Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas
Sayısı
: 2003/82
Karar Sayısı : 2006/66
Karar Günü : 30.5.2006
İPTAL DAVASINI AÇAN:
Anamuhalefet
(Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu
adına Grup
Başkanvekilleri Oğuz OYAN,
Mustafa ÖZYÜREK ve Haluk KOÇ
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME:
Ankara
10.
İdare Mahkemesi
DAVALARIN KONUSU:
24.4.2003 günlü, 4853 sayılı
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan
Yapılacak Ödemelere Dair Kanun’un 5.
maddesinin, 6. maddesinin birinci,
ikinci ve üçüncü fıkralarının ve 7.
maddesinin Anayasa’nın 2., 5., 10.,
11., 13., 35. ve 36. maddelerine
aykırılığı savıyla iptalleri ve 5.
maddesinin yürürlüğünün durdurulması
istemidir.
I - İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI
İLE İTİRAZ İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
A - 4853 sayılı Yasa’nın 5.
maddesinin iptali ve yürürlüğünün
durdurulması isteminin gerekçe
bölümü şöyledir:
“GENEL OLARAK
Anayasa’nın 2
nci maddesinde, Türkiye
Cumhuriyeti’nin toplumun huzuru,
millî dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik
ve sosyal bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiş; 5 inci maddesinde,
kişilerin ve toplumun refah, huzur
ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan
ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmak, devletin temel amaç ve
görevleri arasında sayılmıştır.
Anayasa’nın 35 inci maddesinde de,
herkesin mülkiyet ve miras haklarına
sahip olduğu ve bu hakların, ancak
kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın 2 ve 5 inci maddelerinde
belirtilen “hukuk devleti” ilkesine
göre işlem ve eylemlerin hukuka
uygun olması, hukukun üstünlüğü
ilkesinin içtenlikle benimsenmesi;
yasa koyucunun çalışmalarında
kendisini her zaman Anayasa ve
hukukun üstün kurallarıyla bağlı
tutması, insan haklarına saygı
göstermesi ve bu hakları korumayı,
âdil bir hukuk düzeni kurarak bunu
geliştirmeyi zorunlu sayması
gerekir. Yasaların üstünde yasa
koyucunun da uymak zorunda bulunduğu
Anayasa ve temel hukuk ilkeleri
vardır. Anayasa’da öngörülen
devletin amacı ve varlığıyla
bağdaşmayan, hukukun ana ilkelerine
dayanmayan yasalar kamu vicdanını
olumsuz etkiler. İnsanın doğuştan
sahip olduğu onurlu bir hayat
sürdürme, maddî ve manevî varlığını
geliştirme hakkını, refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak, sosyal hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak
ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmak sosyal hukuk devletinin
temel amacı ve görevidir.
Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarında da belirtildiği gibi;
“çalışanların aylık ve ücretlerinden
3417 sayılı Kanun uyarınca kesilen
ve tasarrufu teşvik hesabında
toplanan tasarruf tutarları üzerinde
mülkiyet hakları bulunmaktadır. Adı
geçenlerin, Devlet katkısı ve nema
üzerindeki hakları ise, alacak
hakkıdır. Çalışanların aylık ve
ücretlerinin belli bir yüzdesi
üzerinden hesaplanarak ve
ilgililerin tasarruf kesintisine
eklenerek tasarrufu teşvik hesabına
yatırılan Devlet/işveren katkısı ile
katkının ve tasarruf kesintisinin
birlikte değerlendirilmesiyle oluşan
nemaların da mülkiyet hakkı
kapsamında olduğu tartışmasızdır.”
Mülkiyet hakkı kişiye, sahibi olduğu
şey üzerinde, yasalar çerçevesinde
dilediği gibi tasarruf olanağı
verir. Toplum yararına aykırı
olmamak kaydıyla malik, sahibi
olduğu şeyi dilediği biçimde
kullanır.
Mülkiyet ve miras hakları Anayasa’da
güvence altına alınmış, bu hakların
sadece kamu yararı amacıyla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir.
Ancak, bu sınırlama, Anayasa’nın 13
üncü maddesinde öngörülen biçimde
demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olamaz ve
öngörüldüğü amaç dışında
kullanılamaz.
Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı
rejimlerdir. Temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle
kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum
düzeni gerekleriyle uyum içinde
sayılamaz. Özgürlükler, istisnaî
olarak ve ancak demokratik toplum
düzeninin sürekliliği için zorunlu
olduğu ölçüde
sınırlandırılabilirler.
24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı
“Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan
Yapılacak Ödemelere Dair Kanun”un 5
inci maddesi, çalışanların sahibi
oldukları şeyi dilediği gibi
tasarruf etme olanağından mahrum
bıraktığı ve hazine iç borçları için
ödenen faiz oranlarını nema
ödemelerinde uygulamayarak bu
borçlar arasında kanun önünde
eşitlik ilkesine aykırı bir ayırım
yaptığı için, Anayasa’nın 35 inci
maddesindeki mülkiyet hakkına,
Anayasa’nın 2 ve 5 inci maddelerinde
belirtilen “hukuk devleti” ve
Anayasa’nın 10 uncu maddesinde yer
alan “kanun önünde eşitlik”
ilkelerine Anayasa’nın 11 inci
maddesinde belirtilen Anayasa’nın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine
aykırı olduğu gibi; mülkiyet hakkını
da Anayasa’nın 13 üncü maddesine
aykırı bir biçimde
sınırlandırmaktadır.
