Muhasebe  

Maliye

Vergi

Sigorta

İletişim

  MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :   10.07.2007
    

                                           Ana Sayfa 

                             Muhasebe Forum 

                                      SSK Mevzuat

                                    Danışma Hattı 

                      2007 Yılı Uygulamaları

                         Staj-Stajyer Rehberi

                     2007 Yılı Pratik Bilgiler

 

 

 


Yürütmenin durdurulması kararları uyarınca katma değer vergisinin iadesi mümkün mü?

1) Giriş:

Vergi mükellefler tarafından vergi kanunlarının uygulanmasına ilişkin olarak nakden iadesi talep edilen vergilerin vergi idaresi tarafından iadenin dayanağı olan kanun maddesinin farklı yorumlanması nedeniyle reddedilmesi üzerine mükelleflerce iade talebinin reddi yolundaki idari işlemin iptali için vergi mahkemeleri nezdinde açılan davalarda verilen yürütmenin durdurulması kararları ve daha sonra esasa ilişkin olarak verilen kararlar üzerine iadenin yapılıp yapılmayacağı yönündeki kişisel görüşümüz yazımızın konusunu oluşturmaktadır.

 

2- Konuya ilişkin düzenlemeler:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (2.) maddesi (1.) fıkrasında idari uyuşmazlıklara konu olabilecek idari dava türleri;

a) "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep,konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından

açılan tam yargı davaları,

c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar"

olarak belirlenmiştir.

Aynı kanunu "Kararların sonuçları" başlıklı 28. md.'sinde;

1. "(4001 sayılı kanunun 13. md.'si ile değişen fıkra) Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri'nin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak 30 günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir

2. (4001 sayılı kanunun 13. md.'si ile değişen fıkra) tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı içerenler gelen hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

3. Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idare mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

4. Mahkeme kararlarının (4001 sayılı kanunun 13. md.'si ile değişen kelime) 30 gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açılabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi alyhine de tazminat davası açılabilir.

5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümlülükler ile zam ve cezaların miktarı ile ilgili idarece mükellefe bildirilir.

6. Tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme faizi ödenir"

hükmüne yer verilmiştir.

 

3- İdari uygulama ve uygulamaya ilişkin eleştirilerimiz

Vergi İdaresince iade talebinin reddi yolundaki idari işlemlerin işlemin muhatabınca dava konusu edilmesi de bu kapsamda mümkün bulunmaktadır. Bu yöndeki işlemin dava konusu yapılması halinde yargı organınca verilecek kararın sonucuna göre işlem tesis edilmesi yoluna gidileceği açıktır. Ancak dava konusu yapılan idari işlem için dava konusu edilmekle birlikte yürütmenin durdurulması talebinde de bulunulmuş ve yürütmenin durdurulması kararı verilmiş olması halinde esasa ilişkin karar beklemeksizin yürütülmekte olan idari işlemin yürütülmesinin de durdurulması gerekmektedir. Burada yürütmeyi durdurmadan anlaşılması gereken idarenin davaya konu oluşturduğu işlemin yürütülmesinin durdurulmasıdır. Nakden iade talebinin reddi üzerine açılan davada yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi halinde idarece tesis edilen "Nakden İade Talebinin Reddi" yolundaki işlemin durdurulmasıdır Yani bu karar iadenin yapılması sonucunu doğurmaktadır. Yürütmenin durdurulması kararı üzerine iadenin yapılmaması yönünde bir görüşe katılmak mümkün değildir, çünkü böyle bir düşünce yürütmenin durdurulması talebinin reddi ile eş anlamlı hale gelecektir ki, mahkemece bu yönde bir karar verilmiş olmasının hukuksal sonucunu görmek mümkün olmayacağından bu tür davalarda bu yönde talepte bulunulması da anlamını yitirmiş olacaktır.

Öte yandan İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. md.'si hükmünde hangi kararlara göre işlem tesis edilmesi mecburiyeti bulunduğu, hangi kararlara göre kararları kesinleşmesinden sonra işlem tesis edileceği açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu hükümler doğrultusunda Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri'nin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarından haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalar nedeniyle verilen kararlar dışındaki kararlar uyarınca otuz gün içinde işlem tesis edilmesi zorunluluğunun bulunduğu açıktır.

Fakat Maliye Bakanlığı'nca emsal bir olay nedeniyle İzmir Defterdarlığı'na verilen 24.03.2005 tarih ve 13807 sayılı yazılarında;

"...Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyalarına ilişkin olarak mahkeme tarafından esas hakkında karar verilinceye kadar idari işlemin mevcut haliyle bırakılması, başka bir ifade ile ilgililerin dava konusu yaptıkları idari işlemin uygulanmasının dava sonuna kadar ertelenmesi ve esasa ilişkin olarak verilecek karar uyarınca işlem yapılması gerekmekte olup, dolayısıyla yürütmenin durdurulmasına ilişkin verilen karar üzerine katma değer vergisinin iade edilmesi mümkün bulunmamaktadır" denilmek suretiyle yürütmenin durdurulması kararları üzerine iade talebinin yerine getirilemeyeceği yönünde uygulamaya yer vermektedir.

Ancak bu yöndeki uygulamanın yeni hukuksal sorunlara yol açacağı kaçınılmazdır. Yürütmenin durdurulması kararının farklı bir yorumla uygulanmasının engellenmesi davacıya 2577 sayılı İdari Yargıla Usulü Kanunu'nun 28/6. md.'si hükmü uyarınca kanuni gecikme faizi isteme hakkını doğuracaktır.

