MuhasebeNet

İletişim Hattı

0507 227 29 61

  Türkiye'nin Muhasebe Rehberi   I  Yayınlanan En Son Mevzuatlar  I  2010 Vergi Takvimi  I   2010 Yılı Muhasebe Uygulamaları  I  Beyanname Rehberi  
Ana sayfa Yasal Uyarı Künye Danışma Hattı Güncel Bilgi Arşivi

      Asgari Geçim İndirimleri

 MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :   18 Şubat 2010

  Vergi Rehberi 

  2010 Çalışmaları 
  2010 Pratik Bilgiler 
  Staj - Stajyer Rehberi
  Maliye Rehberi
  BEŞ DAKİKA ARA !...
  Makale Rehberi

  Kanun-Mevzuat Rehberi  

  Sosyal Güvenlik Rehberi  

 

     
 
 

Şirketlerde kalan kâr payları ve faizler

Sermaye şirketlerinin kuruluşunda temel amaç, kâr elde etmek ve nihayetinde bu kârın ortaklarına dağıtılmasını sağlamaktır. Öte yandan sermaye şirketlerinden anonim şirketler, tahvil adı verilen menkul kıymet ihracı suretiyle amaçlarında kullanmak üzere üçüncü şahıslardan orta ve uzun vadeli fon da toplayabilir. Tahvil ihraç ederek fon toplayan şirketler, tahvil karşılığında şirkete borç verenlere, faiz adı verilen bir ödemede bulunurlar.
Şirketlerde bazen ve genellikle küçük rakamlı olan kâr paylarının veya faizlerin tahsil edilmediği görülmektedir. Ancak tek tek alacaklıları açısından küçük olan bu rakamlar, toplandığında büyük rakamlar oluşturabilmektedir. Bu şekilde şirketten hak sahiplerince tahsil edilmeyen kâr payları ve faizlerin, ne şekilde bir işleme tabi tutulacağına veya bunları gelir yazdıklarına, ancak bu konuda tereddütlerinin olduğuna ilişkin gelen okur soruları üzerine, daha önce de irdelediğim bu konuyu tekrar aktarmak istiyorum.
Söz konusu şirketlerin hissedarlarının kâr payı veya tahvil sahiplerinin tahvil faizi alacaklarında zamanaşımı süresi Borçlar Kanunu'nun 126/1 ve 2308 sayılı kanunun 1. maddesi uyarınca beş yıldır. Bu süre kâr payları açısından şirket ana sözleşmesi ile uzatılabilir ancak kısaltılamaz.
Bilindiği gibi zamanaşımına uğrayan borçlar, "eksik borç" haline dönüşür. Eksik borçlarda borç devam eder, borçlu isterse yine ödeme yapabilir, ancak alacaklı artık hukuk yolları ile ve cebri takip yaparak alacağını elde etmek olanağına sahip değildir. Yani böyle bir borcun ödenmesi, sadece borçlunun insafına bağlıdır.
Anılan zamanaşımı süresi, şirketlerin tahvil faizi borçlarında, tahvilin faizinin ödenmesi vadesinden itibaren başlar. Kâr paylarında ise zamanaşımı, yetkili organ tarafından kârın dağıtılması için öngörülen tarihten itibaren başlar. Örneğin bir anonim şirkette genel kurul tarafından kâr dağıtımı kararı verildikten sonra herhangi bir tarih belirtilmemişse genel kurul tarihinden, eğer kârın dağıtımı için bir tarih belirlenmişse veya tarih belirleme yetkisi yönetim kuruluna bırakılıp da yönetim kurulunca bir tarih belirlenmişse bu tarihten itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlar.
Zamanaşımı süresi, ödeme yapılmamasının kanuni bir mazerete dayanması halinde işlemez. Örneğin kâr payı, hissenin kime ait olduğu konusundaki bir ihtilaf dolayısıyla mahkemece verilmiş bir tedbir kararına istinaden ödenmemişse, tedbir kararı süresince zamanaşımı işlemez.
Zamanaşımı süresi içerisinde şirketten tahsil edilmemiş kâr payları ile tahvil faizlerinin akıbeti, 12.6.1933 tarihli ve halen de yürürlükte bulunan "Şirketlerin Müruru Zamana Uğrayan Kupon, Tahvilat ve Hisse Senedi Bedellerinin Hazineye İntikali Hakkında Kanun" ile belirlenmiştir.
Bu kanununun 1. maddesine göre, sermaye şirketlerinin zamanaşımına uğramış kâr payları ve tahvil borçları, devlete intikal ettirilmek zorundadır. Görüldüğü gibi anılan kanun, alacaklısı tarafından tahsil olunmayarak zamanaşımına uğrayan borçların borçluya kalması (borçlunun pasifinde azalma suretiyle malvarlığının artışına yol açması) şeklindeki genel prensipten ayrılmış ve bu tutarların devlete intikalini öngörmüştür.
Kanuna göre şirketler, zamanaşımına uğramış kâr payı ve/veya tahvil faiz borçlarını, zamanaşımına uğradığı tarihten itibaren üç ay içinde mahalli mal sandığına yatırmak zorundadırlar. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde uygulanacak yaptırım 2308 sayılı kanunda "yatırılması gereken meblağın üç misli tazminat" olarak belirlenmiştir. Her ne kadar maddede tazminattan söz edilmişse de burada söz konusu olan idari para cezasıdır.
Zamanaşımına uğraması dolayısıyla Hazine'ye intikal ettirilmesi gereken tutarlarla intikal ettirilmemesi halinde ödenmesi gereken tazminat, devlet açısından bir kamu alacağı niteliğindedir. Dolayısıyla Hazine'nin bu alacağının takip usulü, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile belirlenmiş olan usuldür. Bu nedenle Hazine'ye yatırılması gereken tutarın yatırılmaması halinde, Hazine alacağı üzerinden gecikme zammı hesaplanması da söz konusu olacaktır. Bumin Doğrusöz  / referans

 
 
 ▼Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)

Copyrıght  © 2005-2010 www.muhasebenet.net   www.muhasebenet.com . Her hakkı saklıdır.