5 İNCİ MADDENİN ANAYASA’YA
AYKIRILIĞI
Kamu finansmanı amacıyla getirilen
zorunlu tasarrufların ana para ve
nema geri ödemelerinde sürekli
olarak, çalışanlar aleyhine
uygulamalar yapıldığı gibi, bu
hesabın tasfiyesi sırasında da
aleyhe uygulamalar devam ettirilmek
istenmektedir.
01.01.1995’e kadar olan dönemde fon
bünyesindeki kaynaklar değişik
yatırım araçlarına yatırılmak
suretiyle değerlendirilmiştir. Toplu
Konut Fonu, Kamu Ortaklığı Fonu gibi
kamu fonlarının yürüttüğü
faaliyetlere ve projelere kaynak
sağlamak amacıyla Çalışanların
Tasarrufları Teşvik Hesabı
kaynakları yoğun bir şekilde
kullanılmıştır. Bu dönemde hesapta
biriken paralar, hem
TÜFE’nin
altında değerlemeye tabi tutulmuş
hem de ortalama mevduat faiz oranı
ve devlet iç borçlanma kağıtları
için belirlenen faiz oranlarının ve
getirilerin çok altında
değerlendirilmiştir. Bazı yıllar
alternatif yatırım alanlarına göre
reel
kayıp % 50’lere ulaşmıştır.
01.01.1995’ten sonraki dönemde KOF
gibi özel tertip Hazine kağıtlarının
ağırlığı % 25’lere düşmekle birlikte
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabında biriken fonların
değerlemesi esas olarak ortalama
devlet iç borçlanma ihalelerinde
oluşan faiz oranına göre
belirlenmeye başlanmıştır. Hesabın
4853 sayılı kanunla tasfiyesinden
önce, KOF (Gelir Ortaklığı)
kağıtlarının varlığı nedeniyle,
ortalama faiz oranı, Hazine
İhalelerinde oluşan oranın altında
gerçekleşmekteydi.
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
kalan nemanın, aylık olarak, Devlet
İstatistik Enstitüsü tarafından
açıklanan bir önceki aya göre
Tüketici Fiyatları Genel İndeksi
değişim oranında ve ilave olarak
yıllık % 5 oranında
değerlendirilmesi çalışanların
aleyhine olup, mülkiyet haklarının
özünü zedelemektedir.
Mevcut rakamlara göre, Hazine
piyasadan % 55 faizle borçlanırken
çalışanların nemalarına TÜFE artı %
5 değerlendirmesinde (Hükümetin 2003
yılı yıllık ortalama TÜFE artışı
tahmininin % 24.7 olduğu dikkate
alınırsa, TÜFE artı % 5
değerlendirmesi % 29.7 olacaktır.)
yaklaşık % 30 faiz işletilecektir.
Kamu finansmanı amacıyla getirilen
zorunlu tasarruf, tasfiye edilirken
de kamu finansmanı aracı olarak
kullanılmaktadır. Ancak, sermaye
kesimine % 55 faiz ödeyen Hazine,
çalışanlara % 30 faiz ödeyerek çifte
standart uygulamaktadır.
Bu durum, nema alacaklıları ile
diğer Hazine alacaklıları arasında
makul bir nedene dayanmayan ve
Anayasa’nın 10 uncu maddesinde yer
alan “kanun önünde eşitlik” ilkesine
aykırı bir eşitsizlik yaratılmasına
neden olmaktadır.
Kamu finansmanı amacıyla borçlanmada
iki ayrı uygulama yapılması,
çalışanları önemli bir malî kayba da
uğratmaktadır. Devlet iç borçlanma
senetlerine uygulanan faiz oranı
uygulanmış olsaydı elde edilecek
tutarlar ile kanun hükümlerine göre
yapılacak ödeme tutarları arasında
çok büyük fark vardır.
Öte yandan mülkiyet hakkı kişiye
yasal sınırlar içinde kalmak ve
toplum yararına aykırı olmamak
kaydıyla sahibi olduğu şeyi dilediği
biçimde tasarruf olanağı verir. Oysa
getirilen düzenleme ile tasarruf
sahiplerinin sahip oldukları şeyi
istedikleri gibi kullanmalarına
uygun bir ortam yaratılmamıştır.
Nema alacaklısı tasarruf sahiplerine
seçenekler sunulmamıştır. Tasarruf
sahiplerinin tasarruflarını
değerlendirmek için tek bir seçeneği
vardır. O da, TÜFE artı % 5’dir.
Tasarruf sahiplerine Hazine bono ve
tahvilleri, banka faizi veya sermaye
piyasası araçları gibi seçenekler
sunulmamıştır.
Bu durum, söz konusu olayda nema
alacaklılarının Anayasa’nın 35 inci
maddesinde yer alan mülkiyet
hakkından gereğince
yararlanabilmelerini engellemiş;
mülkiyet hakkını kamu yararı amacı
söz konusu olmaksızın Anayasa’nın 13
üncü maddesine aykırı bir biçimde,
demokratik toplum düzeninin
gerekleri dışında sınırlandırmıştır.
