ANAYASA MAHKEMESİ
KARARI
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı :
2003/7
Karar Sayısı : 2005/71
Karar Günü :
18.10.2005
İTİRAZ YOLUNA
BAŞVURAN :
Ordu Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU :
27.10.1999 günlü, 4458 sayılı Gümrük
Kanunu’nun 245. maddesinin 2 ve 3 numaralı
fıkralarının, Anayasa’nın 2., 5., 10., 36.
ve 138. maddelerine aykırılığı savıyla
iptali ve yürürlüğünün durdurulması
istemidir.
I - OLAY
Davacı şirkete
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 238. maddesi
uyarınca verilen gümrük para cezasının
kaldırılması istemiyle açılan davada itiraz
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
II - İTİRAZIN
GEREKÇESİ
Başvuru
kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı
Fatoğlu Gıda
Sanayi Ticaret A.Ş. tarafından davalı T.C.
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Giresun
Gümrük Müdürlüğü’ne karşı, dahilde işleme
rejimine tabi olarak Rusya’dan ithal edilen
buğdayların süresinde ihraç edilmemesi
nedeniyle 4458 sayılı Gümrük Kanununun 238.
maddesi hükmü uyarınca adına kesilen gümrük
para cezalarının kaldırılması istemiyle
açılan davada uygulanması gereken 4458
sayılı Gümrük Vergisi Kanununun 245.
maddesinin 2. fıkrasında yer alan “İdari
yargı merciilerine
yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz
sırasında kullanılan bilgi ve belgeler
dışında herhangi bir bilgi ve belge
kullanılamaz” hükmünün Anayasa’nın 2, 5, 6
ve 138. maddelerine ve aynı maddenin 3.
fıkrasında yer alan “Alınan kararlara karşı
idari yargı merciine başvurulması, bu
kararın idare tarafından uygulanmasına engel
oluşturmaz” hükmünün ise Anayasa’nın 2, 10
ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanaati ile
Anayasa’nın l52. maddesi ve bir davaya
bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebiyle
uygulanacak bir kanunun Anayasa’ya aykırı
olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan
kararı ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurması
gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Kanunun
28. maddesinin 2. fıkrası uyarınca işin
gereği görüşüldü;
Uyuşmazlık
konusu gümrük para cezaları 4458 sayılı
Gümrük Kanununun 238. maddesi hükmü uyarınca
kesilmiştir. Bu maddenin yanı sıra aynı
Kanunun 245. maddesinin 2. ve 3. fıkra
hükümlerinin de bakılan davada uygulanması
gerektiği ve Anayasanın yukarıda yer verilen
maddelerine aykırı olduğu kanaatine
varılmıştır. Bu sebeple, öncelikle 245.
maddenin 2. ve 3. fıkralarının bakılan
davada hangi sebeplerle uygulanması
gerektiği konusunda irdelemelerde
bulunulduktan sonra, hangi yönlerden
Anayasaya aykırı oldukları konusunda
gerekçeler açıklanacaktır.
4458 SAYILI
GÜMRÜK KANUNUNUN 245. MADDESİNİN 2.
FIKRASININ BAKILAN DAVADA UYGULANACAK KANUN
HÜKMÜ OLUP OLMADIĞININ İRDELENMESİ
4458 sayılı
Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2.
fıkrasında, idari yargı mercilerine yapılan
itirazda, gümrük idaresine itiraz sırasında
kullanılan bilgi ve belgeler dışında
herhangi bir bilgi ve belge
kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Yasakoyucu,
kendilerine gümrük vergisi ve para cezası
tebliğ edilen yükümlülerin gümrük idaresine
verecekleri dilekçe ile yapacakları düzeltme
taleplerine ilişkin kararlara karşı
süresinde yapacakları itirazlar neticesinde
olumsuz yanıt almaları durumunda idari yargı
mercilerine yapacakları başvuruda gümrük
idaresine itirazda kullanılan bilgi ve
belgeler dışında bir bilgi ve belgenin
kullanılmamasını öngörmüştür.
Buna göre,
kanun hükmü gereği vergi mahkemelerince
gümrük vergi ve para cezalarına ilişkin
uyuşmazlıkların görüm ve çözümü yapılırken
davacı tarafından dilekçeye eklenen
belgelerin gümrük idaresine verilen itiraz
dilekçesine eklenen belgeler olmasına dikkat
edilecektir. Gümrük uyuşmazlıklarına ilişkin
açılan davaların tamamında vergi mahkemeleri
bu hususu gözeteceklerdir.
Olayda, adına
gümrük para cezası kesilen davacı şirketin
vekilleri tarafından Giresun Gümrük
Müdürlüğünün 27.06.2002 gün ve 3924, 3925,
3926, 3927, 3928, 3929, 3930 sayılı ve 110,
111, 112, 113, 114, 115 ve 116 karar
nolu kararlarına
karşı T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı
Gümrükler Genel Müdürlüğü Trabzon Gümrükler
Başmüdürlüğüne 22.07.2002 tarihinde
yaptıkları itirazda sadece Bulancak
Noterliğince 19.03.1998 tarihinde düzenlenen
vekaletnameyi ibraz etmiş olmalarına rağmen,
bu itirazlarının reddi üzerine itiraz
kararlarının iptali ile yürütmenin
durdurulması istemini içeren ve Mahkememiz
kayıtlarına 25.10.2002 tarihinde alınan dava
dilekçesi ekinde 33 adet değişik belgenin
sunulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı şirket
vekillerinin davalı idareye yaptıkları
itiraz sırasında kullanılan vekaletnamenin
dışında Mahkememizde açılan davada 33 adet
değişik belgenin sunulmuş olması karşısında,
Mahkememizce yukarıda yer verilen yasa
hükümleri ile uyuşmazlığın görüm ve
çözümünde bu belgelerin dikkate alınmaması
öngörüldüğünden, 4458 sayılı Gümrük
Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasının
bakılan davada doğrudan uygulanması gereken
bir kural olduğu sonucuna varılmaktadır.
4458 SAYILI
GÜMRÜK KANUNUNUN 245. MADDESİNİN 3.
FIKRASININ BAKILAN DAVADA UYGULANACAK KANUN
HÜKMÜ OLUP OLMADIĞININ İRDELENMESİ
4458 sayılı
Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3.
fıkrasında, alınan kararlara karşı idari
yargı merciine başvurulması, bu kararın
idare tarafından uygulanmasına engel
oluşturmayacağı hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usu1ü Kanununun 4001 sayılı
Yasanın 12. maddesiyle değiştirilen 27.
maddesinin 3. fıkrasında da, vergi
mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından
doğan davaların açılması, tarh edilen vergi,
resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin
ve bunların zam ve cezalarının dava konusu
edilen bölümünün tahsil işlemini durduracağı
kurala bağlanmıştır.
