Türkiye'nin Muhasebe Rehberi   I  Yayınlanan En Son Mevzuatlar  I  2010 Vergi Takvimi  I   2010 Yılı Muhasebe Uygulamaları  I  Beyanname Rehberi  
Ana sayfa Yasal Uyarı Künye Danışma Hattı Güncel Bilgi Arşivi

      Asgari Geçim İndirimleri

 MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :  10 Şubat 2010

  Vergi Rehberi 

  2010 Çalışmaları 
  2010 Pratik Bilgiler 
  Staj - Stajyer Rehberi
  Maliye Rehberi
  BEŞ DAKİKA ARA !...
  Makale Rehberi

  Kanun-Mevzuat Rehberi  

  Sosyal Güvenlik Rehberi  

 

 
       
   

Binek aracın ÖTV'si gider yazılabilir

SORU: Binek araçlarının alımında ödenen özel tüketim vergisinin maliyete intikali ile doğrudan gider yazılması hali, işletme yönetiminin seçimlik hakkı olarak değerlendirilmektedir. Özel tüketim vergisinin gider olarak kayıtlara intikal ettirilmesi halinde söz konusu aracın maliyetinin kayıtlarda daha düşük gösterilmiş olacağı sebebiyle tereddüte düştük. Bu nedenle söz konusu aracın özel tüketim vergisini maliyete intikal ettirmeden doğrudan gider yazıp yazamayacağımızı bir de size danışalım istedik.
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 270 inci maddesi gereği olarak "Gayrimenkullerde, maliyet bedeline, satın alma bedelinden başka, aşağıda yazılı giderler girmektedir."
* Makine ve tesisatta gümrük vergileri, nakliye ve montaj vergileri,
* Mevcut bir binanın satın alınarak yıkılmasından ve arsasının tesviyesinden mütevellit giderler,
Bunun dışında yasal düzenleme gereği olarak "Noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellâliye giderleri, Özel Tüketim Vergisi" nin maliyet bedeline intikali veya genel giderler arasında gösterilmesi konusunda mükellef serbest bırakılmıştır. Bu bağlamda sözü edilen yasa maddesinde Emlak Alım Vergisi'nin maliyete intikal ettirilip ettirilmemesi konusu mükellefin ihtiyarına bırakılmış bulunmaktadır. Günümüzde Emlak Alım Vergisi yerine Tapu harcı uygulaması yer almış olup, buna göre de ödenen tapu harçlarının maliyete intikal ettirilmesi yerine doğruda gider olarak kayıtlara intikal ettirilmesi de mümkün olabilmektedir.
Vergi Usul Yasası'nın 270 inci maddesinde, gayrimenkuller ve gayrimenkuller gibi değerlenen iktisadi kıymetlere ilişkin bazı giderlerin, gider ya da maliyet olup olmadıkları konusunda şüphe götürenleri için kısmen açıklama yapılmıştır. Vergi Usul Yasası'nın 270 inci maddesinin ikinci fıkrasında tadadı olarak sayılan "noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellâliye giderleri ile Emlak Alım ve Özel Tüketim Vergileri" giderler haricindekilerin doğrudan gider yazılabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla yasa maddesinde maliyete atılması konusunda mükellefin tercihine bırakılan giderler dışındaki doğrudan kayıtlara gider olarak intikal ettirilmesi mümkün değildir.
Özel Tüketim Vergisi'nin doğruda gider yazılması yerine maliyete atılması konusunda mükellefe seçimlik hakkının tanınması sonucunda, özellikle binek araçlarında özel tüketim vergisinin önemli bir tutar oluşturması nedeniyle mükellefler, söz konusu vergi tutarlarını doğruda gider olarak kayıtlara intikal ettirmeyi tercih etmektedir. Bu durum işletmelerde binek araçlarının söz konusu vergi kadar noksan değerle edinim değerlerinin düşük gösterilmesi neden olabilmektedir.
Ancak yasal düzenleme gereği mükelleflerin aktiflerine dâhil ettikleri söz konusu varlıklara yönelik ödedikleri Özel Tüketim Vergisini doğrudan gider yazması, mevcut yasal düzenleme ile mükelleflere verilen tercih hakkından kaynaklanmaktadır. (V. Seviğ)

