Sallantıyı yine vergi
verenler durduracak
Gelişmiş ülkelerin finans
piyasalarında yaşanan çalkantılar yeni bir döneme girdi.
Varlık fiyatlarının düşüşü ile başlayan süreç banka ve
aracı kurumların birbirlerine borç vermekten çekinmeye
başlamasına yol açtı. Güven bunalımı giderek artıyor.
Bu aşamada merkez bankalarının para basmasıyla
sorunların aşılabilmesi olanağı kalmadı. Merkez
bankaları tarafından piyasaya verilen likiditenin
zordaki finans kurumlarına ulaşabilmesi olanağı giderek
ortadan kalktı.
Finans kurumlarının birbirlerine olan güveninin yok
olmasıyla, sistem giderek daha fazla katılaştı. Hakkında
çeşitli dedikodular çıkan banka ve aracı kurumlar
borçlanabilme olanaklarını giderek kaybettiler. Sonuçta,
bu kuruluşlar yükümlülüklerini yerine getirememeye
başladılar. Doğru ya da yanlış, dedikodular da artmaya
başladı.
DEVLETE YASLANMAK
İlk aşamada Amerikan Merkez Bankası (FED)
yükümlülüklerini karşılayamayan bir finans kuruluşuna
"acil yardım" yaptı. Bu haber, hem bu kuruluşu hem de
benzerlerini sistemin hedefi haline getirdi. Bunlar
piyasadan üç-beş kuruş borçlanabilirken, şimdi hiç
borçlanamamaya başladılar.
Acil yardım alan kuruluş, geçen haftaki piyasa değerinin
yüzde 10’una bir banka tarafından satın alındı. Bir
başka yatırım fonu tasfiyesini talep etti.
İçinde yaşanan sürecin son aşaması zordaki finans
kurumlarının devlete yaslanmasıdır. Yani, vergi verenler
çözümün bir parçası olmak durumundadır. Bu enflasyon
yoluyla ve devletin zordaki kurumlara doğrudan para
koymasıyla olacaktır.
Devletin iki seçeneği vardır. Birincisi, durumu bozulan
finans kuruluşlarının, elindeki değerleri neredeyse
sıfıra gelmiş varlıklarının devlet tarafından çok daha
yüksek fiyattan satın alınmasıdır. Bu seçenek yalnızca
finans kurumlarını değil, onların hissedarlarını da
kurtarmak anlamına gelir. Dolayısıyla, tercih
edilebilecek bir yol değildir.
İkinci seçenek, devletin zordaki finans kurumlarına
sermaye koymasıdır. Devletleştirme ile hem sermaye
yapısı güçlenecektir hem de güven krizi aşılacaktır.
Yeni sermaye ile bir süre bu kurumlar tedavi
edilebilirler.
Güçlendirilmiş sermaye ve biraz düzelmiş bilançolarıyla
bu kurumlar satışa çıkarılabilirler. Belli bir fiyattan
alıcı da bulabilirler. Satıldıklarında, devlet koyduğu
sermayeyi geri alabilir. Alamadığında, fatura vergi
verenlere çıkacak demektir.
Devletin bazı finans kurumlarının birer birer batmasına
seyirci kalması hem Amerikan ekonomisi hem de dünya
ekonomisi için çok daha maliyetlidir.
Finans piyasalarındaki batışların devam etmesi güveni
çok daha sarsıp krizin hızla büyüyüp derinleşmesine yol
açabilecektir. Böyle bir olasılık karşısında hiçbir
devlet yaşananlara kayıtsız kalamaz. Sonuçta,
ekonomideki toplam tasarrufların hızla erimesi riski
vardır.
PARA ÇÖZÜM DEĞİL
Kısa dönemde, sorunların çözümü halá merkez
bankalarından beklenmektedir. Örneğin, FED, hafta
sonunda zordaki kurumlara kredi verme yolu olan ıskonto
penceresinden kullanılan kredilerin faizini düşürdü.
Bugün büyük bir olasılıkla kısa vadeli faizleri yine
yüklü bir miktarda düşürecektir.
Belki, şimdi daha yüksek olan ıskonto faizini kısa
vadeli hedef faize eşitleyecektir. "Kavgada yumruğun
hesabı olmaz" anlayışıyla para politikasının
gevşetilmesiyle enflasyon risklerinin giderek artması
göz ardı edilecektir.
Sorunların çözümü artık FED’in elindeki araçlarla
olanaklı görünmemektedir. Aksine, FED, gelinen noktada,
ne denli bu sorunları kendi olanakları içinde çözmeye
kalkarsa, ileride faizleri eskiye göre çok daha fazla
artırmak zorunda kalacağı bir sürece sürüklenmektedir. O
döneme gelindiğinde, FED başka krizlerin de
tetikleyicisi olabilecektir.
Kalıcı çözümün gecikmesi uluslararası piyasaları da
giderek daha tedirgin ediyor. Kaldı ki, Avrupa ve
Japonya’dan daha neler çıkabileceği de henüz belli
değil.
Ercan KUMCU
Hürriyet / 18.03.2008
|