Genel olarak
vergi mahkemelerinde davanın açılması, tarh
edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri
mali yükümlerin ve bunların zam ve
cezalarının dava konusu edilen bölümünü
tahsil işlerini durdurduğu halde gümrük
vergi ve para cezalarına ilişkin alınan
kararların iptali istemiyle açılan davalara
istisna getirilmiştir. Tahakkuk ettirilen
gümrük vergileri ile para cezalarına yapılan
itirazlara karşı verilen kararların iptali
istemiyle açılan davalarda, bu kararların
dava sonuçlanıncaya kadar uygulanmasını
istemeyen yükümlülerin dava dilekçesinde
iptal istemi ile birlikte dava konusu
kararın yürütmenin durdurulmasını istemeleri
yasa gereği zorunlu hale gelmiştir.
Dava konusu
gümrük para cezalarına ilişkin kararların
iptali istenilen davada da; davacı şirket
vekili tarafından dava sonuçlanıncaya kadar
yapılan yürütmenin durdurulması isteminin
yukarıda yer verilen 245. maddenin 3.
fıkrası hükmü gereği yapılmış olması
gözönüne
alındığında, bu hükmün de bakılan davada
uygulanması gereken bir kural olduğu
sonucuna varılmıştır.
İTİRAZ
GEREKÇELERİ
A - 4458 SAYILI
KANUNUN 245. MADDESİNİN 2. FIKRASINA İLİŞKİN
İTİRAZ GEREKÇELERİ
I - İTİRAZ
KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 2. MADDESİNE
AYKIRIDIR.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 20.
maddesinin birinci bendinde, Danıştay ile
idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri kendiliklerinden yapacakları
vurgulanmıştır. Bu hükümle idari yargılama
hukukunda re’sen
araştırma ilkesi benimsenmiş bulunmaktadır.
Madde hükmü uyarınca; idari yargı yerleri,
uyuşmazlık konusu olayın hukuki
nitelendirmesini yapmak, olaya uygulanması
gereken hukuk kuralını belirlemek ve sonuçta
hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir
yetkiye sahiptirler. İdari yargı yerleri
buna ek olarak, olayın maddi yönünü
belirleme noktasında da her türlü inceleme
ve araştırmayı kendiliklerinden yapabilir ve
maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını
serbestçe araştırabilirler.
Ayrıca
mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her
türlü belgelerin verilmesini taraflardan ve
ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu
husustaki kararların, ilgililerce, süresi
içinde yerine getirilmesi mecburidir. İdari
yargı yerlerinin re’sen
inceleme yetkileri Anayasa’nın 2. maddesinde
anlam bulan hukuk devleti ilkesinin bir
sonucudur. İdari yargı yerlerinin önüne
gelen her türlü eylem ve işlemin çözümü için
gerekli tüm bilgi ve belgelere ulaşımının
yasa kuralları ile kısıtlanması hukuk
devleti ilkesinden uzaklaşma anlamını taşır.
Anayasa
Mahkemesinin 06.07.1995 gün ve Esas No:
1994/80, Karar No: 1995/27 sayılı kararında;
“... tüm işlem ve eylemlerinin hukuk
kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik
koşulu bilen, her alanda adaletli bir hukuk
düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu
geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, insan
haklarına saygı duyarak bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve
hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren,
yargı denetimine açık olan, yasaların
üstünde yasakoyucunun
da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile
Anayasa’nın bulunduğu bilincinden ayrılmayan
devlet...” olarak tanımlanan hukuk devleti
ilkesinin tam olarak geçerli olabilmesi
yargılama faaliyetinin etkin ve verimli
gerçekleştirilmesiyle mümkün olabilecektir.
4458 sayılı
Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2.
fıkrasında getirilen düzenleme ile 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20.
maddesinde yer alan
re’sen inceleme ve araştırma
yetkisinin ortadan kaldırılmasıyla, hukuk
devleti ilkesine uygun bir yargılamanın
yapılması engellenmiş olmaktadır.
Adlarına gümrük
vergisi tahakkuk ettirilen
ya da gümrük
para cezası kesilen yükümlüler davanın
esasına etkili olabilecek bir belgeyi
sonradan elde etmiş olsalar bile eğer gümrük
idaresine yapılan itirazda kullanmamışlarsa,
dava aşamasında mahkemeye sunmalarının
yasaklanması Anayasanın 2. maddesinde
düzenlenen hukuk devleti ilkesiyle çelişir.
II - İTİRAZ
KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 5. MADDESİNE
AYKIRIDIR
Anayasa’nın 5.
maddesinde, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve
manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmak, devletin
temel amaç ve görevleri arasında
sayılmıştır.
Yasakoyucu
yasal düzenleme yaparken Anayasanın yukarıda
yer verilen 5. maddesine uygun hareket etmek
zorundadır. Kişilerin temel hak ve
hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve
adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan değil, kullanımını, gelişimini
amaçlayan yasal düzenlemelerin yapılması
yasakoyucunun
temel amacı olması gerekir.
Bu sebeple,
davacı şirketin haklarının korunması ile
ilgili hak arama hürriyetini kısıtlayıcı
hükümlerin yasa ile getirilmesi Anayasanın
5. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
III - İTİRAZ
KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 36. MADDESİNE
AYKIRIDIR
Anayasa’nın
“Hak arama hürriyeti” başlıklı 36.
maddesinde de, herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle
sav ve savunma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Sav ve savunma hakkı
birbirini tamamlayan ve birbirinden
ayrılması olanaksız niteliğiyle hak arama
özgürlünün temelini oluşturur. Önemi
nedeniyle hak arama özgürlüğü, yalnız
toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan
biri değil aynı zamanda bireyin adaleti
bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı
önleme uğraşının da aracıdır. Bu hakkın
kullanılması, yerine getirilmesi
olabildiğince kolaylaştırılmalı, olumlu
ya da olumsuz
sonuç almayı geciktiren, güçleştiren
engeller kaldırılmalıdır.
İtiraz konusu
hüküm ile davacının bu kimliğiyle yargı
mercileri önünde sahip olduğu sav hakkının
gereği gibi kullanmasına engel
getirilmiştir.
