

Vekili                         : Av. Ş. E.

Davalı                        : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

Vekili                         : Av. İ. T. 

O  L  A  Y  :Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Malatya Bölge Müdürlüğü’nce Öcal Elektrik Limited Şirketi’nin “Niyazi Mısri Caddesi Toyota Servisi Karşısı MALATYA” adresinde kurulu işyeri için 4857 sayılı İş Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca, 028896.44 sayılı dosya numarası verilmiştir.

Davacı vekili tarafından, 12874.42 tescil numarasıyla davacı adına kayıtlı işyerinin ikinci kez tescil edilerek ikinci bir sicil numarası verildiği ileri sürülerek söz konusu işlemin iptali istemiyle, idari yargı yerinde dava açılmıştır.

MALATYA İDARE  MAHKEMESİ; 10.3.2005 gün ve E:2005/309; K:2005/372 sayı ile, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 3. ve geçici 1. maddeleri ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinden söz ederek, olayda, davalı idarece davacıya ait işyerine 4857 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca 028896.44 sayılı işyeri sicil numarası verildiği, davanın ise, işyerine ait sicil numarası bulunduğu, ikinci bir tescil numarası verilemeyeceği ileri sürülerek ikinci defa yapılan tescil işleminin iptali istemiyle açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesi uyarınca İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddiasından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile iş mahkemeleri görevli olduğundan, davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, aynı istekle bu kez, 17.5.2005 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

MALATYA İŞ MAHKEMESİ; 5.7.2005  gün ve E:2003/322; K:2005/465 sayı ile, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 108. maddesinde, öngörülen idari nitelikteki para cezalarının gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü’nce verileceği, verilen idari para cezalarına dair kararların ilgililere 11.12.1959 gün ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç 7 gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği hükmünün yer aldığı, bu nedenle, bu hüküm uyarınca mahkemelerinin görevsiz olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek daha önce Malatya İdare Mahkemesi’nce görevsizlik kararı verildiğinden görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekilince, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemiyle başvuruda bulunulmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE  : Uyuşmazlık   Mahkemesi  Hukuk  Bölümü’nün,  Ahmet AKYALÇIN’ın    Başkanlığında,  Üyeler: Dr.  Atalay  ÖZDEMİR,  Ahmet VELİOĞLU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 14/11/2005 günlü toplantısında;

I-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev  uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “ Adli, idari , askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan  bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasa koyucu, 14. maddeye göre olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, görevsizlik kararı verilerek işten el çekildiğine göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 14. maddede öngörülen şekilde olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş bulunmaktadır.

Bu durumda, görevsizlik kararı vererek işten el çeken adli yargı yerinin başvurusunun, 19. madde kapsamında görülemeyeceği gibi, 14. maddeye göre de hukuk uyuşmazlıklarında dikkate alınmayacağı açıktır.

Ancak, adli yargı kararının kesinleşmesi üzerine, davacı vekilince dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemiyle dilekçe verildiği dikkate alınarak, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve adli ve idari yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiğinin kabulü ile usule ilişkin başkaca bir noksanlık görülmeyerek görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

ll- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki  raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının işyerinin sicil numarası bulunduğu, ikinci bir sicil numarası verilemeyeceği ileri sürülerek ikinci kez yapılan tescil işleminin iptali istemiyle açılmış olup, idari para cezası dava konusu edilmemiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 3. maddesinde, bu Kanun’un kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işverenin, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne bildirmek zorunda olduğu belirtilmiştir.

Buna göre, işveren, anılan hükümde işaret edilen hususları bildirmek suretiyle idareye ilgili mevzuatın uygulanmasını izleme olanağını sağlamakta, idare de, işyeri sicil kayıtlarını tutmak suretiyle izleme fonksiyonunu yerine getirmektedir.

Davalı idarece, davacıya ait olduğu ileri sürülen işyerinde Öcal Elektrik Limited Şirketi’nin faaliyette bulunduğunun ve bu şirket tarafından bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediğinin kabulü suretiyle söz konusu işyeri için 4857 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca, 028896.44 sayılı dosya numarası verilmiş; böylece, davalı idare işlemi bir iş hukuku kuralına dayanılarak ve iş hukuku hükümleri çerçevesinde tesis edilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, davalı idare işleminin dayanağının iş hukuku alanına ilişkin bulunması karşısında, davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, İş Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir. 