4853 sayılı Kanunun Anayasa’nın 10,
13 ve 35 inci maddelerine aykırı bir
nitelik taşıyan 5 inci maddesi,
Anayasa’nın 2 ve 5 inci maddelerinde
belirtilen “hukuk devleti” ilkesine
de aykırıdır. Çünkü Anayasa’nın 2
nci
maddesinde yer alan hukuk devleti
ilkesi, yasama erkinin Anayasa’ya ve
hukukun üstün kurallarına uygun
olarak kullanılmasını
gerektirmektedir.
Anayasa’nın 5 inci maddesinde ise
“hukuk devleti” ilkesinden söz
edilerek Devlet’e kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi
ve manevi varlığını geliştirmek için
gerekli şartları hazırlamaya
çalışmak görevleri verilmiştir. 4853
sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle
getirilen düzenleme ise, yukarıdaki
açıklamalarda belirtildiği gibi,
Devlete Anayasa’nın 5 inci
maddesinde verilen görevlere uygun
biçimde, nema sahiplerinin nema
üzerindeki mülkiyet haklarından
gereğince yararlanmalarının önündeki
engelleri kaldırmamakta; aksine
engel yaratmaktadır.
4853 sayılı Kanunun 5 inci maddesi,
Anayasa’nın yukarıda belirtilen
maddelerine aykırı bir düzenleme
getirdiği için, Anayasa’nın 11 inci
maddesinde belirtilen Anayasa’nın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesi ve
özellikle “kanunlar Anayasa’ya
aykırı olamaz” hükmü ile de
çelişmektedir.
24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı
“Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan
Yapılacak Ödemelere Dair Kanun”un,
bu açılardan Anayasanın 2, 5, 10,
11, 13 ve 35 inci maddelerine aykırı
olan 5 inci maddesinin iptali
gerekmektedir.
YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN
GEREKÇESİ
24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı
Kanunun Anayasa’nın 2, 5, 10, 11, 13
ve 35 inci maddelerine açıkça aykırı
olan 5 inci maddesinin uygulanması,
ileride giderilmesi güç hatta
olanaksız bir takım hukuki durum ve
zararlara neden olabilecektir. Bu
durum ve zararların oluşmasını
engelleyebilmek için, iptal davası
sonuçlanıncaya kadar, söz konusu 5
inci maddenin yürürlüğünün
durdurulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle,
24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı
Kanunun 5 inci maddesinin,
Anayasa’nın 2, 5, 10, 11, 13 ve 35
inci maddelerine aykırı olduğu için
iptaline; iptal davası
sonuçlanıncaya kadar söz konusu 5
inci maddenin yürürlüğünün
durdurulmasına ilişkin istemimizi
saygı ile arz ederiz. 19.06.2003”
B - İtiraz yoluna başvuran
Mahkeme’nin 4853 sayılı Yasa’nın 5.,
6. ve 7. maddelerine ilişkin
gerekçeleri şöyledir :
“Davacı M.Sabri
Aloğlu
tarafından, 3417 sayılı Yasa
uyarınca aylıklarından kesilen
zorunlu tasarrufun devlet katkısı ve
nemaları ile birlikte ödenmesi
istemiyle davalı idareye yaptığı
başvurunun zımnen reddine ilişkin
işlemin iptali ile
sözkonusu
tutarın davalı idareye başvurduğu
tarihten itibaren işletilecek yasal
faizi ile birlikte ödenmesi
istemiyle Hazine Müsteşarlığına
karşı açılan davada, bu uyuşmazlığa
uygulanacak 4853 sayılı Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik
Hesabırfn
Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak
Ödemelere Dair Kanunun 5. maddesi ve
6. maddesinin 1. ve 2. fıkrası ile
7. maddesinin Anayasaya aykırı
olduğu düşüncesine varılarak işin
gereği görüşüldü:
4853 sayılı Yasanın “Değerleme”
başlıklı 5. maddesinde, hak
sahiplerinin aylık veya
ücretlerinden yapılan tasarruf
kesintileri ve devlet veya ilgili
işverenin katkılarına ait bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte kalan
nemanın aylık olarak Devlet
İstatistik Enstitüsü tarafından
açıklanan bir önceki aya göre
Tüketici Fiyatları Genel İndeksi
değişim oranında ve ilave olarak
yıllık % 5 oranında
değerlendirileceği hükmü
bulunmaktadır.
Anayasanın “Kişinin Hakları ve
Ödevleri” başlıklı 35. maddesinde,
“Herkes mülkiyet ve miras hakkına
sahiptir. Bu haklar ancak kamu
yararı amacıyla yasayla
sınırlanabilir” hükmü yer almıştır.
4853 sayılı Yasanın 5. maddesi ile
hak sahiplerinin aylık veya
ücretlerinden yapılan tasarruf
kesintileri ve devlet katkılarına
ait kalan nemanın, hangi oranda
değerlendirileceği düzenlenmiş ve
çalışanların kalan neması,
kendilerinden de kesinti
yapılanların iradesi dışında idarece
tek taraflı olarak tespit edilen
oranlarda değerlendirilmek suretiyle
kişilerin kendi gelirlerin tasarruf
edebilme ve bu tasarruflarını
istediği biçimde değerlendirme hakkı
elinden alınmış bulunmaktadır.
Kişilerin gelirlerinden, tasarrufa
ayırdıkları
kısmını yine kendilerinin
değerlendirmesi yerine, devletin
kişiler adına tasarruflarını
yürürlükten kalkan 3417 sayılı Yasa
uyarınca
nemalandırdıktan sonra kalan
nemasını da 4853 sayılı Yasanın 5.
maddesi ile yine tek taraflı olarak
belirlediği oranlar dahilinde
nemalandıracak
olması, kişinin kendi geliri
üzerindeki mülkiyet hakkını
sınırlandırdığı gibi, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle de
bağdaşmamaktadır.
