Limited
şirket ortağının sorumluluğu genişliyor
Ticaret Kanunu'nun bir sermaye
şirketi olarak düzenlediği limitet şirketlerde
ortakların, anonim şirketlerde olduğu gibi, şirket
alacaklılarına karşı sorumlu tutulması öngörülmemiştir.
Şirket alacaklıları şirketten tahsil edemedikleri
alacakları için şirket ortaklarına sadece, taahhüt
edipde ödemedikleri sermaye payı varsa, onun tutarı ile
sınırlı olarak müracaat edebilirler. Türk Ticaret
Kanunu'nun "Ortakların Mesuliyeti" başlıklı 532'nci
maddesinde, limited şirket ortaklarının sermaye
borçlarını yerine getirdikleri nispette mesuliyetten
kurtulacakları hükme bağlanmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanunu'nda
da önceleri aynı sınırlı sorumluluk esası benimsenmiş ve
kanunun 35. maddesinde, "limitet ortaklıkların ödenmeyen
ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı
ortakların vaz ettikleri veya vaz'ını taahhüt ettikleri
sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul" oldukları
kabul edilmiştir. Bu düzenlemeyle limitet şirket
ortakları kamu borçlarından, koymayı taahhüt ettikleri
sermaye payı kadar daha, ancak sermaye payı ile sınırlı
olarak sorumlu tutulmuşlardır.
Mevcut düzenleme
Ancak 4369 sayılı kanunla 22.7.1998 tarihinden sonra
doğmuş kamu borçları için bu sorumluluğun kapsamı
genişletilmiş ve limitet şirket ortaklarının şirketten
tahsil olanağı kalmayan kamu borçlarından sermayeleri
oranında sorumlu olmaları benimsenmiştir. 4369 sayılı
Kanundan sonra anılan 35. madde, "Limited şirket
ortakları, şirketten tahsil imkânı bulunmayan amme
alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya
sorumlu olurlar ve bu kanun hükümleri gereğince takibe
tabi tutulurlar" şeklinde değişmiştir. Maddenin bu
şekli, halen yürürlükte olan şeklidir.
Yürürlükteki düzenlemeye göre limitet şirket ortakları,
şirketten tahsil edilemeyen kamu borçlarından, borcun
tamamı üzerinden hisseleri oranında sorumludurlar.
Geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu'nca yasama organına
sevk edilen "Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı" ile maddenin bu sorumluluğu da
genişletici şekilde yeniden düzenlenmesi öngörülmüştür.
Gelen değişiklik
Maddede yapılması öngörülen ilk değişiklik, madde
metninde yer alan "şirketten tahsil imkânı bulunmayan"
ibaresinin "şirketten tahsil edilemeyen veya tahsil
edilemeyeceği anlaşılan" ibaresi ile değiştirilmesidir.
Buradaki tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağı
terimi; kamu borçlusunun haczedilen mal varlığına bu
kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin kamu alacağını
karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen
kamu borçlusundan aranılan kamu alacağının iflas
masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi
nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip
muamelelerine rağmen kamu borçlusundan tahsil
edilemeyeceği kanaati oluşan kamu alacaklarını ifade
etmektedir.
Kamu alacağının haczedilen mallardan veya iflas
masasından tahsil edilemeyeceği bazen çok açık olabilir.
Ancak bu netlik çoğu zaman mümkün olmayabilir. Yasa
tasarısında bu gibi hallerde mükellef haklarını
(olayımızda şirket ortaklarının haklarını) teminat
altına alıcı hiçbir düzenleme yoktur. Alacağın
haczedilen mallardan karşılanıp karşılanamayacağının
takdiri tamamen alacaklı idarenin başına, yani vergi
dairesi müdürüne bırakılmaktadır. Bu takdirin objektif
ölçütlerinin yasada olması gerekir. Bu ölçütleri,
sonradan genel tebliğ, sirküler gibi idarenin takdiri
düzenlemelerine bırakamayız. Çünkü konu vergi
alacağından ziyade "mülkiyet hakkı" ile ilgilidir.
Diyelim ki, 100 bin lira borcu olan bir şirketin 40 bin
lira değerindeki arsası haczedildi ve vergi dairesinin
müdürü veya başkanı arsanın borcu karşılayamayacağı
kanaatine vardığından ortaklara gidildi. Yasada cevabı
olmayan birinci soru ortağa ne kadarlık alacak için
gidilecektir. 100 bin mi? Kalan 60 bin için mi? Diyelim
ki idare mükellef haklarına saygılı davrandı ve 60 bin
lirayı ortaktan tahsil etti. Bu arada arsa satılana
kadar, oradan üçüncü köprünün yolunun geçeceği anlaşıldı
veya orası önemli bir sanayi bölgesi olarak ilan edildi.
Arsa satışa çıkarıldı ve 100 bin liraya satıldı. İkinci
soru idare kalan alacağını alıp, bakiye 60 bin lirayı
şirkete mi, ortağa mı iade edecektir. Satılan arsa,
borçlu şirketindir. Paranın ona iadesi gerekir. Ortağın
sadece rücu hakkından kaynaklanan alacak hakkı vardır.
Bu arada ortak uyanıksa, satıştan önce satış bakiyesine
haciz koyduracaktır.
Öte yandan bu durumda ortaktan yapılan tahsilat hasız
duruma düşmeyecek midir? Tüzel kişilikten tahsilat
olanağı gerçekleştiğine göre, ortağa paranın iadesi
gerekmeyecek midir? Hiç şüphesiz gerekecektir. Çünkü
tahsilat farklı bir mal varlığından, ortağın
malvarlığından yapılmıştır. O halde maddeye bu gibi
hallerde ortaktan yapılacak tahsilatın ortağa gecikme
faizi ile iadesini öngören bir düzenlemenin yazılmasında
yarar vardır.
Buradaki anlayış, "biz alacağımızı ortaktan alalım,
şirket ve diğer ortaklar ne yaparlarsa yapsınlar,
yıllarca rücu davaları ile uğraşsınlar, bizde kenardan
seyredelim" şeklinde olamaz.
Hiç şüphesiz kamunun vergi alacağı (burada kamu alacağı
ibaresi yerine vergi alacağı ibaresini özellikle ve
kasten kullandım, çünkü kamu alacaklarının çoğu özünde
kamu alacağı olmayıp, tahsilatta 6183 sayılı Kanunun
tahsilat kolaylık, ayrıcalık ve eşitsizliklerinden
yararlanmak için çeşitli kanunlarla kamu alacağı sayılan
alacaklardır) kutsaldır. Vergi alacaklarının
tahsilatında ayrıcalık, kolaylık, hızlılık ve verimlilik
mutlaka olmalıdır. Ancak bunlar olurken, hukuk ilkeleri
ve kişi hakları mutlaka ön planda olmalıdır.
Yasa maddeleri hep bana adaleti ile kaleme alınmaz.
Tasarının bu maddesi de, yasama sürecinde mutlaka gözden
geçirilmelidir.
Maddedeki limitet şirket ortağının sorumluluğunu
genişletici diğer düzenlemeleri, köşemin sınırları
itibariyle ilerideki yazılarıma bırakıyorum.
Bumin Doğrusöz
referans / 11.02.2008 |