ŞUBEYE KARGO GÖNERİLERİNDE SEVK İRSALİYESİ
SORU: Merkezi İstanbul'da bulunan işyerimizin şubeleri arasında gerek kargo yolu ile ve gerekse kendi araçlarımızla göndermekte olduğumuz basılı kâğıt ve benzeri nitelikteki büro malzemelerinin veyahut da aktifimize kayıtlı elektronik eşya için göndermiş bulunduğumuz yedek parça ve malzemeler için sevk irsaliyesi düzenlenmesi gereklimidir?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 230 uncu maddesinin beşinci fıkrası gereği olarak kısaca emtianın sevki esnasında fatura bulunsun veya bulunmasın mal hareketlerinin mutlaka sevk irsaliyesine bağlanması gerekmektedir.
Gerçekte yasal düzenleme gereği "malın, bir mükellefin birden çok işyerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gereklidir."
Diğer yandan aynı yasanın 240'ıncı maddesinin (a) fıkrasında; "Taşıma İrsaliyeleri: Ücret karşılığında eşya nakleden bütün gerçek ve tüzelkişiler nakil ettikleri eşya için 209'uncu maddede yazılan bilgilerle, sürücünün ad ve soyadını ve aracın plaka numarasını ihtiva eden ve seri ve sıra numarası dâhilinde teselsül eden irsaliye kullanmak zorundadırlar. Bu irsaliyenin bir nüshası bu eşyayı taşıttırana, bir nüshası eşyayı taşıyan aracı sürücüsüne veya kaptanına verilir ve bir nüshası da taşımayı yapan nezdinde saklanır. Bu bent hükmü nakliye komisyoncuları ile acenteleri de kapsar" hükmü yer almaktadır.
Konuya ilişkin olarak 173 Sıra Numaralı Vergi Usul Yasası Genel Tebliği'nin C/3 maddesine " Anılan Kanunun 230'uncu maddesine göre satılan malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşınması veya taşıttırıldığı hallerde satıcının teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya taşıttırıldığı hallerde alıcının sevk irsaliyesi 240'ıncı maddeye göre de ücret karşılığında eşya taşıyanların ise taşıma irsaliyesi düzenleme mecburiyeti bulunmaktadır" açıklamasına yer verilmiştir.
Buna göre, sevkiyatı yapanların veya yaptıranların sevk irsaliyesi, ücret karşılığında mal taşıyanların ise taşıma irsaliyesi düzenlemeleri gerekmektedir.
Bu nedenle, kurumunuzun merkezinizden şubelerine göndermekte olduğu yedek parça, basılı kâğıt ve benzeri nitelikteki malzeme için sevk irsaliyesi düzenlemesi zorunlu olup, kargo firması ile yapılan sevkiyatlarda da kargo firmasının taşıma irsaliyesi düzenlemesi gerekmektedir (V. Seviğ).

Ba-Bs FORMLARINDA YENİ DÜZENLEME
SORU: Maliye Bakanlığı yayımlamış bulunduğu tebliğ ile "Mal ve Hizmet Satışlarına ve alışlarına ilişkin form düzenlemesinde geçerli olan parasal hacmi yeniden belirledi. Bu durum özellikle biz mali müşavirleri zor durumda bırakacaktır. Biz artık çalışmalarımızı bu formları düzenlemek için yoğunlaştırmak zorunda kalacağız. Bakanlığın mükelleflere bu derece yük getirmesi olağan mıdır?
YANIT: Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan Vergi Usul Yasası 396 Sıra Numaralı Genel Tebliğ ile yapılan açıklama uyarınca Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs) nun Tablo II alanında bildirilecektir.
Söz konusu uygulamada özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alım ve satımlarında katma değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi işlemlerde, bu vergiler dâhil tutarlar dikkate alınacaktır.
Gelir vergisi kesintisine tabi işlemlerde ise, tevkif attan önceki brüt tutarlar dikkate alınarak formlar doldurulacaktır.
Diğer yandan herhangi bir mal ve hizmet alış veya satışına bağlı olarak ödemenin gecikmesi ve döviz kurlarının değişmesi suretiyle ortaya çıkan ve fatura düzenlenmek suretiyle alıcıya/satıcıya yansıtılan vade veya kur farkı gelirleri de 5.000 TL'lik haddi aşması halinde bildirimlere dâhil edilecektir.
Ayrıca bir kişi veya kurumlardan yapılan alışların kısmen veya tamamen iade edilmesi halinde, bu iadeler söz konusu kişi ve kuruma yapılan satış olarak değerlendirilecektir.
Bu konuya bağlı olarak bir kişi veya kuruma yapılan satışlardan bir kısmının veya tamamının iade alınması durumunda da bu iadeler söz konusu kişi ve kurumdan yapılan alış olarak dikkate alınacaktır.
Maliye Bakanlığı tarafından Vergi Usul Yasası 396 sıra numaralı Genel Tebliği ile Ba ve Bs formlarının düzenlenmesi sırasında yeniden belirlenen ilkelere uygun davranılması, ileride(muhtemel) karşılaşılması söz konusu olacak sorunlardan korunmak için zorunlu olmaktadır (V. Seviğ).

