Vergide cebri takibat
Bugünkü
yazımda mükellef hukukuyla ilgili bazı konulara değinmek
istiyorum. Vergiyi kabaca; devletin, egemenlik hakkına
ve gücüne dayanarak, mükelleflerden karşılıksız olarak
topladığı gelir olarak tanımlayabiliriz. Ancak bu tanım
iki noktada açıklamaya muhtaç kalıyor: Birincisi
devletin, buradaki hakkı ve gücü, sınırsız ve sonsuz
değildir. İkincisi de buradaki karşılıksız ifadesi,
sadece doğrudan vergi veren kişiye bir karşılık
öngörmediği anlamındadır. Yoksa bu ifade, vergilerin bir
şekilde toplumun bütününe hizmet olarak geri dönmeyeceği
anlamına gelmiyor. Bunun içindir ki, Anayasamızın 73.
maddesinde; vergiler, "kamu giderlerini karşılamak
üzere" toplanır ve vergiler ancak, "kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır" denilmektedir.
Dolayısıyla; vergilerin, mutlaka hukuk içerisinde
toplanması ve toplanan bu vergilerin vatandaşa doğrudan
veya dolaylı hizmet olarak geri dönmesi,
vergilendirmenin temel meşruiyetini oluşturuyor.
Son zamanlarda gittiğim yerlerde, vergide cebri
takibatla ilgili mükelleflerin artan şikâyetlerini
dinliyorum. Bunların başında kesinleşmemiş tarhiyatlara
karşı yapılan haciz işlemleri, yasal dayanağı olmadan
konan yurt dışına çıkma yasakları ve vergide zaman
aşımını kesmek için mali idarenin kendi içinde yaptığı
işlemler oluşturuyor. Elbette mali idare vergisini
ödemeyenin yakasına yapışacaktır. Çünkü elde edilen
kazancın vergisini vermek, vatandaş olmanın olmazsa
olmaz birinci koşuludur. Ancak vergi toplayacağım diye,
mükellefe karşı hukuk dışına çıkılarak tutum
geliştirilemez.
1- Kesinleşmemiş tarhiyatlara
karşı yapılan haciz işlemleri
Mükellef hakkında vergi incelemesi yapılıyor. Sahte veya
muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullandığına dair
her hangi bir tespit yok. İnceleme elemanı da, mükellef
için ihtiyati haciz öngörmemiş. Bu durumda, mükellefin
mali idareyle uzlaşma ya da yargı yoluna gitme hakkı
bulunuyor. Mükellef yargıya gittiği anda, vergi dairesi
harekete geçiyor. Vergi alacağını teminat altına
alacağım diye, mükellefin faaliyetini durduracak boyutta
neyi var, neyi yoksa haciz ediliyor. Oysa, 6183 Sayılı
Kanunun 9., VUK’nun 359. ve 344. maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde, bu uygulamaya ait yasal dayanağın
olmadığı anlaşılır.
2- Yurt dışına çıkma yasağı
Pasaport Kanunu’nun 22. Maddesi uyarınca, vergi borcunu
ödemeyenlere yurt dışına çıkma yasağı konulmaktadır. Bu
suretle mükellef, vergi borcunu ödemeye zorlanmış
oluyor. Ancak burada sorun, yurt dışına çıkma yasağı
konan mükellef; ya gerçekte o verginin mükellefi değil,
ya da söz konusu vergi yasal dayanağı olmadan
kesinleştirilmiş oluyor. Uygulamayı bir cümleyle
özetlemem gerekirse; genellikle burada "vergi borcunu
tahsil ette kimden edersen et" yöntemi çalıştırılıyor.
Çünkü nasıl olsa mükellefi mağdur etmenin cezası
bulunmuyor.
3- Zaman aşımını kesmek
için yapılan işlemler
Vergi hukukunda iki tür zaman aşımı bulunuyor: Bunlar;
tarh (tahakkuk) ve tahsil zaman aşımlarıdır. Zaman
aşımı; süre geçmesi suretiyle vergi alacağının ortadan
kalkmasını ifade eder. Vergi, doğduğu takvim yılını
takip eden yılın başından itibaren başlayarak 5 yıl
içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmezse, tarh zaman
aşımına uğruyor. Keza; vergi, ödeme vadesinin rastladığı
takvim yılını takip eden takvim yılın başından itibaren
5 yıl içinde tahsil edilmezse, tahsil zaman aşımına
uğruyor. Öte yandan, mevzuatımızda gerek tarh zaman
aşımını, gerekse tahsil zaman aşımını kesen birçok neden
de bulunuyor. Şikâyet konusu olan, mali idarenin zaman
aşımını kesmek için, hukuku zorlamasıdır. Örneğin
matrahları belli olan birçok kazanç ve irat, tam zaman
aşımının dolduğu yılın sonunda, dayanaksız olarak Takdir
Komisyonlarına sevk edilirler. Ya da tahsil zaman
aşımını kesmek için yıl sonlarında birer liralık
tahsilâtlar yapılır. Sizce bu toptancılık garip
gözükmüyor mu?
İ.Hüseyin Yıldız
Akşam /
22.08.2007
|