İşverene SSK primi kolaylığı: Aralık ödemeleri bu
yıla gider yazılabilir
Sosyal güvenlik reformu
uzun süredir gündemimizde ve tartışmalar son hızla
devam ediyor. Yapılan düzenlemelerle ilgili
sebep-sonuç ilişkisini konunun uzmanlarına
bırakarak, meseleye Maliye açısından bir bakalım.
İnsanlar çalışamayacak yaşa geldikleri zaman da
geçimlerini teminat altına alabilmek için çeşitli
güvenceler arar. Maddi durumu iyi olanların menkul
veya gayrimenkul yatırımlara yönelmeleri, para
biriktirmeleri, mal-mülk sahibi olmaları bu güvence
çeşitlerinden bazılarıdır. Eskiden çocukların
geleceğinin teminatı olarak sadece anne-babaları
görülüyordu. Ancak değişen toplum anlayışı,
çeşitlenen gider kalemleri, risk faktörlerinin
çokluğu ve hayat geçiminin zorluğu bu güvencelerin
yetersiz kalmasına sebep oldu. Bu yüzden çağdaş
devletlerde sosyal güvenlik kuruluşları tesis edildi
ve kimi ülkelerde çalışanlar, kimi ülkelerde ise
herkes bu kuruluşların şemsiyesi altına girme
mecburiyetinde tutuldu. Geçim sıkıntısı yaşayanlara
destek vererek gelir dağılımını düzeltme vazifesi de
gören bu kuruluşlar faaliyetlerini üyelerinden
aldıkları primlerle idame ettiriyor.
Ülkemizde bu çerçevede SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı olmak üzere üç farklı sosyal güvenlik
kuruluşu var. Bu kuruluşlar işçi, kendi işinin
sahibi ve memurların sosyal güvenlik şemsiyesi
durumunda. İş kazaları, hastalık, analık, malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her
türlü yardım ve ödemeleri karşılamak üzere bu
kurumlar adına prim, aidat, kesenek gibi farklı
şekillerde isimlendirilen ödenekler tahsil ediliyor.
Bu hafta dikkat çekmek istediğim konu da bu. İş
dünyası üzerindeki sigorta prim yükü. SSK'ya
sigortalılardan elde ettikleri kazanç üzerinden
hesaplanmak üzere birçok prim kesiliyor. Bu
primlerin ekseri kısmını işveren yüklendiği için
çalışan işçiyi sigorta ettirmek işverenlere ek mali
külfet getiriyor. Dolayısıyla iş dünyasında kayıt
dışılığa sebebiyet veriliyor. Oysa bu durumu göz
önünde bulunduran Maliye, kayıtlı istihdamı teşvik
etmek maksadıyla bazı kolaylıklar getirdi.
Şöyle ki, işveren yatırdığı bu tür primleri, Gelir
ve Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider
olarak yazabiliyor. Ancak gider yazılan primlerin
fiilen ödenmiş olması gerekiyor. Ödenemeyen prim
gider yazılamıyor. Çünkü ticari faaliyette asıl olan
işin gerçek mahiyetidir ve ödenmeyen prim, diğer bir
ifadeyle yapılmayan bir harcamanın yapılmış gibi
gösterilmesi, gider yazılması mümkün değil. Zaten
SSK, prim tahsilatını güvence altına almak için
kendi kanununa bu ibareyi eklemiş ve fiilen
ödenmeyen primlerin işletme kazancından gider olarak
indirilemeyeceğini hüküm altına almış. Gelir ve
Kurumlar Vergisi kanunlarında lafzi olarak
zikredilmeyen bu hükmün SSK Kanunu'nda mevcut
olduğunun dikkate alınarak kayıtların bu şekilde
yapılmasında fayda var. Yoksa, daha sonra
geçirilecek bir incelemede müfettişler, gider
yazılan primlerin o dönem fiilen ödenip ödenmediğine
bakabilecek ve ödenmeyen primlerin indirimini
reddederek cezalı vergi tarhiyatı önerebilirler.
Eski yıllardan kalan primler de bu yıl ödenirse, bu
senenin hesaplarına gider olarak yazılabilir. Mesela
bir işveren 2006 yılında yaşadığı ekonomik ve ticari
darlık sebebiyle çalışanlarının SSK primlerini
ödeyememiş ve bu primleri, cezaları ile birlikte,
toplu olarak Kasım 2007'de ödemiş olsun. 2006
yılında fiilen ödenmediği gerekçesiyle gider
yazılamayan bu primler 2007 yılı vergi matrahının
tespitinde gider olarak yazılabilir.