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ  görevli  olduğuna,  bu  nedenle  Malatya   İş   Mahkemesi’nce  verilen  5.7.2005  gün   ve  E:2003/322;  K:2005/465  sayılı  GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi. 

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/68

KARAR  NO: 2005/86

KARAR  TR :14.11 2005

(Hukuk Bölümü)

               

 

ÖZET     :Görevli olarak bulunduğu kamu taşıtının karıştığı trafik kazası sonucu yaralanan polis memurunun uğradığı zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözüm-lenmesinin gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

Davacı                       :Y. A.

Vekili                         :Av. S.N. A.

Davalı                        :İçişleri Bakanlığı

Vekili                         :Hazine Av. S. T. 

O L A Y                    :Ankara Emniyet Müdürlüğü Kayıplar Büro Amirliği emrinde polis memuru olan davacı, görevde olduğu 3.10.2001 gününde Bentderesi Caddesinde seyir halindeki ekip otosunun, sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle orta refüjde yer alan elektrik direğine çarpması sonucu yaralanmıştır.

Davacı vekili, geçirdiği trafik kazası nedeniyle cismani zarar gören müvekkili hakkında İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulunun 25.11.2004 tarih ve 4841 sayılı raporunda “Aktif polislik yapamaz idari polis olur.” denildiğinden bahisle, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, işgücü- efor kaybından doğan maddi ve manevi zararları karşılığı toplam 6.000.000.000.TL. tazminatın, olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 30.3.2005 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı İdare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, müvekkil idare ile onun görevlisi olan davacı arasındaki hukuki ilişkinin bir kamu hukuku ilişkisi olduğundan bahisle davada idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 18.5.2005 günlü celsesinde E:2005/123 sayı ile, davalı idare vekilinin görev itirazı reddedilmiştir.

Davalı İdare vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe ve dava dosyası örneği, Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: Anayasanın 125. maddesinde idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2 nci maddesinde idari dava türlerinin sayıldığı, bu maddenin (1-b.) bendinde de, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına giren idari dava türleri arasında sayıldığı; kamu hizmetini yürütmekle yükümlü kılınan kamu kuruluşunun, kamu hizmetini yürütürken, kamu görevlisine verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta kamu idaresi ile görevlisi arasındaki, iç ilişki çerçevesinde hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tayin ve tespitinin idari yargı yerlerine ait bulunduğu; uyuşmazlığın davacı polis memurunun da içinde bulunduğu seyir halindeki ekip otosunun sürücünün kontrolünden çıkması sonucu meydana gelen kazada yaralanan davacının, uğradığı iddia olunan zararının kamu hizmetini gereği gibi yürütmediği ileri sürülen davalı idareden tazminine ilişkin bulunduğu; bu durumda, uyuşmazlığın esasını, kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında ajanın uğradığı zararın idare tarafından tazmini oluşturmakta olup, davacı ile davalı idare arasındaki ilişkinin kamu hukukuna dahil bulunması nedeniyle, sözü edilen zararın tazmini için açılan bu davanın, İdare Hukuku esaslarına göre idari yargı yerlerince çözümlenmesi, yukarıda değinilen mevzuat hükümleri gereği olduğundan, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin İçişleri Bakanlığının görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; buna karşın, dava konusu zararın, kamu idaresine ait aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konuya ilişkin özel düzenleme içeren Karayolları Trafik Yasası hükümlerinin gözden geçirilmesinin gerektiği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85. maddesi, değişik birinci fıkrasında “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” ve değişik beşinci fıkrasında “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerini taşımakta; 106. maddesinde ise, “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmekte olup, anılan 85. maddeden, işleten ve teşebbüs sahibinin, bir motorlu aracın işletilmesinden ve bu arada aracın sürücüsünün ve işletme yardımcılarının eylem ve davranışlarından dolayı üçüncü kişilerin uğradıkları zararlardan, kusurlu olup olmamalarına bakılmaksızın “tehlike esası”na göre sorumlu tutuldukları; 106. madde ile de, maddede sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının işleten gibi aynı hukuki sorumluluğa tabi kılındığının anlaşıldığı; sözüedilen Yasa hükümlerinde açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, esasen 85. maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki sorumluluğun genel hükümlere tabi olmasının doğal bulunduğu; nitekim, Karayolları Trafik Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin diğer hükümlerinde, 85. madde kapsamı dışında kalan hallerde genel hükümlerin uygulanacağına işaret edildiği; belirtilen duruma göre kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari eylemden doğan zararların giderilmesi için açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağının açık olduğu; olayda, emniyete ait aracın tahsis edildiği hizmetin yürütülmesi sırasında aracın tretuvara çarpması sonucu görevlinin yaralanması dolayısıyla uğranılan zararların idarece tazmin edilmesi istenildiğine göre, yürütülen bir hizmet sırasında doğması ve görevli kişinin bedeninde oluşması karşısında uyuşmazlığa konu edilen davanın görüm ve çözümünde idari yargının görevli bulunduğu; bu nedenlerle davaya bakmakla idari yargı görevli olduğundan Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/123 sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler:Dr.Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celâl IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 14.11.2005 günlü toplantısında;