4853 sayılı Yasanın 6. maddesinin 1.
fıkrasında da, hak sahiplerine ana
para tutarlarının 2003 yılı Nisan
ayında defaten ödeneceği, 5. madde
uyarınca değerlendirilen tutara da,
Mart, Haziran, Eylül ve Aralık
aylarında olmak üzere 2004 yılında
dört taksit, 2005 yılında dört
taksit ve Mart ve Haziran aylarında
olmak üzere 2006 yılında iki taksit
olarak toplam on taksitte ödeneceği
düzenlenmiş, 2. fıkrasında da,
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanın ödeme tarihlerini bir ay
önce veya bir ay sonra olarak
belirlemeye yetkili olduğu hükmüne
yer verilmiştir.
Hukuk devleti bütün faaliyetlerinde
hukukun genel ilkeleri ile
bağlayıcılığı ve üstünlüğü olan
Anayasa hükümlerine uygun hareket
etmek zorundadır. Anayasanın 5.
maddesinde, kişilerin ve toplumun,
refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak, kişinin temel hak ve
hürriyetilerini
sosyal hukuk devleti ve
adelet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlandıran ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmak, insanın maddi
varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmak, yine
Anayasanın 2. maddesinde sosyal
hukuk devleti niteliği vurgulanan
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel
amaç ve görevleri arasında
sayılmıştır.
Mülkiyet hakkı kişiye sahibi olduğu
şey üzerinde toplum yararına aykırı
olmamak koşuluyla dilediği gibi
tasarruf olanağı verir. Bu nedenle
çalışanların, aylık ve ücretlerinden
kesilen ve tasarrufu teşvik
hesabında toplanan tasarruf
tutarları ile kalan nemaları
üzerinde mülkiyet hakkı
bulunmaktadır. Anayasa’da güvence
altına alınmış bu hakların yalnızca
kamu yararı amacıyla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir.
Ancak bu sınırlama Anayasanın 13.
maddesinde öngörülen biçimde
demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olamaz.
4853 sayılı Yasanın 6. maddesinin 1.
fıkrası ile de hak sahiplerine ana
para tutarının 2003 yılı Nisan
ayında, kalan nemanın da toplam 10
taksitte ödeneceği düzenlenmek
suretiyle mülga 3417 sayılı Yasa
gereği adına tasarruf edilenlerin
iradesi dışında çalışanlardan
yıllardır zorunlu olarak yapılan
kesintiler sonucu biriken nema
gelirleri bu kez de
taksitlendirilerek
çalışanların gelirlerine tümüyle
tasarruf edebilme hakkı elinden
alınmış, defaten ödenmesi gereken
kalan nema tutarları 4853 sayılı
Yasanın 5. maddesi ile idarece tek
taraflı olarak belirlenen oranlarda
değerlemeye tabi tutularak
sözkonusu
birikimlere el konulmaya devam
edilmiş ve bu ödeme tarihlerini bir
ay önce veya bir ay sonra olarak
belirleme yetkisi Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan’a
verilerek yine Anayasanın 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet
hakkına sınırlama getirilmiştir.
Kaldı ki, mülga 3417 sayılı Yasa
gereği memur, sözleşmeli ve diğer
kamu personeli ile işçilerin ücret
gelirlerinden
re’sen kesilen ve tasarrufu
teşvik hesabında devlet/işveren
katkılarıyla birlikte toplanan
tutarların, 3417 sayılı Yasa
gereğince verimi en yüksek
yatırımlarda değerlendirilip
değerlendirilmediği hususu dahi
tartışmalı iken, 4853 sayılı Yasanın
5. maddesi ile yeniden değerleme ve
6. maddesi ile de
taksitlendirme
sistemi getirilmesi Anayasanın 13.
maddesinde öngörülen demokratik
toplum düzeni gereklerine aykırılık
oluşturmaktadır.
4853 sayılı Yasanın 7. maddesinde
ise; “3417 sayılı Kanunun mülga 2.
maddesi kapsamındaki hak sahipleri
tarafından bu Kanun kapsamına giren
alacaklarla ilgili olarak yargı
mercilerine açılmış ve devam eden
davalar ile icra takipleri hakkında
bu Kanun hükümleri uygulanır.”
kuralı yer almıştır.
Hukukta genel olarak yasalar
yürürlüğe girdiği tarihten sonraki
olaylara ve durumlara uygulanırlar.
Bunun sonucu olarak yürürlüğe giren
bir yasa geleceğe yönelik olarak
uygulama alanı bulur.
4853 sayılı Yasanın 7. maddesinde
ise 3417 sayılı Yasanın mülga 2.
maddesi kapsamındaki hak sahipleri
tarafından anılan Yasa kapsamına
giren alacaklarla ilgili olarak 4853
sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği
tarihten önce yargı mercilerine
açılmış ve devam eden davalar ile
icra takipleri hakkında da 4853
sayılı Yasa hükümlerinin
uygulanacağı kuralı getirilerek
yürürlüğe girdiği tarihten sonraki
durumlara uygulanması gereken yeni
düzenlemenin hukukun genel
ilkelerine ve Anayasanın 2.
maddesinde düzenlenen ve Türkiye
Cumhuriyetinin nitelikleri arasında
sayılan hukuk devleti ilkesine
aykırı biçimde 4853 sayılı Yasanın
7. maddesi ile geçmişe yönelik
uygulama alanı yaratılmıştır.