Davacının vergi
mahkemesinde açtığı davanın görüm ve
çözümünde dikkate alınmasını istediği
belgelerin daha önce idareye yapılan
itirazda kullanılmamış olması nedeniyle
itiraz konusu hüküm uyarınca bakılan davada
ileri sürdüğü iddialarına dayanak olarak
gösterilmesinin olanaksız hale
getirilmesinin 36. maddenin yukarıda yer
verilen hükümlerine aykırı olduğu sonucuna
varılmaktadır.
Diğer taraftan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonunca 4458 sayılı Gümrük Kanununa
ilişkin olarak kabul edilen metne ilişkin
genel gerekçede; Türkiye ile Avrupa Ekonomik
Topluluğu arasında bir ortaklık yaratan
Ankara Anlaşması ile anlaşmanın amaçlarına
ulaşmak için zaman içerisinde bir Gümrük
Birliği kurulacağı ve ortaklığın, hazırlık
dönemi, geçiş
dönemi ve son dönem adı verilen safhadan
sonra sağlanacağının belirtildiği, son
olarak da Avrupa Birliği ile Türkiye
Ortaklık Konseyi tarafından 06.03.1995
tarihinde kabul edilen, taraflar arasında
sağlanacak gümrük birliğinin esaslarını
içeren Kararın 26. maddesinde 12 Ekim 1992
tarihli Konsey Yönetmeliği ile onun uygulama
hükümlerini belirleyen 2 Temmuz 1993 tarihli
Komisyon Yönetmeliğini temel alan konulara
ait hükümlerin benimsenmesi
gözönüne
alınarak Gümrük Kanunu tasarısına Ortak
Gümrük Kanununun bütün temel müesseselerinin
alındığı ve topluluk ile sağlanan Gümrük
Birliğine bağlı olarak, mevcut Gümrük Kanunu
ve ilgili mevzuatın basitleştirildiği, bazı
boşlukların giderilmesi ve Avrupa Birliği
gümrük mevzuatı ile gerekli entegrasyonun
sağlanmaya çalışıldığı vurgulanmıştır.
T.B.M.M. Plan ve Bütçe Komisyonunca Kanuna
ilişkin olarak kabul edilen metinde, kabul
edilen Kanunun 245. maddesinde yer alan
hususlar tekrarlanmış, uygulama ile neyin
amaçlandığı konusunda ayrıntılı gerekçeye
yer verilmemiştir.
12 Eylül 1963
tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile
başlayan ve yaklaşık 40 yıldır devam eden
Avrupa Birliği - Türkiye ilişkilerinde
Avrupa Birliği müktesebatına ilişkin
yapılması gereken uyum çalışmaları başta
T.C. Adalet Bakanlığı olmak üzere birçok
kurum tarafından yürütülmekte, yasama
organınca tasarıların kabul edilmesiyle bu
konuda gerekli adımlar atılmaktadır.
Yasakoyucu
tarafından kabul edilerek yasa haline gelen
metinlerin ekonomik uyumu gerçekleştirmesi
yanında evrensel hukuk kuralları ile
birlikte Anayasa’ya uygun düzenlenmelidir.
Normlar hiyerarşisi bakımından üst norm olan
Anayasa’ya aykırı olan alt normun hukuk
aleminde varlığını devam ettirmemesi
gerekir.
Nitekim, yeni
getirilen yasal düzenlemelerin Anayasa’nın
diğer maddelerine uygunluğu ile birlikte,
Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkının metne
dahil edilmesi gerekçesiyle 4709 sayılı
Kanunun 14. maddesi ile Anayasa’nın 36.
maddesine eklenen adil yargılanma hakkına da
uygun bir düzenleme olmalıdır.
Adil yargılanma
hakkı 03.10.2001 tarihinde Anayasamızda
yeralmışsa da,
batı hukuk sistemlerinin yıllardan beri
vazgeçemeyeceği temel haklar arasında yer
almaktadır. Hukuk devleti ilkesi bireylerin
temel haklarının korunması konusunda
gösterilen başarı oranında
gerçekleşmektedir. Günümüzde Anayasa’larda
haklar alanının ayrıntılı olarak
düzenlenmesi şeklinde,
ya da böyle bir düzenleme yoksa
Anayasa Mahkemesinin hukuk devleti ve
demokrasi kavramları konusunda yaptıkları
yorumlar yoluyla bu koruma
gerçekleştirilmektedir.
Anayasamızın
36, 38, 125, 138 ve 142. maddelerinde adil
yargılama hakkının içerdiği pek çok ilke
veya hak yer almasına rağmen 2001 yılında
yapılan Anayasa değişikliği ile adil
yargılanma hakkı Türkiye’de de Anayasa’nın
bir parçası haline gelmiştir.
Adil yargılanma
hakkı Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde
tanımlanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi; adil yargılanma hakkının
demokratik bir toplumda öne çıkan yerinin,
bu alandaki denetim açısından Mahkemeyi,
dava konusu usulün gerçeklerini incelemeye
sevketmesi
olduğunu belirtmiştir.
Adil yargılanma
hakkı kapsamında Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini 6. maddesinin 1. fıkrasında bir
çok hak ve ilkede güvence altına alınmıştır.
Bunlardan birisi de hakkaniyete uygun
yargılanma hakkıdır. Burada önemli olan
yargılama faaliyetinin tüm işlemlerinin bir
bütün olarak hakkaniyete uygun olarak
yapılıp yapılmamasıdır. Bunun gerçekleşmesi
de silahların eşitliği ilkesi ile mümkün
olmaktadır.
İtiraz konusu
kural ile bu ilkeye aykırı olarak davalı
idareye tesis ettiği işlemler konusunda
davalı olarak savunma hakkı konusunda hiçbir
engel çıkarılmamasına rağmen, davacının
savını kanıtlayacak, davalı idarenin
iddialarının aksini ortaya koyacak belge
sunma imkanından yoksun bırakılması
nedeniyle, itiraz konusu kuralın Anayasa’nın
36. maddesinde 2001 yılında yapılan
değişiklikle getirilen “adil yargılanma
hakkına” aykırı olduğu kanaatine
varılmıştır.
IV - İTİRAZ
KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 138. MADDESİNE
AYKIRIDIR
Anayasanın
“Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138.
maddesinde, “Hakimler görevlerinde
bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm
verirler” hükmüne yer verilmiştir.
Hakimlerin
görevlerini bağımsız yapabilmeleri ve
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak
vicdani kanaatlerine göre hüküm verirken hak
kaybına neden olabilecek, adalet duygusunu
zedeleyen, hak arama özgürlüğünü engelleyen,
adalet terazisinde hak açısından her zaman
eşit olması gereken davacı ile davalı
arasında adil yargılanma hakkına ters düşen
uygulamalara yol açabilecek yasaları
uygulamak zorunda da bırakılmamalıdırlar.
