Türkiye'nin Muhasebe Rehberi   I  Yayınlanan En Son Mevzuatlar  I  2010 Vergi Takvimi  I   2010 Yılı Muhasebe Uygulamaları  I  Beyanname Rehberi  
Ana sayfa Yasal Uyarı Künye Danışma Hattı Güncel Bilgi Arşivi

      Asgari Geçim İndirimleri

 MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :  17 Şubat 2010

  Vergi Rehberi 

  2010 Çalışmaları 
  2010 Pratik Bilgiler 
  Staj - Stajyer Rehberi
  Maliye Rehberi
  BEŞ DAKİKA ARA !...
  Makale Rehberi

  Kanun-Mevzuat Rehberi  

  Sosyal Güvenlik Rehberi  

 

 
       
   

Bağış ve yardım nasıl muhasebeleştirilir

Bağış ve yardımlar beyanname üzerinde ‘Kanunen kabul edilmeyen gider' olarak gösterilir ve beyanname üzerinde yer alan ‘kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler' içinde gösterilerek indirim konusu yapılır.
Kurumlar Vergisi'ne tabiyiz. Yapmış bulunduğumuz bağış ve yardımlar şirketimiz aktifinden nakit veya ayın olarak çıkmaktadır. Oysa söz konusu bağış ve yardımlar defterlerimize gider olarak kayıt edilmemekte, beyanname üzerinde indirim konusu yapılmaktadır. Söz konusu bağış ve yardımları nasıl muhasebeleştireceğiz?
Kurumlar Vergisi Yasası'nın 10'uncu maddesinde "Diğer İndirimler" başlığı altında birinci fıkrasının c, ç, d, e ve f bentlerinde bağış yapımı ile ilgili hükümler yer almaktadır.
Bir işletmenin yönetim fonksiyonları, işletme politikasının tayini, organizasyon ve kadro kuruluşu, büro hizmetleri, kamu ilişkileri, güvenlik, hukuk işleri, personel işleri, kredi ve tahsilatı da kapsayan muhasebe ve mali işler servislerinin giderleri Tekdüzen Hesap Planı'nda 770 hesaplarda izlenmektedir. Bu hesaba işletme yönetiminin bağış ve yardımlara ilişkin kararları doğrultusunda yapılan bağışlar da kaydedilebilmektedir.
Ancak söz konusu bağış ve yardımların bilahare beyanname üzerinde "Kanunen Kabul Edilmeyen Gider" olarak gösterilmesi ve aynı zamanda beyanname üzerinde yer alan "Kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler" içinde gösterilerek indirim konusu yapılması gerekmektedir.
Örneğin, Sağlık Bakanlığı'na ait bir hastaneye yeni bir bina yapımına katkı sağlamak amacıyla yapılan 1.000.000 TL'lik banka hesabından bağış için aşağıdaki muhasebe kayıtlarının yapılması gerekmektedir.
Söz konusu paranın banka üzerinden verilmesi halinde ilk yapılacak "770 Genel Yönetim Giderleri" bağış ve yardımlar alt hesabı borçlu, "120 Bankalar" hesabı alacaklı olacaktır. Bu madde ile eşanlamlı olarak;
"971. Matraha İlave Edilecek Tutarlar" borçlu, "972. Matraha İlave Edilecek Tutarlar" aynı miktarda alacaklı olarak kayıt işlemi yapılacaktır.
"Genel Yönetim Giderleri" arasında gösterilen söz konusu ödeme beyanname üzerinde nazım hesaplardaki kayıtlar esas alınarak indirim konusu yapılacaktır. Buna paralel olarak beyanname söz konusu miktar kanunen kabul edilmeyen gider olarak matraha eklenecektir.
Yasal düzenleme gereği ilgili dönem içerisinde yapılan bağış ve yardımlar geçici vergiye tabi kazanç tespiti sırasında da dikkate alınmaktadır. Dolayısıyla Kurumlar Vergisi Yasası'nın 10'uncu maddesi kapsamında yapılan bağış ve yardımlar yapıldığı tarih dikkate alınarak, geçici vergi beyanı ile ilgili dönemlerde de alınabilecektir. Ancak ileri tarihlerde dönem kazancında ortaya çıkan değişiklikler sonucunda eğer yapılan bağış ve yardımın yıl içerisinde tamamının indirim konusu yapılıp da dönem sonunda söz konusu indirimin tamamını kapsayacak matrahın oluşmaması halinde, ancak beyanname üzerinde indirim konusu yapılabilecek kısmı indirime konu edilecektir. (V. Seviğ)

