Türkiye'nin Muhasebe Rehberi   I  Yayınlanan En Son Mevzuatlar  I  2010 Vergi Takvimi  I   2010 Yılı Muhasebe Uygulamaları  I  Beyanname Rehberi  
Ana sayfa Yasal Uyarı Künye Danışma Hattı Güncel Bilgi Arşivi

      Asgari Geçim İndirimleri

 MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :  11 Şubat 2010

  Vergi Rehberi 

  2010 Çalışmaları 
  2010 Pratik Bilgiler 
  Staj - Stajyer Rehberi
  Maliye Rehberi
  BEŞ DAKİKA ARA !...
  Makale Rehberi

  Kanun-Mevzuat Rehberi  

  Sosyal Güvenlik Rehberi  

 

 
       
   

ÇEK DÜNYASINDA 31 MART VAKASI

Biliyorsunuz 2009 yılının son günlerinde yeni bir Çek Kanunumuz oldu. Bu yeni düzenleme kamuoyunda tartışıldı. İyi yanları, kötü yanları masaya yatırıldı. Birçok hukukçu yeni düzenlemenin sakıncalarına dikkat çekti ve bunun örtülü bir af olduğunu söyledi. İş dünyasının önemli bir bölümü ise yeni düzenlemenin zaten var olan sorunları büyüteceğini, artık iş dünyasının çekle iş yapamaz duruma geleceğini iddia etti.
5941 sayılı Çek Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin üzerinden neredeyse iki ay geçti. Peki şimdi durum nasıl? Hukukçuların ve iş dünyasının korkuları gerçek oldu mu? İş dünyasının konuyla ilgili görüşlerini bugünkü Referans'ta bulacaksınız. Ben işin hukuki boyutunu araştırdım, işte çıkardığım sonuçlar:
Öncelikle belirtmeliyim; biz Türkler, 100 yıl aradan sonra ikinci bir 31 Mart Vakası ile karşı karşıyız. Okul yıllarından hatırlarsınız. Bu topraklarda ilk 31 Mart olayı 1909'da II Meşrutiyet'in ilanından sonra yaşanmıştı. Şimdi Türkiye 31 Mart 2010'da yeni bir 31 Mart olayı ile karşı karşıya, "31 Mart Çek İsyanı."
Binlerce çek borçlusu dört gözle 31 Mart'ı bekliyor. Çünkü 31 Mart'a kadar cumhuriyet savcılığına verecekleri basit bir dilekçe ile davaları bir yıllığına rafa kalkacak. Nasıl mı? İşte yeni Çek Kanunu yürürlüğe sokulurken göz ardı edilen ve bir yıllığına alacak davalarını dondurup borçluyu güldüren, alacaklıyı ağlatan yöntem.
Yeni Çek Kanunu yürürlüğe girdiğinde çek borcu nedeniyle davalı olanlara borçlarını taksitle ödeme imkânı verildi. Buna göre çek borcu olan 31 Mart'a kadar savcılığa, "Borcumu iki yıl içinde ödeyeceğim" diye bir dilekçe veriyor. Bu dilekçeyi vermesiyle birlikte anapara ve temerrüt faizinin toplamından oluşan toplam borcu taksitlendiriliyor. İlk taksit toplam borcun yüzde 30'u kadar olmak zorunda ve bir yıl içinde ödenmek durumunda. (Geçici Madde 2/b)
Şimdi kötü niyetli borçlular 31 Mart'a kadar bekliyor. 31 Mart'ta savcılığa gidip bir dilekçe verecekler. Böylece 1 Nisan 2011 tarihine kadar davaları donacak. Alacaklı bu tarihe kadar ilk taksitim yatar umuduyla bekleyecek. Kötü niyetli borçlular ilk taksiti yatırmayacak. Ne olacak peki? Hiçbir şey olmayacak. Çünkü borçlu, savcılığa basit bir dilekçe dışında hiçbir taahhütte bulunmuyor. Ortada ne tam bir tarih, ne bir teminat ne bir garanti ne bir kefil ne de mal beyanı var... Alacaklı bir yıl boyunca kaderiyle baş başa dört gözle alacaklı olduğu kişinin yolunu gözleyecek. Üstelik eli kolu da yasal olarak bağlanmış durumda. Bir yıl sonra kim öle, kim kala... Dava kaldığı yerden devam edecek. Ne zaman sonuçlanır nasıl sonuçlanır kim bilir?
Sadece 31 Mart olayı mı? Bir de yeni kanunun yol açtığı "Hepimiz masumuz hâkim bey" uyanıklığı var. Bu günlerde adliye koridorlarında çek borçlularının yüzü pek bir gülüyor. Nasıl gülmesin? Yeni kanun gerçek kişilere çekte vekâlet olayını yasakladı. Yani eskiden herhangi bir kişi sizden aldığı vekâletle sizin hesabınıza çek doldurup imzalayıp verebiliyordu. Eski kanuna göre alacak davalarında suçlu, çekin sahibi değil, çeki imzalayıp veren kişiydi. Şimdi bu olay tersine döndü. Vekâlet vermek zaten yasal olarak yasak. Velev ki herhangi bir kişi başka biri adına düzenlenen çeki bir alışverişte kullandı; çek de ödenmedi. Çeki veren değil, çekin üzerindeki hesapta adı yazan kişi suçlu durumuna düşüyor. (Madde 5/3) Kanunla aslında belki de işin doğrusu yapılmış. Ama yine önemli bir ayrıntı atlanmış. Kanun yürürlüğe girmeden önce imzalanan çekler, açılan davalar ne olacak?
Diyelim ki Ahmet Bey'e bir mal sattınız; size, üzerinde başka birinin adı olan çek verdi. Yasal süreçte çekiniz karşılıksız çıktı. Nisan 2009'da karşılıksız çek veren Ahmet Bey'e dava açtınız. Ahmet Bey'le hâkim karşısına çıkıyorsunuz. Borçlu Ahmet Bey'in avukatı, hâkime yeni Çek Kanunu'nu hatırlatıyor. Hâkim bakıyor avukat haklı. Yeni Çek Kanunu'na göre suçlu çeki veren Ahmet Bey değil. Suçlu, çekin üzerindeki hesapta adı geçen Veli Bey. Size bunu hatırlatıyor ve kararı yapıştırıyor: "Ahmet Bey'in beraatine..." Siz bu kez çekte adı geçen Veli Bey'e dava açıyorsunuz. Yine hâkim karşısındasınız. Bu kez Veli Bey'in avukatı hâkime eski kanunu hatırlatıyor, "Hâkim bey, çekin kesildiği tarihte eski kanun yürürlükteydi. Bu durumda müvekkilim değil çeki veren suçludur..." Hâkim bakıyor avukat haklı. Kararı yine yapıştırıyor: "Veli Bey'in beraatine..." Çek sahibi masum, çeki veren masum. Siz boş gözlerle etrafa bakıp kendi kendinize soruyorsunuz: Herkes masumsa suçlu kim?
Bu kanunu hazırlayanlara, 31 Mart'ı, eski kanunla yeni kanun arasındaki yorum farkını atlayanlara da ben soruyorum: Ortada ödenmeyen paralar, mağdur edilen alacaklılar var. Suç sabit. İyi de suçlu kim?  Sefer Levent / referans

 
       

    
  ▼ Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)


Copyrıght  © 2005-2010 www.muhasebenet.net www.muhasebenet.com. Her hakkı saklıdır.