YARGI KARARLARINDA

3568 SAYILI KANUN
1. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun E.2007/319, K.2008/212 sayı ve 21.3.2008 tarihli Kararı;
"213 sayılı VUK'un mükerrer 227. maddesinde, yeminli mali müşavirlerin sorumluluğu, imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmaması durumunda kabul edilmiştir. (…) yeminli mali müşavirin sorumluluğunun kapsamı belirlenirken, inceleme elemanınca 213 sayılı Kanunun 4369 sayılı Kanunla değişik 259. maddesinin son cümlesinin ve yeminli mali müşavirlik mesleğinin gereği olan mesleki özenin söz konusu tasdik işlemlerinde yerine getirilip getirilmediğinin de dikkate alınması gerekir. Dosyada mevcut inceleme raporunda, davacının tam tasdik sözleşmesi yaparak işlemlerini tasdik ettiği (…) Dış Ti. Ltd. Şti.'nin 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu, şirketin pazarlama departmanından alınan müşteri listeleri ile yasal defter ve belgeler karşılaştırılarak, ilgili yılda satışı yapılan 304 adet ürün için 2003 yılında belge alındığı ve buna ilişkin faturaların da bu yılda düzenlendiği saptanarak matrah farkı tespit edilmiştir. Matrah farkı, mükellef firmanın pazarlama departmanından alınan müşteri listelerinin incelenmesi sonucu bulunmuştur. Bu belgeler, 213 sayılı Kanunda sayılan ve mükelleflerin düzenlemek ya da tutmak zorunda olduğu belgelerden olmayıp, şirketin kendi iç işleyişini izlemek için tutulan özel kayıtlardır. Bu nedenle söz konusu müşteri listeleri mükellefin kendiliğinden ibraz etmemesi halinde, yeminli mali müşavir olan davacının, düzenleyeceği tasdik raporu ile ilgili olarak bilmesi gereken belgeler arasında yer almamaktadır. Tasdik raporunun hazırlanması aşamasında davacıya bu nitelikte bir belge verilmediği anlaşıldığından, bu belgede yer alan kayıtlar nedeniyle, davacının mesleki özen sorumluluğunu gereği gibi yerine getirmediğinden söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Buna göre, yasal defter ve kayıtlar arasında bulunması zorunlu bulunmayan ve yeminli mali müşavire ibraz edilmeyen belgelere dayanılarak bulunan matrah farkından, yeminli mali müşavirin müşterek ve müteselsil olarak sorunlu tutulmasına olanak bulunmadığından, dava konusu ödeme emirlerinin iptali yönündeki yerel mahkeme ısrar kararı hukuka uygundur."

2. Danıştay 9. Dairesi'nin E.2006/2167, K.2007/3307 sayı ve 3.10.2007 tarihli Kararı;
"18 seri no'lu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği'nin II-B/2 bendinde; müşterek ve müteselsil sorumluluğu vergi inceleme raporu ile tespit edilen meslek mensupları hakkında vergi dairelerince yapılacak takibatın, vergi ve ceza tahakkukunun kesinleşmesinden sonra başlatılacağı ve tahakkuku kesinleşen vergi ve cezanın tahsiline yönelik olacağı açıklanmıştır. (..) Diğer bir ifadeyle ziya uğratılan vergi ve cezaların, miktar ve mahiyetinin kesinleşmesinden sonra SM ve SMMM'lerden müşterek ve müteselsil sorumluluk kapsamında istenmesi mümkün olacaktır. Olayda vergi mahkemesince, takibe konu vergi alacağının kesinleşip kesinleşmediği hususunun araştırılması ve kesinleşmiş olduğunun belirlenmesi halinde davacı iddialarının kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın ileri süreceği iddialar kapsamında olup olmadığının incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerekirken, (…) tasdik yetkisini gerçeğe aykırı olarak kullandığından bahisle ziya uğratılan vergi ve kesilen cezalar nedeniyle mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olan davacı adına ihbarname düzenlenmeden doğrudan ödeme emri düzenlenmesinde isabet olmadığı gerekçesiyle dava konusu ödeme emirlerini iptal eden vergi mahkemesi kararı hukuka aykırıdır."