Öte yandan, 4853 sayılı Yasanın,
yürürlüğe girdiği tarihten önce hak
sahipleri tarafından yargı
mercilerine açılmış ve devam eden
davalar ile icra takiplerini de
kapsadığı yolundaki 7. maddesinde
yer alan bu düzenleme, geçmişe
yönelik uygulama alanı getirmek
suretiyle kişilerin yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak
adil yargılanma hakkını da ortadan
kaldırmakta ve Anayasanın “Hak Arama
Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde
düzenlenen “Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 2949
sayılı Yasanın 28. maddesinin 2.
fıkrası gereğince, 4853 sayılı
Yasanın 5. ve 6. maddesinin 1. ve 2.
fıkraları ile 7. maddesinin,
Anayasanın 2, 5, 13, 35 ve 36.
maddelerine aykırılığı nedeniyle
iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurulmasına, dosyada bulunan
belgelerin onaylı bir örneğinin
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na
gönderilmesine, 12.6.2003 gününde
oybirliğiyle karar verildi.”
II - İPTALİ İSTENİLEN YASA KURALLARI
24.4.2003 günlü, 4853 sayılı
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan
Yapılacak Ödemelere Dair Kanun’un 5.
ve 7. maddeleri ile iptali istenilen
fıkraları da içeren 6. maddesi
şöyledir :
1 -
“MADDE
5.- Hak sahiplerinin aylık veya
ücretlerinden yapılan tasarruf
kesintileri ve Devlet veya ilgili
işverenin katkılarına ait bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte kalan
nema, aylık olarak, Devlet
İstatistik Enstitüsü tarafından
açıklanan bir önceki aya göre
Tüketici Fiyatları Genel İndeksi
değişim oranında ve ilave olarak
yıllık yüzde beş oranında
değerlendirilir.”
2 -
“MADDE
6.- Hak sahiplerine, anapara
tutarları 2003 yılı Nisan ayında
defaten ödenir.
5 inci madde uyarınca
değerlendirilen tutar Mart, Haziran,
Eylül ve Aralık aylarında olmak
üzere 2004 yılında dört taksit, 2005
yılında dört taksit ve Mart ve
Haziran aylarında olmak üzere 2006
yılında iki taksit olarak toplam on
taksitte ödenir.
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakan, ödeme tarihlerini bir ay önce
veya bir ay sonra olarak belirlemeye
yetkilidir.
Emeklilik veya ölüm halinde
taksitlendirme
devam etmez ve ilgililere veya
kanunî mirasçılarına kalan tutar
defaten ödenir.
Bu Kanun hükümleri gereğince hak
sahiplerine yapılacak ödemeler ve bu
ödemeler nedeniyle düzenlenecek
belgeler hiçbir vergi ve kesintiye
tâbi tutulamaz.”
3 -
“MADDE
7.- 3417 sayılı Kanunun mülga 2
nci
maddesi kapsamındaki hak sahipleri
tarafından bu Kanun kapsamına giren
alacaklarla ilgili olarak yargı
mercilerine açılmış ve devam eden
davalar ile icra takipleri hakkında
bu Kanun hükümleri uygulanır.”
III - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi gereğince yapılan ilk
inceleme toplantılarında, dosyalarda
eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine karar
verilmiştir.
IV - ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi, başvuru kararı ve
ekleri, işin esasına ilişkin rapor,
iptali istenilen yasa kuralları,
dayanılan Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
A - Birleştirme Kararı
24.4.2003 günlü, 4853 sayılı
“Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan
Yapılacak Ödemelere Dair Kanun”un 5.
maddesinin iptali istemiyle açılan
iptal davası ile itiraz başvurusu
arasındaki hukuki irtibat nedeniyle,
2003/59 Esas sayılı dava dosyasının
2003/82 Esas sayılı dava dosyası ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının
kapatılmasına, esas incelemenin
2003/82 Esas sayılı dosya üzerinden
yürütülmesine, 30.5.2006 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B - Genel
Açıklama
4853
sayılı Yasa, 9.3.1988 günlü, 3417
sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik
Edilmesi ve Bu Tasarrufların
Değerlendirilmesine Dair Kanun
uyarınca açılmış bulunan
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabında biriken paraların
tasfiyesi ve bu hesaptan yapılacak
ödemelere ilişkin usul ve esasların
belirlenmesi amacıyla getirilmiş ve
bu Yasa ile 3417 sayılı Yasa
yürürlükten kaldırılmıştır.
3417
sayılı Yasa, yurt içi tasarrufların
artırılması, ekonominin gelişmesinin
sağlanmasında tasarrufların teşviki
ve bu kaynakların verimli ve süratli
bir şekilde kullanılması amacıyla
çıkarılmış ve bu amaçla
çalışanların aylık ve ücretlerinden
belirli bir oranda tasarruf
kesintisi yapılarak bankada adlarına
açılacak hesaplara yatırılması,
çalışanın durumuna göre Devlet veya
ilgili işverenin bu tasarruflara
katkıda bulunması ve toplanacak
paraların en iyi şekilde
nemalandırılması
öngörülmüştür.