Hukuk devletinde mahkemelerin
bağımsızlığından anlaşılması gereken ilke de
budur.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 1.
fıkrasında bir temel kural vardır. Bu kurala
göre, “her şahıs... bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından davasının... dinlenmesini
istemek hakkına haizdir”. Bu kurala göre,
herkesin davasının bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından hakkaniyete uygun bir
biçimde görülmesi gerekmektedir. Davanın
mahkeme tarafından hakkaniyete uygun bir
biçimde görülebilmesi için, öncelikle davada
taraf olan kişinin tüm iddialarını açıkça
ortaya koyma hakkının tanınması gerekir.
Uyuşmazlığın
esasını çözümleyecek idari yargı yerleri,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun
20. maddesinin birinci bendinde yer alan
Danıştay ve idare ve vergi mahkemelerinin
bakmakta oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri kendiliklerinden yaparlar hükmü
uyarınca uyuşmazlık konusu olayın hukuki
nitelendirmesini yapmak, olaya uygulanması
gereken hukuk kuralını belirlemek ve sonuçta
hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir
yetkiye sahiptir. Buna ek olarak, olayın
maddi yönünü belirleme noktasında da idari
yargı yerleri her türlü inceleme ve
araştırmayı kendiliklerinden yapabilir ve
maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını
serbestçe araştırabilirler.
İtiraz konusu
kural 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 20. maddesi ile de çelişmektedir.
Bu madde hükmüne göre davacıda bulunan,
ancak; davalı idareye itirazda
ya da dava
dilekçesine eklenmeyen bir belgenin
uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu
kanısına varan idari yargı merci
re’sen araştırma
ilkesi gereği ara kararı ile istemesi
gereken bu belgenin yargılama sürecine dahil
edilmemesi öngörülmüştür.
Olayda da,
Mahkememizin 31.10.2002 tarih ve E:2002/330
sayılı yürütmenin durdurulması isteminin
savunma ve ara kararından sonra
incelenmesine ilişkin kararında, davacıdan
davalı idareye itiraz ve dava dilekçesinde
sunulmayan bilgi ve belgeler istenilmiş,
cevap alınamamıştır.
Mahkemelerin
bağımsızlığı ilkesine de aykırı olduğu
kanaatine varılan itiraz konusu kuralın
Anayasa’nın 2, 5, 36. ve 38. maddelerine
aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
B - 4458 SAYILI
KANUNUN 245. MADDESİNİN 3. FIKRASINA İLİŞKİN
İTİRAZ GEREKÇELERİ
I - İTİRAZ
KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 2. MADDESİNE
AYKIRIDIR
Anayasa
Mahkemesinin 06.07.1995 gün ve Esas No:
1994/80, Karar No: 1995/27 sayılı kararında
hukuk devleti “...tüm işlem ve eylemlerinin
hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca
geçerlik koşulu bilen, her alanda adaletli
bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu
geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, insan
haklarına saygı duyarak bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve
hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren,
yargı denetimine açık olan, yasaların
üstünde yasakoyucunun
da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile
Anayasa’nın bulunduğu bilincinden ayrılmayan
devlet...” olarak tanımlanmıştır.
4458 sayılı
Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3.
fıkrasında, alınan kararlara karşı idari
yargı merciine başvurulması, bu kararın
idare tarafından uygulanmasına engel
oluşturmayacağı hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı
Yasanın 12. maddesiyle değiştirilen 27.
maddesinin 3. fıkrasında da, vergi
mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından
doğan davaların açılması, tarh edilen vergi,
resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin
ve bunların zam ve cezalarının dava konusu
edilen bölümünün tahsil işlemini durduracağı
kurala bağlanmıştır.
Genel olarak
vergi mahkemelerinde davanın açılması, tarh
edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri
mali yükümlerin ve bunların zam ve
cezalarının dava konusu edilen bölümünün
tahsil işlemini durdurduğu halde 4458 sayılı
Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3. fıkrası
hükmü ile gümrük vergi ve para cezalarına
ilişkin alınan kararların iptali istemiyle
açılan davalara istisna getirilmiştir.
Tahakkuk ettirilen gümrük vergileri ile para
cezalarına yapılan itirazlara karşı verilen
kararların iptali istemiyle açılan
davalarda, bu kararların dava sonuçlanana
kadar uygulanmamasını isteyen yükümlülerin
dava dilekçesinde iptal istemi ile birlikte
dava konusu kararın yürütülmesinin
durdurulmasını istemeleri yasa gereği
zorunlu hale getirilmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin hukuk devletinde bulunması
gereken ilkeler konusunda yaptığı
tanımlamaya ilişkin yukarıda yer verilen
kararında; her alanda adaletli bir hukuk
düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu
geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan ... gibi hukuk
devletinde olmazsa olmaz ilkeler ortaya
konulmaya çalışılmıştır.
Gerçekten de,
yargı denetimine açık her türlü eylem ve
işlemin hukuk devleti ilkeleri bağlamında
hukuka uygun olup olmadıkları yönünden
yapılacak yargı denetiminde getirilen
usuli
kısıtlamaların hukuk devleti ilkesini
zedelememesi gerekir.
Hukuk devleti
ilkesinin birinci koşul olarak kabul
edildiği yargı düzenlerinde kişiler için
ayrı yargılama sistemlerinin uygulanması
gerektiği kabul edilemez. Adli, idari,
askeri yargı düzenlerinin herhangi birinde
yapılacak yargılamada izlenecek yöntemin
herkes için aynı olması gerekir.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 27.
maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre; idarece;
ikmalen,
ya da re’ sen
yapılan tarhiyatların
tamamına ilişkin uyuşmazlıklara karşı vergi
mahkemesinde dava açıldığında tahsil
işleminin duracağı kurala bağlandığı halde,
beyana göre tahakkuk ettirilmesi yönünden
gelir ve kurumlar vergisinden hiçbir farkı
bulunmayan gümrük vergisi ile para
cezalarına yapılan itirazlara karşı alınan
kararların iptali istemiyle vergi
mahkemesinde dava açılmasının bu kararların
idare tarafından uygulanmasına engel
oluşturmayacağının öngörülmüş olması
adaletli bir hukuk düzenine tamamıyla
aykırıdır.
Açıklandığı
üzere itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.
maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine
aykırıdır.