3. Danıştay 7. Dairesi'nin E.2002/2514, K.2004/200 sayı ve 31.1.2004 tarihli Kararı;
"Yeminli mali müşavirlerin, üçüncü kişilerden defter ve belge istemek suretiyle karşıt inceleme yapma yetkileri bulunmadığı, inceleme yapma yetkilerinin, ancak vergilendirmeye esas alınan belge, kayıt düzeni ve matrah tespitinde dikkate alınması gerekli işlemlerin, muhasebe usul ve esasları ile kanunlarda belirtilen düzenlemelere uygunluğu konusunda biçimsel inceleme yapmaktan ibaret olduğu açık bulunmaktadır. Bu bakımdan, yeminli mali müşavirlerin sahip olmadıkları yetkinin kullanılmamasından dolayı sorumlu tutulmaları hukuken olanaklı değildir."

4. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2001/234, K.2001/987 sayı ve 21.3.2001 tarihli Kararı;
"Vergi inceleme raporu düzenlenmesinin sadece tarh ve tahakkuk öneren bir ön işlem olduğu, kesin ve yürütülmesi gerekli idari işlem niteliğinde olmadığı, bu nedenle inceleme raporunda belirtilen yeminli mali müşavirin sorumlu olduğu ifadesinin kaldırılması talebinin zımnen reddi yolundaki işlemin idari dava konusu olamayacağı, yeminli mali müşavirin sorumluluğunun mükellef adına tarh edilecek vergilerin kesinleşmesi ve tahsilinin imkânsızlığından sonra meydana geleceği ve bu aşamada açacağı davaya olayın esası hakkındaki iddiaların inceleneceği gerekçesiyle idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlemin bulunmaması nedeniyle davayı reddeden vergi mahkemesi kararı, dayandığı gerekçeler karşısında hukuka uygundur."

ÖZELGELERDE

DEĞER ARTIŞ KAZANÇLARI
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 8.3.2007 tarih ve 4178 sayılı özelgesi;
"Medeni Kanunun 794 ilâ 799. maddelerine göre, taşınmazlarda intifa hakkı taşınmazdan yararlanma hakkını düzenlemekte olup, intifa hakkı sahibi taşınmazdan yararlanırken mülk sahibine karşı doğrudan sorumlu olmaktadır. İntifa hakkının sona ermesi durumunda mülk sahibi taşınmazın terkini isteme yetkisine sahip olmakta, intifa hakkının sona ermesi mülk sahibinin maliklik sıfatını etkilememektedir. Bu hüküm ve açıklamalar gereğince, 8.9.2003 tarihinde binanın çıplak mülkiyeti satın alınması ile maliklik sıfatı kazanılmış olup, satışı yapan yani intifa hakkını elinde bulunduran kişinin bu hakkı mülk sahibinin malik olmak hakkını etkilemez. İntifa hakkı sahibinin vefatı sonrasında muris sıfatı ile intifa hakkının da ayrıca devralınmış olması, ilk iktisap tarihini etkilememektedir. Bu açıklamalar ve ayrıca değer artış kazancına ilişkin GVK'nın Mükerrer 80/6. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca ilk iktisap tarihi olan 8.9.2003 tarihinden sonra 4 yıl içinde binanın satılması halinde bu satıştan elde edilen kazanç değer artış kazancı olarak vergilendirilecektir.

2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 5.12.2007 tarih ve 26264 sayılı özelgesi;
"Limited Şirket ortağının, şirketin nev'i değişimi ile anonim şirkete dönüşmesi halinde, söz konusu şirketten elde ettiği hisseleri elden çıkartması esnasında değer artış kazancının tespiti için, söz konusu menkul kıymetin iktisap tarihi olarak, nev'i değişimi yapmış olan limited şirketin hisselerinin iktisap edildiği tarih esas alınır."

3. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 26.3.2007 tarih ve 14001 sayılı özelgesi;
"GVK'nun 81/1. maddesinin 1. bendinde, ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü halinde kanuni mirasçıları tarafından işletmenin faaliyetine devam olunmasıve mirasçılar tarafından işletmeye dâhil iktisadi kıymetlerin kayıtlı değerleriyle (bilânço esasına göre defter tutuluyorsa bilânçonun aktif ve pasifiyle bütün halinde) aynen devir alınması halinde değer artış kazancı hesaplanmayacağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü halinde ölüm tarihi itibariyle ticari işletmenin faaliyetinin durduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla, ölüm nedeniyle faaliyeti duran işletmedeki hisselerin, mirasçılarca faaliyete devam edilmeyerek devredilmesi halindeelde edilecek kazancın değer artış kazancı olarak vergilendirilmesi gerekir. Sahibinin ölümüyle mirasçılara intikal eden işletmenin faaliyetine mirasçılardan bir veya bir kaçı tarafından devam edilmesi halindeise sadece faaliyette bulunan mirasçılar için ölüm tarihi itibariyle ticari kazanç bakımından mükellefiyet tesisinin yapılacağı tabiidir. Bu hükümler çerçevesinde miras yoluyla intikal eden dükkânı, diğer mirasçıların dükkâna ilişkin haklarından feragat etmiş olması ile tek başına işleten mirasçının, işe aralıksız devam edilmesi halinde ölüm tarihi itibariyle sadece adına ticari kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilmekle yetinilecektir. Faaliyette bulunmayan diğer mirasçıların kendilerine intikal eden ortaklık hisselerini devretmekten elde edecekleri kazançların ise değer artış kazancı olarak vergilendirmesi gerekir."

