Vergide ikilem sürüyor
Yılbaşından itibaren
yürürlüğe giren vergisel düzenlemeler, piyasalarda
ses getirmeye devam ediyor. Bunun sebebine
baktığımızda, yeniden değerleme oranına bağlı
otomatik olarak artan vergilerden çok, piyasalarca
beklenmeyen vergi oranlarındaki artışlardan
kaynaklandığını görüyoruz.
Daha da ötesinde, adı konmayan bir ikilemle karşı
karşıya bulunuyoruz. Bütçe için vergi toplama
ihtiyacı artmışken; vergi nasıl olur da, yatırımları
ve istihdamı destekleme aracı olarak kullanılabilir?
2007 yılına göre, 2008 yılında bütçe harcamalarının
yüzde 10, bütçe gelirlerinin ise yüzde 5,7 oranında
artacağı varsayımı yapıldı. Buna göre, 2007 yılında
8.5 milyar YTL olarak gerçekleşmesi beklenen bütçe
açığının, 2008 yılında 17.7 milyar YTL olacağı
tahmin ediliyor. Diğer bir deyişle, 2008 yılında
daha fazla borçlanmaya ihtiyacımız olacak.
Buna karşın, 2008 yılı başından itibaren baze mal ve
hizmetlerde vergi indirimlerine gidildi. Bir kısım
pamuk ve hayvan derisinde (perakende satışı), beyaz
çikolata, kakao, sade, meyveli ve kolalı gazozlarda,
otel, motel, tatil köyü, lokanta, pastane gibi
tesislerin verdiği konaklama ve yiyecek
hizmetlerinde (alkollü içecekler hariç) KDV oranı
yüzde 18’den yüzde 8’e düşürüldü. Üstelik bu
indirimlerin, vatandaşın cebine ucuzluk olarak
yansıdığını söyleyemiyoruz.
2008 yılında vergi erozyonuna sebep olacak bir
uygulama da, ücretlilerde vergi iadesi yerine
getirilen “asgari geçim indirimi” uygulamasıdır
diyebilirim. Neden böyle düşündüğümü açıklayayım:
Eski vergi iadesi uygulamasından, yüksek ücretliler
daha fazla iade alabiliyorlardı, ancak nispi olarak
daha az kişi bu imkândan yararlanıyordu. Eğer ülkede
çalışanların önemli bir kısmı zaten asgari ücretten
çalışıyor veya öyle gözüküyorsa, asgari geçim
indirimi nedeniyle, vergi kaybının daha yüksek
olacağının kabulü gerekir. Ayrıca, ücretlilerde
vergi iadesi uygulaması, vatandaşı fiş ve belge
toplamaya teşvik ettiği için, vergi gelirlerine
dolaylı bir katkıyı da beraberinde taşıyordu. Bu
konu üzerinde çokça yazılıp çizildiği için
detaylarına girmiyorum. Basından öğreniyoruz ki,
şimdi kayıtdışılık nedeniyle oluşan vergi kayıp ve
kaçaklarını telafi edebilmek için, yaygın ve yoğun
vergi denetimleri, alışveriş timleri kuruluyor.
Biraz daha dikkatlice okursak, sözünü ettiğim vergi
kayıpları ve artan bütçe açığı, mali idareyi
kaygılandırmış olacak ki; 2008’in başında piyasalar
beklenmedik bir şekilde, başka vergi artışlarıyla
karşılaştı. Neydi bu vergi artışları?
Finansal kiralama (Leasing) işlemlerinde
uygulanmakta olan KDV oranı yüzde 1’den yüzde 18’e
çıkarıldı. İlave olarak, oto kiralama şirketleri ile
araç ticareti yapan şirketlerin, kullanılmış
otomobil satışlarında uyguladıkları yüzde 1 KDV
oranı, yüzde 18’e çıkarıldı.
En çok eleştiri bu vergi artışının küçük ve orta
ölçekli işletmeleri zora soktuğu yönünde, deyim
yerindeyse bir infial hali yaşanıyor. Çünkü zayıf
finansal tabloları nedeniyle, bankalardan kredi
alamayan birçok KOBİ, ancak finansal kiralama
yoluyla yatırımlarını gerçekleştirebiliyordu. Mali
idarenin söylediği gibi, elbette finansal kiralamayı
kötüye kullananlar olmuştur. Ancak bunun yolu
neredeyse üretimi ve desteklemede tek enstrümandan
(yatırım mallarının finansal kiralama yoluyla
edinilmesine kolaylık sağlayan yüzde 1 KDV
uygulamasından) vazgeçmek olmasa gerek... Halbuki
2008’de dış konjonktürün daha az destekleyici
olacağı göz önüne alınırsa, büyümeyi ve istihdamı
desteklemeye daha çok ihtiyacımız bulunuyor.
Kanımca sorunun esas kaynağı, vergi politikalarının
ekonomik açıdan daha etkin ve verimli kullanılmaması
olarak görülüyor. Seçim dönemlerinde alınan popülist
kararlar, ekonomik etkinlikten yoksun olduğu için,
uzun vadede daha yüksek maliyetlerle karşımıza
çıkmaktadır.
İ.Hüseyin Yıldız
huseyin.yildiz@aksam.com.tr
Akşam / 09.01.2008
|