II - İTİRAZ
KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 10. MADDESİNE
AYKIRIDIR
İtiraz konusu
hüküm Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan ve
değişik Anayasa Mahkemesi kararlarıyla
yorumlanan eşitlik ilkesine aykırılık teşkil
etmektedir. Anayasa’nın 10. maddesinde yer
alan “Kanun önünde eşitlik” ilkesi ile
herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin
kanun önünde eşit olduğu vurgulanmıştır.
Anayasa’nın bu
hükmü ile aynı hukuksal durumda olan
kişilerin aynı kurallara bağlı tutulacağı,
değişik hukuksal durumda olanların ise
değişik kurallara bağlı tutulması gerektiği
kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi’nin pek çok kararında vurgulandığı
gibi yasa önünde eşitlik ilkesi, herkesin
her yönden aynı kurallara bağlı olacağı
anlamına gelmemekle birlikte, yasaların
uygulanmasında birbirinin aynı durumda
olanlar ayrı kuralların uygulanmasını ve
ayrıcalıklı kişi ve toplumların
yaratılmasını engellemektedir. Kimi
yurttaşların haklı bir nedene dayanılarak
değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik
ilkesine aykırılık oluşturmamakta, hatta
bunların durumu ve konumlarındaki
özellikleri, kimi kişi
ya da topluluklar için değişik
kuralları ve değişik uygulamaları gerekli
kılmakta, özelliklere ve aykırılıklara
dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı
düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılarsa
da, aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme
aykırılık oluşturur. Anayasa ile eylemli
değil hukuki eşitlik amaçlanmaktadır.
Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesinin
çiğnenmemesi için, aynı hukuksal durumlar
aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı
kurallara bağlı tutulması gerekmektedir.
Başka bir anlatımla, kişisel durumları ve
nitelikleri özdeş olanlar arasında, konulan
kurallarla değişik uygulamaların yapılmaması
gerekmektedir. Ancak, durumlardaki
değişikliğin doğurduğu zorunlulukların kamu
yararı ya da
başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla
farklı uygulamalar getirilmesi durumunda
Anayasa’nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği
sonucu çıkarılamaz. İtiraz konusu düzenleme
ile, vergi mahkemesinde davacı olma
konumları dolayısıyla aynı hukuki duruma
sahip gelir vergisi ve kurumlar vergisi
mükellefleri ile gümrük vergisi mükellefleri
arasında yargılamanın seyri itibariyle
farklı düzenlemeyi gerektirecek hukuken
geçerli bir sebep bulunmadığı halde, gümrük
vergisi mükelleflerinin vergi mahkemelerinde
dava açmaları halinde haklarında tahakkuk
ettirilen gümrük vergileri ile para
cezalarına ilişkin kararların yürütülmesinin
durdurulmasını istemedikleri müddetçe vergi
ve para cezalarının tahsilinin yapılacağının
kabul edilmesi yukarıda yer verilen “kanun
önünde eşitlik” ilkesine aykırıdır.
Diğer taraftan,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
27/2. maddesinde yürütmenin durdurulması
kararı verilebilmesi için idari işlemin
uygulanması halinde telafisi güç veya
imkansız zararların doğması ve idari işlemin
açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Vergi
mahkemelerinde gümrük vergisi ve para
cezalarına karşı dava açıldığında mahkemece
açıkça hukuka aykırı olduğu kanaatine
varılan bir işlem telafisi güç veya imkansız
zarar doğurmuyorsa esas hakkında karar
verilinceye kadar geçerliliğini
koruyacaktır. Böylelikle diğer vergilerin
yükümlüleri ile gümrük vergisi mükellefleri
arasında hukuki eşitlik bulunması gerekirken
vergi mahkemesinde davacı konumunda olma
yönünden hukuken geçerli olabilecek bir
sebep bulunmamaksızın farklılık
yaratılmıştır.
III - İTİRAZ
KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 36. MADDESİNE
AYKIRIDIR
İtiraz konusu
hükmün Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan
herkesin adil yargılanma hakkına sahip
olduğuna ilişkin kuralına aykırı olduğu
düşünülmektedir.
Adil yargılanma
hakkının tanımı, ulusal ve uluslararası
hukuk camiasındaki değerlendirilmesi,
uygulamaları konusunda yukarıda geniş bir
şekilde açıklamalarda bulunulduğu üzere
itiraz konusu kuralla vergi mahkemesinde
davacı konumunda bulunan gelir ve kurumlar
vergisi mükellefleri ile gümrük vergisi
mükellefleri arasında getirilen ayırımla
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle, Anayasa’nın 152. ve bir davaya
bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebiyle
uygulanacak olan bir kanun hükmünün
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına götüren
görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa
Mahkemesine başvurmasına gerektiğini
düzenleyen 2949 sayılı Kanunun 28.
maddesinin 2. fıkrası gereğince 4458 sayılı
Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2.
fıkrasında yer alan “idari yargı mercilerine
yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz
sırasında kullanılan bilgi ve belgeler
dışında bir belge kullanılamaz” hükmünün
Anayasa’nın 2, 5, 36. ve 138. maddelerine ve
aynı maddenin 3. fıkrasında yer alan “Alınan
kararlara karşı idari yargı merciine
başvurulması, bu kararın idare tarafından
uygulanmasına engel oluşturmaz” hükmünün ise
Anayasa’nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırı
olduğu kanaati ile bu fıkraların iptali ve
bakılan davalar açısından bu fıkraların
uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi
güç veya olanaksız durum ve zararların
önlenmesi için iptali istenilen fıkraların
yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmasına ve dosyadaki
belgelerin onaylı birer örneklerinin Anayasa
Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine,
26.12.2002 tarihinde oyçokluğu ile karar
verildi”
III - İTİRAZ KONUSU
YASA KURALI
4458 sayılı
Gümrük Kanunu’nun itiraz konusu fıkraları da
içeren 245. maddesi şöyledir:
“Madde 245- 1.
Yükümlüler, gümrük idaresine verdikleri
beyanname ve bu beyanname eki bilgi ve
belgeler esas alınmak suretiyle kendileri
tarafından hesaplanan gümrük vergilerine
itirazda bulunamazlar.
2. İdari yargı
mercilerine yapılan itirazda, gümrük
idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi
ve belgeler dışında herhangi bir bilgi ve
belge kullanılamaz.
3. Alınan kararlara
karşı idari yargı merciine başvurulması, bu
kararın idare tarafından uygulanmasına engel
oluşturmaz.”