1-İLK İNCELEME :  Dosya  üzerinde  2247  sayılı  Uyuşmazlık  Mahkemesinin  Kuruluş   ve

İşleyişi Hakkında Kanun’un 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması üzerine Danıştay Başsavcılığı tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Savcı İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde idari  yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcılığının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, görevli bulunduğu kamu taşıtının karıştığı trafik kazası sonucu yaralanan polis memurunun, işgücü-efor kaybından doğan maddi ve ayrıca manevi tazminatın davalı idarece ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlâl edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargı yerlerinin görevine girdiği tartışmasızdır.

Ancak, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu idaresine ait bir motorlu aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konuya ilişkin özel düzenleme içeren Karayolları Trafik Kanunu hükümlerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun yedinci kısmında, trafik kazalarına ilişkin düzenleme yapılmış, “Hukuki Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı sekizinci kısmının 4199 sayılı Yasa ile değişik 85. maddesinin birinci fıkrasında  “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı  veya  işletme  adı  altında  veya  bu  teşebbüs  tarafından  kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” Denildikten sonra,  aynı Yasa ile değişik  beşinci fıkrasında, işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olacağı belirtilmiş;  aynı  kısmın  “Özel Durumlar”  başlıklı üçüncü bölümünde Devlete ve kamu kuruluşlarına ait araçların durumunu düzenleyen 106. maddesinde ise, “Genel  bütçeye  dahil  dairelerle  katma  bütçeli  idarelere,  il  özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve  kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır ”denilmiştir.

Anılan 85. maddede, düzenlenen diğer hususların yanısıra,  işleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibinin, bir motorlu aracın işletilmesinden ve araç sürücüsünün veya aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan dolayı üçüncü kişilerin uğradıkları zararlar yönünden hukuki sorumlulukları düzenlenmiş olup, 106. maddede de, sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının işleten gibi aynı hukuki sorumluluğu taşıdıkları belirtilmiştir.

Sözüedilen Yasa hükümlerinde, açıkça   göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, esasen 85. maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki sorumluluğun genel hükümlere tabi olması doğaldır.

Nitekim, Karayolları Trafik Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin diğer hükümlerinde, 85. madde kapsamı dışında kalan hallerde genel hükümlerin uygulanacağına işaret edilmiştir.

Belirtilen duruma göre, kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari işlem ve  eylemden doğan zararların giderilmesi için 2577 sayılı İ.Y.U.K.’nun 2/1-b. maddesine göre açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Ankara 3. Asliye Hukuk  Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerekmektedir. 

SONUÇ   :Davanın çözümünde İDARİ  YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcılığınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18.5.2005 gün ve E:2005/123 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS      NO: 2005/69

KARAR  NO: 2005/87

KARAR  TR :14.11 2005

 (Hukuk Bölümü)

 

ÖZET : Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nce tesislerin işletme ve bakım işleri ile ilgili sözleşmelerin bir elektrik mühendisince yapılması gerektiğinin bildirilmesi üzerine açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözüm-lenmesinin gerektiği hk.  

 K  A  R  A  R 

Davacılar                   : 1) Konya Elektrikçiler Odası Başkanlığı

                                    2) A. Y.

Vekili                         : Av. Y. A.

Davalı                        : Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü

Vekili                         : Av.R. T. 

