Stopajda anayasaya aykırılık
Gelir Vergisi Yasası'nın geçici
67'nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca bankalar ve
aracı kurumlar takvim yılının üçer aylık dönemleri
itibariyle
* Alım satımına aracılık ettikleri menkul kıymetlerle
diğer sermaye piyasası araçlarının alış ve satış
bedelleri arasındaki fark,
* Alımına aracılık ettikleri menkul kıymet veya diğer
sermaye piyasası araçlarının itfası halinde alış bedeli
ile itfa bedelleri arasındaki fark,
* Menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası
araçlarının tahsiline aracılık ettikleri dönemsel
getirileri (herhangi bir menkul kıymet veya diğer
sermaye piyasası aracına bağlı olmayan),
* Aracılık ettikleri menkul kıymet veya diğer sermaye
piyasası araçlarının ödünç işlemlerinden sağlanan
gelirler,
üzerinden yüzde 15 oranında vergi tevkifatı yapmakla
yükümlü tutulmuşlardır. Bilahare 07.7.2006 tarih ve 5527
sayılı yasanın l/a maddesiyle eklenen ve yayımı
tarihinde yürürlüğe giren düzenleme uyarınca dar
mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran sıfır
olarak uygulanmaktadır.
Diğer yandan konuya ilişkin olarak geçici 67'nci maddeye
eklenen 17'nci fıkra ile bakanlar kuruluna söz konusu
maddede yer alan oranları her bir kazanç ve irat türü
ile bunları elde edenler itibariyle, yatırım fonlarının
katılma belgelerinin fona iade edilmesinden elde edilen
kazançlar için fonun portföy yapısına göre ayrı ayrı
sıfıra kadar indirmeye veya yüzde 15'e kadar artırma
konusunda yetki verilmiştir.
Bakanlar kurulunun 22.7.2006 gün ve 2006/10731 sayılı
kararı uyarınca da "Gelir Vergisi Yasası'nın geçici
67'nci maddesinde yer alan kazanç ve iratlardan
yapılacak yukarıda belirtilen işlemlere yönelik tevkifat
oranı dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar tarafından
elde edilenler hariç olmak üzere" yüzde 10 olarak tespit
edilmiştir.
Yapılan bu düzenlemelerle ülkemizde özellikle kamu
kâğıdı faizlerine uygulanan Gelir Vergisi tevkifatı dar
mükellefler açısından yüzde sıfır uygulanırken tam
mükellefler için bu oranın yüzde 10 olması
öngörülmüştür.
Bu uygulama ile ülkemizde elde ettiği bu tür menkul
sermaye iradı üzerinden sıfır oranında vergi ödeyenler
(gerçekte vergi ödemeyenler) tam mükellef olan Türk
yurttaşlarına göre korunmuşlardır.
Gerçekte dar mükellef olup ülkemizde sıfır oran
uygulanması dolayısıyla vergisiz menkul sermaye iradı
elde edenlerin bir bölümü kendi ülkelerinde Türkiye'de
elde ettikleri vergisi sıfır olan menkul sermaye
iratlarını beyan etmek suretiyle kendi ülke hazinelerine
katkı sağlamışlar, bu suretle Türk Hazine'sinin bu
uygulama nedeniyle yoksun kaldığı vergi geliri; geliri
elde edenin ülkesi hazinesine intikal etmiştir.
Her şeyden önce anayasal buyruk gereği "Vergi yükünün
adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının
sosyal amacıdır." Bu bağlamda da yine anayasal buyruk
gereği "Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne
göre vergi ödemekle yükümlü tutulurken dar mükellef
olarak tanımlananların vergisini sıfıra indirmek
suretiyle yasada tanımı yapılan bir kesimi vergi dışı
bırakmak mevcut anayasal düzenleme ile örtüşmemektedir.
Konuyu bir vergi mükellefinin yapmış olduğu başvuru
üzerine değerlendiren Ankara 3. Vergi Mahkemesi
tarafından verilen karara göre de bu durum anayasanın 10
ve 73'üncü maddelerine aykırı bulunmuştur. Şöyle ki;
* Kanun önünde eşitlik başlıklı anayasanın 10.
maddesinde yer alan ilkeye göre aynı hukuksal durumda
olan kişilerin aynı kurallara bağlı tutulacağı, değişik
hukusal durumda olanların ise değişik kurallara bağlı
tutulmasının bir aykırılık oluşturmayacağı kabul
edilmiştir.
Gelir Vergisi Yasası'nın geçici 67'nci maddesinde yer
alan ve itiraza konu "Dar mükellef gerçek kişi ve
kurumlar için bu oran yüzde sıfır olarak uygulanır"
ibaresi vergiyi doğuran olay tüm mükellefler için aynı
olduğu halde, bir başka deyişle kazancın elde edilmesi
yönünden aynı durumda bulunulduğu halde dar mükellef
lehine bir düzenleme yapılmasının anayasanın eşitlik
ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
* Anayasa'nın "Vergi ödevi" başlıklı 73. maddesinin
birinci fıkrasında "Herkes, kamu giderlerini karşılamak
üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür"
denilmektedir. Fıkrada verginin "genel olması", "mali
güce göre" ve "kamu giderlerini karşılamak üzere"
alınması öngörülmüştür.
Mali güce göre vergilendirme, verginin kişilerin
ekonomik ye kişisel durumlarına göre alınmasıdır. Bu
ilke, mali gücü fazla olanın, mali gücü az olana oranla
daha fazla vergi ödemesi gerektiğini belirler. Mali
gücün tanımı anayasada bulunmamakla birlikte genellikle
ödeme gücü anlamına kullanılmakta, kamu maliyesi
yönünden ise gelir, servet ve harcamalar mali gücün
göstergeleridir. Verginin, mali güce göre alınması aynı
zamanda eşitlik ilkesinin uygulama aracıdır.
Vergide eşitlik ilkesi, yükümlülerin vergi ödeme güçleri
dikkate alınmak suretiyle vergilendirmenin yapılmasını
öngörür. Başka bir deyişle kişilerin genel vergi yüküne
kendi ödeme güçlerine göre katılmalarıdır. Bu durumda
anayasada öngörülen verginin "mali güce göre ödenmesi"
herkesin vergi ödemesi ilkesiyle birlikte
vergilendirmede adalet ve eşitlik ilkesine uygunluğu
gösterir ve sosyal devletin en etkin uygulama aracını
oluşturur. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı bu
ilkelere uyularak sağlanır.
Vergide eşitlik ilkesi mali gücü aynı olanların aynı,
mali gücü farklı olanların ayrı oranda
vergilendirilmesidir. Yukarıda açıklanan gerekçe ile
Ankara 3. Vergi Mahkemesi Gelir Vergisi Yasası'nın
geçici 67'nci maddesinin sözü edilen "dar mükellef
gerçek kişi ve kurumlar için bu oran yüzde sıfır olarak
uygulanır" ibaresinin anayasanın 10. maddesinde yer alan
eşitlik ilkesi ile 73. maddesindeki vergilendirme
ilkesine aykırı görüldüğünden iptali için Anayasa
Mahkemesi'ne başvurulmasına karar vermiş bulunmaktadır.
(TC Ankara 3. Vergi Mahkemesi, Esas No: 2006/1666)
Veysi Seviğ
Referans / 05.02.2008 |