IV - İLK İNCELEME
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca
Mustafa BUMİN, Haşim
KILIÇ, Yalçın ACARGÜN,
Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya
KANTARCIOĞLU, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU,
Ahmet AKYALÇIN, Enis TUNGA ve Mehmet
ERTEN’in
katılmalarıyla 28.1.2003 günü yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine
ve yürürlüğün durdurulması isteminin esas
inceleme evresinde karara bağlanmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı
ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor,
itiraz konusu Yasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
1 - 245. Maddenin 2
Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru
kararında, sav ve savunma hakkının birbirini
tamamladığı, bunun hak arama özgürlüğünün
temelini oluşturduğu, kullanılmasının ve
yerine getirilmesinin olabildiğince
kolaylaştırılmasının, olumlu
ya da olumsuz
sonuç almayı geciktiren, güçleştiren
düzenlemelerin kaldırılmasının zorunlu
olduğu; Kural’la savunma hakkının gereği
gibi kullanılmasının engellendiği; yargılama
faaliyetinin tüm işlemlerinin bir bütün
olarak hakkaniyete uygun biçimde yapılması
gerektiği; bunun gerçekleşmesinin de
silahların eşitliği ilkesi ile mümkün
olabileceği nedenleriyle itiraz konusu
kuralın Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 138.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine
göre, Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun
hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya
aykırılığı konusunda ilgililer tarafından
ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur
değildir. Taleple bağlı kalmak koşuluyla
başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık
kararı verebilir. Bu nedenle, kuralın
Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de
incelenmesi uygun görülmüştür.
İptali
istenilen kuralda, idari yargı mercilerine
yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz
sırasında kullanılan bilgi ve belgeler
dışında herhangi bir belgenin
kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Hak arama
hürriyetini düzenleyen Anayasa’nın 36.
maddesinde, “Herkes, meşrû vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi
içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz”
denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı
olarak başvurabilme ve bunun tabiî sonucu
olarak da kişinin yargı mercileri önünde
iddia, savunma, adil yargılanma hakkına
sahip olduğu güvence altına alınmış ve özel
sınırlama nedenleri öngörülmemiştir.
Anayasa’nın 4709
sayılı Kanunla değiştirilen 13. maddesinde
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”
denilerek temel
hak ve özgürlüklerin ancak ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Kişinin
karşılaştığı bir suçlamaya karşı kendisini
savunabilmesinin ya
da maruz kaldığı haksız bir eylem veya
işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin en etkili ve güvenceli
yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını
kullanmak ve bu davada kullanılabilecek
kanıtları mahkeme önüne getirebilmektir. Sav
ve savunma birbirini tamamlayan ve
birbirinden ayrılması olanaksız olan
niteliğiyle hak arama özgürlüğünün temelini
oluşturmaktadır. Hak arama özgürlüğü, temel
hak niteliği taşıması dışında, diğer hak ve
özgürlüklerden yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkin güvencelerden
biridir. Bu temel saptama karşısında, daha
kapsamlı bilgi ve belgelerle donatılmış
idarenin kullanacağı savunma hakkı yanında,
gümrük vergisi mükelleflerinin de hak arama
özgürlüğünden tam anlamıyla
yararlanmalarının sağlanması gerekir.
Buna göre,
iptali istenilen kuralla idari yargı
mercilerine yapılan itirazda, gümrük
idaresine yapılan itiraz sırasında
kullanılan bilgi ve belgeler dışında
herhangi bir bilgi ve belgenin
kullanılamamasının öngörülmesi, savunma
hakkının kısıtlanmasına yol açarak, yargı
merciinin doğru ve adil bir sonuca
ulaşılabilmesini engelleyeceğinden
Anayasa’nın 36. maddesine aykırılık
oluşturur.
Anayasa’da özel
bir sınırlandırma nedeni öngörülmemiş olan
hak arama özgürlüğünün itiraz konusu
kuralla sınırlandırılması, Anayasa’nın 13.
maddesine de aykırıdır.
Kural,
Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden, 2., 5. ve 138.
maddeleri yönünden incelenmesine gerek
görülmemiştir.
2 - 245. Maddenin 3
Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru
kararında, yasa önünde eşitliğin herkesin
her yönden aynı yasa kurallarına bağlı
olacağı anlamına gelmeyeceği, aynı durumda
bulunanlara aynı yasa kurallarının
uygulanması gerektiği, itiraz konusu
düzenleme ile vergi mahkemelerinde davacı
olarak aynı hukuksal konuma sahip gelir ve
kurumlar vergisi mükellefleri ile gümrük
vergisi mükellefleri arasında yargılamanın
seyri bakımından farklı düzenlemenin hukuken
geçerliliğinin olmadığı belirtilerek,
Kural’ın Anayasa’nın 2., 10. ve 36.
maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri
sürülmüştür.
İtiraz konusu
kural “Alınan kararlara karşı idari yargı
merciine başvurulması, bu kararın idare
tarafından uygulanmasına engel oluşturmaz.”
biçimindedir.
Anayasa’nın 10. maddesinde, “Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.” denilmektedir. Bu yasak,
birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı
kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi
ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. Aynı durumda olanlar için
farklı düzenleme eşitliğe aykırılık
oluşturur. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik,
mutlak ve eylemli eşitlik değil hukuksal
eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı
tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik
çiğnenmiş olmaz. Başka bir anlatımla,
kişisel nitelikleri ve durumları özdeş
olanlar arasında değişik uygulamalar
yapılamaz.
Kimi yasalarda
mali yükümlülükler düzenlenmiş olup çeşitli
vergi, resim ve harçların her birinin ayrı
bir usul ile beyan, tarh ve tahsil
edilmesinin kurala bağlanması bu
yükümlülüklerin farklı özelliklere sahip
olmasından kaynaklanmaktadır. Genel olarak
verginin beyanı, tarh, tahakkuk ve vergi
mahkemelerinde dava açma usulü ile ilgili
kurallar 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda,
tahsile ilişkin kurallar ise 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun’da yer almıştır. Gümrük vergi ve
cezaları konusunda ise verginin beyanı,
hesaplanması, tahakkuku, gümrük idaresine
itiraz ve dava açılması ile ilgili kurallar
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda düzenlenmiş,
gümrük vergi ve cezalarının tahsilat usulü
de 6183 sayılı Yasa’da belirtilmiştir.