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 23.1.2007 tarih ve 1275 sayılı muktezası;
"Hangi mal veya hakların elden çıkartılmasından elde edilen kazançların değer artış kazancı olarak kabul edileceğini düzenleyen Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80. Maddenin 6. bendine göre, ivazsız yani bedel ödenmeksizin (mesela miras yoluyla) elde edilmiş olanlar hariç olmak üzere sahip olunan gayrimenkullerin iktisap tarihinden başlamak üzere dört yıl içinde elden çıkartılmış olmasından elde edilen kazançlar da değer artış kazancı olarak kabul edilmiştir. Miras yoluyla iktisap edilen arsanın kat karşılığı müteahhide teslimi, bu anlamda değer artışı olarak nitelendirilemez. Ancak, bu suretle elde edilen katların bedel karşılığında elden çıkartılmasının ayrı bir teslim ve satış işlemi olduğunun nazara alınması ve vergilendirilme kriterlerinin ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Arsa karşılığı alınan katların (bağımsız bölümlerin) tapuya tescili veya fiilen teslimi iktisap tarihi kabul edilmek şartı ile takip eden dört yıl içinde bu bağımsız bölümlerin topluca bir kişiye satılması veya bu dört yıllık süre içinde bir tanesinin satılması değer artış kazancı olarak nitelendirilir. Söz konusu bağımsız bölümlerin (gayrimenkullerin) aynı tarihte farklı kişilere satılması, farklı tarihlerde aynı kişiye satılması veya toplu satış olsa dahi bu satışların birbirini taklip eden yıllarda yapılması, gayrimenkul alım-satım faaliyet, ile iştigal edildiğine karine teşkil edeceğinden, bu satışlardan elde edilen kazanç ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekir."

5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.6.2006 Tarih Ve 11909 Sayılı Muktezası;
"Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80/1. maddesinde; ivazsız olarak iktisap edilenler ve tam mükellef bir kuruma ait olan ve iki yıldan fazla süredir elde bulundurulan hisse senetleri hariç olmak üzere sahip olunan menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkartılmasından ede edilen kazancın değer artış kazancı olarak vergilendirileceği düzenlenmiştir. Bu konudaki vergilendirme usul ve esasları 232 Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde izah edilmiştir. Aynı tebliğin son bölümünde, anonim şirketlerde hisse senetleri düzenlenip ortaklara teslim edileceği tarihe kadar sahibine genel kurula katılma, oy kullanma, kâr payı elde etme gibi haklar sağlayan ve hisse senedinin çıkartılması ve ortağa teslimi ile ortadan kalkan geçici ilmühaberlerinin elden çıkartılmasından sağlanan kazancın vergilendirilmesinin, hisse senetlerinin elden çıkartılmasından sağlanan değer artış kazançlarının vergilendirilmesi ile aynı usul ve esaslara tabi olduğu belirtilmiştir. İlmühaber ile hisse senedinin değiştirilmesi sonrasında hisse senedi elden çıkartılacağı zaman, vergilendirilme kriterlerinde önemli bir belirleyici olan iktisap tarihi olarak ilgili hisse senedi yerine daha önce verilmiş olan ilmühaberin iktisap tarihi esas alınır."

6. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 31.5.2006 tarih ve 10513 sayılı muktezası;
"Şirketler tarafından sermaye artırıma gidildiği zaman, ortaklar mevcut hisse senetleri sayesinde sahip oldukları rüçhan haklarını kullanarak itibari değer üzerinden yeni hisse senetlerini alabilmektedirler. Alınan bu yeni hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak daha öncesinde sahip olunan ve zaten rüçhan hakkı ile yeni hisse senetlerinin alınmasına dayanak sağlayan eski hisse senetlerinin iktisap tarihi esas alınır.  Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz / referans

 
       

    
  ▼ Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)


Copyrıght  © 2005-2010 www.muhasebenet.net www.muhasebenet.com. Her hakkı saklıdır.