SSK primleri ile ilgili olarak karşılaşılan genel
bir problem var. Aralık ayı primlerinin ilgili yılda
gider yazılıp yazılamayacağı hususu. Kanuna göre
işveren bir ay içinde, yanında çalışan
sigortalıların kazançlar toplamı üzerinden
hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye
ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara
ilâve ederek en geç ertesi ayın sonuna kadar SSK'ya
ödemeye mecburdur. Bu durumda aralık ayı primleri
ocak ayı sonuna kadar ödenebilir. Fakat muhasebe ve
vergi uygulamalarında dönemsellik ilkesi gereği bir
işletmenin her bir döneminin birbirinden bağımsız
olarak dikkate alınması gerekiyor. Yani başka bir
döneme ait gider veya gelir bulunulan dönem
hesaplarına intikal ettirilemez. Bu durumda sonraki
dönem içerisindeki ocak ayında yapılan prim
ödemesinin önceki dönemde yer alan aralık ayında
gider yazılıp yazılamayacağı tartışması konusuydu.
Maliye, önceki yıllarda yayınladığı tebliğ ve
verdiği müktezalarla konuya açıklık getirerek
meseleyi açıklığa kavuşturdu. Buna göre aralık ayına
ait sigorta primleri takip eden yılın ocak ayı
içinde ödenirse bu primler aralık ayı gideri olarak
dikkate alınabilecek. Dönem içinde gider yazıldığı
halde ocak ayında ödenmeyen primlerin ise kanunen
kabul edilmeyen gider olarak vergi matrahına ilâve
edilmesi gerekiyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Gecikme cezası ve
faizi vergiden düşmez
Zamanında ödenmeyen bu primler sonraki dönemlerde
ödeneceği zaman, gecikmeden mütevellit hesaplanan
gecikme zammı, faiz veya cezaları da tahsil
ediliyor. Kişilerin kendi kusurları sebebiyle maruz
kaldıkları bu cezaların Gelir ve Kurumlar Vergisi
açısından gider olarak indirilmesi mümkün değil.
Kaldı ki, iki vergi kanununda da her türlü para
cezaları ve AATUHK hükümlerine göre ödenen cezalar,
gecikme zamları ve faizlerin safi kazancın
tespitinde gider olarak yazılamayacağı hüküm altına
alınmış durumda. Dolayısıyla eski yıllarda ödenmeyip
bu yıl ödenen ve bu yıl gider gösterilmesi mümkün
olan SSK primlerine ait gecikme zammı, ceza ve
faizlerin vergi matrahının tespitinde gider olarak
yazılması söz konusu değil.
--------------------------------------------------------------------------------
Yeni bir işe girmek,
eski yerden alınacak tazminatı etkilemez
Soru: Geçtiğimiz aylarda çalıştığım işyeri haksız
olarak işime son verdi. Mahkemeye başvurdum, ama
henüz neticelenmedi. Bu arada başka bir yerden cazip
bir teklif aldım. Acaba yeni bir işe başlamamın
mahkeme kararı ve almak istediğim tazminat üzerinde
menfi etkisi olur mu?
Cevap: İş Kanunu'na göre işverenin; en az altı aylık
kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini
feshedebilmesi için, işçinin yetersizliği,
davranışları, işletmenin işyeri veya işin gerekleri
gibi sebeplere dayanması gerekiyor. Geçerli sebep
gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli
olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit
edilerek feshin geçersizliğine karar verildiği
hallerde işveren, başvurusunun ardından işçiyi bir
ay içinde işe başlatmak zorunda. Yoksa, işçiye en az
dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında
tazminat ödemekle mesuldür. Kararın kesinleşmesine
kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört
aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları
ödenir. Yargıtay buna benzer bir davada verdiği
kararda iş sözleşmesi feshinin geçersizliği ve işe
iade talebinde bulunan işçinin, boşta geçen süre
içerisinde yeni bir iş bulmasının feshin
geçersizliğini ve işe iadeyi etkileyen bir unsur
olmadığını ifade etmiştir. Buna göre sizin yeni iş
teklifini kabul etmeniz ne mahkeme kararını ne de
almak istediğiniz tazminatları etkileyecektir. Yani
mahkeme işinize haksız yere son verildiğine karar
verirse boşta kaldığınız süre için; dört aya kadar
doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarınızın
ödenmesine karar verebilecektir. Ancak işe
başlatmama tazminatı almanız için mahkeme kararının
kesinleşmesinden itibaren on iş günü içerisinde
işverene başvurmanız gerekiyor. Bu başvuru yapıldığı
halde bir ay içerisinde işe başlatılmazsanız dört ay
ile sekiz ay arasında ücret tutarında işe başlatmama
tazminatını hak edersiniz. Yeni işiniz sebebiyle işe
başlatma müracaatında bulunamazsanız bu tazminatı
alamazsınız.
Kaynak:
Ahmet Yavuz
Zaman / 31.12.2007
|