213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinin birinci
fıkrasında “Mükellef, vergi kanunlarına
göre kendisine vergi borcu terettüp eden
gerçek veya tüzelkişidir.” denilerek
mükellefin tanımı yapılmış, 4458 sayılı
Gümrük Kanunu’nun 3. maddesinin 11 numaralı
fıkrasında da “yükümlü” deyiminin “gümrük
yükümlülüklerini yerine getirmekle sorumlu
bütün kişileri” ifade edeceği
belirtilmiştir. Vergi, resim ve harç gibi
mali yükümlülüklerin her biri farklı
özelliklere sahip iseler de, diğer vergi
mükellefleri ile gümrük vergisi
mükelleflerinin, mükellef olma,
kendilerinden tahsil edilmesi gereken mali
yükümlülüklerin kamu gücüne dayanılarak
alınması ve aynı yargı mercilerinde davacı
olarak haklarını arayabilmeleri bakımından
aynı hukuksal durumda oldukları kuşkusuzdur.
Buna göre, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 4001
sayılı Yasa ile değiştirilen 27. maddesinin
üçüncü fıkrasında, vergi mahkemelerinde,
vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların
açılmasının, tarh edilen vergi, resim ve
harçlar ile benzeri malî yükümlülüklerin ve
bunların zam ve cezalarının dava konusu
edilen bölümünün tahsil işlemlerini
durduracağı açıkça hükme bağlanmasına
karşın, aynı hukuki durumda olan gümrük
vergisi mükellefleri hakkında alınan
kararlara karşı idari yargı merciine
başvurulmasının gümrük idaresince alınan
kararın uygulanmasına engel, Anayasa’nın 10.
maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır.
Kuralın iptali gerekir.
Anayasa’nın 10.
maddesine aykırı görülerek iptal edilen
kuralın, ayrıca Anayasa’nın 2. ve 36.
maddeleri yönünden incelenmesine gerek
görülmemiştir.
Mehmet ERTEN,
A. Necmi ÖZLER,
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ve Şevket APALAK bu görüşe
katılmamışlardır.
VI - YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMİ
27.10.1999
günlü, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 245.
maddesinin (2) ve (3) sayılı fıkralarının
YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
18.10.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
VII - SONUÇ
27.10.1999
günlü, 4458 sayılı “Gümrük Kanunu”nun 245.
maddesinin;
1 - (2)
numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2 - (3)
numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Mehmet ERTEN, A.
Necmi ÖZLER,
Şevket APALAK ile Osman
Alifeyyaz
PAKSÜT’ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
18.10.2005
gününde karar verildi.
Başkan
Tülay TUĞCU |
Başkanvekili
Haşim
KILIÇ |
Üye
Sacit
ADALI |
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU |
Üye
Ahmet AKYALÇIN |
Üye
Mehmet ERTEN |
Üye
A.
Necmi
ÖZLER |
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR |
Üye
Şevket APALAK |
Üye
Serruh
KALELİ |
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
KARŞIOY YAZISI
Anayasamızın
73. maddesine göre, “Herkes, kamu
giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne
göre vergi ödemekle yükümlü” olup “Vergi
yükünün adaletli ve dengeli dağıtımı, maliye
politikasının sosyal amacıdır”. Gümrük
vergileri ise, 4458 sayılı gümrük Kanununun
1. maddesindeki ifadeyle,” Türkiye
Cumhuriyeti Gümrük Bölgesine giren ve çıkan
eşyaya ve taşıt araçlarına uygulanacak
gümrük kuralları” kapsamında alınan
vergilerdir. Anayasanın 5. maddesinde yer
alan Devletin temel amaç ve görevlerinin
yerine getirilmesi için gereksinim duyulan
kamu gelirleri arasında gümrük vergileri her
ne kadar önemli bir yer tutmakta ise de,
gümrük vergilerinin öncelikli amacı salt
kamu geliri elde etmek değil, ülke
ekonomisinin dünya koşullarına ve ulusal
çıkarlara uygun, rekabetçi ve sağlıklı
biçimde işleyişini düzenlemektir. Anayasanın
167. maddesinin ikinci fıkrasında “Dış
ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak
üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat
ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi
ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali
yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya
kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir”
denilmiştir. Örneğin, bir malı bir yabancı
ülkeden ithal eden kişi ile aynı cins,
miktar, evsaf ve değerde malı başka bir
yatırımcı ülkeden ithal eden kişi, farklı
gümrük yükümlülükleri ile
karşılaşabilmektedir. Esasen, gümrük
rejiminin kamu güvenliğini ve kamu sağlığını
ilgilendiren boyutları da olduğu açıktır.
Gümrük
rejiminin ve vergilerinin uluslararası
niteliği de diğer vergilerden farklı olup,
birçok yabancı devlet gibi, Türkiye
Cumhuriyeti de bu alanda kapsamlı
uluslararası düzenlemelere taraf olmuş ve
yükümlülükler altına girmiştir. Üyeleri
arasında gümrük birliği bulunan Avrupa
Birliği ile ülkemiz arasında da, 1 Ocak
1996’dan bu yana gümrük birliğine
gidilmiştir. Buna göre, gümrük birliği
dahilinde ortak gümrük tarifeleri
uygulanmakta ve gümrük işlemleri de tedricen
ortak bir sisteme dönüştürülmektedir. Buna
karşılık, Türkiye Cumhuriyeti ile AB
arasında vergi birliği kurulması söz konusu
olmadığı gibi, 25 ülkeden oluşan AB’nin
kendi üyeleri arasında da vergi birliği
bulunmamaktadır.
Gümrük vergileri,
öğretide de vergi hukuku içerisinde yer
almamaktadır. Türk hukuk sisteminde de
öteden beri, gümrük vergileriyle diğer
vergiler arasındaki fark gözetilmiştir. 213
sayılı Vergi
Usul Kanununun 2. maddesinde, “Gümrük ve
tekel idaresi tarafından alınan vergi ve
resimler bu kanuna tabi değildir”
denilmek suretiyle, mahiyeti, amaçları ve
sistematiği farklı olan gümrük vergi ve
cezalarına itirazlar farklı düzenlemelere
tabi tutulmuştur.
Bu kapsamda, Gümrük
Kanununun 242. maddesinde yükümlülerin
kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri
için sırasıyla, önce ilgili gümrük
idaresine, sonra, hem gümrük vergilerine,
hem de idari kararlara karşı gümrük
başmüdürlüğüne, daha sonra Gümrük
Müsteşarlığına ve en son olarak da idari
yargıya başvurabilmelerine imkan veren,
aşamalı bir itiraz sistemi getirilmiştir.
Bilindiği gibi, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usul
Yasasının 27. maddesinin 1. fıkrasına göre,
“Danıştayda veya
idari mahkemelerde dava açılması dava edilen
idari işlemlerin yürütülmesini durdurmaz”.
Bu, genel
bir kuraldır.