3417
sayılı Yasa’nın 6. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan “En az 6 yıl
tasarrufta bulunanlara istedikleri
takdirde sadece biriken tasarruf
kesintileri, Bağ-Kur kapsamında
olanlar bakımından tasarruf
tutarları ödenir” hükmü, “Yasa’nın
2. maddesi kapsamından çıkanlar”
yönünden Anayasa Mahkemesi’nin
18.11.1998 günlü, E.1997/59,
K.1998/71 sayılı kararı ile iptal
edilmiştir. Aynı maddenin ikinci
fıkrasında yer alan, en az 15 yıl
tasarrufta bulunanlara yapılacak
ödemeler ve üçüncü fıkrasında yer
alan, en az 6 yıl tasarrufta
bulunanlara yapılacak ödemeler ile
ilgili kurallar ve bu kuralların
iptali nedeniyle uygulanma olanağı
kalmayan dördüncü fıkrası da Anayasa
Mahkemesi’nin 10.12.2001 günlü,
E.2000/42, K.2001/361 sayılı kararı
ile iptal edilmiş; iptal kararı,
28.3.2002 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanmış ve bu tarihten dokuz ay
sonra yürürlüğe girmiştir.
3417
sayılı Yasa’nın “Kapsam” başlıklı 2.
ve “Tasarruf miktarları” başlıklı 3.
maddeleri, 25.8.1999 günlü, 4447
sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile
1.6.2000 gününden itibaren,
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabına kaynak girişinin
durdurularak tasfiye sürecinin
başlatılması amacıyla, yürürlükten
kaldırılmış; Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının, hak
sahiplerinin hak ve menfaatlerini
koruyacak şekilde ayrı bir yasayla
tasfiye edilmesi zorunluluğu
doğmuştur. 4853 sayılı Yasa ile de
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının tasfiyesi sırasında hak
sahiplerine yapılacak ödemelere ve
tasfiye süresince bu paraların
değerlendirilmesine ilişkin usul ve
esaslar belirlenmiştir.
C - Yasa’nın 5. Maddesinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde ve başvuru
kararında,
4853
sayılı Yasa’nın 5. maddesiyle
çalışanların sahibi oldukları şeyi
dilediği gibi tasarruf ederek
kullanma olanağından mahrum
bırakıldığı, hazine iç borçları için
ödenen faiz oranlarını nema
ödemelerinde uygulamayarak bu
borçlar arasında kanun önünde
eşitlik ilkesine aykırı bir ayrım
yapıldığı; kalan nemanın, Tüketici
Fiyatları Genel İndeksi değişim
oranında ve ilave olarak yıllık
yüzde beş oranında
değerlendirilmesinin çalışanların
aleyhine olduğu, nemanın hak
sahiplerinin iradesi dışında tek
taraflı olarak tespit edilen
oranlarda değerlendirildiği, kişinin
kendi geliri üzerindeki mülkiyet
hakkının sınırlandırıldığı ve özünün
zedelendiği, tasarruf sahiplerinin
nema üzerindeki mülkiyet hakkından
gereğince yararlanmalarının önündeki
engelin kaldırılmadığı, bu durumun
sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle de bağdaşmadığı, bu
nedenlerle dava konusu kuralın
Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 13. ve
35. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
4853
sayılı Yasa’nın 5. maddesi,
“Değerleme” başlığını taşımakta ve
“Hak sahiplerinin aylık ve
ücretlerinden yapılan tasarruf
kesintileri ve Devlet veya ilgili
işverenin katkılarına ait bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte kalan
nema, aylık olarak, Devlet
İstatistik Enstitüsü tarafından
açıklanan bir önceki aya göre
Tüketici Fiyatları Genel İndeksi
değişim oranında ve ilave olarak
yıllık yüzde beş oranında
değerlendirilir” kuralını
içermektedir.
Madde
gerekçesinde, bu Kanun hükümleri
uyarınca tasfiye süresince
yapılacak ödemelerin değerlerinin
korunmasının amaçlandığı
belirtilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan
hukuk devleti, insan haklarına
dayanan, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren,
hukuk güvenliğini gerçekleştiren,
Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm
devlet organlarına egemen kılan,
yargı denetimine açık, yasaların
üstünde Anayasa’nın ve yasa
koyucunun da uyacağı temel hukuk
ilkelerinin bulunduğu bilincinde
olan devlettir.
Anayasa’nın 5. maddesinde, kişilerin
ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak, kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak şekilde sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi
ve manevi varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya
çalışmak, devletin temel amaç ve
görevleri arasında sayılmıştır.
Anayasa’nın 35. maddesinde de,
herkesin, mülkiyet ve miras
haklarına sahip olduğu, bu hakların
ancak kamu yararı amacıyla kanunla
sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının
kullanılmasının toplum yararına
aykırı olamayacağı hükme bağlanmış;
temel hak ve özgürlüklerin sınırını
gösteren 13. maddesinde ise, temel
hak ve özgürlüklerin, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın
ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabileceği, bu
sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve laik cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının
hakkına zarar vermemek ve yasaların
koyduğu sınırlamalara uymak
koşuluyla, sahibi olduğu şeyi
dilediği gibi kullanma, ürünlerinden
yararlanma ve tasarruf olanağı
verir.