Çünkü yürütmenin durdurulması kararının yerine getirilmemek suretiyle iade işleminin yapılmaması ile davaya konu olan iade tutarından mahrum kalan davacının bu tutardan mahrum kaldığı süre için kanuni faiz talep etmesi doğal bir sonuçtur. Zira "Yürütmenin durdurulması müessesesi ile dava konusu idari işlemin hukuka aykırılık teşkil edip etmediği hukuksal açıdan denetlenmekle birlikte esasa ilişkin kararın verilmesine kadar geçen süreç içinde davacı aleyhine ortaya çıkabilecek olan telafisi imkansız zararları ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

Danıştay 3. Dairesi'nce verilen bir kararda (09.03.1978 tarih ve 1978/151 esas, 1978/199 karar sayılı) yürütmenin durdurulmasına dair kararların iptali istenilen tasarrufu ve onun sonucu olan işlemleri durduracağı ve bu tasarruf ve işlemlerin tesislerinden ve icralarından önceli hukuki durumun yürürlüğe girmesini sağlayacağı belirtilmiştir. Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki idarece iade isteminin reddi yönünde tesis edilen idari işlemin yürütmenin durdurulması istemi ile davaya konu edilmesi sonucunda yürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olması halinde bu karar uyarınca iade işleminin yerine getirilmesi hukuka uygun bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır.

Aksi yöndeki uygulamanın Anayasa'mızın 138. md.'si son fıkrasında yer alan "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" hükmüne aykırılık teşkil edeceği açıktır. Zira, madde hükmünde mahkeme kararları denilerek esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlar yönünden bir ayrıcalık öngörülmemiş olduğundan her türlü mahkeme kararlarının bu kapsamda değerlendirilmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Diğer taraftan VUK'nun Özel Ödeme Zamanları başlıklı 112. md.'sinin 4369 sayılı kanununun 2. md.'si ile eklenen ve 01.01.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 4. bendinde; "Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesin gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden 3 ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara 3 aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz, 12. md. hükümlerine göre red ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenir" hükmüne yer verilmiş olup, yukarıda açıklandığı şekilde iade talebinin reddi yolundaki idari işlemin iptali için vergi mahkemeleri nezdinde açılan davalarda verilen yürütmenin durdurulması kararına istinaden iade işleminin yerine getirilmemesi halinde davacının sözü edilen 112. md.'ye istinaden faiz talep hakkı doğmaktadır. Ancak bu kez talep edilen faizin hangi süreler içinde hesaplanması gerekeceği yönünde tereddütlerle karşılaşılacaktır. Zira, iade için kanunen gerekli olan belgelerin yasal süresi içinde tamamlanmış olmasına karşın idarece başka bir eksiklik ileri sürülmeksizin konunun esasına ilişkin farklı yorumlar nedeniyle iade işleminin yerine getirilmemesi durumunda hesaplanması gereken faiz için esas alınması gereken süre iade talebinin yapıldığı tarihi takibinden 3.ayın bitimi olmalıdır. Aksi takdirde idareye sınırsız bir yorum hakkı tanınarak mükellefler aleyhine bu yönde sıkça karşılaşılabilecek idari tasarruflara rastlamak mümkün olacaktır.

Faiz için esas alınması gereken sürenin hesaplanmasına ilişkin olarak yürütmenin durdurulması kararının idareye tebliğ edildiği tarihin esas alınması gerektiği yönünde görüşlere de rastlamak mümkündür. Bu görüşe göre de, iadenin yapılabilirliğinin yürütmenin durdurulması kararına göre ortaya çıktığı ileri sürülerek sürenin bu yöndeki kararın idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren başlaması gerektiği ileri sürülebilmektedir. Konuya ilişkin olarak farklı görüşler bulunmakla birlikte yargı organlarınca olaya hangi açıdan yaklaşıldığı önem arz etmektedir.

Zira yerel mahkemece yeminli mali müşavir raporuna istinaden talep edilen iadenin yerine getirilmemesi üzerine açılan davanın esasa ilişkin sonucu uyarınca yapılan iade tutarı için faiz talebiyle ayrıca açılan davada;

"KDV alacağının iadesi yolunda dava açan davacının, davanın lehine sonuçlanmasının ardından iade istemiyle idareye yaptığı başvuru tarihinden itibaren üç aylık sürenin bitimi ile idarece düzeltme fişinin davacıya tebliğ edildiği tarihe kadar geçen gün için 6183 sayılı yasanın 48. maddesine göre belirlenerek faizin davacıya iade edilmesi..." yönünde karar verilmiş olup, Danıştay 7 Dairesi'nin 24.2.2005 tarih ve 2005/237 sayılı kararı da bu doğrultudadır.

4-Sonuç:

Uygulamanın tarafları arasında yaşanılan farklı yorumlar ve idari işlemler gerek 2577 sayılı yasa da gerekse VUK'nun da yapılacak değişiklilerle kesin bir kurala bağlanmasıyla idare ve mükellefler arasındaki sorunların azaltacağı gibi, yargı organlarının da gereksiz yere meşgul edilmesini önleyecektir.

KAYNAK:

Turgut Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu s. 632, Ankara, 2006, Ekim

 

Dr. Mustafa Alparslan

Doç. Dr. Mustafa Sakal

SMMM

DEÜ İİBF Maliye BölümÜ

Dünya online / 10.07.2007

 

 


Copyrıght © 2005 -2007  www.muhasebenet.net- www.muhasebenet.com - Türkiye'nin muhasebe rehberi. Her hakkı saklıdır.