Bu genel kurala, aynı maddenin 3. fıkrası
ile “Vergi mahkemelerinde vergi
uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması,
tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile
benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve
cezalarının dava konusu edilen bölümünün
tahsil işlemlerini durdurur.” denilerek bir
istisna getirilmişse de, gümrük vergi ve
cezaları bakımından yasa koyucu takdir
hakkını, bu istisnayı tanımak yönünde
kullanmamıştır. Aksi halde, vergi
mahkemesine başvurmakla uygulama
duracağından, gümrük vergisi mükellefleri
hemen bu yola gidecekler ve gümrük kanununda
öngörülen, uyuşmazlığın yargıya gitmeden
çözülmesine imkan veren itiraz mekanizması
işlevsiz kalacaktır.
Öte yandan, 2577
sayılı İdari Yargılama Usul Yasasının 27.
maddesinin 2. fıkrasına göre “ Danıştay veya
idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması
halinde telafisi güç veya imkansız
zararların doğması ve idari işlemin açıkça
hukuka aykırı olması” durumunda her zaman
yürütmenin durdurulmasına karar
verebileceklerdir.
Anayasamızda, her
türlü vergi itirazlarının yargıya
götürülmesi halinde idarenin kararlarının
uygulanmasının derhal durdurulmasını
gerektiren bir hüküm bulunmadığı gibi,
mahkemece yürütmenin durdurulması kararı
verilmesi yönünden gümrük
vergileriyle diğer vergiler arasında
farklılık bulunmamaktadır.
Diğer bir ifadeyle, hukuk
güvencesi,
her ikisi için de aynı düzeyde
sağlanmaktadır.
Vergi Usul Kanunu’na tabi vergilerle, Vergi
Usul Kanununun kapsamı dışındaki gümrük
vergi ve cezalarına ilişkin itiraz
yollarının özdeş olmasını, hele bu
özdeşliğin diğer yasa kurallarının da Vergi
Usul Kanunu paraleline getirilerek
sağlanmasını öngören bir hüküm Anayasada
mevcut değildir. Dolayısıyla, her iki
yöndeki düzenleme de Anayasaya aykırı
olmadığından, yasa koyucu, özel yasasında
yapacağı düzenlemeyle, iki çözüm yolundan
birini veya öbürünü benimseyebilecektir. Öte
yandan farklı hukuki konumda bulunan
kişilere farklı hukuki kuralların
uygulanmasının, Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı olmadığı, Anayasa Mahkemesinin pek
çok kararında vurgulanmıştır.
Farklı amaçları ve
farklı usulleri olan vergilerin salt aynı
mercide dava konusu edilmeleri,
mükelleflerin aynı hukuki konumda olmaları
anlamına gelmediğinden, iptali istenen
kuralın Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırılığından da söz edilemez.
Bu nedenlerle,
dava konusu yasa kuralının iptaline ilişkin
çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Mehmet ERTEN |
Üye
A.
Necmi
ÖZLER |
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
AZLIK OYU
İdari
işlemlerin yargı yerlerince iptal edilinceye
kadar yasalara uygun oldukları kabul edilir.
Yasallık ilkesi olarak kavramlaşan bu
yaklaşımın gereği olarak, tersi bir karar
olmadıkça idari işlemlerin uygulamaya
konacağında, etkilerini doğuracağında kuşku
yoktur.
Gerçekten de
Anayasamızın 125. maddesinde idari
işlemlerin ancak, açıkça hukuka aykırılık ve
uygulanması durumunda giderilmesi güç
ya da olanaksız
zararların doğacağının belirlenmesi halinde
yargı yerince yürütmesinin durdurulabileceği
öngörülmüştür.
Bu kuralın
yinelendiği 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin üçüncü
bendinde ise, vergi mahkemelerine ilişkin
olarak özel düzenleme getirilmiş ve vergi
uyuşmazlıklarında dava açılmasıyla tahsil
işlemlerinin duracağı öngörülmüştür.
İncelemeye konu
olan gümrük vergisiyle ilgili yasal kural
ise dava açılmasının tahsil işlemini
etkilemeyeceği sonucunu veren bir yaklaşımı
sergilemektedir. Yargılama yöntemine ilişkin
kuralların, ilgili usul yasasında yer alması
temel ilke ise de, özel yasalarda da usul
kurallarının öngörülmesinde Anayasal bir
aykırılıktan söz edilemez.
Üzerinde
durulan kural, İdari Yargılama Usulünün özel
olarak düzenlediği vergi uyuşmazlıklarına
yönelik ilkeden ayrılıp Anayasa’nın idari
işlemlere yönelik yaklaşımını
yansıtmaktadır. Bu kurala göre dava açılması
yürütmeyi kendiliğinden durdurmayacak,
dolayısıyla yargı yerleri uygulamayı
önleyecek bir karara ulaşmak için gerekli
koşulları arayacaktır.
Ortaya çıkan bu
hukuksal durumun idari işlemlerin yasallığı
ilkesi ve Anayasa’nın 125. maddesindeki
kuralla örtüştüğünde kuşku yoktur. Anayasal
bu uyum, Anayasa’nın bir başka normu olan
eşitlik ilkesinin irdelenmesini
gerektirmemelidir. Çünkü, Anayasal kurallar
eşit güçte oldukları gibi, soyut norm
denetiminde asıl olan yasa ile üst kural
ilişkisidir. Bu ilişki çelişkiler
içermediğinde, üst norm ile alt derecedeki
metinde, doğal bir neden-sonuç ilişkisi veya
benzer anlatım göründüğünde, başka bir
Anayasal kural, gerçekleşmiş uyumu olumsuz
yönde
etkiliyemeyecektir.
Öte yandan,
ayrı yasalar ayrı hukuksal konumları
düzenlediklerinden; ilgililerin
taşıyacakları nitelik ve özelliklerdeki
benzer durumlar, eşitlik ilkesinin uygulama
alanı dışında kalacaktır. Dahası, incelemeye
konu olan kural, 2577 sayılı Yasa’nın
öngördüğü kuralın ayrıksı bir hükmü olma
niteliğini taşıdığından, yasalaştırma
yönteminde temel kuralla ayrıksı kuralın
eşitlik ilkesiyle irdelenmesi olanaksız
olup, tersi yaklaşım yasal metinlerin
istisnai kurallar öngörmemesi gibi bir
sonuca etken olacaktır.
Bu nedenlerle,
iptali istenen 4458 sayılı Yasa’nın 245.
maddesinin üçüncü fıkrasında Anayasa’ya
aykırılık bulunmadığından istemin reddi
gerekeceği oyuyla kararın bu kısmına
karşıyım.
Üye
Şevket APALAK |