Kamu
yararı amacıyla 3417 sayılı Yasa ile
getirilen tasarruf sisteminin, yine
yasayla tasfiye edilmesi zorunluluğu
doğmuştur. Tasfiyede, anapara
defaten ödenirken, tasarrufu teşvik
hesabının
nemalandırmadan kaynaklanan
niteliği ve ekonomik koşullar
nedeniyle nemanın defaten ödenmesi
mümkün olamamış,
taksitlendirme
yöntemi benimsenmiştir. Hak
sahiplerinin hak ve menfaatlerinin
korunması amacıyla da,
taksitlendirilen tutarın,
ekonomi içinde fiyat artışlarını
gösteren Tüketici Fiyatları Genel
İndeksi (TÜFE) ve buna ilave olarak
yıllık yüzde beş oranında
değerlendirilmesi öngörülerek
enflasyonun gerisinde kalmayan bir
nemalandırma
sağlanmıştır. Böylece, amaca
elverişli ve ölçülü bir
değerlendirme yapılarak,
değerlendirme oranları ile sağladığı
yarar arasında hak ve adalete uygun
olarak kurulması gereken yararlar
dengesi korunmuştur.
Kuralda, tasarrufa teşvik
hesabındaki tutarların “kısmen veya
tamamen” ödenmesi engellenmemiş,
belli bir süreye ve bu süre içinde
de, Yasa’da belirtilen oranda
değerlendirmeye tabi tutularak
ödenmesi öngörülmüştür. Bu
tutarların, belli kişilere verilip
diğer ilgililere verilmemesi
ya da
farklı değerlendirmelere tabi
tutularak verilmesi gibi bir
uygulama da söz konusu değildir.
Kişilere, Devlet veya ilgili
işverenin katkılarıyla birlikte 3417
sayılı Yasa ile zorunlu olarak
yaptırılan, ancak diledikleri gibi
yararlanamadıkları tasarrufların
önündeki engel, tasfiye yoluyla
kaldırılmaktadır.
3417
sayılı Yasa’ya göre oluşan nema
mülkiyet hakkı kapsamındadır. Dava
konusu kuralla, Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının
tasfiyesinin ekonomik koşullar ve
kamu yararı gereği takside
bağlandığı ve ödenmesi geciken
paraların fiyat istikrarının ve
dolayısıyla ekonomik istikrarın
sağlanmasına yönelik olarak makul ve
ölçülü bir şekilde değerlendirildiği
göz önünde bulundurulduğunda; kamu
yararı ile bireysel yararın
dengelendiği, amaç ile araç
arasındaki denge bozulmadığı, hak
sahibine,
taksitlendirme nedeniyle
parasından yoksun kaldığı süre için
ekonomi esaslarına uygun bir gelir
sağlandığı ve mülkiyet hakkının
özüne dokunulmadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 2., 5., 13. ve 35.
maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Konunun
Anayasa’nın 10. ve 11. maddeleriyle
bir ilgisi görülmemiştir.
D - Yasa’nın 6. Maddesinin Birinci,
İkinci ve Üçüncü Fıkralarının
İncelenmesi
Başvuru kararında, Yasa’nın 5.
maddesine göre değerlendirilen
tutarın,
çalışanların iradesi dışında
taksitlendirilerek ödenmek
suretiyle, gelirlerine tümüyle
tasarruf edebilme haklarının
ellerinden alındığı, Yasa ile
belirlenen ödeme tarihlerinin bir ay
önce veya bir ay sonra olarak
belirlenmesi yetkisinin Hazine
Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu
Bakan’a verilmesi suretiyle mülkiyet
hakkına sınırlama getirildiği,
taksitlendirmenin demokratik
toplum düzeni gereklerine de
aykırılık oluşturduğu, bu nedenlerle
kuralın Anayasa’nın 2., 5., 13. ve
35. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Yasa’nın Anayasa’ya aykırılığı ileri
sürülen ve “Ödeme” başlığını taşıyan
6. maddesinin ilk üç fıkrasında, hak
sahiplerine, anapara tutarlarının
2003 yılı Nisan ayında defaten, 5.
madde uyarınca değerlendirilen
tutarın ise Mart, Haziran, Eylül ve
Aralık aylarında olmak üzere 2004
yılında dört taksit, 2005 yılında
dört taksit ve Mart ve Haziran
aylarında olmak üzere 2006 yılında
iki taksit olarak toplam on taksitte
ödeneceği ve Hazine Müsteşarlığı’nın
bağlı olduğu Bakan’ın, ödeme
tarihlerini bir ay önce veya bir ay
sonra olarak belirlemeye yetkili
olduğu belirtilmiştir.
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının tasfiyesi, bu hesapta
tutulan paraların üzerinde mülkiyet
ve alacak hakları bulunan hak
sahipleri ile birlikte, kamu
ekonomisi ve düzenini de yakından
ilgilendirmektedir. Bu nedenle
tasfiyede, hak sahiplerinin hak ve
menfaatleri de ayrım gözetilmeksizin
korunarak makul ve ölçülü bir ödeme
planı öngörülmüş ve bu plan yasal
güvence altına alınmıştır. Tasfiye
amacıyla yapılacak ödemelerin bu
şekilde değerlendirilerek takside
bağlanmasının mülkiyet hakkının
özünü zedelediğinden
ya da
onu kullanılamaz hale getirdiğinden
söz edilemez.