AVANS SENETLERİ REESKONTA TABİ TUTULABİLİR Mİ
İşletmemiz yapımını üstlendiği bir iş için siparişi veren kurumdan avans niteliğinde senetler almıştır. Senedi veren firma ile aramızda yapılan iş sözleşmesinde söz konusu senet "avans" olarak ifade edilmektedir. Şirketimiz bu senedi kayıtlarına senetler hesabına kaydetmiştir. Söz konusu senedi reeskonta tabi tutulabilir mi?
Avans olarak alınan senetlerin reeskonta tabi tutulması vergi idaresince kabul edilmemektedir. Bunun temel nedeni avans olarak alınan senetlerin gelir yaratmamış, dolayısıyla dönem kazancını etkileyen bir unsur olmamasıdır. Bir başka anlatımla alacak senetlerinin reeskonta tabi tutulabilmesi için gelir yaratıcı ya da hasılat unsuru olması gereklidir. Çünkü reeskont gelir etkisi birden fazla yıla yayılan fakat, tamamı vergiyi doğuran olayın meydana geldiği yılda hasılat yazılan gelirin (alacağın) gelecek dönemlere ait kısmının ayıklanması işlemidir. Bu nedenle, bir alacak senedinin reeskonta tabi tutulabilmesi için ilk önce bu alacağı doğuran bir teslim veya hizmetin bulunması ve bu teslim ve hizmet dolayısıyla elde edilen daha açıkçası tahakkuk eden hasılatın dönem kazancına eklenmiş olması gerekmektedir. Olayı bu açıdan değerlendirecek olursak; gelir ve hasılat yaratıcı unsurları olmayan avans niteliğindeki senetler ile teminat senetleri ve hatır senetleri reeskonta tabi tutularak, bu aşamada ortaya çıkan farklar giderleştirilemez.
Senet kavramı genel anlamı ile bir borç veya hakkın bazen ihdası, bazen ispatı, bazen de her iki hususun temini için düzenlenen ve borçlu tarafından imzalanan yazılı belge olarak tanımlanmaktadır. (Demir, N. "VUK'nın 281'inci Maddesinin Uygulamasına İlişkin İki Sorun" Vergi Dünyası, Nisan, 1989, S: 28). Bu bağlamda da reeskonta tabi tutulacak senetler, Türk Ticaret Yasası'nda "Kambiyo Senetleri" başlığı altında yer alan kambiyo senetlerinden poliçe ve bonolardır.
Maliye Bakanlığı'nın 1993/1 sayılı Vergi Usul Kanunu İç Genelgesi'nde de "Vadeli satış kampanyalarında satışa konu mal veya hizmet bedeline ait belge düzenlenmeksizin senede bağlanan alacak tutarından vadesi gelmemiş alacak senetlerinin dönem sonlarında reeskonta tabi tutulamayacağı hususunun incelemelerde dikkate alınması ve reeskonta tabi tutulan bu tür alacak senetlerinin tespiti halinde, gider kaydedilen reeskont tutarlarının giderler arasından çıkarılarak gerekli tarhiyatın yapılması" öngörülmüş bulunmaktadır. (Özyer, M.A. "Vergi Usul Kanunu Uygulaması" HUD Yayınları, Sf: 573) (V. Seviğ)