 O L A Y                   : Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’ne bağlı fabrika ve işyerleriyle işletme-bakım işlerini yapmak üzere sözleşmeler imzalayan davacılara, davalı müdürlük tarafından, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü ile bağlı ortaklık olan Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. (MEDAŞ) Genel Müdürlüğü yazıları ve Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 60. maddesindeki “Tüm yüksek gerilimli kuvvetli akım tesislerinde teknik konulardan sorumlu elektrik mühendisi olmalıdır” yolundaki düzenleme gereği sözleşmelerin bir elektrik mühendisince yapılması gerektiği bildirilmiştir.

Bunun üzerine davacılar vekilince, söz konusu işyerlerinde orta gerilimin olduğu ileri sürülerek davalı müdürlük ile aralarındaki muarazanın giderilmesi ve elektrikle ilgili fen adamlarının yetkilerinin tespitine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açılmıştır.

KONYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 3.2.2005 gün ve E:2003/657; K:2005/33 sayı ile, bilirkişi raporlarındaki açıklamalardan söz ederek, davanın, niteliği itibariyle idari uyuşmazlık olduğu saptanmakla, ihtilafın idare tarafından çözülmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacılar vekili, davalı müdürlük ile aralarındaki muarazanın giderilmesine, Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik‘le verilen yetkilerinin tespit edilerek, davalı müdürlüğün işleminin ve eyleminin iptaline ve uğranılan zararın tazminine karar verilmesi istemiyle bu kez, 14.4.2005 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

KONYA 2. İDARE  MAHKEMESİ; 19.4.2005 gün ve E:2005/544; K:2005/418 sayı ile, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5. maddesi ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinden ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun 5. maddesinden söz ederek, idari yargıda iptal davasının ancak idari işlemlere karşı açılacağı, idari işlemin ise, bir kamu kurumu tarafından  kamu hizmetine ilişkin olarak, kamu hukuku kurallarına göre tek yanlı olarak yapılan ve hukuki sonuçlar doğuran kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler olduğu, bir işlemin idari işlem olabilmesi için, söz konusu işlemin bir kamu kurumu tarafından yapılmış olması gerektiği, bu durumda, 4562 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre özel hukuk tüzel kişiliği olan Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’ne karşı açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.   

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığı’nda, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, Ahmet VELİOĞLU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 14/11/2005 günlü toplantısında;

l- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği, Başkanlıkça adli yargı dosyasının da ilgili mahkemesinden getirtildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

ll- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Davalı Müdürlük tarafından, Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 60. maddesi uyarınca, sözleşmelerin bir elektrik mühendisi ile yapılması gerektiği hususunun davacılara bildirilmesi üzerine, davalı ile aralarındaki muarazanın giderilmesi ve elektrikle ilgili fen adamlarının yetkilerinin tespitine karar verilmesi istemiyle dava açılmıştır.

4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun 5. maddesinde, Organize Sanayi Bölgesi(OSB)’nin, kamu yararı gerekçesiyle adına kamulaştırma yapılabilen veya yaptırılabilen bir özel hukuk tüzel kişiliği olduğu hükmü yer almıştır.          

30.11.2000 gün ve 24246 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin, elektrik kuvvetli akım tesislerinin kurulmasının, işletilmesinin ve bakımının can (insan hayatı) ve mal emniyeti bakımından güvenlikle yapılmasına ilişkin hükümleri kapsadığı, 60. maddesinde ise, tüm yüksek gerilimli kuvvetli akım tesislerinde teknik konulardan sorumlu elektrik mühendisi olması gerektiği belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’ne bağlı fabrika ve işyerleriyle işletme ve bakım işlerini yapmak üzere sözleşmeler imzalayan davacılara, davalı Müdürlük tarafından, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ)  Genel Müdürlüğü ile bağlı ortaklık olan Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. (MEDAŞ) Genel Müdürlüğü yazıları ve Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 60. maddesindeki düzenleme gereği sözleşmelerin bir elektrik mühendisince yapılması gerektiği hususunun bildirildiği, davanın bu bildirim üzerine açıldığı anlaşılmıştır.

Özel hukuk tüzel kişiliğine sahip Konya 2. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nce davacılara, tesislerin işletme ve bakım işleri ile ilgili sözleşmelerin bir elektrik mühendisince yapılması gerektiğinin bildirilmesi, bu sözleşmelerin adı geçen Yönetmelik hükümleriyle uyumlu olmasını sağlamaya yöneliktir.

Uyuşmazlığın, belirtilen niteliği gereği, görüm ve çözümü idari yargının görev alanında bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir. 

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 3.2.2005 gün ve E:2003/657; K:2005/33 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.11.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

www.muhasebenet.net