Yukarıda açıklanan nedenler ve
Yasa’nın, 5. maddesi için belirtilen
gerekçelerle 6. maddesinin iptali
istenilen fıkraları Anayasa’nın 2.,
5., 13. ve 35. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
E - Yasa’nın 7. Maddesinin
İncelenmesi
Başvuru kararında,
hukukta genel
olarak yasaların yürürlüğe girdiği
tarihten sonraki olaylara ve
durumlara uygulandığı, 4853 sayılı
Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce
3417 sayılı Yasa kapsamındaki
alacaklarla ilgili olarak açılan
davalar ve icra takipleri hakkında
4853 sayılı Yasa’nın uygulanacağına
ilişkin kuralla geçmişe yönelik
olarak uygulama alanı getirildiği,
kişilerin yargı yerleri önünde
davacı ve davalı olarak adil
yargılanma haklarının ortadan
kaldırıldığı, bu nedenlerle itiraz
konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Hukuk
devletinin sağlamakla yükümlü olduğu
hukuk güvenliği, kural olarak
yasaların geriye yürümemesini
gerekli kılar. Yasaların geriye
yürümezliği ilkesi uyarınca, yasalar
kamu yararı ve kamu düzeninin
gerektirdiği kazanılmış hakların
korunması, mali haklarda iyileştirme
gibi kimi ayrıksı durumlar dışında
ilke olarak yürürlük tarihlerinden
sonraki olay, işlem ve eylemlere
uygulanmak üzere çıkarılırlar.
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabında toplanan paraların, ölüm
ve emeklilik halleri dışında, süreye
bağlı olarak ödenmesine ilişkin
kuralın Anayasa Mahkemesi’nce iptal
edilmesinden sonra, hak sahiplerine
yapılacak ödemeler yönünden hukuksal
boşluk ortaya çıkmış, bu boşluk da
iptali istenen kuralların yer aldığı
4853 sayılı Yasa ile doldurulmuştur.
4853 sayılı Yasa, hem 3417 sayılı
Yasa’yı yürürlükten kaldırmış hem de
hesapta toplanan paraların
tamamının, sadece alacak davası
açanlara değil, tüm hak sahiplerine
ödenmesi yoluyla bu hesabın
tasfiyesini öngörmüştür.
Kamu
gücü karşısında kişilerin hak ve
özgürlüklerinin korunması hukuk
devletinin başlıca amacıdır. Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilen
ödemeye ilişkin düzenleme sonucunda
alacaklıların, tasarrufu teşvik
hesaplarındaki paralarını
alamamalarının yasal dayanağı
ortadan kalkmış, bu nedenle de hak
sahiplerinin haklarının korunması
amacıyla yeni bir tasfiye sisteminin
yasal düzenleme yoluyla getirilmesi
gereği doğmuştur. İptal edilen
kurallara dayanılarak açılan ve
devam eden davaların, iptal kararı
karşısında, yeni kurallara göre
sonuçlandırılması, bu kuralların
geriye yürütülmesi olarak
nitelendirilemez. İptali istenilen
kural ile hak sahiplerinin
kazanılmış hakları ihlal
edilmemekte, bu hakların
ödenebilmesi için getirilen tasfiye
kurallarına gönderme yapılmaktadır.
Alacak haklarının korunması amacıyla
getirilen kuralların, devam eden
davalarda da uygulanması hukuksal
güvenlik ilkesine ve hukuk devletine
aykırılık oluşturmaz.
Öte
yandan, Anayasa’nın 36. maddesinde,
davacı ya
da davalı olarak herkesin, geçerli
araç ve yollardan faydalanarak yargı
mercileri önünde adil yargılanma
hakkına sahip olduğu öngörülmüştür.
Bu kuralla, bir davanın yanlarının
hiçbir kaygıya kapılmadan, etki
altında kalmadan, korku ve çekinme
duymadan özgürce haklarını
kullanmalarına olanak sağlanmıştır.
İtiraz
konusu kuralla, yargı yolunun
kullanılması, hak arama özgürlüğü,
savunma hakkı ve adil yargılanma
hakkı ortadan kaldırılmamakta,
sınırlandırılmamakta; açılmış ve
devam eden davalar yargı denetimi
dışında bırakılmamakta; davada
uygulanacak kuralla ilgili olarak,
tasfiye sürecine giren bir konuda,
eski kuralın iptal edilmesi de göz
önünde bulundurularak, yeni duruma
göre hangi kuralın uygulanacağı
öngörülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu
kural Anayasa’nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
V - YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
24.4.2003
günlü, 4853 sayılı Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının
Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak
Ödemelere Dair Kanun’un 5.
maddesinin YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASI
İSTEMİNİN REDDİNE, 26.6.2003 gününde
OYBİRLİĞİYLE
karar
verilmiştir.
VI - SONUÇ
24.4.2003
günlü, 4853 sayılı “Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının
Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak
Ödemelere Dair Kanun”un, 5.
maddesinin, 6. maddesinin birinci,
ikinci ve üçüncü fıkralarının ve 7.
maddesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE,
30.5.2006 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Tülay TUĞCU |
Başkanvekili
Haşim
KILIÇ |
Üye
Sacit
ADALI |
Üye
Ahmet AKYALÇIN |
Üye
Mehmet ERTEN |
Üye
Mustafa YILDIRIM |
Üye
Cafer ŞAT |
Üye
A.
Necmi ÖZLER |
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR |
Üye
Şevket APALAK |
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|