ŞİRKET UNVANININ HAKSIZ KULLANIMI
Şirketimizin adı başka bir şirket tarafından bize haber verilmeden aynen kullanılıyor. Bu nedenle son zamanlarda bazı olaylar nedeniyle haksız yere itham altında kalmaya başladık. Ne yapabiliriz?
Türk Ticaret Yasası'nın 54'üncü maddesi gereği olarak "Ticaret unvanı kanuna aykırı olarak başkası tarafından kullanılan kimse, bunun men'ini yani önlenmesini ve haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmiş ise kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini ve zarar görüş ise kusur halinde bunun da tazminini" isteyebilir.
Mahkeme, davayı kazanan tarafından istemi üzerine, masrafları aleyhine hüküm verilen kimseye ait olmak üzere hükmün gazete ile de yayımlanmasına karar verebilir.
Uygulamada bazı hallerde izin alınmadan başarılı şirketlerin unvanları aynen veyahut diğer başarılı firmanın unvanını çağrışım yapacak şekilde kullanılabilmektedir. Böyle bir durumda dahi şikâyetçi olanın konuyu dava yoluyla çözüme kavuşturması mümkündür.
Eğer herhangi bir kuruluş veya kurum ticaret unvanının başka bir şirket tarafından kullanıldığını bilmesine rağmen buna uzun bir süre ilgisiz kalırsa, bu kullanıma zımnen izin vermiş sayılmaktadır. Dolayısıyla sizin bulunduğunuz yerde bir avukatla görüşerek durumu bildirmeniz ve gerekli tespitleri yaptırarak unvanınızı kullanan kişi için yargıya başvurmanız gerekmektedir.
Türk Ticaret Yasası'nın 52'nci maddesi hükmü uyarınca "Usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanını kullanmak hakkı, münhasıran sahibine aittir." Bunun için sizin davacı olabilmeniz için öncelikle unvanınızın tescil edilmiş olması gerekmektedir. (V. Seviğ)

YARGI KARARLARINDA

DEĞER ARTIŞ KAZANCI
Danıştay 4. Dairesi'nin E.2005/2259, K.2006/1893 sayı ve 12.10.2006 tarihli kararı:
"Davacının, 22.4.2002 tarihinde bir arsa satın aldığı, daha sonra arsa üzerinde mesken inşaatına başladığı ve inşaatı 29.7.2002 tarihinde tamamlayarak 6.1.2003 tarihinde sattığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, 193 sayılı GVK'nın mükerrer 80/6. maddesi uyarınca değer artış kazancından söz edilebilmesi için aynı vasıftaki taşınmazın Kanunda belirtilen sürede satılması gerektiği, davacı tarafından arsa olarak iktisap edilen taşınmazın üzerine bina inşa edilerek satışının yapıldığı, dolayısıyla taşınmazın vasfının değiştiği gerekçesiyle tarhiyatın kaldırılmasına karar verilmiş ise de değer artış kazancına konu edilen taşınmazın vasfı değişmiş olmakla beraber, anılan maddede gayrimenkulün 4 yıllık süre içerisinde satılması koşulundan başka bir şarta yer verilmemiş olup, üzerinde yapılan meskenle birlikte değeri daha da artan arsanın iktisap edildiği tarihten itibaren 4 yıl içinde üzerindeki meskenle birlikte satıldığının ve safi kazanç elde edildiğinin tespit edilmesi halinde değer artış kazancı elde edildiğinin kabulü gerekmektedir."
Danıştay 3. Dairesi'nin E.2006/2441, K.2007/1761 sayı 4.6.2007 tarihli kararı:
"Davacının akaryakıt ticaretini terk etmesinden sonra gayrimenkulü ve üzerindeki tesisleri 14.9.1999 tarihinde sattığı, yapılan satış hakkında … Ltd. Şti. tarafından satıcı ve alıcıya karşı tapu iptali davası açıldığı, bu davada asliye hukuk mahkemesince, İcra İflas Kanunu'nun (İİK) 277. ve devamı maddeleri uyarınca verilen satışın iptali kararı ile bu kararı onayan Yargıtay ilamı dosyaya sunularak gayrimenkul satışına ilişkin değer artış kazancında vergiyi doğuran olayın ortadan kalktığı ve adına yapılan vergilendirmenin hukuki dayanağının bulunmadığı iddia edilmekte ise de İİK'nın 277. ve devamı maddelerinde düzenlenen iptal davası ile basiretli tüccardan beklenmeyecek tasarruflarla mevcudunu eksilten borçlulara karşı alacaklıların korunmasının amaçlandığı ve iptal davasının konusunun gayrimenkul olması halinde, tapu kaydının düzeltilmesinin istenmesine gerek kalmaksızın alacaklı tarafından gayrimenkulün satışının istenebilmesine olanak tanındığı, bu nedenle asliye hukuk mahkemesi kararı, satın alan üzerindeki tapu kaydının iptali veya satıştan önceki hale getirilmesini içermediğinden, bu kararın vergilendirmeye etkisi bulunmadığı gerekçesiyle tarhiyatı hukuka uygun bulan yerel mahkeme kararı vergi aslına ilişkin kısmı itibariyle hukuka uygundur."

Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun E.2004/51, K.2004/80 sayı ve 25.6.2004 tarihli kararı:
"GVK'nın mükerrer 80. maddesinde geçen ‘elden çıkarma' deyiminin mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulması, mal ve haklar üzerindeki tasarruf edebilme hakkının bir şekilde devredilmesini ifade ettiği, Borçlar Kanunu'nun 182. maddesi uyarınca, taşınır ve taşınmaz malların satışında, satıcının malını alıcıya bir semen karşılığında teslim ettiği, arsa karşılığında kat alımında ise taşınmazın para karşılığında satışının olmadığı, aynı kanunun 232. maddesinde, satım hükümlerinin trampada da tatbik olunacağının hükme bağlandığı, trampa sırasında mübadeleye konu malların niteliklerinde bir değişiklik olmadığı, oysa bir kişinin arsası karşılığında kat sahibi olması durumunda, müteahhitle yapılan sözleşme uyarınca ve Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre inşaata başlanırken arsa payları bölünerek, müşterek mülkiyete esas bu paylara inşaat yapma ve kat mülkiyeti tesis etme borcu bağlandığı, inşaat tamamlandıktan ve her kat bağımsız bölüm haline gelip, kişisel mülkiyete geçtikten sonra da o bağımsız bölümlere ait arsa paylarının, bağımsız bölümlere bağlı olarak devam ettiği, ana gayrimenkulün ortak sayılan yerlerinde, kat maliklerinin müştereken tasarrufta bulunabildiği, böylece, arsa sahibinin arsası üzerindeki mülkiyetinin kişisel olmaktan çıktığı, diğer kat malikleri ile paydaş durumuna girdiği, başka bir ifadeyle kişinin kat edinme karşılığında arsasını müteahhide vermesi ve kat sahibi olmasının, servetin değerlendirilmesi, biçim değiştirmesi olduğu, öte yandan, dava dilekçesi ekinde bulunan 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü yazısına göre arsa karşılığı daire alımına konu arsa davacı tarafından 1988'de iktisap edildiğinden, servetin değerlendirilmesi olan dairelerin, 1998'de, yani yasal sınır olan dört yıldan sonra satıldığının açık olduğu gerekçesiyle tarhiyatın terkini yönündeki yerel mahkeme ısrar kararı hukuka uygundur."



ÖZELGELERDE

DEĞER ARTIŞ KAZANÇLARI
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.6.2006 Tarih ve 11909 Sayılı Muktezası:
"Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80/1. maddesinde; ivazsız olarak iktisap edilenler ve tam mükellef bir kuruma ait olan ve iki yıldan fazla süredir elde bulundurulan hisse senetleri hariç olmak üzere sahip olunan menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkartılmasından ede edilen kazancın değer artış kazancı olarak vergilendirileceği düzenlenmiştir. Bu konudaki vergilendirme usul ve esasları 232 Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde izah edilmiştir. Aynı tebliğin son bölümünde, anonim şirketlerde hisse senetleri düzenlenip ortaklara teslim edileceği tarihe kadar sahibine genel kurula katılma, oy kullanma, kâr payı elde etme gibi haklar sağlayan ve hisse senedinin çıkartılması ve ortağa teslimi ile ortadan kalkan geçici ilmühaberlerinin elden çıkartılmasından sağlanan kazancın vergilendirilmesinin, hisse senetlerinin elden çıkartılmasından sağlanan değer artış kazançlarının vergilendirilmesi ile aynı usul ve esaslara tabi olduğu belirtilmiştir. İlmühaber ile hisse senedinin değiştirilmesi sonrasında hisse senedi elden çıkartılacağı zaman, vergilendirilme kriterlerinde önemli bir belirleyici olan iktisap tarihi olarak ilgili hisse senedi yerine daha önce verilmiş olan ilmühaberin iktisap tarihi esas alınır."
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 31.5.2006 tarih ve 10513 sayılı muktezası:
"Şirketler tarafından sermaye artırıma gidildiği zaman, ortaklar mevcut hisse senetleri sayesinde sahip oldukları rüçhan haklarını kullanarak itibari değer üzerinden yeni hisse senetlerini alabilmektedirler. Alınan bu yeni hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak daha öncesinde sahip olunan ve zaten rüçhan hakkı ile yeni hisse senetlerinin alınmasına dayanak sağlayan eski hisse senetlerinin iktisap tarihi esas alınır.
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.5.2008 tarih ve 10446 sayılı özelgesi:
"GVK'nın mükerrer 80. maddesinde yer alan ‘elden çıkarma' deyimi; maddede geçen mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulması hallerini ifade etmektedir. Değer artış kazançlarının vergilendirilmesinde son yapılan değişiklikle 5 yıllık iktisap süresi, öngörülmüş ise de GVK'nın Geçici 71. maddesinde, mükerrer 80/1-6. maddesinin uygulamasına ilişkin olarak, 70. maddenin 1.,2.,4. ve 7. bentlerinde sayılan ve 1.1.2007 tarihinden önce iktisap edilmiş olan mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde 4 yıllık süre esas alınır hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm ve açıklamalar gereğince, 1974 yılında iktisap edilen arsanın belediye tarafından istimlak edilmesi neticesinde mülk sahibine ödenecek istimlak bedeli, el değiştirmenin iktisap tarihinden itibaren 4 yıllık süre geçtikten sonra yapılmış olması sebebiyle değer artış kazancı olarak vergilendirilmeyecektir. Bununla beraber, söz konusu istimlak bedeli beraberinde ayrıca faiz ödenmesi durumunda bahsedilen faiz tutarı alacak faizi niteliğinde menkul sermaye iradı olarak değerlendirileceğinden, söz konusu sermaye iradının elde edildiği yılda GVK'nın 86/1-d maddesinde belirtilen istisna haddini aşması halinde tamamının mart ayının 25. günü akşamına kadar beyan edilmesi, tahakkuk eden verginin de mart ve temmuz ayları içerisinde iki taksit halinde ödenmesi gerekir."
4. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.1.2009 tarih ve 139 sayılı özelgesi:
"8.7.1998 tarihinde ortaklığın giderilmesi suretiyle iktisap edilen arsanın, 13.12.2005 tarihinde gayrimenkul satış vaadi suretiyle daire karşılığı inşaat sözleşmesi yapılarak aynı tarihte müteahhide teslim edildiği, yapılan dairelerden arsa sahiplerine ait olanlarının fiilen 27.10.2008 tarihinde teslim edildiği belirtilerek, söz konusu dairlerin satış yoluyla devrinin değer artış kazancına tabi olup olmadığı sorulmuştur. GVK'nın mükerrer 80. madde ve 81. maddelerine göre, arsa sahiplerince müteahhitten 27.10.2008 tarihinde fiilen teslim alınan dairelerin, bu tarihten itibaren 5 yıl içinde tarafınıza bir defada satışı halinde, GVK'nın mükerrer 81. maddesine göre hesaplanacak safi değer artışının, istisna haddi aşan kısmının arsa sahiplerince beyan edilerek vergilendirilmesi gerekir."  Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz / referans

 
       

    
  ▼ Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)


Copyrıght  © 2005-2010 www.muhasebenet.net www.muhasebenet.com. Her hakkı saklıdır.